RÖPORTAJ: GİZEM YILDIZ

‘Sıdıka’ dizisinin ‘Zekeriya Sakası’ En Son Babalar Duyar dizisinin ‘Baba’sı olarak tanıdığımız sinirli, ama her zaman komik, sert, ama her zaman yufka yürekli ismi Ali Erkazan. Ekran bir oyuncu için iyi bir öğretmen oluyor. Aynı zamanda biz seyirciler için de iyi bir gözlem aracı… Ali Erkazan’ı ne zaman izlesem ‘Oynadığı rolün de hakkını veriyor’ diye içimden geçirmişimdir. Öfkelendiğinde, şöyle bir kalp çarpıntısı geçirttirir, ama saman alevi gibi söner gider, geriye sıcak bir gülümseme kalır. Benim ekrandan tanıdığım Ali Erkazan böyleydi, şimdi daha yakından tanıma fırsatım oldu. Gerçekten oynadığı rollerin karışımı diyebilirim.

Merhaba Ali Bey, çoğunlukla komedi yapımların içinde bulunduğunuzu biliyorum. Bunu siz mi tercih ediyorsunuz?

Maalesef, bizi komedi türünde görmek istiyorlar. Bu benim tercihim değil, sonuçta ben aktörüm. Kişisel olarak soruyorsanız, drama oynamayı daha çok seviyorum, ama televizyon ünlendiğin alanda iş imkanı sunan bir sektör. Komedi de ünlenince seni hep komik adam olarak görmek istiyorlar.

Başarılarınız da komedi türünde olmuş.

Bir anlamda da bir şeyi başarmak çok iyi bir şey değilmiş (gülerek), sonra üzerinize etiket gibi yapışıyor. Benim isteğim, sadece komedi oynayan bir adam olarak değil de, bir aktör olarak görünmek. 

Son zamanlarda sizi ekranlarda göremiyoruz. Bir proje oluşumunuz var mı?

Ben her daim oynamak isterim, ama sektör şu aralar eski durumunda değil. Galiba beni biraz sivri dilli buluyorlar, bir de ideolojik yaklaşımımı göz önüne alıyorlar.  Sadece doğru bulduğumu, doğru düşündüğümü, doğru gördüğümü dosdoğru paylaşıyorum. Sosyal medya haricinde düşüncelerimizi paylaşmak gibi bir ihtimalimiz yok. Hakkımızda bazı spekülasyonlar dolaşınca, yapımcılar projelerin içine almıyor. Birkaç yapımcıdan şunu öğrendim; castta benim ismimi yazıyorlarmış, yayıncı kurulu üstünü çizip geri yolluyormuş. 

Bunun nedeni nedir?

Muhalif kimliğim, ama sanatçı dediğiniz zaten muhalif olur. Biz de yeni bir dal oluşturuyoruz; halkın sevdiği, işsiz sanatçılar olarak.

Oyunculuğun size en büyük katkısı ne oldu?

Kendimi yetiştirmeme neden oldu. Ben ilkokul mezunuyum, ortaokula da bir sene gittim, ama bir diplomam var –çok şükür- 

Dönüm noktası neresi oldu?

Bir başlangıç noktası oldu.  Ben politik tiyatroda başlamıştım. 70li yılarda, Türkiye’nin en hareketli dönemlerinde, sosyalist, devrimci mücadelenin içinde kendimize düşeni gençler olarak yapmaya çalışıyorduk. O zamanlar tiyatroyla tanıştım ve tiyatro aracılığıyla toplumla buluşuyoruz. Darbeden sonra tiyatro yapmaya daha fazla devam ettim. Sonra beni beğendiler ‘sen fena değilsin, bu işi sürdür.’ Dediler. O gün bugündür sahnelerdeyim. 

‘Oyuncu olmasaydım şu mesleği de yapabilirdim’ diye bir alternatif mesleğiniz var mıydı?

Futbol. Tiyatro yaparken futbol da oynuyordum, ama futbolcu olmuş olsaydım çoktan emekli olurdum. 

Futbolcu olmadığınıza pişman mısınız?

Hiç olmadım, ama futbol da çok sevdiğim bir meslek. Aynı zamanda ilgilendiğim bir spor dalı. Fenerbahçe’liyim, takip ederim, izlemeyi çok severim. Eski yıllarda evden kaçıp kaçıp Fenerbahçe’nin deplasman maçlarına giderdim. Ankara’da 36 sene oturduk. Orada da her hafta maça giderdim, ama sanatçılığın emekliliği yok. Sadece kurumsal olarak emekli oluyorsunuz. Ayakta durabiliyorsan oynarsın.

Sizce oyunculuk bir meslek mi?

Meslek tabi ki, oyunculuğu meslek olarak görmeyenler bunu sadece açıklamada seviyor. ‘Eğer oyunculuğu meslek için yapmıyorsan neden maaş alıyorsun? Bedava oyna’. Onu diyen çoğu Şehir Tiyatrosu ve Devlet Tiyatrosu oyuncusu bilirim, onlara oyun asıldığında yüzleri düşerdi. ‘E,  hani bu senin yaşam biçiminde, oyunculukla yatıp oyunculukla kalkıyordun?’ben öyle sözlere çok itibar etmiyorum. Ailesi iştir diyenler vardır, ben de öyle diyenlerdenim. 

Bu birikimlerinizi en çok pratikte mi yoksa teoride mi kazandınız?

Sahnede kazandım. Sahne çok enteresan bir yerdir. Salon 500 kişilikse, sizi 500 tane farklı karakterle buluşturuyor. Bir de siz onların karşısına, kendinizin dışındaki bir karakterle çıkıyorsunuz. O karakteri siz onlara anlatacaksınız, onlar da o karakteri anlayacak. Hayatın, ışıklarla kapatılmış bir odası olarak düşünün. 

