Şiddet, hekimlere karşı açılan ceza ve tazminat davaları, yoğun nöbetler, buna rağmen ücretlerin tatmin edici olmaması gibi birçok neden hekimleri cerrahiden soğutuyor. Hekimler hasta ve yakınıyla daha az temas edecekleri alana yöneliyor. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, “Yarın kendimizi emanet edecek cerrahlar bulamayabiliriz. Kaçışın önlenmesi için özlük haklarına ilişkin iyileştirmeler gerekiyor” derken, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl, “Hekimler hastalara dokunmaktan korkar hale geliyor. Sağlık, Maliye, Adalet bakanlıkları ve YÖK’le soruna bütüncül yaklaşmakta fayda var” diyor.

Hürriyet'ten Mesude Erşan'ın haberine göre, cerrahi, hem eğitimi hem de icrası diğer uzmanlıklardan çok daha zor olan bir alan. Zorlu koşulların yanı sıra, sağlıkta şiddet, hekimlere karşı açılan ceza ve tazminat davaları, yoğun nöbetler, uzun çalışma saatlerine rağmen ücretlerin tatmin edici olmaması gibi birçok neden, hekimleri cerrahiden soğutuyor. 1990’ların sonuna kadar TUS’un en başarılıları cerrahi branşları seçiyordu. Ancak durum değişti. Hekimler artık hasta ve yakınıyla dolaylı veya az temas edecekleri diğer uzmanlıkları cazip buluyor. Birçok hekim, kadın hastalıkları ve doğum, beyin ve sinir, kalp ve damar hastalıkları cerrahi branşlarının yerine cildiye, radyoloji, göz hastalıkları, radyasyon onkolojisi, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, nükleer tıp gibi uzmanlıkları tercih ediyor.

TERCİH AZALIYOR, PUANI DÜŞÜYOR

ÖSYM’nin geçen ekimde yayınladığı ‘İlkbahar Değerlendirme Raporu’nda da bu durum net olarak ortaya konuyor.

3 bin 476 aday farklı uzmanlık alanlarına yerleştirildi. Adayların yüzde 48’i Sağlık Bakanlığı’nın, yüzde 52’si üniversitelerin kliniklerine yerleşti. T puanıyla (ağırlıklı temel tıp bilimleri puanı) yerleştirme yapılan alanlar arasında en yüksek puan ortalamasıyla yerleştirme tıbbi mikrobiyolojiye oldu. K puanıyla (ağırlıklı klinik tıp bilimleri puanı) yerleştirme yapılan alanlar arasında ise en yüksek puan ortalamalarıyla yerleştirme yapılan alan deri ve zührevi hastalıklar oldu. TUS’ta en çok tercih edilen branşların puanları yükseliyor, daha az rağbet görenlerin ise düşüyor. Örneğin deri ve zührevi hastalıkların puanı 70.29. Buna karşılık beyin cerrahisi 53.19, genel cerrahi 52.23, kadın hastalıkları ve doğum 52.04, kalp ve damar hastalıkları 53.9, göğüs cerrahisi uzmanı ise 48.35 puanla asistan aldı.

BAŞLAYIP İSTİFA EDENLER DE ÇOK

Her şeye rağmen cerrahiyi tercih edip başlayan ancak bir süre sonra istifa edenlerin sayısı da az değil. Adli Tıp uzmanı Prof. Dr. Ali Rıza Tümer, “Benim de ilk uzmanlığım genel cerrahi. Daha sonra adli tıp tercih ettim” diyor ve ekliyor:

“Cerrahi kliniklere gelip ilk üç ayında istifa edip bırakan çok oluyor. Bu istifalar eğitim ve üniversite hastanelerindeki cerrahi branşların çalışmalarını engelliyor. Birinci ve ikinci basamak devlet hastaneleri, riskli hastaları ameliyat etmekten kaçınıyor. İstenmeyen bir olay gelişmesi halinde dava edilmektense örneğin üniversite hastanelerine sevk ediyorlar.”

GÜNDE 7-8 AMELİYAT

Konuyla ilgili konuştuğumuz psikiyatri uzmanı olan N.E. ise önce İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki plastik cerrahi kliniğine yerleşmiş. Ancak ilk iki aydan sonra istifa ederek yeniden TUS sınavına girmiş. Şunları anlatıyor: “Yaptığımız temel hatalardan biri şu; TUS’a gireceğimiz zaman, son iki sene sadece bu sınava çalışıyoruz. Hiçbirimiz branşların hangilerinin kendimize uygun olduğunu değerlendirmiyoruz. TUS bitince, tercih yapana kadar yaklaşık iki haftalık süremiz oluyor. Bu iki haftada pratiği göremiyoruz. Cerrahide beni bunaltan şeylerden biri de sadece ameliyat odaklı olunması. Günde 7 - 8 hastayı ameliyathaneye indiriyorduk. Örneğin hastanın açık yarasının neden açıldığını, tekrarlamaması için hekimler olarak ne yapmalıyız konusuna bakamıyoruz. Türkiye’deki sağlık sistemi hasta odaklı ve popülist.”

