Zihinsel emperyalizm, işe sömürülecek, hâkimiyet altına alınacak milletin özgüvenini yok etmekle başlar. Gerek dışardan gerekse içerden kiraladığı, görevlendirdiği propagandistlerle o millete kendine güvenmeme, kendi başına bir şey yapamama, ancak başkalarının eteği altında yaşayabilme, her zaman başkasının yardımına ve himmetine muhtaç olma, başkasının yardımı olmadan ayakta duramama güvensizliği aşılar. 
Böylece zihinsel emperyalizme maruz kalmış olan millet, kendini eksik, yarım, geri zekalı, aciz, sünepe, sümüklü böcek gibi filan hissetmeye başlar. Psikolojik tahribatla bu hâle getirilir. Tanzimat’tan bu yana Türk milleti arasında böyle Batı adına çalışan aydın, gazeteci, yazar, politikacı bilmem ne fitne ve fesat görevlileri dolanıp durmaktadırlar. İçerden kiraladıkları adamlarına “Biz Türkler adam olmayız. Gelsin bizi başkası kurtarsın ve adam etsin. Bizi Batılılar yönetsin. Her şeyi en iyi onlar bilir. Biz bir şey bilmeyiz. Onlar medenî ve ileri, biz geri ve ilkeliz ” dedirtiyorlar. 
Nitekim zihinleri bu propagandalarla iğdiş edilmiş bir kısım insan, işgal ve Millî Mücadele döneminde açıkça Amerikan mandası, İngiliz mandası istediler. Zihni, kalbi, gönlü emperyalizm tarafından işgal edilememiş olan çılgın Türk Atatürk, Türk milletine olan güveniyle bütün mandacıları, bütün emperyalist işgalcileri elinin tersiyle bir tarafa iterek tam bağımsız ve bağlantısız, hür bir Türk bir devletin nasıl kurulacağını gösterdi. 
O zamanın Amerikan ve İngiliz mandacılarının torunları, bugün de aynı cırtlak sesleri çıkarmaya devam ediyorlar. Hem de bütün basın yayın organlarını işgal ederek. İslamcısı, liberali, Kürtçüsü, Ermenicisi, bilmem necisi hepsi ağız birliği etmişçesine Türkiye’yi ıhtırmanın, Türk varlığını silmenin, Türk’ün elinden devletini alıp gavura teslim etmenin derdindedirler. Gece gündüz Amerika yavşaklığı, Avrupa Birliği yalakalığı yapmalarının başka bir izahı yok.
Amerika’nın zihinsel emperyalizmi gerçekleştirmek için kullandığı hususlardan biri de ekonomik üstünlüğü elinde tutmak. Amerika, parasını, dilini bütün dünyaya yayarak, uluslararası büyük firmalarını tekel hâlinde birçok ülkeye yerleştirerek, pek çok sanayi, teknoloji, ekonomi sektörünü kendine bağımlı hâle getirerek, borçlandırarak ve değişik yollar deneyerek mazlum milletleri kendine göbekten bağlamakta ve sömürü düzenine çomak sokma riskini azaltmaktadır. 
Ülkemiz de bu bağlamda özellikle 1950’li yıllardan beri Batı işbirlikçisi politikacılar sayesinde pek çok ekonomi ve sanayi sektörünü, silah, savunma sanayine varıncaya kadar her alanı Amerika’ya bağımlı hâle getirmiştir. Amerika parçasını vermese çalışamayacak ve atıl durumda kalacak pek çok makine, alet edevat var. Amerika, teknolojik ve ekonomik üstünlüğü ve bağımlılığı elinde tutarak zihinlerimizi kıskıvrak bağlamaktadır. Eğer itiraz edersek ortaya yerde cascavlak kalırız korkusunu içimizde tutarak bağımsızlık ve hürriyet ruhumuzu yok etmektedir. Amerikan emperyalizmine karşı çıkamayacak dereceye gelen zihinsel tutulmamız, bizim önemi yadsınamayacak bukağılarımızdandır. 
Peki ne yapılacak? Yapılacak olan şey çok basittir: Millet olarak kendine güvenerek, inançla, sebatla, azimle, sabırla, şerefle, namusla, haysiyetle yaşama azmi ve kararlılığı. Millet olarak vereceğimiz karar şudur: Ya Batıya her yönden bağımlı hâlde onların ayağı altında paspas olarak biyolojik varlığımızla yaşamaya çalışacağız, ya da ruhumuzla, kafamızla, gönlümüzle, kalbimizle, milletimizle, ülkemizle, devletimizle, kültürümüzle, ekonomimizle tam bağımsız ve bağlantısız, şerefli, başı dik bir millet olarak var olacağız. Zihni, kalbi, ruhu özgür kalmış hiç kimse, şerefsizce bir hayatı tercih etmez. 
O hâlde emperyalizmden, önce zihinlerimizi, ruhumuzu kurtarıp özgürleştireceğiz, sonra ekonomik ve siyasi özgürlük kendiliğinden gelir. Bütün borçlarımızı ödeyerek ya da siyasi bağımsızlığı etkilemeyecek bir düzeye indirgeyerek, kendi millî sanayimizi, teknolojimizi hızla ilerleterek, kendi millî sinemamızı, kültürümüzü, edebiyatımızı üretip yayarak, kolasından sigarasından tutun bütün gereksiz ve zararlı tüketim ve eğlence ürünlerinin müşterisi olmaktan vazgeçerek, Amerika’nın propaganda kanallarını yok ederek, yerli işbirlikçilerini etkisiz hâle getirerek, Batının yerli sömürge genel valisi gibi iş gören politikacılarını evlerine göndererek Amerikan emperyalizmine son vermek mümkündür. 
Kendine güvenmek ve inanmak, başarmanın yarısıdır. Olmayacak şeyler değil bunlar. İşte tam bu noktada Amerika propagandası devreye giriyor ve kendi insanımıza: “Sen hayal görüyorsun, bu dediklerinin hepsi ütopya. Küresel bir dünyada yaşıyoruz. Dünya küçük bir ülkeye dönüştü. Herkes herkese bağımlı hâle geldi. Millî bağımsızlık, millî şeref gibi kavramlar soyut şeyler.” dedirtiyor. Böylece kendi kendimizi zihinsel emperyalizm altında tutuyoruz. Bizim tek sorunumuz bu engeli aşamamak.