Konservatuardan sahnelere uzanan hem iyi bir anne hem iyi bir oyuncu hem de sesi çok güzel olan usta oyuncu Eylem Tanrıver ile bir aradayız. Hepiniz onu tanırsınız, ekranın en sevdiği yüzlerden biridir. Kah güldürür kah ağlatır, karakteriyle hemen ailemizden biri gibi sevdirir kendini. En son Atv ekranlarında izlediğimiz Hercai dizisinin kadrosunda yer alan Eylem Tanrıver, oyunculuk serüvenini bize anlatıyor. Kendisiyle uzunca bir sohbet ettik. Oyunculuğa attığı adımın ilk izinden başladık, yolun onu nereye getirdiğine kadar konuştuk. Herkes oyuncu olamaz, ama herkes kendini oyuncu zanneder. Eylem Tanrıver sahnelere, setlere yıllarını veren tecrübeli bir isim olarak oyunculuğun gerçek kavramını ve önemini anlatıyor. Bu sırada Hercai dizisinden bahsetmeyi de unutmuyoruz.

Uzun yıllar Kocaeli’nde yaşadınız. Sonrasında İstanbul ve Güneydoğu Anadolu, Mardin … Zorlu bir coğrafya, farklı bir yöre, farklı bir kültür… Bu şehre adapte olmak sizi zorladı mı?

- Çok kolay oldu diyemeyeceğim, ama çok imkansız da değildi. Sadece oraya gittiğimde beni duygulandıran şey, bildiğimiz, ama çok farkında olmadığımız bir takım gerçekler var. Oradaki çocuklar, kültür, bazı şeylerin yoksunluğu (yoksulluk kesinlikle değil) beni çok etkiledi. Yoksa coğrafya olarak ben ülkemi çok sevdiğim için; denizine, taşına, rüzgarına tapıyorum. Bununla ilgili hiçbir sıkıntım yok. Midyat’ta inanılmaz güzel yapılar var. Turistik anlamda da herkesin ziyaret etmelere doyamadığı, Mezopotamya topraklarının son derece mistik doğasını barındıran çok değerli bir coğrafyada çalışıyoruz. Tabi o coğrafyanın da bize seyirci olarak +1 seyirci getirdi; çünkü o büyülü atmosferi seyirci gördüğü zaman çok etkileniyor.

- Yaşayan da izlemek istiyor, hiç görmemiş olan da sırf oranın coğrafyasını bilmek için ekrana geçiyor.

- Aynen, bu anlamda turizm sektörü olarak oraya destek de olmuş olunuyor.

Mardin’in görsel büyüsünü, tarihini ilk ziyaret edişiniz mi?

- Evet, ilk ziyaret edişim. Başka bölgelere gittim, ama Mardin tarafına ilk gidişim oldu. Dizi olarak benim ilk şehir dışı işim. Sinema filmimde gitmiştim. En son geçtiğimiz yaz Göktaşı adında bir sinema filmimiz vardı, Kırklareli’nde çektik. Kırklareli’ni de bu sayede görme fırsatım oldu. Yıllardır kurum tiyatrosunda görev yaptığım için bir sürü yere turneye gittik. Hem yurtiçi hem yurtdışı…

Mardin’de bir dükkan olsun, bir insan olsun, bir mekan olsun… En çok sizi etkileyen yer neresi oldu?

- Beni Midyat’ta en etkileyen insan Taksici Şehmuz Abi. Kökenleri Süryani, fakat zaman içinde asimile olmuş bir aileden geliyor. İnanılmaz bilgili, o bölgeyle ilgili ne bilmek istiyorsanız size anlatır; Süryani köyünü sor size anlatsın, Beyaz Sur’u sor anlatsın. Bu soruyu sorduğun için söylüyorum. Şehmuz abiyi ömrüm boyunca arar sorarım. Hem emekli hem taksicilik yapıyor. Dört çocuğu var, dört çocuğunu da okutuyor. Mersin’e gitti, kızı Hemşirelik Meslek Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. Mezuniyet törenine gitti. O bence çok etkileyici bir adam. Okuyan, okutan, bilen, o bölgenin dini, coğrafi, mistik kültürüyle bilgisi olan değerli bir insan.

Tiyatro ile iç içe bir geçmişiniz olmuş. Ailenizden aldığını şevk ve destekle mi sahneye çıktınız?

