Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Başbakanı, geçtiğim Salı NTV’de yaptığı konuşmasında, Ermenileri ilgilendiren bir soruda şöyle buyurmuş: 
(Ben köken itibarıyla Rizeliyim, doğma büyüme İstanbulluyum, bu kadar... Benim için mesela neler söylediler. Gürcü’dür diyen oldu. Çıktı bir tanesi, affedersin, çok daha çirkin şeylerle, Ermeni diyen oldu. Ben dedemden de babamdan da hepsinden öğrendiğim şey, ben Türk’üm. Olay bu kadar basit.) 
Şimdi aziz Devletimizin ilgili mercilerine soruyorum: (Bendeniz, tamamı tamamına Türk Deniz Kuvvetlerinde 36 ay vatani görevimi seve, seve ifa ettim. Semt arkadaşlarım arasında lakabım; “Bahriyeli Levon”dur. Tertip numaram ve künyem: (54’e 1427 İstanbullu Kirkor oğlu Levon Panos DABAĞYAN) dır. Türk Deniz Kuvvetleri, bendenizi şerefli ocağına almış ve bendenize, hiçbir surette “ne affedersiniz ve ne de çirkin” tabiri kullanmamıştır. 
Yıllar sonra bir Başbakan Ermeni adını kötü manada kullanabilme hakkını kendisinde görüyor!.. Bu nasıl iştir?... Türkiye, yani günümüz Türkiye’si (Faşist bir ülke) olmadığına göre, nasıl oluyor da (2014 Ağustos)unda böylesine üzücü de değil, kahredici bir deyim, kendine saha bulabiliyor?!.. 
Sayın Başbakan: Ben İstanbulluyum buyurmuşlar. Lâkin doğup büyüdükleri semtten tek söz etmemişler? Meselâ bendeniz de İstanbulluyum ve doğup büyüdüğüm semt Marmara sahil şeridinin incilerinden “Yeni-Kapu”dur. 
İstiklâl Marşımızı çok sesli düzene sokan zat; affedersiniz, çok çirkin şeylerden, Merhum Edgar Manas Efendidir. Selatin Camileri’nin çoğunun mimarları, affedersiniz çok çirkin Ermeni Mimarlardır (Balyanlar). 
Devlet hazinesini har vurup, harman savuran sözde Müslüman kimseler, hazineyi yok olmaktan kurtaran da affedersiniz çirkin Ermeni merhum, Agop Kazazyan Paşadır ki, Hazine-i Hassa ve Maliye Nazırı olarak görev yapmış, diğer taraftan hasetlerinden adeta kuduran sözde Müslüman kimseler tarafından alçakça bir suikast neticesi affedersiniz şehit edilmiştir. 
Sayın Başbakan: Ben Osmanlıyım buyurmuşlar. Herhalde bu kendi inançlarıdır. Zira, Osmanlı hiçbir döneminde Ermeni tebaasından söz ederken, “affedersiniz, çirkin Ermeni” tabirini kullanmamışlardır. 
“Yaradılanı, Yaradan’dan ötürü severim” diyen ve zaman, zaman bu değerli tabiri kullanan Sayın Başbakan, sıra Ermeni, Rum ve Musevilere gelince, herhalde onları bu kategoriye layık görmemekte ki, pek sevgiyle yanaşmamaktadır?... 
Benim bu makalem neşredildiğinde “Cumhurbaşkanlığı” seçimi çoktan neticelenmiş olacaktır. Kimin seçilmiş olduğunu hiç mi hiç merak etmediğimden pek ilgilenmedim. Ancak hangi aday kazandı ise, ülkeye ve millete hayırlar getirsin. 
Bendeniz, ailece oy kullanmadım. Bir ülke tasavvur edin ki, halkı arasında ayırımcılık olsun ve bilhassa dinen azınlık olanlar, ülkenin Başbakanı tarafından “Affedersiniz, çok daha çirkin Ermeni” gibi tabirler kullanılsın, ve de o Ermeni oy kullanmak için sandığa koşsun?!.. 
Yok öyle şey! Madem ki normal vatandaş sayılmamaktayız. O halde bizlerden oy beklenmesi kadar saçma bir şey olamaz! 
