RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Başarılı yazar Pınar Doludeniz ile yazın hayatına ve “Sandıklı Şehir ve Gölgeler Krallığı” adlı yeni kitabına dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle...

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Pınar Doludeniz kimdir?

Ben Pınar Doludeniz. 1980 Ankara doğumluyum.10 yıllık Türkçe öğretmeniyim. 2006 yılında Başkent Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldum. Şu an Bodrum Fen Bilimleri Anadolu Lisesi ve Ortaokulu’nda da Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapıyorum. 39 yaşındayım ve 3 yaşında bir erkek çocuğu annesiyim.

Ben, 10 yıldan fazladır yazıyor ve çiziyorum. Bir sene kadar da Mersin’de bir dergiye destek kalemi olarak deneme yazıları yazdım. Yazmak için yaşayan, bazen dolmuşta, bazen yolda, evde aklıma geldiği her an yazı yazabilen bir yazarım. Yazdıklarım kadar yazılarıma yön veren kitaplarımı da elimden hiç bırakmam.

Yolda yürürken, yatarken, yolda, sahilde, tabiri caizse tuvalette bile her zaman okuyan biriyim. O yüzden aklım sürekli kelimeleri kurcalamakla, renklendirmekle ve onlara yeni kalıplar bulmaya çalışmakla meşguldür.

Kendimden ve gerçek dünyadan kaçtığımda sığınma limanımdır yazmak.

Yazın hayatınız nasıl başladı? Size öncülük etmiş isimler var mı?

Üniversite 4. sınıf öğrencisiyken seçmeli Çocuk Edebiyatı dersi almıştım. Bu ders, benim dönüm noktam oldu ve beni bana kazandırdı bir nevi. Daha önce kelimelerle bu kadar haşir neşir olacağımı bilmiyordum. Biri bana; “Haydi bakalım, Pınar… Bize şu kelimelerden bir hikâye yaz.” dese “Dalga mı geçiyorsun, ben mi?” derdim. Şimdi arkama dönüp bakıyorum da iyi ki edebiyat okumuşum ve o dersi almışım, diyorum. Bu, bana çok şey kazandırdı gerçekten. Hayatıma edebi bir yön verdi, diyebilirim hatta. Nerede kalmıştım? Çocuk Edebiyatı hocamız bitirme tezi olarak bizden çocuk hikâyesi kitabı yazmamızı, giriş, gelişme, sonuç ve resimleme dâhil, her şeyi bizim kendimizin yazmasını istedi. O zamana kadar sözcüklerle bir kediyi bile resmetmemiştim ve nasıl yazacağıma dair hiçbir fikrim yoktu; ama kitap okumayı o kadar çok seviyordum ki hemen en yakın kitapçıdan çocuk kitapları aldım (en az 20 tane almışımdır.) Hepsini okudum ve hatmettim. Sonra ne yazacağımı ve karakterlerimin ne olacağını belirledim. Biraz birinden değiştirdim, biraz kendim ekledim derken, vay canına, ben bu işi biliyormuşum! “Vay canına, ben yazabiliyorum.” dedim. Böylece 0-6 yaş grubu ilk çocuk hikâyem oluştu. Ödev olarak yazdığım ve hocamda kalan ödev hikâyemdi. Sanırım, o ödevden 100 ile AA almış olmam da beni etkiledi. O günden beri bu alana ilgi duymaya başladım. Doğadaki hayvanların davranışlarını inceledim, hikâye yazdım, bahçemizdeki çiçeklerden esinlendim, hikâye yazdım, çocukların oyunlarından etkilendim, hikâye yazdım. Yeri geldi çizgi film izledim, yeri geldi çocuk kitapları okudum, yeri geldi çocukla çocuk oldum ve çocuk gibi düşündüm. Keza kitabımı yazarken de yine öyle. 2006 yılından beri yılmadım, hep çocuk hikâyeleri okudum. Araştırdım, hayvan belgeselleri izledim. Okuyarak, daha da okuyarak, yazarak ve daha da yazarak, araştırarak kendimi her geçen yıl biraz daha geliştirdim ve yazdım; ama onlar pişmemiş hikâyeciliğimin eserleriydi. O yüzden yayımlamayı hiç düşünmedim. O günden beri bakıyorum da kendime; “Hamdım, piştim, yandım.” diyorum. Antik Çağ Ünlü filozofu Descartes’in dediği gibi; “Düşünüyorum, o halde varım!” O yüzden hep düşünüyor, düşünüyor ve yazıyorum; ama yanmak için daha bir fırın ekmek yemem gerektiğini ve bunun için daha çok okumam ve yazmam gerektiğini de biliyorum. Bunun için de daha biraz vaktim olduğunu düşünüyorum. Yine Antik Yunan Çağ filozofu Sokrates’in dediği gibi; “En iyi bildiğim şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” O yüzden, hep daha iyisine ulaşmaya çabalamak için sürekli okuyor, düşünüyor ve öğreniyorum. Öğrenmenin yaşı yoktur, düşüncesindeyim.

