SUMRU AYDIN

İSTANBUL - Avrasya Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Habib Çil, felç riskine ve uzuv kaybına  neden olan bu hastalığın teşhis, tedavi yöntemlerini sizler için anlatıyor. Herkese sağlıklı, mutlu, bol yürüyüşlü bir hafta dilerim.

Periferik Arter Hastalığı Nedir?

Kalp dolaşım merkezinin santrali, yani merkezidir. Perifer kelimesi merkezden uzakta anlamındadır. Periferik arter hastalığı ise kalp ve kalp damarları dışındaki damarların hastalıklarını ifade eder. Periferik damar hastalıkları karotis damarları (şah damarı), karın aort bölgesi, alt ekstremite arterleri (bacak damarları) ve üst ekstremite arterlerinin (kolları besleyen atardamarlar) darlık ve tıkanıklıklarını ifade eder. 

Periferik Arter Hastalığı Kimlerde Görülür?

Periferik arter hastalığı hemen her zaman damar yağlanması (ateroskleroz) nedeniyle gelişir. Kalp damarlarımızın tıkanmasına neden olan faktörler aynı zamanda periferik arter hastalığına da sebep olur ve dahası periferik arter hastalarının çoğunda kalp damar hastalığı da bulunur. Risk faktörleri diyabet, sigara, hipertansiyon, erkek cinsiyet, kolesterol yüksekliği ve ileri yaştır. Dolayısıyla bu risk faktörlerine sahip kişilerin periferik arter hastalığı yönünden değerlendirilmesi uygun olacaktır. Ayrıca kalp damar hastalığı bulunan kişilerin periferik damar hastalığı açısından da derinlemesine bir muayeneden geçmesinde yarar vardır.

Periferik Arter Hastalığı Hangi Şikayetlere Neden Olur?

Periferik arter hastalığında şikayetler etkilenen damarla ilgilidir. Şayet karotis (şah) damarında bir darlık söz konusuysa buradan köken alan bir trombüs (pıhtı) beyine yönelerek buradaki uç damarlarından birini tıkayarak inmeye (felç) neden olabilir. Bu durumda erken müdahale ile hem pıhtının çeşitli yöntemlerle eritilmesi, hem de pıhtıya neden olan darlık bölgesinin açılması mümkün olabilir. Bunun erkenden (Tercihen ilk 2-4 haftada) yapılması halinde tekrarlayan inmelerin önüne geçilebilir. 

Topallamaya dikkat!

Şayet tıkalı damar bacaklarımıza giden damarlar ise hasta genellikle belli bir mesafeyi yürüdüğünde gelişen bacaklarda, uyluk bölgesinde veya dizaltı bölgesinde yanma, ağrı, uyuşma nedeniyle aralıklı topallama (claudicatio intermitant) şeklinde bir yürüme şekli gelişir. Çoğu zaman hastalarımız ancak belli bir süre dinlendikten sonra yürümeye devam edebilir.

Şayet dizaltı bölgesindeki damarlarda tıkanıklık varsa ayak parmaklarından başlayan ve bir türlü iyileşmek bilmeyen kızarıklık veya yaralar gelişir ki bu çoğu zaman kötü bir sonla bitebilecek ciddi bir durumdur. Bu damarlar hızlı bir şekilde tedavi edilmezse ne yazık ki söz konusu ayağın hatta bacağın gangrenine ve ampütasyonuna (Cerrahi olarak kesilmesine) kadar gidebilir. Elbette ilk amacımız bu aşamaya gelmeden hastanın teşhis edilip tedavisinin tamamlanmasıdır. Ancak ayak yaraları başladığında bile uygun tedavi ile bu yaraların düzelip bacağın kurtarılması mümkündür.

Tedavi Şeklinden Bahseder misiniz?  

Tıpkı kalp damar hastalığında olduğu gibi burada da öncelik ilaç tedavisi ve yaşam tarzı değişikliğidir. Sigaranın bırakılması, diyabet, kolesterol ve hipertansiyonun kontrol altına alınması ve hastanın bol yürüyüşlerle bacak damarlarının daha geniş hale getirilmesi amaçlanır. Özellikle bacak damar hastalarında ana sloganımız; “Sigarayı bırak ve yürü!’’ şeklindedir.

İkinci aşamada ise hastanın ve hastalığın yerine ve özelliklerine göre (Bu hemen her zaman bir anjiyografi ile belirlenir) girişimsel tedavi veya cerrahi tedavi kararının verilmesidir. 

Gelişen teknoloji ile birlikte girişimsel tedavi (kasıktan girilmek suretiyle ameliyatsız tedavi) periferik arter hastalarının tedavisinin ana eksenini oluşturmaktadır. İlaçlı balonlar, ilaçlı stentler (kendiliğinden veya balonla genişleyebilen türleri mevcuttur) şah damarları, bacak damarları ve kol damarlarının darlık ve tıkanıklıklarının tedavisinde günümüz şartlarında rahatlıkla kullanılabilmekte ve oldukça yüz güldürücü sonuçlar alınmaktadır.

Periferik arter hastalığı gerek felç riski gerek uzuv kaybına neden olarak hareket özgürlüğümüzü tehdit eden ciddi bir hastalık gurubudur. Bundan 10-15 yıl öncesine göre hem daha iyi sonuçlar alıp hem de operasyona gerek kalmadan konforlu bir şekilde hastalarımızı tedavi etme şansına sahibiz. Hastalarımıza düşen belirtiler başlar başlamaz mutlaka doktora başvurmak ve risk faktörleriyle mücadeleye başlamaktır.