Bizim yedi ceddimiz bu mukaddes topraklarda doğmuş ve yaşamıştır. Anadolu tarihi içinde, Ermenilerin özel bir yeri vardır. Bunun böyle olduğunu bir nebze olsun gerçek Türk Tarihi okumuş olabilenler, benim hiç de yanılmamış olduğuma, rahatlıkla kanaat getirebilirler. 
Benim atalarım Van ve Erzurum dolaylarında yaşamış ve bilahare takriben 120 sene evvel İstanbul’a göç etmişlerdir. Merhum Panos Dedem, “Van eşrafından” olup, gayet şerefli bir isim bırakmıştır. Bunun böyle olduğunu 1981 yılında “Son Havadis” gazetesinden görevli olarak Van’a gittiğimde bizzat öğrenmek zevkini tadabilmiş ve gurur duymuştum. 
Sayın Başbakan gerçekten öyle söylemiş midir, yoksa sözleri çarpıtılmış mıdır? Orasını bilemem? Ancak, hemen bir çok beyanatlarında etnik farklılıklara temas ettiklerinden, azınlıkların adlarını kattiyen zikretmemiş ve açıkçası onları es geçmişlerdir. Bu durumun sadece Sayın Başbakanla değil, umum resmi merciler yayın organlarının büyük bir kısmının da aynı üslûbu kullanmış ve hâlâ aynı tutumlarının devam ettiği bir gerçektir!.. 
Sayın Fatih Altaylı, “HABER TÜRK GAZETESİ”ndeki sütununda bu konuya temas ederek: 
(BAŞBAKAN’A ŞAŞIRMADIM, MAHÇUPYAN’A AZ ŞAŞIRDIM) başlıklı makalesinde değerli bir yorumda bulunmuş ancak, taraf olmaktan kendini alamamış!... Aynen geçiyorum: 
(HERKES aktör, herkes oyuncu. Başbakan Erdoğan, Ermenilere ayırımcılık yapıp Ermeniliği “ayıp”, Ermeni olmayı “hakaret” sayınca herkes pek bir şaşırmış numarası yaptı... “Aaa, ne ayıp şey hiç böyle söylenir mi?” 
Ne olur doğruyu söyleyin, Başbakan’ın böyle bir şey söylemesine gerçekten şaşırdınız mı! Yemin ederim ben zerre şaşırmadım. Çünkü yıllardır dinlediğimiz Tayyip Erdoğan’ın “din duygusunu” artık çok iyi biliyoruz. 
Türlü, türlü açılım da yapsa o duygusu değişmiyor. Kendisi gibi olmayana, kendisinden olmayana bakışı belli. Kültürel oluşum belli. 
Öyle öğrenmiş, öyle doğru bellemiş, öyle büyümüş. 
Kırk danışman tersini telkin etse de, kırk yasa çıkarıp tersine toplumu ikna etmeye çalışsa da özünde böyle. 
Bunu ne oy kaygısıyla yapıyor, ne kimi oyları devşirmek için. Özü bu. Yüzde bir milyon samimi olduğuna hiç şüphem yok. 
Bu cümlesini düzeltmemesi, tevil etmemesi de bu yüzden. 
Ayrıca en küçük bir inanç farklılığına, mezhep farklılığına tahammülü olmayan, bırakın mezhebi meşrep farkına bile öfke yağdıran bir yapı kendince daha da keskin ve derin gördüğü bir farkı nasıl kabullenebilir, nasıl sindirebilir. 
Hani bir cümle vardır, “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” diyen. Hasan Karakaya ki, o da samimi fikirlerini yazar, Başbakan’ın değişmez ekibinden olduğuna göre zaten fazla söze gerek yok. 
Dediğim gibi, Başbakan’ın “Ermeni bakışı” beni hiç şaşırtmadı. Beni birazcık şaşırtan, “Etyen Mahçupyan ve Markar Esayan” gibiler oldu. Başbakan’ın sözlerini gayet makul karşıladılar. 
Oysa bu sözleri Bahçeli veya Kılıçdaroğlu söyleseydi, yeri göğü inletir, diyasporayı bile ayağa kaldırırlardı...) 
