Avrupa, Özal döneminde çıtlatılan ve Çiller'le pekiştirilen ‘‘Bu bedeli ödeyebiliriz’’ izleniminden hâlâ kurtulmuş değildir.

Hatta, izlenim bile değil, düpedüz imza: Çiller diplomasisi 6 Mart 1995 günü Gümrük Birliği'nin yürürlüğe giriş kararını imzalarken, Kıbrıs Rumlarıyla üyelik görüşmelerinin başlamasına da razı olmuş durumdaydı. O zamanki Dışişleri Bakanı'nın durumu kurtarmak için imzadan birkaç saat sonra yaptığı ‘‘çekince’’ niteliğindeki yemek konuşması bile, siyasi makamların ferasetiyle değil, bir müsteşar yardımcısının ısrarıyla yapılmış değil midir?

Çiller çizgisi, Gümrük Birliği'ni ne pahasına olursa olsun bir an önce tamamlayıp iç politikada kullanmanın telaşındaydı. Bu telaş, Ankara'nın Kıbrıs davasını Avrupa ilişkileri çerçevesine akıllıca yerleştirebilme yönünde düşünce egzersizi yapmasını da önlemiştir. Bilir misiniz ki, 1994 yazı biterken, yani  Brüksel'le kritik son aşama görüşmelerine birkaç ay kala, Türkiye-KKTC ilişkilerinin Gümrük Birliği'yle birlikte nasıl biçimleneceğine ilişkin en ufak bir hazırlık bulunmadığı görülmüştür.

Kıbrıs'ı biz satmadık mı?

Bazı adamlar vardır. Onlar ilgi duydukları konuları herkes adına izlerler. Önemli bir gelişme olunca hemen tepki gösterir, kamuoyunu uyarırlar.

Yıllardır Kıbrıs konusunu izleyen Prof. Dr. Erol Manisalı böyle bir uzmandır.

Manisalı sayısız defa bağırdı durdu: Gümrük Birliği'ne girmek hatırına Kıbrıs konusunda ödün vermek, Kıbrıs Türkleri'ne de, Kıbrıs davasına da ihanettir, dedi. Özellikle o tarihteki Başbakan Tansu Çiller'i uyaracak her şeyi söyledi.

Ama bu konuları bir Amerikalı gibi gören Çiller'e işittiremedi.

Ve işte şimdi sıra, Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne girmesini engelleyen Yunanlılar'ın vetosunu kaldırmak için, Avrupa Birliği adına 24 Şubat 1995'te Türkiye'ye verilen ve o zaman Ankara'nın (daha doğrusu Tansu Çiller'in) reddetmediği ‘‘Başkanlığın Önerisi'' başlıklı metnin bedelini ödememize geldi.

Söz konusu metin, bizim ‘‘Kıbrıs'la ilgili 1960 tarihli Londra ve Zürih anlaşmalarına göre, Türkiye ve Yunanistan'ın birlikte üye olmadıkları hiçbir uluslararası organizasyona Kıbrıs Cumhuriyeti tek başına giremez'' anlamındaki iddiamızı geçersiz hale getirmeyi öngörüyordu.

Dahası o kadarla da kalmıyor, Kıbrıs'ta Rum yönetimi tarafından temsil edilen bir Kıbrıs Cumhuriyeti olduğunu kabul ediyor, Türkler'i de Rum egemenliği altında yaşayan bir cemaat olarak görüyordu.

Kıbrıs’lı Runlar’a Avrupa Birliği’ne Tansu Çiller döneminde izin veren Türkiye, Kıbrıs’taki  en önemli pazarlık kozunu kaybetmişti…