ANTALYA -  Türkiye'de, 2002'den beri uygulanan Talasemi Önleme Projesi ile yüzde 90 seviyesinde yakalanan başarı oranının, uygulamanın 81 ile yayılmasıyla yüzde 100'e yükselmesi hedefleniyor.

Akdeniz Kan Hastalıkları Vakfı (AKHAV) Başkanı ve Pediatrik Hematoloji ve Genetik Uzmanı Prof. Dr. Duran Canatan, yaptığı açıklamada, talaseminin kalıtsal bir kan hastalığı olduğunu ve çocukluk döneminde başlayıp yaşam boyu sürdüğünü söyledi.

Hastalığın, talasemi taşıyıcısı anne ve babadan geçtiğini belirten Canatan, "Genetik olarak bir genin hasta, bir genin sağlıklı olmasına 'taşıyıcı' diyoruz. İki taşıyıcı evlendiği zaman çocukları yüzde 25 hasta, yüzde 25 sağlıklı ya da yüzde 50 anne ve baba gibi taşıyıcı olabiliyor. Çocuk anne karnına düşer düşmez bu olasılıktan biriyle tanışıyor, doğumdan sonraki duruma göre hastanın genetik yapısı ne kadar ağır ise hastalık belirtileri o kadar erken başlıyor." diye konuştu.

Anne ve babanın genetik taşıyıcı tipine göre çocukta da talaseminin hafif, orta ya da ağır kategorilerle ortaya çıktığını dile getiren Canatan, hafif düzeyde olanlarda belirtilerin daha çok iki yaşından itibaren görülmeye başladığını, ağır düzeyde ise genellikle 3 aylıkken ortaya çıktığını kaydetti.

Çocukta halsizlik, gelişme geriliği, karaciğer, dalak büyümesi, kansızlık gibi belirtiler olduğunu ifade eden Canatan, talasemi tanısı konulduktan sonra düzenli kan nakli yapıldığını bildirdi. Kan naklinin de belli bir aşamadan sonra vücutta demir birikimine neden olduğunu ve bu durumun kalp, karaciğer başta olmak üzere tüm organlara zarar verdiğini vurgulayan Canatan, bunun için de demir atıcı ilaçlar önerdiklerini belirtti.

Talasemi hastalarının kan nakli ve ilaç ile yaşamlarını sürdürdüklerini aktaran Canatan, "Hastalığın tek tedavisi kök hücre nakli ama bunun için de çok uygun vericisinin olması gerekiyor. Kardeşinin, annesinin ya da babasının uygun olması, naklin iyi bir merkezde yapılması ve hastanın çok uzun süre takip edilmesi gerekiyor. Her hastaya kök hücre nakli yapılamıyor." değerlendirmesinde bulundu.

"Talaseminin en yüksek görüldüğü kent Antalya"

Türkiye'de yaklaşık 1 milyon 600 bin taşıyıcı bulunduğunu kaydeden Canatan, talasemi görülme sıklığının yüzde 2,1 olduğuna işaret etti.

Görülme sıklığının bölgeler arasında farklılık gösterdiğine dikkati çeken Canatan, "Ege, Akdeniz, Trakya, Güneydoğu'da görülme sıklığı yüzde 4 ile 5 arasında değişmekte. En yüksek oran Antalya, yüzde 10'ların üzerinde. Adana, Hatay'da yüzde 10, Muğla'da yüzde 8, Mersin'de yüzde 7-8 oranlarında. İç Anadolu ve Marmara'da yüzde 3 seviyede. Karadeniz ve Doğu Anadolu'da ise yüzde birlerin altında." dedi.

Talaseminin, bataklığın ve sıtmanın olduğu her yerde görüldüğünü belirten Canatan, "Talasemi taşıyıcıları sıtmaya karşı dirençli. 1950'li yıllara kadar sıtma dünyanın en önemli sorunuyken, sağlıklı bireyler sıtmadan kaybediliyor, taşıyıcılar ayakta kalıyor. Taşıyıcı da taşıyıcı ile evlendikten sonra taşıyıcılar çoğalıyor." ifadelerini kullandı.

"Talaseminin eylem planına alınması bizi sevindirdi"

Türkiye'de 2002 yılından bu yana Talasemi Önleme Projesi başlatıldığını anımsatan Canatan, uygulamanın ilk etapta 33 kentte hayata geçtiğini, daha sonra 41 kente çıktığını bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan talimat verdi

Sağlık Bakanlığının da bu işe gereken önemi verdiğini anlatan Canatan, şunları söyledi:

"Kentlerde eğitim, tarama, genetik danışma, doğum öncesi tanı testleri ve iki çiftin genleri ayıklanarak tüp bebek sistemi ile çocuk sahibi yapma çalışmalarını gerçekleştiriyoruz. Proje ile yüzde 90 seviyesinde talasemi önlendi. Talasemi, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatı ile 100 günlük eylem planı içerisine girdi. Proje 1 Kasım 2018'ten itibaren ise 81 ile yayıldı ve tüm illerde talasemi testleri yapılmaya başlandı. Evlenen çiftler bu testleri yaptırıp nikah dairesine gidiyor. Bu da yüzde 100'lük bir başarı sağlayacaktır. Talaseminin eylem planına alınması bizi sevindirdi."

Talasemi nedir?

Talasemi, kemik iliğinin kan üretmemesi nedeniyle oluşan ağır kansızlık hastalığı olarak biliniyor.

Halk arasında "Akdeniz anemisi" ya da "Akdeniz kansızlığı" olarak da bilinen talaseminin kalıtsal ve önlenebilir bir hastalık olduğu belirtiliyor.

Genetik olarak bir talasemi geni her bireyde bulunuyor, anne ve babadan bu genler çocuğa geçebiliyor.