Sadi Somuncuoğlu ile ‘Yeni Anayasa’yı konuştuk2
Devlet bakanlarından fikir adamı-yazar SADİ SOMUNCUOĞLU ile ‘Yeni’ Anayasa’yı konuşmaya devam ediyoruz.
Oğuz Çetinoğlu: ‘Anayasa renksiz, ideolojisiz olmalı’ görüşüne ne diyorsunuz?
Sadi Somuncuoğlu: İnsanlar gibi milletler de sübjektif varlıklardır. Hayata bakışları, değerleri, algılamaları, öncelikleri, yorumları farklıdır. Bunun için bu varlıklar ayrı renklere, ideolojilere, üsluplara ve kimliklere sahiptirler. Milletler ve devletler tek tip, birbirinin kopyası gibi olamazlar. Dünya düzeninde egemenlikler bu sosyolojik ve siyasî yapıya göre düzenlenmektedir. Milletlerarası hukuk da buna göre şekillenmiştir.
Onun için devletlerin rengi, ideolojisi ve kimliği vardır ve farklıdır. Kurucu olan, milletin özelliklerini taşır.
Bu genel tespitten sonra konumuza dönelim. İktidar partisi adına anayasa çalışmaları yapan Prof. Dr. Ergun Özbudun diyor ki; ‘Renksiz anayasa doğru, bir ideolojiye bağlı anayasa yanlış olur.’ Prof. Dr. Zafer Üskül ise; ‘Milliyetçilik farklı anlaşıldığı için anayasaya girmemeli.’ diyor.
Doğrudur; ‘Milliyetçilik’, ‘Türk Milleti’, ‘Millî kültür’, ‘Millî-üniter devlet’, ‘Atatürk’ün dünya görüşü’, ‘Kurucu felsefe’, ‘Devletin kuruluş esasları’ gibi kavramların farklı algılanması normaldir. Hangi sosyal ve siyasî terim kullanılırsa kullanılsın durum değişmez. Sosyal ve siyasî nitelikli kavramların şablonları, tek tip anlamları yoktur. Nereden bakıldığına ve bakana göre değişir. Ama ‘Biz’i tarif ettiği için, subjektiftir ve çok önemlidirler.
Çetinoğlu: Konuya açıklık getirmeniz mümkün mü?
Somuncuoğlu: Asrımızın en büyük medeniyet projesi denilen AB Anayasası’ndan birkaç örnek verilebilir:
Bu anayasa aynen şöyle diyor:
‘Avrupa’nın kültürel, dinî ve insanî mirasından... ilham alarak... Manevî ve ahlakî mirasın bilincinde olarak... Avrupa halklarının kültürlerindeki ve geleneklerindeki çeşitliliğe ve üye devletlerin kimliklerine saygılı olarak... kiliseyle sürekli irtibatta bulunarak...’
AB anayasasındaki bu kavramlar rengi, ideolojiyi, kimliği göstermiyor mu? Eğer siz bir millete, ortak bir kültür ve medeniyete sahipseniz, renginiz, ideolojiniz ve kimliğinizin olması kaçınılmazdır. Bu gerçek bilindiği halde, milleti aldatmaya yönelik sloganlarla propaganda yapılmasının bir amacı olması gerekir.
Çetinoğlu: Kastettiğiniz amaç ne olabilir?
Somuncuoğlu: Türk Milleti ve egemenliğiyle hesapları olanlar sahnededirler. Ama dürüst değildirler. İnkarcıdırlar.
Çetinoğlu: Anlayana sivrisinek… Deyip geçelim…Niçin ‘sıfır’ anayasada ısrar ediliyor?
Somuncuoğlu: İncelediğinde görüleceği gibi 1982 Anayasası’nda 29 yılda 136 değişiklik yapılmıştır. 1987’den itibaren AKP dönemi dâhil her meclis ve her iktidar döneminde çok sayıda değişiklikler olmuştur. Özellikle AB taleplerinin büyük kısmı, haksız olanlar da dahil, aynen benimsenmiş ve gereği yapılmıştır. Bu sebeple AB’nin 17 Aralık 2004 Zirve kararıyla Türkiye’ye, Kopenhag siyasî kriterlerini yerine getirdiği ileri sürülerek ‘müzakere’ tarihi verilmiştir.
Düne kadar anayasada yapılan bütün bu değişiklikleri, içeriden ve dışarıdan alkışlayanlar, nedense bugün aşağılayıcı bir üslupla itiraz etmektedirler. Diyorlar ki; ‘136 değişikliğe rağmen bu bir darbe anayasasıdır.’