- Zaten tiyatro kökenli bir ailenin çocuğuyum. Babamın kurduğu Mersin Halk Evi tiyatrosunda 5 yaşında ilk defa sahneye çıktım. Sonrasında yıllar içinde hayatım başka yönde ilerledi, ama her zaman koro, şarkı söylemek, dans hayatımda vardı, ama hiç profesyonel anlamda düşünmemiştim. İktisat Fakültesi kazanıp gitmedim.

- Kaç yıldır bu sektörün içerisindesiniz?

- 1992’den beri bu sektörün içindeyim. Son sınıftayken Devlet Tiyatrosu’nda kadro kazandım,22 yıldır Şehir tiyatrosu oyuncusuyum..

- Yol mu sizi oraya götürdü?

- Biraz kader, biraz şans diyelim. Mesleğim konusunda azimli bir insanımdır. 12 yaşında Şener Şen’in oynadığı bir filmde yer aldım. Annem Şener Şen’in karısını oynuyordu, babam efkaf müdürü Kamuran Bey’i oynuyordu. O zamanki asistanları, yönetmen yardımcıları Leyla Özalp, Sevgi Saygın gibi isimler. O dönemin marka kadınları. Beni Kula’da bir çocuk zannettiler. Ne annemi ne de babamı tanıyorlardı. Kimse film ekibinden birinin çocuğu olduğumu bilmiyordu. Sinemacı olmak istiyordum. Atıf Hoca beni büyük bir insan yerine koydu. Kula’da, bir esnaf lokantasında karşı karşıya oturduk ‘sinemacı olmak istiyormuşsun, hayalin oymuş, ama sen kamera önüne daha çok yakışıyorsun. Nasıl olsa ileriden sen istersen, tekniğini öğrenir yaparsın’ dedi. Oyunculukla ilgili çengellerden birini atan kişidir Atıf Yılmaz Hocam.

- Bu yolculukta ilk öğretmeniniz kimdi?

- Annem ve babam.

Oyuncu olmak isteyen birine oyuncu olmayı anlatsanız hangi cümleler size ait olurdu?

- O kadar güzel bir soru soruyorsun ki, çünkü gerçekten oyuncu olmak ve ünlü olmak arasındaki farkı ayırt edemeyen bir jenerasyonun içinde yaşıyoruz. Herkes birdenbire televizyona çıkıp, popüler kültürün bir parçası olunca kendini oyuncu zannediyor. Ünlü olabilirsin, tanınmış olabilirsin, kameraya yakışıyor olabilirsin ama oyuncu olamazsın. İyi bir yönetmenin elinde masa bile oynar. Kişide bir yetenek, aura dediğimiz bir şey varsa, zaten o kendini parlatır, o çok ayrı bir şey. Bunun ülkemizde birçok örnekleri var, ama gerçek anlamda oyunculuk mesleğine kafa veren biri için genel kültürü olağanüstü olmalı, siyaseti biliyor olmalı, kitap okuyup, sinema filmi izliyor olmalı, konservatuar mezunu olmalı, konservatuar mezunu olmasa bile o literatürde bir eğitim alması lazım, sahneye çıkması gerekiyor… oyunculuğun bir tanımı yoktur, alanı çok geniş bir meslek.

- Bazı insanlar hobi olarak yapıyor onlara saygımız var, ama bazıları hobi ile meslek olarak yapmayı birbirine karıştırıyorlar ya, o zaman komik duruyor.

- Evet, zaten popüler kültür, işi bitince tabir-i caizse hemen tükürüp atan bir yer. Bugün varsın yarın yoksun. Belirli bir zaman milletin gözdesisindir, sonra bir unutulursun, üzüntüden depresyona düşersin. Gerçekten oyunculuk alt yapısından geliyorsan, meslek anlamında egonu da tatmin ettiysen bu sorunları yaşamazsın.

Bir oyuncunun kendine oyuncuyum, profesyonelim, başarılıyım diyebilmesi için ayak basması gereken yer sahne mi, kamera karşısı mı, beyazperde mi?

