Dengelerin kurulamadığı, sözel iletişimin arızaya bağladığı, sevgisiz , saygısız bir dünyada çaresizce gözümüzün içine bakan, bakışlarının kızgın bir ateşle onları anlayanın içini delip geçtiği, bu dünyada bizler gibi yaşama hakkı verilmiş canlılar…

Kedilerimiz köpeklerimiz- İçeridekiler, dışarıdakilere göre biraz daha şanslı sayılır.

Yazın son günlerinde bir haftalık bir İzmir dinlencem oldu. Ufak rakımlı bir dağ yürüyüşünün ardından ekipten ayrılıp denizle yek vücut olduğum günler geçirmek bana acayip iyi geldi.

Maskemi denize girerken çantamda bıraktım. Mesafe koydum. Ellerimi sık sık yıkadım.

Yani?

Dersimi iyice çalışarak tatil yaptım !

İlk günlerde sokaklarda rastladığım kedi ve köpekleri sevgiyle kucaklayıp onları besledim. Ancak hazan mevsiminin günbegün hissedildiği el ayak çekilip restoranların derin bir sessizliğe gömüldüğü son günlerde onlar gerçekten çok çaresizdiler. Güçlü ve büyük olanlar, alt hemcinslerine acımazca saldırmaya başladı.

Çünkü aç kaldılar.

Sokakların zalim sessizliği onların sabaha kadar birbirlerinin canını acıtmalarıyla çıkan seslerine ev sahipliği yaptı. İşte açlık böyle bir şeydi.

Gündüz denize kendimi atmaya çalışırken, geçtiğim yollarda onları abarta abarta besledim. Sanki bir seferde yetebilecekmişim gibi çabaladım.

Ama maalesef her geçen gün hava sıcaklıkları düşmeye başladıkça onlar sarman, beyaz, tekir, cins mins hepsi eşit olarak çevremde dolaşmaya başladı.

Tatil artık hazdan çok canımı acıtmaya, kafamda derin bir çaresizlik uğultusuna bıraktı. Tatil falan hak getire. Biz öyle yetiştirildik ki, birisi açsa, acı çekiyorsa empati mekanizmamız turbo çalışır.

Gerçekten sokak hayvanlarının hali içler acısı. Bir kez daha söyleyeyim, herkes gibi söyleyeyim;

‘Lütfen yakın çevrenizdeki canlılara mama ve su verin. Onları sevin ve zevkleriniz için once eve alıp sonra dışarıya bırakmayın!’

Özellikle siz yazlıkçılar !!!! Gidin de sevgiyle kandırdığınız hayvanınız, zalimce bıraktığınız yerde nasıl sizi sabırla bekliyor. Vicdanınız yok mu sizin allahaşkına ?

Burada yeri gelmişken, tüm o canlılara yardım edenlere çok müteşekkiriz. Ancak bu canlılar kısırlaşmadıkları sürece en doğal içgüdüleriyle üreyecekler. Belediyelerin buna ciddi bir çözüm bulması, sivil toplum örgütlerinin daha bir organize olması hatta valilik kaymakamlıkların duruma el koyması şart!

Bir insan gibi insandan bahsetmek istiyorum.

‘İnsana şiddet uygulayanların, geçmişlerinde mutlak hayvana şiddet var’ diyerek yola çıkan Nesrin Çıtırık’ın bu konudaki derin çalışmaları da taktire değer.

Kim mi bu Nesrin Çıtırık?

Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu (Haykonfed) Başkanı ve Doğayı Hayvanları Koruma Derneği Genel Sekreteri.

Bu sevdaya ömrünü adamış Nesrin Hanım 2000 li yılların başında bir barınaktaki aç hayvanların birbirlerini yedikleri, susuzluk ve hastalıktan can verdikleri esir kampı görüntüleriyle yola çıkmış. Sokak hayvanlarına evlat şevkatiyle bakıp, tüm hayvanların yaşam haklarını savunmayı hedefi yapmış.

Yürekli kadınlara bayılıyorum. Ben de bu konuda artık daha ciddi çalışmalar yapmak istiyorum. Lütfen hepimiz el verelim bu konuya .

Ve Nesrin Hanım’ın bir dileğini buradan yineliyorum;

‘BELEDİYELER ÜZERİNDE, HAYVANLARI KORUMA KANUNU UYGULANMASI SÜRECİNDE İDARİ YAPTIRIM VE SORUŞTURMA YETKİSİNİN VALİLİK VE KAYMAKAMLIKLARA VERİLMESİDİR.

DAHA ÖNCE BU İDARİ VE CEZAİ YAPTIRIM YOKTU. HERŞEY BELEDİYE BAŞKANLARININ İKİ DUDAĞI ARASINDA İDİ. NE KISIRLAŞTIRMA YAPTILAR, NE YASAL HÜKÜM OLAN BAKIMEVLERİ KURDULAR.KURULANLARDA HAYVANLARIN ÖLÜME MAHKUM OLDUKLARI ÖLÜM KAMPLARI İDİ.

ÖNCE GENELGELER İLE GELDİ VE ŞİMDİ DE YENİ ÇIKACAK KANUNDA OLMASINI BEKLİYORUZ.’