Tuğba Şahin: “Ülkemizde en büyük sorun Tarihi Eser Kaçakçılığıdır. Yurtdışı sergilerine eser göndermemeliyiz. Belgelerin de dijitalden kopyası iletilmelidir. Özel şirketlerin vakıf müzelere yönelik çalışmalarını da sosyal medya üzerinden takip etmek için de gazetelerdeki kültür sanat birimlerinin güçlendirilmesi önemlidir.”

Bize biraz kendinizden söz eder misiniz?

İstanbul’da doğdum. Hem modern hem köklü gelenekleri devam ettiren bir ailem var. Yürüyüş sporuna vakit ayırmak, yöresel mutfak tariflerini biriktirmek, folk ve senfoni müzik dinlemeyi, türkü söylemeyi severim.

Türk Dili Derneği’nde hangi görevdesiniz?

Türk Dili Derneği’nin yazı grubu üyesiyim. Pandemi süreci nedeniyle İnstagram’da Şeyma hanımın sunduğu canlı yayınları izledikten sonra katıldım. Başkanımız önderliğinde yönetim kurulunda tartışılan konular grubumuza açıklanıyor ve kamuoyuna duyurulmadan önce görüşlerimi paylaşarak katkıda bulunmaya gayret ediyorum.

Dernekte yaptığınız çalışmaları paylaşır mısınız?

Haziran ayında çevrimiçi youtube kanalında yayınlanan Türk Dili Derneği ve Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi birliğince hazırlanan Dede Korkut Bilgi Şöleni ve Deli Dönmez’e Ad Verme Çalıştayı düzenlendi. Medyaya yönelik video kayıtları günümüzün önemli araçlarındandır. Yazılı metin olarak da derlenmesi kararlaştırıldı. On kişilik bir ekip oluşturuldu. Tüm konuşma metninin derlenmesi için kısım kısım bölüştürüldü ve kayıt aldık.

Kitaplara olan sevgi ve ilginizi anlatır mısınız?

Rahmetli Şeref ve Mahir dedelerim bir dönemin matbaasında mücellit ustalığını meslek edinmişler. Belki de kitapları bu yüzden seviyorum. Ata yâdigârı en güzel ilke okumaktır. Ruhsal anlamda zorlandığım her anımda kitaplara sığındım. Gazete okuma alışkanlığı da vardı hanemde. İlkokul öğretmenim Nesrin Hanım sınıfta okumak disiplinini, anadilimiz Türkçeyi severek öğrenmemize vesile oldu. Babam ile gazeteden kupon biriktirip sözlük ve coğrafya atlası alırdık. Aslında günümüzün instagram sayfalarında gördüğümüz ‘’hediye kitap’’ dağıtımı modernize bir davranış. Annem ise kelimelerin telaffuz kısmında yardım etti. İlgi ise emek demektir. Eğer daha önce incelediğim yayınsa bile, eseri tekrar okumak iyi hissettiriyor. Sahaflarda gezmek bir alışkanlığım. İlginç bir hatırayı paylaşayım. Eskiden taşındığımız yerdeki komşu hanım kapıya birkaç torba kitap bırakmıştı. Bu kitapları bağışlayacak mısınız yoksa çöpe mi atıyorsunuz diye sorduğumda bana şöyle dedi “ben öğretmenim, çok taşınıyorum ve kitaplara mukayyet olamıyorum”. Sonra kapısından hepsini topladım.

Kitap kulüpleri ve kütüphanelere yönelik ne gibi projelerde yer aldınız?