Bu süreçlerimde kardeşim Ahmet Uğur Doludeniz; beni hep yüreklendirdi, bazen hikâyelerimi ilk o okudu. Yorumlar yaptı ve beni bu konuda hep çok destekledi. Ayrıca, kitabımın editörlüğünü de yapan Bünyamin Çoban Bey de kitabımın konusunda beni çok yüreklendirdi. “Hocam… Bu nasıl bir kurgu, nasıl bir hayal gücü? Sakın yazmayı bırakmayın. Sizden daha nice hikâyeler çıkar.” demesi de beni onurlandırmış ve olumlu yönde etkilemiştir. Bu zorlu; ama keyifli süreçte yanında oldukları için ikisine de çok teşekkür ediyorum.

Yazarken nelerden esinlenirsiniz? Örnek aldığınız yazar veya şairler var mı?

Çocuk kitaplarında özellikle Türk yazarlardan Gülten Dayıoğlu ve “Harry Potter”in başarılı kadın yazarı J. K. Rowling’in kitapları kitap yazma sürecinde benim ışığım olmuşlardır.

Şu anda yazdığım, “Lal Yıldızı” ismini verdiğim aşk ve cinayet konusunu işleyen polisiye kitabımı yazarken de deli hayranı olduğum Ahmet Ümit’in “İstanbul Hatırası, “Patasana” ve “Sultanı Öldürmek” adlı kitapları etkili olmuştur.

Çocuk hikâyelerini yazarken, eğer 0-6 yaş grubu için yazdıysam doğadaki tüm canlılardan etkilenirim. Eğer 12-14 yaş için yazdıysam bilim kurgu filmleri ve kitaplarından (sihirler, büyüler, olağanüstü olaylar) esinlenirim.

Temmuz ayında okurlarla buluşan “Sandıklı Şehir ve Gölgeler Krallığı” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?

Bu, farklı ve sıra dışı olacak bir konuydu ve daha önce hiç kimse yazmamıştı. O kişi neden ben olmayayım, dedim kendi kendime. Ben zaten hep istiyordum gölgelerle ilgili bir şey yazmayı; ama nasıl yazacağımı, nereden başlayacağımı ve ne yazacağımı da bilmiyordum. Bu yüzden, kurgu bulmakta, karakter seçimi, yer tahlilleri ve tasvirinde de çok zorlandım. Bunun için yeri geldi gölgelerle ilgili hikâyeler okudum, benzer çocuk kitapları okudum, yeri geldi çizgi film izledim, bazen ara verdim, beğenmedim, yırttım attım. Yeniden, düşündüm, araştırdım, yazdım. Böylece “Sandıklı Şehir ve Gölgeler Krallığı” kitabımın yazma süreci de tatlısıyla tuzlusuyla başlamış oldu. En nihayetinde huzurlarınızda…

“Sandıklı Şehir ve Gölgeler Krallığı” okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyor?

Sandıklı Şehir ve Gölgeler Krallığı; çocuklara, hatta yetişkinlere bile her ne durumda kalırsak kalalım, hiçbir şeyden korkmamanın, korkularımızın üstüne gitmenin, başarmaya inanmanın, cesaretin ve iyiliğin gücünün, kötülerin her zaman eninde sonunda kaybedeceğinin, geriye sadece dostluğun, “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” sözünün gücünden yola çıkarak yardımlaşmanın, birlikten kuvvet doğacağının ve birlikte her savaşın kazanılacağının mesajlarını veriyor.

Kitabın ismi nereden geliyor?

Bu kitaba “Sandıklı Şehir ve Gölgeler Krallığı” ismini vermemin sebebi, bana birçok kişinin sorduğu Afyon’daki Sandıklı değil aslında. Floransa köprüsünde gezerken gördüğüm Ponte Vecchio kuyumcular çarşısındaki sandık şeklindeki kuyumcu dükkânları esin kaynağım olmuştur. .Kuyumcu dükkânları soygundan kurtulmak için açılıp kapanan sandık şeklinde yapılmış. İtalya’ya gittiğimde bu, bana çok ilginç ve sıra dışı gelmişti. Sıradan bir evi betimlemektense farklı, daha önce yazılmamış bir betimlemeyi denemek istedim.

Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?

