HABER: DİNÇER KARACALAR

Mezotelyomanın önümüzdeki yıllarda çok ciddi bir risk oluşturabileceğini düşündüklerini ifade eden Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Özkan Demirhan, ”Kentsel dönüşümde eski binaların yıkımına bağlı ortaya olarak çıkan kanserojen toz parçacıklarının (bunlardan en sık olanı ve bilineni özellikle asbest) akciğer zarı kanseri ve akciğer kanseri riskini artırmaktadır. Akciğer zarı kanserinin (malignmezotelyoma) en önemli nedeni olan asbest, asbestin yoğun bulunduğu beyaz toprağın özellikle belli yörelerde sık kullanımından dolayı lokal (bölgesel) olarak rastlanmakta idi. Ancak günümüzde bu risk kente göçten dolayı azalmıştır. Yaşadığımız bu dönemde özellikle kentsel dönüşümden dolayı bu risk artık şehirlerde daha fazladır. Çünkü 2010 yılında asbest yasaklanmadan önce ısıya ve yıpranmaya dayanıklı asbestli maddelerin kullanımı çok yoğun idi. Bundan dolayı önümüzdeki son 20-50 yıl içinde akciğer zarı kanseri (malignmezotelyoma) hastalığında artış olacaktır. Ne yazık ki yıkıcı bir deprem geçirdi ülkemiz. Deprem bölgesinde yıkılan binalar ve kontrolsüz yıkım,günümüzde asbest maruziyetiriskini artırmıştır. Bu bölgede yıkım işinde çalışanların uygun koruyucu ekipmanlarla çalışması ve enkaz kalıntılarının kontrollü bir şekilde yıkım bölgesinden uzaklaştırılması gerekir.Maalesef şimdi bu konuyu dikkate almak gerekiyor. Acılarımızı yaşıyoruz ancak ileriki yıllarda deprem bölgelerinde MalignMezotelyoma riskinin azaltılması için bu konuda ivedilikle bir koruyucu tedbirlerin alınmasının gerektiği kanısındayım." Dedi.

RİSK İKİ KAT ARTTI

Kırsal alandaki ak toprağa da dikkat çeken Demirhan,”Kırsal alanda, ak toprağın içinde bulunan kimyasallar da asbest etkisi yaratıyor. Uzun yıllar ülkemizin kırsal alanlarında yaşayanlar, ısı ve su yalıtımı amacıyla ak toprağı evlerin çatılarında, duvarlarında ve hayvan barınaklarında yaygın olarak kullanıyorlar. Deprem bölgesinin bazı kırsal lokasyonlarında hasarlara bağlı ortaya çıkan asbestin de riski iki kat artırdığın kanaatindeyim.Asbest maruziyetinden genellikle 20-40 yıl sonra MPM‘nınortaya çıktığı belirtiliyor. Asbest veya erionite bağlı çevresel temas kırsal alanda doğumla başlıyor. Asbeste bağlı MPM hastalığının saptandığı yaşın ülkemizde 50-55 yaş civarında olduğu belirtiliyor. Erionit ile temaslı MPM olgularında ise ortalama yaş 40-50 yıl aralığında oluyor.” İfadelerini kullandı.

1 ay boyunca uykularını tam alanlar 6 yaş genç hissediyor 1 ay boyunca uykularını tam alanlar 6 yaş genç hissediyor

BATICI GÖĞÜS VE OMUZ AĞRISI İLE NEFES DARLIĞI GÖRÜLÜYOR.