Lisedeyken sosyoloji kulübü kurduk. Çeşitli anma törenleri ve okul faaliyetlerin düzenlenmesinde müdürle iletişim halindeydik. Kütüphanede bilgisayarların arızalanmasından dolayı girmek yasaklandı. Kütüphanenin açık durması için evden hazırladığımız yemekli etkinliklerde şiir okumak gibi bahanelerle mekânın ruhunu canlı tutmaya çalıştık. Üniversitede ise Görme Engelli Öğrenciler için kitap seslendirme projesine katıldım. Hacı Selim Ağa Yazma Eserleri Kütüphanesi’nde Osmanlı Paleografyası öğrenirken ziyarete gelen öğrencilere tarihçesini anlatıyordum. Bir vakıfta düzenlenen Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi’nden emekli Nevzat hocanın derslerine katıldım. Kütüphane Haftasında düzenlenen sempozyumlara gittim. Marmara Belediyeler Birliği’nin hazırladığı ‘’Kütüphanelerimiz’’ seminerlerine düzenli katılım sağladım. Heybeli Ada Halk Kütüphanesi Yeniden Kuruluyor projesinde ise kitapların bilgisayardaki kataloğa kayıt işlemi nasıl yapılıyor gözlem imkânım oldu. Twitter üzerinden duyurulan Urfa’daki bir ilkokul kütüphanesine kitap bağışı için destek oldum. Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi ile Zoom üzerinden Gaziantep Mülteci Kamplarındaki Suriyeli çocukların okuma yazmayı drama yöntemiyle öğrenmelerine yönelik bir proje yazdık. 

Şehir kütüphaneleri sizce yeterli mi?

Yetersiz. Çünkü 81 şehrimizin merkezlerine daha uzaktaki kırsaldan ulaşım zorluklarını da düşünürsek tüm yerleşim alanlarındaki vatandaşların okuma, bilgi edinme özgürlüğünü yaşatmak için okul kütüphanelerinin de detaylı incelenip eksik yayınlar hakkında dağıtım etkinlikleri düzenlenmelidir. Çünkü günümüzde internet ve meslek yüksekokullarının kurulması tek başına kalkınamaz. Belirlenecek iktisadi bir maliyeti de var. 

Ülkemizde tarihi konular daha çok magazin yönleri ile gündem oluşturup ardından unutulmaktalar. Tarihe olan ilginin artması için neler yapılabilir sizce?

Magazin deyince tarih için bu daha çok Harem üzerinden algılanıyor. Ya da önceki yıllarda tartışılan birbirini tekrar eden konular yeniden gündeme taşınıyor. Yavuz Sultan Selim neden küpe takıyor? İnkılaplar olmasaydı? Cengizhan Moğol mu? Gibi sorularla araştırılması gereken asıl konulara teşvik ve yönlendirme sağlanamıyor. Tarihe merak ve ilginin artması sadece tarih araştırmacılarının yazdığı kitaplardan oluşturulamaz. Aynı zamanda sinema yapımcıları ve turist rehberlerinin de alt yapı tarih bilgilerini aktardığı etkinlikler duyurularla, desteklenerek birlik içinde çalışılmalı. Örneğin Nükhet Everi, Ayhan Sicimoğlu gibi isimler hem rehber hem gazete yazıları var hem de televizyon programında dinliyoruz. Yılmaz Erdoğan’ın da rol aldığı Son Umut filmini izlemeyenlere tavsiye edelim. Radyoda sözlü tarih anlatımı, tiyatroda tarihi piyes uyarlamaları, tarihi fotoğraf albümlerinin dijital arşivde açılması gibi. Özellikle il kültür müdürlüklerinin de yazılı kaynakları bizzat sahada incelemesi lazım. Tarih mecmualarının okuma niteliğini yaygınlaştırmalıyız. İnternet web sayfalarının denetlenmesi gerek, bilgi kirliliğinin engellenmesi için, mümkünse kopyalanan belgelerden alıntılar hakkında kaynakça belirtmeyenlerin tespit edilmesi hukuksal güvenceyle de ayıklanması bir önlem olarak düşünülebilir. Kent Konseylerinin tarih arşiv çalışmalarının daha fazla yapılandırılması, kültür merkezlerindeki seminer duyuru posterlerini yaygınlaştırmak da gerekli ilgiyi arttıracaktır.

Tarih konusunda yapmakta olduğunuz bir araştırma var mı?