- Çok yönlü bir soru. Ben tiyatro kökenli biri olduğum için, sayısız oyunda oynamış, Türkiye’nin duayeni olmuş bütün yönetmenleriyle çalışmış bir oyuncu olarak derim ki; Er meydanı sahnedir. Bununla birlikte sinema apayrı bir gül zaten, dizi bambaşka bir kapı, ama sinema büyülü bir ortam. Bu üçüyle de biraz sırnaşması gerekiyor. Ancak bu şekilde mesleğiyle derinleşebilir. Yoksa hep tek boyutlu kalır. Kalanlar oluyor, ama bizim meslekte cepten yeme diye bir şey vardır. Bir gün bir bakarsınız cebinizdekiler bitmiş.

Uzun yıllar dizi-film, tiyatro sahnelerinde sizi izledik. Son zamanlarda yer aldığınız bir oyun var mı?

- Var. Yıllarca Şehir Tiyatrolarında oynadım. Şimdi yeni ismi Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Devlet Tiyatroları. İdarecilik yaptım, oyun yönettim, iki kere en iyi kadın oyuncu ödülünü aldım. En son tiyatroyla ilgili, Güngör Dilmen’in ‘Ben Anadolu’ tek kişilik oyun projesini kendim oynayıp, kendim yönetiyorum. Her türlü alt yapısı, prova süreci tamamlandı.

Yeni Sezonda hazırlandığınız tiyatro oyununuzun konusu neyi anlatıyor?

- Bu çok bilindik bir oyun. Kibela Ana Tanrıçasından itibaren, tüm Anadolu ve Mezopotamya kültüründeki ve tarihindeki kadınları anlatıyor. Yıllar önce Yıldız Kenter oynamıştı. Sonra Şehir Tiyatroları İstanbul da yaptı, fakat sadece 5 kadının hikayesi vardı. Ankara Devlet Tiyatrosu 3 kadının hikayesini anlattı. Yıldız Hoca’dan sonra tek kadın artist olan bu oyunu yapmaya cesaret eden kadın benim.

- Büyük bir başarı sergileyeceğinizi düşünüyorum.

- Elimizden geldiğince izleyenleri mutlu edeceğiz. Benim şarkı söylemek gibi bir özelliğim olduğu için müzikal anlamda boyut atlasın diye oyun için yeni besteler yaptırdık.

- Sosyal medyada olsun, kültürümüzde olsun gururu, duyguları, kişiliği zedelenmiş kadınlara tepki olarak mı bu oyunu sahnelere taşıyorsunuz?

- Kadınların mutlaka izlemesi gereken tarihsel süreçteki, gerek zayıf, gerek güçlü, gerek dominant karakterlerin olduğu bir oyun. Farkındalık yaratmak en büyük amacımız, unutulan öykülerin tarihsel süreçteki yerini hatırlatmak için bu oyunun kesinlikle yeniden sahnelenmesi gerektiğini düşündük. Muhteşem Yüzyıl dizisi yapıldı. İnsanlar Hürrem Sultan hakkında emin olun o güne kadar bu kadar bilgi bilmiyordu. Şimdi sorun herhangi birine anlatsın size, zannedersin ki Hürrem Sultan teyzesinin kızı. Biz de böyle bir süreçte en değerli kadınlarımızın kıymetini neden hatırlatmayalım. İlk çağlar Mezopotamya, Bizans, Osmanlı Devleti ve Cumhuriyet kadınları olarak devam ediyor. Ekim ayından sonra seyircisiyle buluşmaya hazırlanıyor oyunumuz.

Şarkı söylemek gibi bir özelliğim var dediniz. Hobi olarak yaptığınız bir şey mi yoksa meslek olarak da sahne alıyor musunuz?

- Çocukluğumdan beri sesim güzeldir. Arkadaş ve aile gruplarında “aaa senin sesin güzel sen şarkı söylersin”lerle başlayan, sonrasında Şan Bölümünden davet alıp kendi okulunu bölüm birincisi olarak kazanıp gitmediği için Hacettepe Şan Bölümü’ne gitmeyen, fakat tiyatro okurken hiçbir şan dersini kaçırmayan, gelmeyen öğrencilerin bile saatlerini alıp, hocayla 2 saat fazladan ders alan, şarkı söylemeyi çok seven bir Eylem’dim. Okul bittikten sonra kariyerim başladı ve ben birçok müzikalde oynadım. Çok kaliteli müzik direktörleriyle çalıştım. Çok dinlerim, izlerim, yeni sesler keşfetmeyi severim. Şarkı söylemek için tek başına sesinizin olması yetmez. Dinlediğin müziği değerlendirecek bir kulağa sahip değilsen yine bir bütün olamazsın. Keyifli ortamlarda şarkı söylerim, ama hiçbir zaman barlarda veya kafelerde çıkıp şarkı söyleme isteğim olmadı. Deneyimlerim oldu, teklifler geldi, her gittiğim yerde mutlaka beni bir kere sahneye çıkarırlar, sonra mekan sahibi gelip ‘Lütfen burada sahne alın’ diyor ama düşünmüyorum. Konser olur, müzikal olur ya da benim için özel bir anlamı olması gereken bir durum olur o zaman seve seve söylerim..

