Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) Kongresi 19-22 Mayıs tarihleri arasında Antalya'da gerçekleşti. Kongreye TJOD Başkanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, TJOD İkinci Başkan Prof. Dr. İsmail Mete İtil, TJOD Yönetim Kurulu Saymanı Prof. Dr. Gazi Yıldırım ve TJOD Yönetim Kurulu Genel Sekreteri Op. Dr. Volkan Kurtaran ve Türkiye'nin dört bir yanından 500’ü aşkın doktor katıldı. Toplantıda jinekoloji alanındaki yenilikler ve sektörel sorunlar hakkında değerlendirmeler yapıldı, çözüm önerileri ele alındı.

Toplantıda ayrıca yumurtalık rezervi, yumurta gençleştirme çalışmaları, embriyoların kendi DNA'sını düzeltme çalışmaları gibi dünya çapındaki son gelişmeler anlatıldı.

'ELLERİNDEKİ İMKANLARLA TESPİT ETMEK İMKANSIZ'

Kongrenin detaylarını anlatan TJOD Başkanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, 2010 yılında yürürlüğe giren Malpraktis Sigortası'ndaki hukuki boşluklar nedeniyle kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının birçok sorunla karşı karşıya kaldığını anlattı. Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanlarının özellik down sendromu konusunda dava edilmeleri, çok yüksek miktarlarda tazminatlara hükmedilmesinin ciddi tehlike oluşturduğunu söyleyen Prof. Dr. Tıraş, “Bu yüzden kadın hastalıkları ve doğum uzmanları mesleklerini icra etmek istemiyor. Kendilerine ayrılan süre içerisinde gebede down sendromu bulunup bulunmadığını ellerindeki imkanlarla tespit etmeleri imkansız. Bunun için daha gelişmiş testlerin kullanılmasına ihtiyaç var" dedi.

DAVA AÇILMASI İÇİN AFİŞLER BİLBOARDLARA ASILIYOR

Hekimlerin zor şartlar altında çalıştığını belirten Prof. Dr. Tıraş, “Bizim Fetal DNA dediğimiz anne karnından alınan örneklerle bebeğin DNA'sına bakılarak down sendromu olup olmadığı yüzde 99.99 doğrulukla tespit edilebiliyor. Ülkemizde malpraktis kanunlarının 2010 senesinde değişmesinden sonra bu konuyla ilgili özellikle avukatlık firmaları tarafından aileler dava açmaya teşvik ediliyor. Bunun için afişler bastırılıp çeşitli illerde billboardlara yerleştiriliyor" diye konuştu.

'EN SON SIRALARA DÜŞMÜŞ DURUMDA'

Uzmanların koşulların düzeltilmesinden yana olduklarını söyleyen Prof. Dr. Tıraş, “Çünkü ciddi mağduriyetlere neden oluyor. Ülkemizde TUS puanlarına baktığınızda eskiden kadın hastalıkları ve doğum branşı en çok tercih edilen branşken, bugün en son sıralara düşmüş durumda. Hekimler artık bu branşı seçmek istemiyor. Aynı tehlike diğer cerrahi branşlar için de geçerli. Bunun en önemli nedeni bu şekilde dava edilmeler. Bununla ilgili bir kanun taslağının mecliste olduğunu biliyoruz. Bakanlığımızda bu konuyla ilgileniyor" ifadelerini kullandı.

'NET KURALLARA BAĞLANMASINI TALEP EDİYORUZ'

Kadın hastalıkları ve doğum uzmanlığının ülkede yeniden çekici bir hale getirilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Tıraş, “Bunun yolu bu tip davalarla hekimlerin uğraşmamasından geçiyor.  Dernek olarak bu işin net kurallara bağlanmasını talep ediyoruz. Bu iş herhalde kanunla çözülür ancak bu kanunda da bunların net ibarelerle belirlenmesi lazım. Kurulacak komisyonun kararının idari yargı yolu açık. Çift yine idari yargıya başvurabilir. Gebe takibini, doğum yaptırmayı bırakan çok sayıda hekim var. Yarın kadın hastalıkları ve doğum uzmanlığı konusunda ülkemizde ciddi bir açık oluşturmasından endişeliyiz" diye konuştu.

'HEKİM SAYISI AZALIYOR, KONTENJANLAR BOŞ KALIYOR'

Kadın doğum uzmanlarının dava ve soruşturmalara konu olduğunu söyleyen Prof. Dr. İsmail Mete İtil ise “Arkadaşlarımız çok yüksek tazminat davalarına konu olabiliyorlar. Dava açılması öncesi de bunun belki 10 katı kadar soruşturmalar sürebiliyor. Bu durum hem meslekten uzaklaştırabiliyor hem de kadın doğum uzmanlık alanına giren hekim sayısını azaltıyor ve kontenjanlar boş kalıyor. Bugün down sendromlu bebekler toplumun bir parçası ve doğal bir durum olarak karşılanıyor. Böyle bir bebek doğdu diye hekimin yüksek tazminatların altında ezilmesi doğru değil" dedi.