Millî iradenin, yani sivillerin yaptığı bu değişiklikler için de; ‘Anayasa yamalı bohçaya döndü. Sistematiği bozuldu. Bütünlüğü kalmadı.’ Daha da önemlisi; ‘çok değişiklik oldu ama, Anayasanın ruhu kaldı’ diyebiliyorlar. Bu amaçla ‘demokratikleşme’, ‘özgürleşme’ ve ‘insan haklarına dayalı yeni bir anayasaya ihtiyaç’ olduğunu söylüyorlar. Yani “ruhu” dedikleri, devletin Türk milletine ait olduğunu gösteren kimliği değişmedi demek istiyorlar.
Çetinoğlu: ‘Demakratikleşme…’ dediniz. Bir anlamda ‘Demokrasiye, bütün kurum ve kurallarıyla işlerlik kazandırmak…’ Peki, siyasî partilerimizin iç bünyelerinde demokrasi bütün kurum ve kurallarıyla işletilebiliyor mu?
Somuncuoğlu: Bugün maalesef partilerimiz; tek adam zihniyetiyle, demokrasiyle asla bağdaşmayacak şekilde yönetiliyor. Bu zihniyet kaldıkça anayasalara ne yazılırsa yazılsın, değişen bir şey olmayacaktır. Zira rejimin temel kurumları olan partilerde demokrasi yoksa, ülkede zaten var olamaz.
Nitekim mevcut anayasa ve siyasî partiler kanunu, partilerin demokratik esaslara göre yönetilmesini istediği halde, buna itibar edilmemektedir. Rejimin ruhu demek olan bu konuda samimiyet böyle olunca, ‘demokratikleşme’ ve ‘özgürleşme’ sözlerinin sadece kitleleri aldatmaya yaradığını söylemeliyiz.
Çetinoğlu: ‘Yamalı bohça’, ‘sistematik’ ve ‘bütünlük’ meselesine dönersek… Sayın Bakanım..?
Somuncuoğlu: Fütursuzca deniliyor ki; 1987’den beri millî irade, (üstelik son dönem hariç, değişikliklerin tamamı uzlaşmayla olmuştur) hep yanlış yapmıştır. İyi de neden yanlış yapmıştır? Acaba meclislerimizin kabiliyeti mi yetmiyor? Eğer meclislerimiz böyleyse, şimdiki meclisin bir üstünlüğü mü var? Varsa bunun izahı nedir?
Görüldüğü gibi mesnetsiz, mantıksız, kendini inkâra varan saçma sapan gerekçeler ileri sürülüyor.
Çetinoğlu: Sizce neden? Bir karartmadan mı şüpheleniyorsunuz?
Somuncuoğlu: Bütün bunlardan anlaşılan; ‘sıfırdan’ anayasa istenmesinin şifresi, bu laf kalabalıkları arasında gizlenmek istenmektedir. Devletin kimliğine, temellerini değiştirmeye yönelik hesapların, gözlerden kaçırılmasıdır.
Anayasanın ‘ruhu’ denilenin de, yukarıda ifade ettiğimiz gibi ‘Türk” kavramının anayasadan çıkarılmasıdır. Başka bir ifadeyle devletin Türk Milletine ait olduğunu belirleyen ibarelerin anayasadan çıkarılması suretiyle, kimliksiz, sahipsiz, her grubun egemenlik talebine açık bir devlet yapısının öngörülmesidir.
Anayasanın ‘ruhu’ denilen ve değiştirilmesi istenen maddeler şunlardır:
‘Başlangıç’ bölümündeki; ‘Türk vatanı ve milletinin ebedî varlığını ve yüce Türk Devletinin
bölünmez bütünlüğünü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğunu... Türk Milleti tarafından demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.’
66. Maddedeki; ‘Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.’
4. Maddedeki, ‘Anayasanın 1. Maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2. Maddedeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. Maddedeki hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.’
6. Maddedeki, ‘Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletinindir.’
42. Maddedeki; ‘Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.’
İşte kıyamet bu maddeler için koparılıyor. Kısaca, bu devlet Türk milletinin devleti olamaz deniliyor.
Çetinoğlu: Türk Milletine rağmen Türk kimliğinin değiştirilme gerekçesi nedir?
Somuncuoğlu: İnkârcılar; ‘Türk’, bu vatan üzerinde yaşayan herkesin milletinin adı değil, bir etnisitenin adıdır. Bunun için devlet sadece Türk’e ait olamaz. Diğer etnik gruplar devlete ortak yapılmalı. Bu gerçek kabul edilmediği için; gerilim, iç çatışma ve terör olmaktadır. Bu bakımdan çözüm için; anayasadaki kimliğimiz“Türk vatandaşlığı” yerine “Türkiye vatandaşlığı” yapılırsa, her etnik grubun devlete ortaklığının önü açılmış olur. Diyorlar.
