Yunanistan ve Rum yönetimi Libya Anlaşmasını tanımıyorlarmış! Nasıl tanısınlar ki? Ege ve Doğu Akdeniz'de GASP etmeye çalıştıkları deniz alanları gerçek sahipleri tarafından uluslararası hukuk zemininde sahiplenilerek resmi olarak kayda geçirildi. 

Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'de Libya'ya ait 39 BİN Kilometrekare ve Mısır'a ait ise 15 BİN Kilometrekare olmak üzere toplamda 54 BİN Kilometrekare bir deniz alanını oldubittiye getirmek suretiyle gasp etmeye çalıştığını biliyor muydunuz? Libya Anlaşması ile Yunanistan'ın ve destekçilerinin hayalleri suya düştü! Kurulan kirli tezgâhlar, kurgular çöktü bitti!

Yine bu bağlamda Rum yönetiminin de Doğu Akdeniz'de Mısır'a ait 21.500 Kilometrekare, İsrail'e ait 4600 Kilometrekare ve Lübnan'a ait ise 3957 Kilometrekare denizalanı olmak üzere toplamda 30.057 Kilometrekare bir deniz alanını gasp ettiği görülmektedir.

İsrail’in önemli gazetelerinden Haaretz "TÜRKİYE İLE LİBYA ARASINDA İMZALANAN DENİZ YETKİ ANLAŞMASI'NIN HUKUKİ ZEMİNİ SAĞLAM" diye geçen gün yazdı...

Bakalım İsrail ve Mısır önümüzdeki süreçte Türkiye ile Deniz Yetki Sınırlandırma Anlaşması imzalarlar mı?

Yunanistan ve Rum yönetimi, Libya Anlaşması'nın hukuka uygun olmadığı bahanesiyle birbiri ardına açıklamalar yapmasına karşın İsrail'in önemli gazetelerinden Haaretz Libya Anlaşması'nın hukuki zemininin sağlam olduğunu yazdı!

Mısır kamuoyunda da Yunanistan'ın kendilerinden gasp ettiği deniz alanlarına ilişkin ciddi sorunlar olduğu gündeme yeniden gelmeye başladı! Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın ciddi uyarılarını dikkate almayan darbeci Sisi yönetiminin Yunanistan ve Rum yönetiminin kendilerinden denizalanı gasp etmelerine ses çıkartmamış gibi görünmektedirler!

Yunanistan ile Rum yönetiminin Mısır ile İsrail'e ait ne kadar deniz yetki alanlarını gasp ettikleri Tümamiral Dr. Cihat Yaycı tarafından yayınlanan haritalarda açıkça görülmektedir. Bu son derece önemli bilgileri Türk milletinin bilgisine getiren Tümamiral Dr. Cihat Yaycı'ya ne kadar teşekkür etsek azdır!

Bu bağlamda Mısır ve İsrail'in kendilerine ait deniz yetki alanlarının gasp edilmelerinden geri adım atabilmelerinin önümüzdeki dönemde söz konusu olabileceğini kısa bir süre önce yazmıştım. Bakalım ileriki günlerde daha ne gibi gelişmelerle karşı karşıya kalacağız?

Yunanistan ve Rum üniter yapısı tarih sahnesine nasıl çıktılar ve devlet sahibi oldular? Bunun için nasıl haydutluk ve GASP girişimleri ile soykırımlarda bulundular! Bunları hiçbir şekilde unutmamamız gerekiyor!

Bakınız, Gasp, bir malı sahibinin izni olmadan hile ve zor kullanarak alma anlamında kullanılmaktadır. Bu bağlamda bir şahıs için gasp suçuna yatkınlık nasıl bir özellik ise, toplumlar için de aynen böyledir.

Osmanlının gerileme döneminde Yunan çeteleri Çarlık Rusya, Fransa ve İngiltere'nin himayesinde Balkanlarda Gasp ettikleri toprakları masa başı oyunlar sayesinde Londra Antlaşması(1830) ile meşrulaştırarak Yunanistan’ı bu şeklide kurmuşlardır. Yunanistan Gasp anlayışı ve Batılı bazı devletlerin desteklerini arkalarına almak suretiyle topraklarını elde etmiş ve kemirme politikası ile de bugünkü seviyeye gelmiştir!

Burada unutulmaması gereken önemli bir noktaya özellikle dikkat çekmek istiyorum. Tripoliçe Soykırımı! 

Tripoliçe Soykırımı, Osmanlı’nın gerileme döneminde 23 Eylül 1821 günü Balkanlarda Tripoliçe'nin Rum-Yunan çetelerin eline düşmesiyle başlamıştır.

Belgelenmiş katliam şöyle aktarılmaktadır; Üç gün boyunca şehrin sakinleri, bir vahşi çetenin kötülüğüne ve keyfine bırakıldı. Yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmadı. Kadınlar ve çocuklar, öldürülmeden önce işkencelere tabî tutuldu. Katliam o kadar büyüktü ki, Kolokotronis kapıdan hisara kadar atının ayaklarının yere hiç dokunmadığını söyledi. Şehirdeki Yunan zaferinden sonra yol kenarları cesetler ile doldu. Kadınların ve çocukların bulunduğu Müslüman kitleleri, yakınlardaki dağlarda sığır gibi doğrandı. (Yunan Bağımsızlık Savaşı 1821-1833, Walter Allison Philips) Yunan komutan Teodoros Kolokotronis’in geride bıraktığı günlüğe göre, Tripoliçe’deki 35 bin Türk’ün tamamı 3 gün içinde öldürüldü!..