ÖZLÜK HAKLARI İYİLEŞTİRİLMELİ

Prof. Dr. Sinan Adıyaman (TTB Başkanı): Beyin ve sinir, kalp ve damar, genel cerrahi, kadın hastalıkları ve doğum gibi cerrahi branşlardan kaçış var. Aşırı iş yükünün de etkisiyle komplikasyonlar ve malpraktis (tıbbi hata) davaları çok artıyor. Hekime yönelik şiddetin bu uzaklaşmada etkisi büyük. Maaşlar yetersiz. Sınavlarda yüksek puan alanların cerrahilere başvuruları giderek azalıyor. Hastalarla az muhatap olunan, komplikasyon açısından kendilerini daha güvende hissedecekleri branşlara kaçış var. Yarın öbür gün kendimizi emanet edecek cerrahlar bulamayabiliriz. Kaçışın önlenmesi için hekimlerin özlük haklarına yönelik büyük iyileştirmeler yapılması gerekiyor.

TÜMÖR VAKALARI HEKİM ARIYOR

Prof. Dr. Mehmet Faik Özçelik (Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyesi): Bütün dünyada komplikasyon, hasta kaybı var. Ama Türkiye’de hekime karşı tahammülsüzlük, kıskançlık, bazı popülist yaklaşımlara ‘dur’ denmemesi gençleri de rahatsız ediyor. ‘Hastadan uzak olayım’ diye düşünüyorlar. Cerrahi uzmanlığa başlayanların bazen 2-3 yıl sonra ayrılması, başka branşlara geçmesi de başka büyük sıkıntımız. Defansif tıp ile de karşı karşıyayız. Hekimler, ‘Aman ben yapmamayım, başkası yapsın, bende kalmasın, bende patlamasın’ diyor. Geldiğimiz noktada örneğin tümör vakaları, uzun zaman hekim arıyor kendine. Daha küçük, daha palyatif girişimlerle karşı karşıya kalıyorlar. Ayrıca ilgi kalmadığı zaman alandaki gelişmeler de geriliyor.

YETİŞTİRECEK ASİSTAN YOK

Cerrahiden kaçışın sistemde yarattığı en önemli sorunların başında asistan sıkıntısı geliyor. Hacettepe Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Yılmaz, “Eleman, asistan yetiştirmek istiyorum. Ama asistan bulamıyoruz” diyor ve şunları aktarıyor:

“Asistanlarımız en iyi ihtimalle dört günde bir, çoğunlukla üç günde bir nöbet tutar, ameliyatlara girer. Üniversitede olduğumuz için bilimsel araştırmaları yapıp, takip etmek zorundayız. Bunun karşılığında her gün dava edilme riskimiz var. Hasta yakınlarının şiddetinden kendimizi çoğu zaman koruyamıyoruz. Hastanelerin ödemeyle ilgili sorunları nedeniyle bazen malzeme sıkıntısı çekiyor, arada kalıyoruz. Ama bütün bunların ortasında en büyük sorunumuz asistan açığımız. Uzmanlığını yapmış, öğretim üyesi olarak devam etmek isteyenleri de alamıyoruz. Sağlık Bakanlığı üniversiteye geçiş için ‘uygundur belgesi’ vermiyor. Önleri kapatılıyor. Ameliyatlarımız saatler sürüyor. Hepatitten HIV’e kadar pek çok enfeksiyona açığız. Benim uzmanımla fizik tedavi, cildiye uzmanı aynı ücreti alıyor. Tüm bu faktörler asistanların tercihlerini etkiliyor.”

ÜÇ DÖNEMDİR BAŞVURU YOK

Zorlu tıp eğitiminin arkasından cerrahi branşlardaki asistanlık sürecinin fiziksel ve psikolojik olarak yıpratıcı olduğunu vurgulayan Türk Nöroşirürji Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Ali İhsan Ökten ise şöyle konuşuyor:

“Türkiye’de yaklaşık 1650 beyin cerrahisi uzmanı var. Ben Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışıyorum ve son üç dönemdir, TUS’ta kadro açılmasına rağmen beyin ve sinir cerrahi kliniğine asistan başvurusu olmadı. Kadro açılınca birkaç arkadaş arıyor ama ne yazık ki başvurmuyorlar. Ciddi anlamda asistan açığımız var. Burası 65 yataklı bir klinik ve sadece 4 asistanımız var. Asistan sayısındaki azalma böyle devam ederse, hastaları büyük branşlarda ameliyat edecek hekim bulunamayacak. Eğitim ve çalışma koşullarının ağırlığının üstüne şikâyet, davalar, şiddet, ekonomik karşılığın alınamamasını da koyduğumuz zaman kaçış daha fazla oluyor. Bizim zorunlu meslek sigortası pirimimiz bile daha yüksek.”

