Bir evvelki yazımda dile getirdiğim, sahte hastalık raporu ve kamu görevlilerine devletin diğer birimlerinde olası işlerini yapabilmeleri için iyi niyetle yasalara hak olarak konan “Mazeret izni”nin suiistimal edilerek yapılan 16 günlük ailecek tatil konusuna o denli yorumlar aldım ki, konuya devam etmem farz oldu adeta.  

Bu basit gözüken ama yüzlerce kamu görevlisinin içleri sızlamadan “Benim yasal hakkım” diyerek yaptıkları bu haksız ama yasal gözüken suiistimale dur demenin zamanı gelmiş anlaşılan. Birçok okurum yapılan suiistimalin suç olduğu inancında ve devlet kasasından para çalmakla, vatandaşa verilmesi gereken hizmetten saat çalıp ay sonu tam maaş istemenin aynı kategoride bir hırsızlık olduğu düşüncesinde. Ağızbirliği ile bu tip sahtekar personelin maaşının kesilmesini, hırsızlama tatil günlerinin de emekliliğe sayılan günlerden düşülmesini öneriyor okuyucularım. Bence çok doğru söyledikleri ve önerdikleri.

Gelen yorumlardan anladığım, denetimsizlikten ve cezanın olmamasından dolayı sonuna kadar suiistimal edilen sendikal hakların ve sendikal faaliyetlerin artık gözden geçirilmesi ve 21. yüzyıla uygun hale getirilmesi gerektiğidir. Geniş tabanlı CTP-UBP hükümetinin icraatlarından bir tanesi de “Grev ve Halk Oylaması Yasası” ile sendikal faaliyetlerle ilgili tüm yasaların acilen gözden geçirilerek çağdaşlaştırılması olmalıdır.

“Geçmişten gelen bir hak” diyenlere şunu anlatalım; Evet, İngiliz sömürge döneminde İngiliz yönetimi de “Mazeret izni” vermekteydi. Bunu memurlarına hak olarak tanımıştı. Mazeret izni alacak personel, Müdürüne gider ve yazılı dilekçe verir, hangi devletin hangi dairesine veya da özel sektördeki hangi kuruluşa hangi işi yapmak için gideceğini belirtir ve izin isterdi. Genelde kendisine istediği gün için mazeret izni verilirdi. Ancak müdür ertesi iş günü, memurunun gideceğini beyan ettiği yeri arar veya ziyaret eder, memurunun gelip gelmediğini sorardı. Eğer gerçekten izin dilekçesinde beyan ettiği işi yapmışsa sorun olmazdı ama benim bir evvelki yazım da belirttiğim gibi yalan yere izin almışsa, anında görevine son verilir, emeklilik hakkı da iptal edilirdi. İngiliz Sömürge Yönetimi düzenini doğruluk esasına ve acımasızca cezalandırma sistemi üzerine kurmuştu, tıkır tıkır da çalışıyordu bu sistem. Bunu suiistimal eden bizim, yani KKTC’nin memurları ile bizim sendikalarımız oldu maalesef.

Komşumuz Rum tarafında da aynı kurallar geçerli.
Buna ilaveten sendikacılık anlayışı da birazcık farklı.
Eğer söz konusu memur, bir evvelki yazımda belirttiğim gibi sahte mazeret izni beyanı ve gerçekleri yansıtmayan tıbbi raporla 16 gün haksız bir tatil yapmış olsaydı, bağlı oğlu sendika kendisini çeker ve “senin gibi bir sahtekârın bizim sendikamızda yeri yoktur. Bugünden itibaren üyeliğini iptal ediyorum” der, anında kapı dışarı ederdi.

Ama bizim sendikalarımız siyaset yapmak ve başkanlık koltuğundan yaşam boyu, yerel Türkçemizle de “gademici başkan” sıfatı ile oturmak için elden gelen her şeyi yapmaktalar. Bizim kamuda örgütlü sendikalarımızın başkanlarının neredeyse tümü de “gademici başkan.”

Artık bu “gademici başkanlık” yöntemine, yönetimdeki kişilerin de, yani başkan ve yönetim kurulu üyelerinin de her yıl koltuğa daha sağlam oturabilmek için üyelerden toplanan aidatlardan üyelere çeşitli menfaatler, çanta, seyahat, tatil gibi hediyeler sunmalarının önüne geçilmesi gerekmektedir. Sendikaların faaliyetleri ile ilgili yasalarda değişiklikler yapılarak veya da 21. yüzyıla uygun olarak bu yasaların yenilenerek halkımızın ve çalışanların gerçek sendikacılık hizmetine kavuşturulması lazımdır. Günümüzde birçok sendikamız, üyelerinin faaliyet alanlarında, devletimiz neredeyse dünyanın en kötüleri arasına kadar düşmesine rağmen, kendi faaliyet alanlarında çalışmak ve verimi yükseltecek girişimler yapmak veya da öneriler sunmak yerine, siyasetle uğraşmayı kendilerine görev addetmişler, maalesef…
Dolayısıyla kamuyu tıkayan bu sistemin bir an önce düzeltilmesi, -çalışanın ödüllendirildiği, çalışmayanın haklarının budandığı- liyakat sisteminin hayata geçirilmesi gerekmektedir.