Mezotelyoma belirtilerine değinen Dr. Demirhan,” Batıcı göğüs- omuz ağrısı, nefes darlığı en belirgin özelliği olup nadir olarak öksürük, kilo kaybı, halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, ateş, balgamdan kan gelmesi gibi belirtilerin yanı sıra tümörün büyümesine ve sinirler üzerine baskı yapması nedeni ile ses kısıklığı, kalp zarında sıvı birikmesine bağlı çarpıntı, kalp yetmezliği gibi şikayetlere de neden olabiliyor. Hastalıklı tarafta göğüs duvarının hareketsizleşmesi fiziki muayenede görülebilen bulguların başında geliyor. Tümör yüzde 95 gibi büyük bir oranda tek taraflı yayılım gösteriyor ve sıklıkla sağ göğüs kafesini daha çok etkiliyor. Çok sık görülmese de bazen cilt altı kitleleri, boyunda şişme ve yutma güçlüğüyle de karşılaşılabiliyor. Mezotelyoma sıklıkla bölgesel olarak yayılsa da nadir de olsa kan ve lenf yoluyla da uzak metastaz yapabiliyor. Tümör, göğüs duvarına ve diyafragma altı karın bölgesi ile akciğerler ve akciğerlerin arkasında kalan bölümlere yayılıyor. Bu durumda akciğerleri saran tümöral kitle oluşumu gözleniyor.” şeklinde konuştu.

TEŞHİS VE TANI YÖNTEMLERİ NELERDİR?

Teşhis ve tanı yöntemlerine dair ayrıntıları paylaşan Demirhan, ”Tanı ve tedavi yöntemleri için öncelikle asbest maruziyetinin sorgulanması, bunun içinde hastanın doğum yeri ve mesleğinin araştırılması gerekiyor. Mezotelyomada tanı genellikle klinik değerlendirme sonrası radyoloji ile konuyor. Yapılacak en basit tetkikler, basit akciğer grafisi ve tomografi oluyor. Tomografide akciğerin etrafında ve üzerinde akciğeri kısmi veya tama yakın saran plevral kitleler ve plevral sıvı tespiti yapıldıktan sonra hızlıca tanıya gidilmesi biyopsi ile oluyor. Biyopsi materyali için genelde torakoskopik (nadir durumlarda mini torakotomi ile ) biyopsi tercih ediliyor. Biyopsi incelemesinde gerekli,“immünhistokimyasal” çalışmalar sonunda mezotelyomanın hücre tipi kesinleştirilerek tedavi planına geçilmesi gerekiyor. Bazen biyopsi öncesinde biyopsi yeri tayini için erken dönemde de PET CT yapılabiliyor. Ancak PET CTevreleme ve sistemik tarama amacı ile genelde biyopsi sonrası yapılıyor.” şeklinde bilgi verdi.

UYGUN HASTADA İLK SEÇENEK CERRAHİ

Hastalığa en doğru yaklaşımın kombine tedaviler olduğuna dikkat çeken Özkan Demirhan, ”MPM tedavisinde; Cerrahi, kemoterapi, radyoterapi ve kombine tedavi seçenekleri bulunuyor. Tanı ve hücre tipi kesinleştikten sonra erken evre mezotelyomada cerrahi tedavi gerekiyor. Mezotelyomada cerrahi tedavi iki şekilde yapılıyor. Birincisinde; “Plörektomi / Dekortikasyon” adı verilen işlem ile sadece plevradaki (akciğer zarındaki ) tümör mümkün olduğunca geniş şekilde çıkarılıyor. Diyafragma ve kalp zarı tutulumu varsa bunların çıkarılması da yerlerine uygun materyal (protezler ) konularak gerçekleştiriliyor. İkinci cerrahi yöntemde, ameliyat riski oldukça yüksek olan akciğer, parietal plevra, kalp zarı ve diafragma ile beraber çıkarılıyor. Uygun hastalarda cerrahinin ilk seçenek olarak tercih edilmesi, sonrasında ise onkolojik tedavi yapılması gerekiyor. Uygun olmayan hastalarda kemoterapi veya radyoterapi sonrası cerrahi tedavi uygulanabiliyor. Bu tedavilerin yanında immünoterapi, fotodinamik tedavi, gen tedavileri, hedefe yönelik tedaviler, hipertermikperfüzyon kemoterapisi (HIPEC) gibi uygulamalar da gerçekleştiriliyor.” Dedi.