YÜKSEK PUAN İSTEMİYOR ARTIK

Hacettepe Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kaya Yorgancı’nın görüşleri ise şöyle:

“Genel cerrahide özellikle nitelikli asistan bulmakta sıkıntı yaşıyoruz. 82 tıp fakültesinden yetişen hekimlerin standart olmamasının da bunda etkisi olduğunu düşünüyorum. Yüksek puan alıp genel cerrahi tercih edenlerin oranı yüzde 1. Başka bir deyişle, bilgi düzeyi üst düzeyde olan bir grup tercih etmiyor. Bu matematiğe göre, bilgi düzeyi daha alt düzeyde olanlar en kritik hastaya bakıyor. Biz üniversite hastanesi olarak araştırma yapan, yenilikçi, belli bir konuda uzmanlaşmış, derinlemesine bilgisi olan, karmaşık hastalıklarla uğraşan hekim yetiştirmek istiyoruz. Onlar ‘Hayır benim için standart hekim, genel cerrahi uzmanı yeterlidir’ diyor. Dolasıyla çok iyi olmanın bir anlamı yok. Standart hekimle büyük emeklerle çok uzmanlaşmış hekim aynı kazanıyor. Yeni jenerasyon hekim de ‘O zaman neden ben daha çok yorulayım ki?’ diyor.”

10 YIL SONRA DOĞUMLARI KİM YAPTIRACAK?

Prof. Dr. Ateş Karateke (Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanı): 15 sene önce en çok talep edilen branşlardan biri kadın hastalıkları ve doğumdu. Ne yazık ki günümüzde tercih edilen branş olmaktan çıktı. 50 küsur hatta altındaki puanlarla kadın hastalıkları kliniklerine girilebilir oldu. Bu kaçışın öncelikli nedeni en fazla dava edilen branşın bizimki olması. Başarılı gençler daha az riskli uzmanlıkları seçiyor. Bu uzaklaşma çok üzücü. Öngöremediğimiz veya önleyemediğimiz bir takım sorunlardan dolayı dava edilmek istemiyoruz. Eğer bir düzenleme yapılmazsa, 10 yıl sonra hamile hanımlarımızı dışarıdan gelecek hekimler doğurtacak.

Türkiye’de yaklaşık 6 bin 500 kadın hastalıkları ve doğum uzmanı var. Hekimlerin çok önemli bir kısmı mecburi hizmet bittikten sonra bulunduğu bölgeden ya istifa ediyor ya mesleği bırakıyor ya da büyük şehirlere gelip yalnızca gece nöbeti tutarak hayatını devam ettiriyor. Hekimleri özendirecek, önlerini açacak, umutsuzluk nedenlerini ortadan kaldıracak düzenlemelerin mutlaka yapılması gerekiyor.

HEKİMLER HASTALARA DOKUNMAKTAN KORKAR OLDU

Prof. Dr. Cevdet Erdöl (Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü): Riskli, komplikasyonun fazla görüldüğü, iş yoğunluğu yüksek olan beyin cerrahisi, kadın doğum gibi branşlardan kaçış olduğu doğru. Yeni kuşak, hastayla çok teması olmayan branşları seçiyor. Şiddet ve açılan davaların da etkisiyle (ceza ve tazminat) hasta ve yakınlarıyla karşı karşıya gelebilecekleri branşları çok arzu etmiyorlar. Dünyanın her yerinde görülebilecek komplikasyonlardan dahi ceza alan pek çok hekim oldu. Bunlarla da karşı karşıya kalmamak için cerrahi veya riskli branşlardan uzak durmayı tercih ediyorlar. Hekimler adeta hastalara dokunmaktan korkar hale geliyor. Ya da kendilerini korumak için lüzumundan daha fazla tetkik istiyorlar. Tüm bunlar TUS puanlarını, kişilerin istikbalini, eğitim ve öğretimin kalitesini etkiliyor. Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, YÖK ile birlikte soruna bütüncül yaklaşmakta fayda var. Elbette hastalara zarar gelmemesi birinci önceliğimiz ama elde olmayan komplikasyon veya durumlardan dolayı hekimlerin mahkemelerde sıkıntıya düşmesi ve ailelerden şiddet görmesinin önüne geçilmesi gerekiyor.