3-4 MİLYON LİRALIK DAVALAR AÇILIYOR

Bazı avukatlık şirketlerinin hastaları dava açmaya zorladığını belirten Prof. Dr. İtil, şöyle konuştu:

“Hastalarda 'hekimlerin nasıl olsa sigortaları var, onlar öder' diye düşünüyor. Ancak bu sigortaların limitleri bunları ödeyecek düzeyde değil. Yeni uzman olmuş hekime neredeyse 3-4 milyon liralık davalar açılıyor. Hekim tüm mal varlığını satacak duruma geliyor. Bu baskının hekimlerin üzerinden kaldırılması lazım. Burada özel veya devlet hastanesi ayrımı yapmamak lazım. Çünkü yeni sağlık sisteminde tüm hastaneler var. Türkiye'deki 8 bin kadın doğum uzmanının temsilcisi olarak biz bakanlıkla ortakta çalışırız, fikirlerimizi beyan ederiz."

'HEKİMİN DAHLİNİN OLMADIĞI PROBLEM'

TJOD Yönetim Kurulu Saymanı Prof. Dr. Gazi Yıldırım da Türkiye'nin birçok ilçesinde ultrason cihazlarının yeterli olmadığını ve doktorların ağır çalışma şartlarındaki zorlukları anlattı. Prof. Dr. Yıldırım, şöyle devam etti:

“Elinizdeki çok süper görüntüsü olmayan ultrason cihazıyla anomaliyi tarayacaksınız. Fakat 10 down sendromlu bebeğin 1 tanesinde anatomi tamamen normal gözüküyor ve siz ultrasonla normal anatomiyi tarıyorsunuz. Siz ultrasonla bebeğin normal olduğunu söylüyorsunuz fakat bebek down sendromlu oluyor. Çünkü 10 down sendromlu bebeğin vücudundaki organlarda hiçbir problem görünmüyor. Ancak, burun kemiği yokluğu, kalbinde delik, parmakta ve ayaklarda içeriye dönüklük, böbreklerde genişleme 10 down sendromlu bebeğin birinde bu belirtiler yok. Bunu anlamak imkansız. Hekimin dahlinin olmadığı bir problem."

'HER GEBEDEN, GEBELİĞİN 12. HAFTASINDA ÖRNEK ALINIP ÇALIŞILMALI'

Genç gebelerde 700'de 1, 40 yaş üstü gebelerde 50'de 1 down sendromu bebeğin dünyaya geldiğini hatırlatan Prof. Dr. Yıldırım, yasal düzenlemedeki bazı boşluklar nedeniyle down sendromlu doğan bebeklerin sorumlusunun hekimler olmadığını söyledi. Prof. Dr. Yıldırım, “Madem her yerde detaylı ultrason yok, madem her yerde tarama testleri yapılamıyor o zaman sağlık sistemi bunu yeniden organize etmek durumundadır. Tıpkı rahim ağzı kanser taramasında merkezi otorite merkezi bölgedeki laboratuvarlarla anlaşıldığı gibi Türkiye'deki her yıl olan 1 milyon 200 bin gebenin kanları gebeliğin 12'nci haftada alınacak ve merkezi laboratuvarlarda anlaşılıp çalışılacak. Down sendromu ve diğer kromozom hastalıkları incelenecek. Bunu yapmak zor değil. O zaman ne hekimin ne hastanın ne de bebeğin bir sorunu kalmayacak. Biz de gereksiz yere dahlimizin olmadığı konularda davalarla boğuşmayacağız. Meslektaşlarım kendilerini başka konularda eğitecek, güvende hissedecek ve rahat çalışacaklar. Bu davaların ve şikayetlerin getirdiği problemlerle boğuşmayacaklar" ifadelerini kullandı.

KOMİSYONDA KADIN DOĞUM HEKİMLERİNDEN OLUŞMA TALEBİ

Op. Dr. Volkan Kurtaran ise Malpraktis ve komlikasyonların farklarını anlattı. Op. Dr. Kurtaran, “Örneğin rahmi almanız gerekirken almadınız, almanız gerekirken ise aldınız. Bu bir Malpraktistir. Fakat bütün bunları yaptınız hastanın bir takım ek hastalıklarından dolayı siz elinizden gelen her şeyi yapmanıza rağmen kaybedildi. İşte bu da komplikasyondur. Bu çok ince bir çizgi. Dolayısıyla yargılama esnasında bizim hakkımızda karar verecek birtakım komisyonların kadın doğum hekimlerinden oluşması bu ayrımı tam net olarak yapabilmeli. Yoksa komisyondaki doktor olmayan kişiler tarafından bunun ayırt edilmesi çok çok zordur" dedi.

'İLERİDE TORUNLARIMIZI AMELİYAT EDECEK DOKTOR BULAMAYABİLİRİZ'

Hiçbir işin korku ile yapılmayacağını vurgulayan Op. Dr. Kurtaran, “30 yıllık birikimimizi bir tek dava nedeniyle kaybetmek istemiyoruz. Burada defansif tıp devreye giriyor yani vakadan korkma, kaçma söz konusu oluyor. Bu halk sağlığı açısından çok tehlikeli. Korkuyla doktorluk yapılmaz. Hiç kimse ameliyat yapmaktan korkan bir doktora ameliyat yaptırmak istemez. Korkan bir doktor da onu ameliyat etmek istemez. Bu korkulardan dolayı riski yüksek olan kadın doğum, beyin cerrahı, genel cerrahisi gibi branşlara meslektaşlarımız tercih etmiyor. Daha çok hastayla pek teması olmayan Malpraktis ihtimali az olan laboratuvar branşları çok çok yüksek puanlarla karşımıza çıkıyor. Bu da çok tehlikeli bir gelişme. İleride bizlerin çocuklarını, torunlarını ameliyat edecek doktor bulamayabiliriz. Bu da çok tehlikeli bir gidişat" diye konuştu.