Gözlemlediğim kadarıyla, sosyal ilişkiler ve kişisel/ruhsal gelişim acısından evreni tıkayan en büyük kaya, hepimizin başkaları için en doğruyu bilmemizdir. Ne de olsa gözlerimiz bile kendini görecek şekilde değil başkalarını görecek şekilde konumlandırılmış. O halde salt gözle -veriye dayalı- görmeye devam ettiğimiz sürece, hep başkaları hakkında en iyisini bilmeye, kendimizden ise bihaber yaşamaya devam edeceğiz.

Gelişmenin, kendini aşmanın, birilerinden daha yukarda olmak ya da onlardan daha iyisini biliyor olmak şeklinde algılanması, bizi egomuz kapanına geri çekiyor, olduğumuz yerde debelenmek öteye gidemiyoruz. Sırf bu kısır döngüden beslenen bir dizi sektör oluştu. Çare arayan insanlar, akın akın, çözümün başka ellerden kendilerine verileceği yerlere koşuyorlar, bunların ismi her dönem değişiyor. Değişmeyen şey ise verilen mesaj: “sen eksiksin, sende eksik olan bende var. Satın alabilirsin. Tükettikçe de satın almaya devam etmelisin.” 

Pardon! İnsan ruhuna, insanın yeterliliğine bu saygısızlık nedir? Bütün kadim bilgelikler, dinler sahsın öne çıkmasını, maddeleşmek olarak görüp özü yitirmemek adına bununla mücadele etmemiş midir?  Yapmayalım!

Birbirimize akıl vererek, müdahale ederek yoldaşlık etmemiz mümkün değil. Yoldaşlık, öncelikle kendi gerçeğimizi yaşayarak, koruyarak, cesur ve dürüst bir şekilde diğerlerine açarak olur. Paylaşımın dili, ‘sen dili’ olamaz. Paylaşımın dili, “buradayım”, “yanındayım” özenindedir. Paylaşım birbirinin alanını tutmaktır. Kendini öğrenmek gibi bireysel bir sürecin içine birileri alınacaksa bu ancak paylaşım aracılığıyla mümkündür. Bilgelik, başkaları hakkında en iyiyi bilmek değil, kendin için emek verirken ulaştığın, hatırladığın birikimi, yaşamak ve ulaşılabilir kılmaktır.

Birisinde bir eksik mi görüyoruz? Yapılabilecek en yerinde davranış, bu durumun bizim enerjimizde nerelerde var olduğunu, ne sebeple bizim dikkatimizi çekmiş olabileceğini düşünmek ve kendi içimizde ne tür bir dikkate ihtiyaç duyduğunu bulmaktır. Birisini kendimizden çok daha farklı çok daha yüce mi görüyoruz? Yöntem yine aynıdır…

Eski bir hukukçu olarak, suçların en adilerinden birinin talebin olmadığı bir anda ruha müdahale etmek olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir ve tek olan özü de baltalıyoruz. Çünkü özün insanın erişemeyeceği bir noktaya gelmesi, insanın ruhu ile bağını koparması zaten bugün gözümüzle gördüğümüz suçların temeli.

Nasıl vücut bütünlüğüne dokunulamazsa bir bireyin, ruhuyla da bir bütün insan. İnsanların ruh alanına da izinsiz, saygısız, paldır küldür girmeyelim.