Kitap, henüz emekleme sürecinde. Tanıtım filmleri, imza günleri, söyleşi ve röportajlarla kitabı daha çok kişiye tanıtacağımıza ve istediğimiz sonucu alacağımıza inanıyorum. Şu an ilk doğum sancıları… Kitap, çok uzun ve zorlu bir oluşum sürecinden geçti. Kitabı oluşturmak ve yayımlamak 3-4 yılımı aldı. Üzerinde çok düşündüm, araştırdım, evirdim çevirdim. Bu halini alana kadar da kitabıma inancımı hiç yitirmedim.

Kitabımı değerlendirecek olursam; ben de yazarken çok eğlendim, kitabımı okuyan okuyucularımdan da Harry Potter’e benzediği yönünde dönütler aldım. Bu dönütü almak çok heyecan verici. Ben; çocuk hikâyeciliğine farklı, taze, sıra dışı, yepyeni bir boyut kazandırmak istedim. Ben de okuyucularım gibi Harry Potter tadında, sihir, macera ve fantastik bilim kurgu kitabı olduğunu düşünüyorum. Bekledim, sonuca er geç ulaşacağına da inanıyorum. Kitabımın tanıtım filmi yapıldı ve sosyal medyada yayımlandı. Kitabımı merak edenler, tanıtım filmini izleyerek kitap hakkında bilgi sahibi olabilirler.

Sizi halka tanıtan ilk imza gününüz ne zaman gerçekleşti? 

İlk imza günüm ağustos ayı içerisinde Bodrum’da, yerel bir imza günü şeklinde gerçekleşti. 200’e yakın bir katılım gerçekleşti. Dostlarım, ailem ve okuyucularım sağ olsunlar, beni yalnız bırakmadılar. Katılım, umut vericiydi. Bu imza günümle ilgili İzmir Diva Dergisi’ne konuk oldum, röportajım yapıldı. Bir de Bodrum’daki bir devlet okulunun şu anda adını hatırlamadığım, bir ay sonra düzenlenecek olan söyleşi ve imza gününe davet edildim.

Kitabınıza bir okur gözüyle nasıl bir yorum yaparsınız?

Elbette olumsuz olamaz; ama ben yorumları okuyucularıma bırakma taraftarıyım. Ben, yazarken çok eğlenmiş ve zevk almıştım. Okuyucularımın da aynı zevk ve merakla hiç sıkılmadan okuyacağına inanıyorum. Kitabı okuyup zaman geçtikten sonra da özlem duyup tekrar okumak isteyeceklerini düşünüyorum. Okurken bir bilimkurgu, fantastik ve macera dolu bir animasyon film sahnesini izliyorlarmış gibi gözlerinde canlandırarak okuyacaklarını düşünüyorum.

Çocuk kitaplarında anlatım nasıl olmalıdır? Çocuk kitapları yazarlarına hangi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?

Çocuk kitaplarının dili sade, yalın, duru, akıcı ve anlaşılır olmalıdır. Doğru ve yanlışı öğretmeli, bazı yaşanmışlıklardan ders çıkarmayı ve öğüt vermeyi amaçlamalıdır. Kitabımı yazarken ben de çok eğlendim, öğrendim. Okuyucular da okurken eğlenmeli ve öğrenmelidir, çocuğu sıkmamalıdır. Atasözleri ve deyimleri de kullanarak Türk örf, kültür ve adetlerini de öğretmelidir. Çocuğun olumsuz davranışlarını olumlu yönde değiştirmeleri konusunda tavsiyelerde bulunmalı, çocuğu eğitmeli ve çocuğa yol göstermelidir. İyi, ahlaklı ve erdemli olmanın, iyiliğin, güzelliğin, yardımlaşmanın önemi üzerinde durulmalı, kötü alışkanlıklar, dövüşme ve öldürme sahneleri, argo ve kaba sözler kullanılmamalıdır.

Yayımlamayı düşündüğünüz başka çocuk kitapları var mı? 

Halihazırda yayımlanmayı bekleyen 0-6 yaş grubu için çocuk kitaplarım var. Yakında onları da sırayla yayımlamayı planlıyorum. Yazım alanında değişiklik yaparak artık polisiye ve aşk kitabı yazmaya karar verdim. Şu anda adı “Lal Yıldızı” olacak olan aşk ve polisiye cinayet kitabı yazıyorum. Seneye onu da yazmayı planlıyorum. Ayrıca resimli gezi yazıları da yazmaya başladım. Yaşadığım sürece yazmaya devam edeceğime inanıyorum.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Önce Vatan Gazetesi okuyucuları için şunu söyleyebilirim: Okumayı ve yazmayı seven, yazmak için yaşayan bir yazarım. Benim gibi çiçeği burnunda yeni yazarlara tanınma fırsatı sunan ve edebiyatla ilgilenen Önce Vatan Gazetesi okuyucuları… Bizi takip etmeye devam edin. Pişman olmayacaksınız.