RÖPORTAJ: Habib BABAR

Kemal Sunal'ın unutulmayan filmlerinden Tokatçı'da güzeller güzeli genç kız Emine olarak gönüllerde taht kurdu. Kemal Sunal, Şevket Altuğ, Ali Şen gibi efsane isimlerin başrolde oynadığı Tokatçı filminde Kemal Sunal'ın canlandırdığı Osman karakterinin kör kütük aşık olduğu Emine, Nazan Saatçi şimdilerde ilerleyen yaşına rağmen yaşıtlarını kıskandıracak bir fiziğe ve güzelliğe sahip. 1958 yılında Samsun’da dünyaya gelen Nazan Saatçi, Lise eğitimini Samsun'da tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden mezun oldu. 1978 yılında İnci Gazetesi tarafından düzenlenen "Sinema kraliçesi" Yarışması’nda birinci olan Saatçi, 1983 yılında katıldığı Miss Asia Pasific (Asya Güzellik Yarışması’nda) ikinci oldu. Katıldığı yarışmalarda yapımcıların dikkatini üzerine çekmeyi başaran güzel oyuncu ardı ardına aldığı film teklifleriyle Yeşilçam’a ismini altın harflerle yazdırmayı başardı. Oyuncunun namı yurt dışına kadar yayıldı. Yıllardır ABD’de yaşayan ünlü oyuncu ile keyifli sohbete buyurun…

BİZE BİRAZ KENDİNİZDEN SÖZ EDER MİSİNİZ?

Ben Samsun’da  orta halli bir ailenin kızıyım. 7 çocuktan ablam ile hayatta kalan iki kardeşiz.Diğer kardeşlerim doktor hatası yüzünden doğduktan hemen sonra ölüyorlar. Annem ölümlerden dönüyor. Durum böyle olunca ailemiz biz 2 kardeşin üzerine titriyordu. Hasta olmamamız, okumamız için ellerinden geleni yapıyorlardı. Canım babam ve annem bizleri sevgiyle büyüttüler. Annem, ‘Ye kızım  aman ye kızım, çok zayıfsın diye çevremde döner dururdu adeta….(Gözleri doluyor….)

  

PEKİ İSTANBUL MACERANIZ NASIL BAŞLADI?

Bizim dönemimizde sağ-sol davalarının olduğu yıllardı…Okul yılları gerçekten zor günlerdi bizim için. Solcular, ülkücüler bütün üniversiteler, yurtlar paylaşılmış adeta. Bana çıkan I.Ü Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü sonunda kayıt yaptık. İstemeye istemeye giriyorum derslere.

AYHAN IŞIK,TÜRKAN ŞORAY JURİ ÜYESİYDİ

SANAT HAYATINIZ NASIL BAŞLADI?

Babam Samsun’un merkezinde ufak bir tamirhanesi vardı. Radyo, buzdolabı, çamaşır makinesi, saat kısacası ne olsa tamir ederdi, gerçek bir ustaydı. O zamanlar radar vardı Samsun’da …  Amerikan üssü, oradan bile tamir için  gelip alırlardı babamı…  Babam yaşlandıkça işer ona ağır geldi tabi. İşte o dönemler bayrağı ben ve ablam devraldık. Onlar ev kirasıyla geçinirlerken ablam hiç durmadan çalışıyor ve bende düşünüp duruyorum, ne yapsan da ek para kazansam diye. 1976 yılında Tercüman Gazetesi İnci ilavesi vardı. Sinema’nın Kral ve Kraliçesi Yarışması düzenliyordu. Jüride Türkan Şoray ve Ayhan Işık yer alıyordu.Sinema’nın Kral ve Kraliçesi’nin jüride olması beni inanılmaz heyecanlandırmıştı.Yarışmaya katılmaya karar vermiştim ve Nazan Şenay, olarak yarışmaya katıldım. Kendime uyduruk bir soy isim bulmuştum…(Gülmeye başlıyor….)  Bulut Aras’ta bu yarışmaya katılmıştı. O Uğur Fidan,yani kendi ismi ve soyadıyla yarışmaya katılmıştı.İkimizde yarışmayı kazandık ve sanat hayatına atılmıştık…Tabiii tam atılmıştık diyemem…

NEDEN?

O dönemler seks film furyası vardı. Birçok sinema oyuncusu işsizdi… Benim para kazanma hayallerim suya düşmüştü. Çok geçmeden fotoroman furyası başlamıştı. Fotoromanlarda oynamaya başladım. Fotoromanlarım büyük ilgi gördü. Daha sonraları Bulut Aras ile beraber iki film yaptım.’Kahreden Kurşun’ ve ‘ Bir zamanlar Kardeş’tiler… Sonra Cüneyt Arkın ile Ölümsüz’de oynadım.

ABLAM İLE GÖRÜŞMEYE GİTTİK

SONRA NE OLDU

Sene 1985. Yaza doğru bir gün, saat akşam üstü dokuz civarıydı. Ablam Rezan ile oturmuş televizyon seyrediyorduk. Birden telefon çaldı, Yeşilçam’da bir film yazıhanesinden prodüksiyon amiri bir arkadaşımız arıyordu. Pakistanlı filmciler varmış yazıhanelerinde. İstanbul’da bir film çekeceklermiş ve bir bayan oyuncu arıyorlarmış. Sabahtan beri göstermedikleri sanatçı resmi kalmamış, benim yazıhane duvarındaki resmime de takılmışlar, benimle de görüşmek istiyorlarmış, Ablam Rezan ‘ Eeee daha ne duruyoruz. Bir taksi tutup gidelim. Hadi hemen hazırlan çıkalım, belki güzel bir fırsat olur, sen hep danslı Hint filmlerini çok seviyorum demez misin? Avare filmi gib, Avara mu lalala”…gülüştük. Bu çok doğru bir hatırlatmaydı….  Kendimi ağaçların arasında dans eden bir sanatçı gibi gören, inanılmaz, saçma gibi görünen bir hayalim hep vardı. Görüşmeye gitmiştik …Bizi  Shekil Aktar karşıladı… Gözlüklü, zayıfça, çok efendi, çok kibar bir beydi…  Yanımda bir dizi resimle gelmiştim. İstediklerinizi alabilirsiniz dedim. 