Bunun adına, ‘çok ortaklı ırk devleti’ denir. Bu yapıda dış kışkırtmalara açık bir ortam meydana gelir, Allah korusun ülke Irak’taki gibi etnik çatışmanın kanlı tuzağına düşer. Bu görülmelidir.
Yapılmak istenenler, Osmanlıyı yıkan etnik ve dini örgütlenmelere ne kadar da benziyor, değil mi? Tam da PKK’nın istediği gibi
Bütün dünyada olduğu gibi bizde de, meşruiyetin ve gücün kaynağı “Türk Milleti’ ve “Türk Devleti”dir. Aynen, Fransız Milleti ve Devleti, Alman Milleti ve Devleti, İspanyol Milleti ve Devleti, Amerikan Milleti ve Devleti, Yunan Milleti ve Devleti örneklerinde olduğu gibi.
66. Madde, 1982 Anayasasının kilidi gibidir. Bu kilit kırıldığında, devletin bütün kapıları açılacaktır.
Çetinoğlu: Sizce Anayasanın bu emirlerine niçin itiraz edilmektedir?
Somuncuoğlu: Deniliyor ki; Osmanlı herkesin devletiydi. Ama Atatürk ve arkadaşları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni sadece Türklerin devleti olarak kurdu. Böylece diğer etnik grupları dışlayıp inkâr etti.
Evet! Yaşanan bunalımın temelinde bu iddia vardır. Bunun için haçlılar ve işbirlikçileri, “demokratikleşme” ve “özgürleşme” sömürüsüyle, Türk Milletini meydana getiren sosyal grupları ayrıştırıp, millete rakip egemen unsurlar haline getirmek planını uyguluyorlar. İnsanların değil de, etnik grupların eşitliği safsatası buradan çıkmaktadır. Bunun için de anayasadan “Türk” adı çıkarılacak, devlete ortaklıkta eşit konuma geleceklermiş. Böylece millî ve üniter devletten kurtulmuş olacaklarmış.
Yani emperyalistlerin ve maşalarının hedefi bin yıllık Türk egemenliğini yıkmak olduğu açıkça görülmektedir.
Çetinoğlu: Konuyu biraz açar mısınız?
Somuncuoğlu: Çarptırılan kavramlar: ‘Osmanlı herkesin devletiydi’ ifadesi, bireyler açısından doğrudur. Ancak söz konusu olan ‘egemenlik’ ise, yanlıştır. Zira egemen olan millettir. Birey değil. Birey hür olur. Bu durumda doğru cümle; ‘Osmanlı gibi Türkiye Cumhuriyeti de herkesin devletidir. Egemenlik ise, her ikisinde de Türk Milletinindir.’ şeklinde olmalıydı.
Bu birinci düzeltme. İkincisi ise; ‘Demokrasi’, ‘özgürlük’ ve ‘eşitlik’ gibi kavramlar, dünya hukukunda ve kültüründe olduğu gibi bizde de, bireyler/vatandaşlar için geçerlidir. Etnik, ırk, din, felsefi görüş, cinsiyet, bölge, sosyal sınıf veya diğer toplum grupları için kullanılmaz. Çünkü etnisitelerin küme olarak ‘eşitliği, özgürlüğü ve demokratlığı’ olmaz. Bireylerin eşitliği, bütün sosyal grupların da eşitliğini sağlamaktadır.
Toparlarsak; Büyük Atatürk ve arkadaşlarının, Osmanlı’nın devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türk Milletinin devleti olarak kurması, son derece isabetli ve gerçekçi olmuştur. Çağın gereği de buydu.
Dışlandı denilen boy, soy, aşiret gibi gruplar, Türk Milletinin birer parçası ve unsurudurlar. Bu açıdan eşit bireyler, her türlü farklılığı giderdiği gibi, millet bütünlüğü içinde, egemenliğin de zaten sahibidirler.
Çetinoğlu: Parti İktidarları veya TBMM ‘Sıfırdan’ Anayasa yapabilir mi?
Somuncuoğlu: TBMM veya parti iktidarları anayasanın değiştirilemez dediği, devletin kimliği ve niteliklerini belirleyen ilkelere dokunmamak kaydıyla, gerekli her değişikliği yapabilirler. Ama ‘sıfırdan’ yeni bir anayasa yapma yetkileri yoktur. Bir dış güç devleti yıkmadıkça, tarihten gelen temeller değiştirilemez.
Bu konuda değerli hukukçu Prof. Dr. Çetin Yetkin, meseleye açıklık getiriyor. Aynen şöyle diyor:
‘Yeni bir anayasa yapılıp yürürlüğe girinceye kadar, eskisi yürürlükte kalacaktır. O halde, yapılacak bütün işlemler yürürlükteki anayasaya uygun olmalıdır. Bu açıdan 1982 Anayasası’na bakarsak, her şeyden önce, 11/1. Madde hükmünün şöyle olduğunu görürüz:
‘Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.’
