Selimiye Ask.Orta okulu

Kuleli Askeri Lisesi

İşin şekli başka bir boyuta taşınıyor!  O nedenle  Rusya- Ukrayna savaşını konu alan beşinci (5) bölüme  geçmeden evvel sizleri, 1959 yılına götürerek başımdan geçen ilginç  yaşanmışlıkları  kısaca anlatmaya çalışayım.  

***

Ailem,  ileride daha büyük yoksulluk yaşamamak için Askeri Okula girmem konusunda  beni uyarıyordu!  Haksız sayılmazlardı. O nedenle varlıklarından ve  bu konudaki  olağanüstü uğraşlarından  dolayı sevgili  aileme, gecikmeli de  olsa kocaman bir teşekkür ve  gönül borcum vardır.

İyi ki asker olmuşum, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimleri doğrultusunda   bu vatana ölene kadar hizmet etmekten  şeref duyduğumun bilinmesini isterim.

***

Düşünebiliyor musunuz (!)  yetim kalmış dört (4) erkek evladı olarak   yeme/içme  barınma ve  eğitim/öğretim konularında  geliri az olan annemin  gözünün içine  bakıyorduk.

Özverili  annem, üniversite sınavını kazanan  en büyük ağabeyimin okuyabilmesi  için bankadan aldığı krediye karşılık  elimizde olan  tek gayrimenkulü ipotek etmişti.

Bense   yukarıda açıklamaya çalıştığım ailevi sorunları henüz algılayamayacak yaşta (12) İstanbul’un Kadıköy/ Moda’sında oturan  haylaz bir çocuktum ve   yaramazlığı  asker olmaya tercih ettiğim bir dönemden geçiyordum!

NOT: (Bu arada iki ağabeyimin  de  zamanında  askeri okula girebilmek için  müracaat ettiklerini  ve fakat mülakatta  elendiklerini  söylemeliyim! Yani bu konuda  oldukça  deneyimliydiler.)

Öyle bir algı oluşmuştu ki ; “askeri  okula girmek için istekli olanlar giremiyor,    istemeyenler ise  giriyordu!” Ne garip değil mi?

Askeri okula girmemek için çocuk aklımca Matematik ve  Türkçe sınavlarında ağzımı bile açmamıştım. Mülakata  gelince – nasılsa okula  almazlar  güvencesiyle-  dikkat gerektiren konulara  doğru cevaplar  verme   aymazlığında bulunmuştum..

Daha sonra  sıra sportif  etkinliğe gelmişti.   Koşu sınavında  tecrübeli kişi olarak ağabeyimin verdiği taktikler meyvesini vermiş ve ben  yarışmada  birinci  olmuştum. Çocuk aklıyla ve yukarıdaki  gerekçeyle bu hamlenin de  okula  girişimi  etkilemeyeceğini düşünüyordum.  Sınav sonuçları  ev adresine   üç  (üç) hafta  sonra gönderilecekti. Bu sürede  hane halkının  verdiği gözdağını, azarlamalarını bugün gibi hatırlarım.

Sonuçta  ‘askeri okula  alındınız’ şeklinde   resmi belge  adrese ulaşınca ilk darbeyi almış oldum!

Ben  haberi hayretle ve üzülerek karşılarken evdekiler - yüreklerine su serpilmişçesine-   adeta bir bayram havası  yaşıyordu. . Okulu kazanınca ortanca ağabeyim askerlik yaşamını  cazipleştirmek adına  “ kendi odan, yatağın,  çalışma masan olacak, yediğin önünde yemediğin arkanda mükemmel bir yaşama merhaba diyeceksin ” şeklinde okul hakkında kulağa hoş gelen övgüler düzmekteydi!

Bu övgülere  saflığımda eklenince  okula girdikten itibaren ilk bir  hafta süreyle aç kalmıştım.  Tek oda, tek masa vb.  gönül okşayıcı   övgüler   yaşamıma ve  umutlarıma  vurulan  ikinci bir darbe oluyordu.


Artık askeri okula girmiştim.  Hayatta kalabilmek için uyanık olmam  ve  birtakım hamleler yapmam  gerekiyordu.  Saf  ve sessiz çocuk,  en kısa zamanda hakkını arayan mücadeleci  bir kişiliğe dönüşmeliydi. Öyle de oldu.  “Aç ayı oynamaz misali” yemek borusu çaldığında  yemekhaneye  adeta ışınlanan biri olmuştum.

Sokaklarda  misket oynayan  haylaz  çocuk artık  askeri okula girmişti  ve   beklemediği   üçüncü bir sürprizle daha  karşılaşıyordu! Bu kez de öğrencilik müddetince  okutulacak yabancı dil konusunda kura çekimi yapılacaktı. Çekilen kura da -ilerideki yaşamımı da çok yakından etkileyecek olan- Rusça  çıkmıştı. Askeri okullarda verilen   eğitim ve öğretim süresince -Askeri orta, Askeri lise ve Kara Harp Okulu- bu lisanla yatıp bu lisanla  kalkacaktım.

Özellikle öğrencilikte   ve  uzun kıt’a  yaşamımda  Rusça,  umutlarımı ve düşlerimi olumsuz etkilemeye başlamıştı.  Adeta kaygıyla başlayan ve zamanla korku ve endişeye dönüşen  günlere  merhaba demiştim.

Konuyu biraz daha açmak adına Kara Harp Okulu’nda  yaşadığım ilginç bir  olayı sizlerle paylaşmalıyım.

Makarayı geriye sardığımda   özellikle küresel batı tarafından Türkiye üzerinde oynanan oyunların  günümüze  yansımasını sizlerle buluşturabilirsem ne mutlu bana! 

İlk önce  olayların tarihsel açıklamasını yapmalıyım. Kurada belirlenen  dil Rusça olunca  ileride başımıza  geleceklerin ilk sinyali, 1952 yılında  Türkiye’nin NATO’ya girişiyle  birlikte  veriliyordu. O zamanlar altı yaşında bir çocuktum  ve  olaylardan da bihaberdim, tabii ki.  

DEVAM EDECEKTİR...