Yeteneklerinizin arasında yazarlık da var mı?

Hikaye denemelerim oldu. Arada bir şiir yazarım, ama senaryo denemedim. Aslında kafamda var bir tane senaryo, ama onu da yazacak fırsatı bir türlü bulamıyorum. Eğer olursa kendim yazıp kendim oynayacağım (gülerek). Biliyorsun, şimdilerde moda. Yeri gelmişken değinmek istiyorum; sektörde çeteleşme başladı. Cem Yılmaz bir ekip kuruyor, bütün projelerini o ekiple yapıyor. Çağan Irmak bir ekip kuruyor, sadece içinde birkaç kişi değiştiriyor, hep aynı ekiple. Bu durum bana samimi gelmiyor. Senaryo yazılırken, yazdığın karaktere göre oyuncu seçersin. Böyle olunca, senaryoyu kendi çalıştığın oyunculara göre yazıyorsun. Sinema yazılmıyor, sohbet esnasında konuştuklarından film yapıyorlar. Cem Yılmaz’ın sponsor sorunu yok. Gömleğini assa para buluyor. Sonra ‘Türk sineması neden ilerlemiyor?’deniliyor. Sanat filmi yapanlar da öyle, para vermezler, ama festivallerden çatır çatır paraları alır. 

Sizin oynamayı sevdiğiniz alan, sinema mı, televizyon mu, tiyatro mu?

Ben ayırt etmiyorum. Benim için keyifli olan oyunculuk, ama zorluklarına bakarsak bana kamera önündeki oyunculuk daha zor geliyor. Çünkü biraz illüzyondan uzaksınız. Tiyatroda ışıklar söndüğü zaman sessizlik hakim olur. Sahne ışıkları yanmaya başladığı zaman siz konuşmaya başlarsınız ve herkes sizi dinler. Kamera öyle değildir, küçücük bir karenin içine koca dünyayı sığdırmanı istiyorlar. Bir de aynı duyguyu, birkaç açıdan çekiyor. Etrafında 100 kişi varken, sen onlar yokmuş gibi defalarca aynı duyguyu tekrar ediyorsun. 

Ali Erkazan, yansıttığı roller kadar eğlenceli, komik bir insan mıdır?

Kimileri için çok eğlenceliyimdir, kimileri için de çok sert. Ben keyifli bir adamımdır. Damarıma basıldığı zaman sıkıntı çıkarırım. 

Sizi tekrardan eski heyecana ulaştırabilecek bir projenin içinde ne ararsınız?

Güçlü bir hikaye ararım. Bir baba-oğul hikayesi, baba-kız hikayesi olabilir. Önemli olan içi dolu olması lazım. 

Şu an ekranda oynayan projeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Değerlendiremiyorum, çünkü birçoğu başladığı gibi bitiyor.

İyi bir izleyici misinizdir?

İşim gereği izlerim. Severek izlediğim genç oyuncular da var, ama bazen bakıyorum aynı rolü bir önceki projesinde tekrar oynamış. O zaman gözümden düşüyor. Onlara da çok fazla kabahat bulamıyorum, çünkü yapımcılar öyle istiyor. Kıvanç Tatlıtuğ sektör için iyi bir isim, ama o da kendini fazla zorluyor. En son ki dizisinde yara izi yapmış, olmamış. Çabasını, gayretini çok tebrik ediyorum. 

Televizyonun, artık eski seyircisini elinde tutamadığı çok dile geliyor. Sizce?

Bunu dijital kanallar deveye girdi diye söylüyorlar, ama televizyon bitmez. Ev kadınlarının hangisi dijital kanal izliyor? Köydeki Ayşe Teyze, dijital mi bilir?

Siz hangi taraftasınız?

Ben de televizyon izliyorum, ama televizyonda daha çok tartışma programlarını takip ederim. Bir de, Ali İhsan Varol’un sunduğu ‘Kelime Oyunu’ programını izlerim.

Önümüzdeki zamanlarda tecrübelerinizi aktarmak isteyeceğiniz bir eğitim programı düşünüyor musunuz?

Şu an için yok, ama davet edildiğim seminerlerde bilgilerimi paylaşıyorum. Menajerim, Berna Türkkan’ın oyunculuk atölyesinde bazen ders veriyorum. Maalesef şimdiki oyuncu ayaları, oyunculuktan ziyade şöhret olmak için var olmak istiyorlar. Dersliklerde kamera önü oyunculuğu diye bir şey çıktı, benim zamanımda oyunculuğun kamera önü kamera arkası yoktu. Ben sorduğum zaman kimse açıklamasını yapamadı. Bunun açıklaması ‘şöhret olma yolu’. Yarın bir gün oyunculuk kategorileşecek ‘sen Facebook oyuncususun, sen İnstagram oyuncususun’ olayına gidecek. 

Bugün, önünde saygıyla eğilecek bir oyuncu oldunuz. Sizin yolunuzda ilerlemek isteyen genç oyunculara ne söylemek istersiniz?

İlkeli olmalılar, paylaşımcı olmalılar, sevgiyle dolu olmaları lazım, hayata umut dolu baksınlar. Sevgiden beslensinler, hayvanları sevsinler. Her şeyden haklarını arasınlar. Hak verilmez, alınır. Kimse sana bu devirde hakkın olanı vermez. Kavga etmek kötü bir şey değil, kavgacı olmak kötü bir şey. 

Yeni Çağrı Gazetesi’nden alıntıdır.