Zaman içerisinde sonsuzluk diye nitelendirdiğim tarih, takvime pay ediliyor. Araştırılması gereken çok bilim dalı var. Bu sebeple bir konu seçerek Eğitim ve Göç Tarihi alanına yöneldim. II Dünya Savaşı konulu filmleri izliyorum.

Türk tarihinin daha iyi bilinmesi için bir müze ve kütüphane kurulması için ne gibi bir adım atılmalı?

Müze ve kütüphane kurma hususunda ise yeterli zemin oluşturulduysa eğer, belediye başkanlarına ve kültür turizm bakanlığına iletilmesi sağlanmalıdır. Çünkü mekân seçilmesi, tarihi eserlerin korunması, belgelendirmek, dijitale aktarmak, bütçe hesabı, resmi işlemler hepsi titizlik gerektirir. Mevcut müze kütüphanelerinin de araştırmacılara ne kadar hizmet sunduğu dikkatle muhafaza edilesi bir durum. Bence seçilecek güvenlik görevlilerinin de yetiştirilmesi önemlidir. Konu ile detaylı çalışanlar toplanmalı kurul oluşturmalıdır. Ülkemizde en büyük sorun Tarihi Eser Kaçakçılığıdır. Yurtdışı sergilerine eser göndermemeliyiz. Belgelerin de dijitalden kopyası iletilmelidir. Özel şirketlerin vakıf müzelere yönelik çalışmalarını da sosyal medya üzerinden takip etmek için de gazetelerdeki kültür sanat birimlerinin güçlendirilmesi önemlidir.

 Asya’daki halklardan Türk olarak bahsedildiğinde bazı yabancılar özellikle Orta Asya’daki toplulukların Türk değil de daha çok Türk lehçeleri konuşan halklar olduklarını yani “Turkic” olduklarını ve bir Türk ırkı bulunmadığını söylüyorlar. Acaba siz ne düşünmektesiniz?

Mustafa Kemal Atatürk’ün ; “Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!". Bu cümle beni her okuduğumda etkiler. Türk için şecere, mezar, kütük, soy, nesil, şehit gibi kavramlar kutsaldır.
Tarihte ilk kez Türk kelimesine M.Ö. 6 yüzyılda Çin Kaynaklarında rastlanıyor. Pers metinlerinde Turanlı anlamında kullanılmış. Kök-Türk Devleti, ilk kez Türk ismiyle kuruluyor. Yazıtlarımız ile ilgili üniversitelerde konuya dair çalışan araştırmacılarımız var. ’Boy’’ kavramını, Avrupa ‘’feodalite’’ zannediyor. Batılı tarihçilerin barbar diye nitelendirmesinin akademik bakışı da ‘’lehçe konuşan halk’’ diyerek öne çıkmaları. Orta Asya Bölgesi, Issık Göl, Aral Denizi, Baykal ve Balkaş Gölleri, Altay Dağları ile Tanrı Dağları’nı kapsamaktadır. Divan-ü Lügat-it Türk gibi eserler günümüze ulaştırılmıştır. ‘’Türklerin iki ya da daha fazla mekânda hayat geçirmelerinin sebebi geçimlerini temin edebilmek içindir. Hayatlarını hayvancılıkla idame ettirdikleri için hayvanların bol otlaklı yerlere götürülmesi böyle bir mevsimlik hareketlilik yaşamalarını zorunlu kılmıştır. ‘’Prof. Dr. Mualla Uydu Yücel:

 ‘’Altın Orda yöresi, başlangıçtan itibaren Türk etkisi altında gelişmişti. Her ne kadar hanlar yarlık denilen emirnameleri bir süre Moğol dilinde yazmışsalar da, bu yörede yazışma dilinde yazılan yarlıklar bile ‘Mengü (ebedi) Tanrının gücüyle’’ şeklinde Türkçe olarak başlardı’’ Prof. Dr. Mehmet Alpargu.  Dolayısı ile; yabancı söylemler kabul edilemez.

Yusuf Tolga ÜNKER