Amerikalı tarihçi Justin Mc Carthy, Türkler’in Balkanlar’dan sökülüp atılmasını incelediği çalışmalarında 1821-1922 arasında 5.5 milyon Müslüman’ın Avrupa’dan sürüldüğünü, 5 milyon Türk ve Müslüman’ın da katledildiğini belirtir.

Tripoliçe, aslında 101 yıl sürecek Balkanlar ve Kafkasya’daki “Türk soykırımının”  başlangıcı olarak görülmektedir!

Bu bağlamda Rumlara bakacak olursak 1960 öncesinde Kıbrıs'ta hiç bir şekilde Ada'ya ne sahip olabilmişler ne de yönetiminde yer alabilmişlerdir! 

Lozan’a göre İngiltere Kıbrıs’tan ayrılacağında Ada’nın eski sahibine bırakılması gerekiyordu. Ancak öyle olmadı! Rumlar bazı NATO üyesi ülkelerin baskıları sonucu önce 1960'da kurulan ortak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağı oluverdiler. Ardından da 1963’de ortak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni silah zoru ile önce gasp ettiler. Hemen sonrasında da bazı batılı devletlerin desteklerini de arkalarına alarak 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'ni bu şekilde GASP etmek suretiyle üniter Rum devleti haline dönüştürmelerine müsaade edildi!

Yunan ve Rum çetelerinin Tripoliçe’de uyguladıkları soykırıma benzer iki girişim’de Kıbrıs’ta Rumlar tarafından denenmiştir. Akritas(1963) ve İfestos(1974). 

Bu iki soykırım girişimi ile Rumlar Kıbrıs Türklerini yok ederek Ada’ya egemen olma ve Ada’yı Enosis ile Yunanistan’a bağlama planları idi. Yani Tripoliçe ve Girit planının benzerleri idi. 

Anavatan Türkiye’nin, zamanında müdahaleleri sonucunda Akritas ve İfestos Soykırım girişimleri tam anlamıyla gerçekleşememiştir. İfestos Soykırım planı sadece Muratağa, Atlılar ve Sandallar’da Rumlarca uygulamaya sokulabilmiştir! 

Görüldüğü üzere hem Yunanlıların hem de Rumların tarihi geçmişleri GASP etme, haydutluk, soykırım ve güçlü bazı devletlerin desteklerini arkalarına alarak arkadan iş çevirme anlayışı üzerine kurulmuştur!

Yunanlıların ve Rumların GASP anlayışlarının temeli ise Perikles Stratejisine(MÖ 495-429) dayanmaktadır!

Perikles stratejisi özetle, rakibinin politik ve askeri yönden zayıf olduğu zamanı sabırla bekleyerek, onu güçsüz düşürecek ortamı yaratmak suretiyle, sıcak savaşa başvurmadan, büyük ve güçlü devletlerin desteklerini de alarak dolaylı yollardan sonuca varmayı hedef alan bir anlayışa sahiptir.

Yunanlılar nasıl Osmanlı'nın gerileme döneminde Çarlık Rusya, Fransa ve İngiltere'nin desteklerini arkalarına alarak Balkanlarda Gasp ettikleri topraklarda Yunanistan'ı kurmuşlarsa, günümüzde de Ege ve Doğu Akdeniz'deki deniz alanlarını aynı şekilde gasp etmeye kalkışmışlardır!

Yine aynı bağlamda Rumlarda nasıl 1963’de Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Gasp ederek üniter Rum devleti haline dönüştürmeyi başarmışlarsa,  2003’den bu yana da Doğu Akdeniz'deki deniz alanlarını aynı şekilde GASP etmeye kalkışmışlardır! 

Sonuç itibarı ile dün sahip oldukları devletçikleri GASP ederek elde edenler günümüzde de Ege ve Doğu Akdeniz'deki deniz alanlarını da aynı şekilde gasp edebileceklerini sanmışlardır!

Türkiye ile Libya arasında imzalanan Deniz Yetki Sınırlandırma Anlaşma Muhtırası her iki ülke Meclislerinde ayrı ayrı onaylanmak suretiyle resmi olarak yürürlüğe girmiştir. 

Yunanistan'ın, Rum yönetiminin ve destekçilerinin yıllardır Ege, Doğu Akdeniz ve Orta-doğu da Türkiye ve KKTC'yi dışlaya bilmek üzere kurguladıkları tüm kirli ittifaklar ve planlar çökmüştür!

Bakalım önümüzdeki süreçte İsrail ve Mısır Yunanistan ve Rum yönetimi ile anlaştıkları anlaşmalardan geri adım atarak Türkiye ile Deniz Yetki Sınırlandırma Anlaşması imzalamayı gündemlerine alacaklar mı?