PAKİSTANLI OYUNCULARA BENZİYORSUNUZ DEDİ

Aldılar, sanki onları tanıyor gibiydim. Çok sıcak ve içtendiler. Filmin ismi Hulchul’ mış. Başrolu Bangladeş’li sanatçı Shabana Azmi ile paylaşacakmışım. Erkek başrolde Pakistan’ın bir numaralı oyuncusu Jawed Sheikh olacakmış. Ve yinebir Numara bir yönetmenle çalışacaktık; Pervez Malik. Filmin bir kısmı Londra’da çekilecekmiş bir kısmı Istanbul’da. “Tabi söz veremem” dedi Shakil, “filmi dağıtacak olan firma karar verecek kimin oynayacağına. Eğer siz seçilirseniz biz size haber vereceğiz. Lisan avantajınız var tabi.”Bu iyi haberdi. Tam ayrılırken gülmeye başladı Shekil; “Hay Allah” dedi, “sizin Türk olduğunuza kimse inanmayacak, bunu mu buldun Türkiye’ den diyecekler, o kadar Pakistanlılara benziyorsunuz ki, sizi Pakistan’dan bulduk sanacaklar.” Yol boyunca bu konuyu tartıştık ablamla. Pakistanlılara benzemek avantaj mıydı yoksa dezavantaj mıydı? Ben emin olamadım ama Rezan bunu avantaj kabul etmişti bile. Sanırım bir ay sonraydı. Eveready Picture film şirketinden Satish Anand anlaşma yapmaya İstanbul’a geldi ve anlaşma imzalandı. Çok yakında hayatımın en hoş, en zevkli ve güzel Pakistan günleri başlayacaktı ve ben bundan tamamen habersizdim.

PAKİSTAN’DA ŞÖHRETİ YAKALADIM

PAKİSTAN  FİLMİ HAYALİNİZ GERÇEKLEŞTİ Mİ?

Evet yapımcı beni çok beğenmiş ve filmde oynatmaya karar vermişti.  Nazan Saatci ve Türkiye hep beraber patladı o dönem Pakistan’da. Ve anında sevgi seli haline dönüştü. Zengeer isimli ikinci fılmi yapmak için Pakistan’a gittiğimde, Hulchul sinemalarda oynuyordu. Basın toplantısı yaptık ertesi gün bütün gazetelerde kapak haberdim. Hayretler içinde kaldım. Benim kapak resimlerim ve posterlerim ilk kez Pakistan’da yayınlanmıştır. Anlatacak o kadar olay var ki... Benazir Bhuto’dan Cumhurbaşkanı Zia ül Haq­­’a kadar..  Dedim ya o dönem bir sevgi seliydi  ve ne yazık ki ben kendi ülkeme, Pakistan’ın Türkiye sevgisini yeterli anlatamamışımdır. 

TÜRKİZLEYİCİ ‘EMİNE’KAREKTERİNİ SEVDİ

TÜRK SİNEMASI’NDA TOKATÇI İLE BÜYÜK BİR ZİRVE YAPTINIZ NELER DİYECEKSİNİZ?

Muhteşem bir ekip ile muhteşem bir film çekilmişti. Kemal Sunal, Ali Şen, Şeref Çokşeker, ve Natuk Baytan. Çoğunu kaybettik, nurlar içinde yatsınlar. Şevket Altuğ harika bir oyuncu bunu  çekim esnasında fark etmiştim ve beraber Kemal Sunal ile çok güzel bir ikili oldular bu filmde. Birisi üç kağıtçılığın, diğeri saflığın yüzünü temsil ediyor. Sanırım filmin bu kadar sevilme nedeni de bu zıt karakterlerin bu iki usta, dev oyuncu ile sergilenmiş olması. Emine karakteri çok beğenilmişti. Sinema severler Emine’yi çok sevdi…

YEŞİLÇAM FİLMLERİNİ ÇOK SEVİYRUM

AMERİKA SİNEMASI VE TÜRK SİNEMASININ ARASINDAKİ FARK NE SİZCE?

 Ben, şimdiki Amerikan sinemasını sevmiyorum. Teknolojiyi çok iyi kullanıyorlar bu doğru ama çoğu filmleri ruhsuz buluyorum. Yeşilçam filmlerini hala seviyoruz, eski Amerikalılar da  eski Hollywood filmlerini severler. Çünkü o filmlerin bir ruhu vardır. Mesela “Casablanca Humphrey Bogart, Ingrid Bergman” unutulamadı. Bizim eski filmlerimizde öyle. “Selvi Boylum Al Yazmalım mesela Türkan Şoray Kadir İnanır ya da “Pretty Woman” ( Richard Gere, Juilia Roberts, “Scent of a woman(Kadın Kokusu, Alpacino).. bunlar çok eski değiller ama çok güzel filmlerdi örnek olarak söylüyorum tabi. Kısacası benim ruhum oralarda takılı kaldı. Son Amerikan veya Türk, aşırı vurdu kırdılı filmleri sevmiyorum. İşkence seyretmek istemiyorum ve bu tür film ve oyunlar yüzünden dünya daha da kötü oldu diye düşünüyorum.