6. Maddenin 2. fıkrasında ise denilmektedir ki, ‘Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.’
‘Anayasa yapmak’ hiç şüphesiz, bir devlet yetkisinin kullanılmasıdır.
Şu halde, yeni bir anayasa yapmak, ancak yürürlükteki anayasa imkân tanırsa düşünülebilir.
O sebeple, ilk olarak ‘TBMM’nin görev ve yetkileri’ başlığını taşıyan 87. ve sonraki maddelere baktığımızda Meclis’in bütün yetkileri tek tek sayıldığı halde böyle bir yetkinin tanınmadığını görüyoruz. İdare ile ilgili 123. ve sonraki maddelerde de böyle bir yetki söz konusu değildir.
TBMM’nin görev ve yetkileri başlığını taşıyan 87. ve sonraki maddelere baktığımızda böyle bir yetkinin tanınmadığını görüyoruz.
1982 Anayasası’nın 175. Maddesi; Anayasa maddelerinin nasıl değiştirilebileceğini hükme bağlamıştır. Başka bir deyişle, Anayasa’da yapılacak herhangi bir ‘değişiklik’, yine Anayasa’nın belirlediği biçimde yapılabilecektir. Nitekim şu ana kadar hep böyle yapılmıştır. Ancak, burada söz konusu olan ‘maddelerde değişiklik’tir. Sıfırdan yeni bir anayasa değildir.
1982 Anayasası’nın 4. Maddesi, ilk 3 madde hükmü değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez dediğine, 2. Maddesi ‘Başlangıç’ta belirtilen temel ilkelere dayandığına, bu ilkelerde ‘...egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milleti’ne ait olduğu’ kaydedildiğine göre, devletin kuruluş esasları asla değiştirilemez.’
Bu hukukî açıklamalardan sonra tekrarlayacak olursak; anayasanın ruhu değiştirilemez. 1961 ve 1982 anayasaları da, bu temel gerçeğe saygılı olmuştur. Hatta takviye etmiştir.
Çetinoğlu: Sıfırdan anayasaya neden ihtiyaç duyuluyor?
Somuncuoğlu: Bilindiği gibi Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Afrika Projesi (BOP), bölgenin 22 İslam ülkesinin sınırlarını, batının ihtiyacına göre yeniden belirlemeyi amaçlıyor.
Sınırların yeniden belirlenmesi işi; ülkelerin durumuna göre değişik yollardan, değişik araçlarla yapılıyor. Irak’ta askerî güç kullanarak; Libya, Tunus, Mısır gibi ülkelerde iç isyan ve çatışmalarla; Türkiye’de ise ‘demokrasi, özgürlük, eşitlik’ gibi karıştırıcılar yoluyla; işbirlikçiler, PKK terörü, AB üyeliği kullanılarak ve ‘ABD stratejik ortaklığı-Model ortaklık’ aldatmacasıyla yürütülüyor.
Çetinoğlu: Yeni anayasayı kim istiyor?
Somuncuoğlu: Büyük Orta Doğu projesini hazırlayıp uygulamaya koyanların, Irak’ta askerî güç kullananların ve Libya, Mısır ve Tunus’ta iç isyan ve çatışma çıkaranların Türkiye’ye ilgisiz kalacağı düşünülemez.
ABD, AB ve PKK’nın, ‘yeni’ bir anayasa istedikleri açıktır. İstemekle de kalmamakta, terör dâhil her yönden saldırmaktadırlar. Devletimizin millî (bir millet) ve üniter/tekil (tek merkezden yönetim) yapısı bozulmadığı sürece de, bölünmesi mümkün değildir.
Bunun için millet ve devlet yapısı etnikleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu hedefe ulaşılırsa, daha sonraki bir vadede devamı da gelecektir. O da, İran, Irak, Suriye ve Türkiye’den koparılacak parçalar üzerine ‘Büyük Kürdistan’ın kurulmasıdır.
Çetinoğlu: Mesele burada biter mi?
Somuncuoğlu: Tarih şuuruna sahip olanlar meselenin burada da bitmeyeceğini, bin yıldan beri devam eden haçlı zihniyetinin gereği olarak, Türk’ün Anadolu’ya hapsedilmesi ve eritilmesiyle, bu topraklarda ‘Büyük Ermenistan-İsrail-Yunanistan’ gibi egemenliklerin kurulmasına kadar devam edeceğini bileceklerdir. Bu son safha 50-60 yıl veya daha uzun sürebilir. Ayrı bir konu.
(İKİNCİ BÖLÜMÜN SONU. ÜÇÜNCÜ VE SON BÖLÜM YARIN VERİLECEKTİR.)