Hazret ne buyurmuş? “Etyen Mahçupyan ve Markar Esayan” gibiler... Yani, “yazarlar veya kalemler” değil de gibiler... Dahası şayet Bahçeli veya Kılıçdaroğlu söyleselermiş “yeri göğü inletir diasporayı bile ayağa kaldırırlarmış!..” 
Niçin bu böyle olurmuş? Bunu da ben söyleyeyim: “Ermeniler yabancıdır da ondan...”
Sayın Bahçeli ve Sayın Kılıçdaroğlu hakkında Türk Ermeni’leri niçin doğrudan ön yargılı olsun?.. Bilindiği gibi bendeniz eski bir “MHP”liyim. Merhum Türkeş benim Başbuğum’dur. Sayın Bahçeli ise, kendilerinden memnun olmadığım halde bir yabancıya asla söz ettirmem. Kaldı ki, Türkiye Ermeni’lerinin Sayın Bahçeli ile hiçbir problemleri yoktur. Keza, Sayın Kılıçdaroğlu ile de durumları aynıdır. 
Peki, durup durduğumuz yerde bizleri bu açıdan zan altına sürüklemeye ne hakkınız var öğrenebilir miyim?.. Kaldı ki, diasporaya şikayete gelince: Kendi devlet büyüklerimizi dış dünyaya şikayet etmek bizim ahlak anlayışımıza sığmaz! Dolayısıyla, bizlere layık gördüğünüz bu yakıştırmayı aynen iade ediyorum efendim! 
Olsun şahsen pek sevmediğim Sayın Mahçupyan ve olsun genç idealistlerden Sayın Esayan, ülkemiz basınında çoğu zaman bir çok mülakat ve makaleleriyle dikkatleri çekmiş değerli yazarlardır. Dış dünyaya şikayet ise onların meşrebine uymaz! 
İnanın sayın gazetenizi sırf zatınızın değerli makalelerini okuyabilmek gayesiyle alıyordum ve bir çok makaleniz de şahsi arşivimde mevcuttur. Ne var ki, bundan böyle mensubu bulunduğunuz gazeteyi asla almayacağım. Diyeceksiniz ki, senin almamanla gazete batar mı? Tabii ki batmaz, ama bizler seviyesinde okuyucuların azalması, hiç de basit bir olay sayılamaz!.. 
1967’den beridir ki, Bab-ı Âli Basınında kalem salladım ve nice değerli kalemlerin gelip geçtiğini, kimi zaman üzülerek, kimi zaman da layığını buldu... diyerek umursamadım. 
Temennim sizin basında uzun ömürlü olabilmenizdir. Zira, olsun yüreğiniz ve olsun kaleminizle Milliyetçi cenah için her daim lazım olan bir değerli kalemsiniz. 
Ancak tüm değerli meziyetlerinize rağmen, benim yıldızımla, sizin yıldızınız artık bir cenahta görülemez!... 
Biz Türkiye Ermenileri, İslâm vatandaşlarımız ve ataist vatandaşların hiçbir zaman samimiyetine güven besliyememişlerdir. Çünkü, Merhum Gazi Hazretleri’nin (1923-1938) dönemi haricinde tam bir gün olsun “Gerçek vatandaş” muamelesi görebilmiş değiliz. 
Bunca yıl tahammül etmemizin başlıca sebebi, Türkiye’den gayrı bir vatanımız olmamasından dolayıdır. Ermeni Milletinin en trajik, en talihsiz cenahı Türkiye-Ermenileridir. 
Bilhassa İslâmi kesim bizleri hiç mi hiç tanımamakta ve bu sebeple bizlerin adları affedersiniz veya çirkin lakaplarıyla geçiştirilebilmektedir!... 
Dolayısıyla uzun bir yazı serisiyle, aziz Türk Milletine asıl çehremizi gösterebilmeye çalışacağım. 
<Devam edecek> 
Saygıdeğer okuyucular inşallah yeni bölümde buluşabilmemiz umudu ile hemen hepinize mutlu yarınlar diliyorum efendim. Saygılarımla.