- Sesinizi kendinize saklıyorsunuz.

- Bu konuda biraz özenli davranmam gerektiğini düşünüyorum. Bir yerde çıkıp söylemek çok önemli değil, zaten gittiğim her yerden teklif alıyorum, ama önemli olan bu kadar güzel olan bir şeyi hemen tüketmemek. Kendimle ilgili en büyük hayalim; tekli bir şakıyla kendime bir jest yapmayı planlıyorum.

Biraz da Hercai’den bahsedelim. Oynadığınız karakterden bahseder misiniz?

- Ben Keriman karakterine hayat verdim. Minnoş, cici bir rol Keriman …uzun yıllar Aslanbey konağında yaşayan, oranın daha çok saf ve masum yüzü, iyi ve birazcık da yarım akıllı bir karakter. Rolü çok sevdim, masumiyeti beni etkiledi... Dizlerde özellikle şehir dışı setlerde iyi bir ekip olabiliyorsanız bunun yansımasını hep birlikte yaşamız oluyorsunuz.

Daha önce ‘Diğer Yarım’ dizisinde Eda Tezcan Senaryosunda yer aldınız. 12 bölüm içerisinde, yine projeye başlarken Eda Tezcan’ın kaleminin yer aldığı bir projenin içinde yer aldınız. Eda Tezcan’ın kalemi sizi içine mi çekiyor yoksa bu bir tesadüf mü?

- Ben Eda Tezcan’la Diğer Yarım dizisinde gerçekten tesadüf eseri karşılaştım. Karakterim çok sevildi, fenomenleri olmaya başlamıştı, çok keyifliydi.. Ben insan ilişkilerine çok önem veren biriyim ve uzun yıllar bu sektörde insanların bir şekilde birbirine değip, karşılaşacağına inanırım. Eda Tezcan’la denk gelişimizde bundandır. Sonradan birbirimizi çok sevdik. ‘Ben böyle bir oyuncu olduğunuzu bilseydim daha önce sokardık bu karakteri’ dedi. Oradan güzel bir tanışıklığımız oldu. Sonra ‘Hercai’ yapım aşamasındayken Eda Hanım beni öneri olarak söylemiş. Nereden nereye geldik. Bugünün reji asistanları, yardımcı yönetmenleri, yarının yönetmenleri olacak. Bu sektör hep ilerliyor. Bu işte başarılı olan ve bu işe kafa patlatan insanlarla bir şekilde birbirinize değiyorsunuz. Özellikle dizi sektörü için çok geçerli bir durum. Bir gün giderken de güzel veda etmek gerekir; tebessümle hatırlanmak için.

Diziye dahil olduktan sonra okudunuz mu?

- Özellikle okumadım. Bu bir tercih meselesi, çünkü roman başka bir şey, şu an senaryosu olan proje başka bir şey.

- Romana göre ayrılıklar olduğunu mu düşünüyorsunuz?

- Aynen, çünkü her iş için böyledir. Romandan uyarlanan sinema da birebir aynı değildir.

Sizce aşk nefretin üstesinden gelebilir mi?

- Valla aşkına bağlı (gülerek). Dizi aşklarıyla gerçekte yaşanan aşklar birbirinden çok farklı oluyor.

Hem annelik hem oyunculuk zor olmuyor mu? Hem de şehir dışı bir projenin içindeyseniz..?

- Zor oluyordu, ama babası çok yardımcı ve iyi bir baba. Ben de çocuğuna çok düşkün bir anneyim. O konuda mütevazi olamayacağım. İşimi çok seviyorum, bir profesyonel olarak işi ve özeli birbirine karıştırmadan, iyi bir denge kurarak yürütmeye gayret ediyorum ama oğluma aşığım.