FUNDA AKOSMAN

İSTANBUL

Tayyar Işıksaçan; duayen gazeteci, yazar, televizyoncu, sunucu, 40 yıllık meslek hayatında işini en iyi yapanlardan ve çok özel bir isim, adam gibi adam. Hep centilmen, karizma, ince, sevgi dolu yüreği ile de çok yakın dostu Sayın Atilla Kalpakaslan ile Engelsiz Yaşam Vakfında gönüllü çalışıyor. Önce Vatan gazetemizin değerli yazarlarından Dostumuz sayın Yaşar Şenyüz ile kendisini Bebek’teki harika mekanlarında ziyaret ettik, denizle kucaklaşan bu samimi ortamdaki fotoğraflar da elbette Yaşar beyin objektifinden, buyrun sıcak söyleşimize...

Merhaba Tayyar bey, gazeteci, yazar ve sunucusunuz bizim de sevdiğimiz bir dostumuzsunuz. Daha önce gazetemizin yazarlarından duayen gazeteci, çok sevdiğimiz merhum Vehbi Dinçcan sayesinde tanışmıştık. Bu yeni mekanınınızda sizi de ziyaret ettik, geçenlerde de Atilla Kalpakarslan ile Engelsiz Yaşam Vakfı ile engelliler yararına bir müzayede gerçekleştirmiştiniz, biz de katıldık çok güzel geçmişti, katılım da çok yüksekti. Burası çok güzel siz de çok özelsiniz. Nasılsınız iyi misiniz? Hayat nasıl gelişiyor? Neler yapıyorsunuz?

Hayat bu ara tatsız yürüyor hepimizin malumu biliyorsunuz pandemi süreci ülkenin tamamının keyfini kaçırdı. Sadece biz de değil bütün dünyada da böyle. Açıkcası ben araştıran bir adam olduğum için böyle bir felakati bekliyordum yani. Şundan dolayı bekliyordum. Yeryüzünde artık silahların değil, biyolojik bir saldırının olacağı insanların artık savaş yerine bu tip hastalıklarla baş edeceğini hepimiz biliyorduk. Çünkü bambaşka bir yere gidiyoruz Allah sonumuzu hayretsin. 

Amin amin...

Tatsızlık şu, bir korku oluştu insanlarda ne kadar zamanda düzeliriz, onu bilmiyoruz ama gelecekle ilgili de kuşkularımız var. Çünkü sürekli uyarıyorlar, aman dikkat edin, ikincisi olur üçüncüsü olur bu mutasyona uğrar başka bir şekli olur. Ama şunu da biliyoruz ki biz Cenab-ı Allah'ın can verdiği canlılarız ve ölüm hepimize hak. Allah ölümün hayırlısını versin. Yaşarken öleceğini bilen ama bunu kabullenmeyende tek canlı biziz ne yazık ki. 

Aynen öyle çok enteresanız...

Evet yani yapı olarak böyleyiz. 

Allah biliyor ne zaman öleceğimizi...

Bunun bir saati şekli şemali yok acaba bilseydik nasıl yaşardık o da ayrı bir soru ama her şeyin iyi olacağına inanıyorum. Ben toprağını, memleketini, ülkesini çok seven bir adamım. Milliyetçi yanım çok fazla. Bu ülkenin geleceği belki bizim yaş grubu için hayal gibi olsa bile bizden bir sonraki kuşak hatta onlardan bir sonraki kuşak için gerçekten çok güzel bir ülke olacak. 

Kesinlikle katılıyorum. 

İvmesi çok yükselen bir ülke çünkü altında çok büyük emek var. Belli bir yere kadar geldik bundan sonrası sadece hem komşularla ilişkilerimiz hem dünya devletleriyle ilişkilerimiz inşallah Türkiye'yi hakettiği yere getirecek. Çünkü çok fazla savaş verdik. 

Pulihoz Grand House nasıl bir mekan

Burası çok keyifli bir mekan Bebek'in tam girişinde benim çok sevdiğim bir aile dostumun burası aynı zamanda iyi bir yatırımcı. Madenleri var, sahaları var ama yeme içme sektörüne ve turizme çok ciddi yatırımlar yapan biri. Böyle bir mekanı hem Bebek'e kazandırıp hem de bir taraftan kendi çevresine daha nezih bir lokal haline getirmiş. Bazı sıkıntılar yaşamışlar o sıkıntıların üstüne de birlikte bir yol katetmeye başladık. İşletmesine ben yapıyorum sabah 8:00 da açıyoyrum gece 12:00 kapatıyorum. Ama pandemi sürecinde biz bize açıyoruz, biz bize kapatıyoruz. 

Ama yavaş yavaş insanlar biraz daha rahatlıyor tedbirli olarak...

Kimse rahatlamıyor aslında çünkü şöyle ilk başlarda kimse ciddiye almadı bu işi. Evet belirli bir zumre var fazla gevşediler. İnşallah sonu kötü olmaz. İyi değil tabii bu kadarı. Bilmediğimiz, görmediğimiz bir düşmanla savaşıyoruz. Hedefi tamamen insan sonucu ölüm. O yüzden bu işi ciddiye almak lazım.. “Bana birşey olmaz” durumu çok küçük de olsa bir cahil kitle var. O cahil kitlenin önüne geçmeye çalışıyoruz. Çünkü taşıyıcı olabilirler. Bunu hiç yaşamamış insanlara da geçirebilirler. Bunu atlatırsak inşallah bir sıkıntı kalmayacak. O yüzden işsizlikten dem vurmuyoruz. Ülkenin durumu iyi olsun insanlar yine yemeğe-içmeye, keyif yapmaya mutlaka dışarı çıkacaklar. 

Sıkıldı insanlar herkes çok kapalı kaldı

Şimdi Kurtuluş Savaşı dömeinden sonra, ilk defa bu kadar büyük bir kaos yaşamışız. Yani insanlar evlerine kapanmışlar ama niye kapandıklarını kavrayan kitle ne yazık ki çok değil. İnsan kaybediyoruz sonucunda o yüzden çok dikkatili olmak lazım. Bu süreci inşallah aşacağız. 

Siz zaten çok pozitif bir insansınız her şeye öyle yaklaşıyorsunuz. Çok da dolu dolu geçirmişsiniz hayatınızı. Geriye dönüp baktığınızda hayat tecrübesi olarak neler söylersiniz?

1963 İstanbul doğumluyum, çocukluk hayalim benim fotoğraf çekmekti çok seviyordum fotoğrafı. Çünkü mahallemizde herkesin fotoğraf çektirdiği bir tane fotoğrafçı vardı. Aile fotoğrafları bile orada çektiriliyordu ve ondan başka da hatıraları yoktu. Hem fotoğrafa merakım hem de edebiyata merakımdan ben gazeteci olmak istiyorum diye tutturmuştum. Benim çocukluk dönemimde mahallemize gazeteci gelirdi gazete satmak için. Ben gazeteci olacağım deyince rahmetli babaannem meslek olarak böyle bir iş yapacağımı zannedip, diyormuş ki çocuğa adam gibi bir yerde okutun sakın böyle şeylere heves sarmasın diye. Sonra benim çocukluk arkadaşım Deniz Erkanat'ın oğlu Kerim diye bir kardeşim vardı. Dedi ki annemin gazeteci arkadaşı; 

-Hürriyet gazetesinde bir röportaj yapacak gençler istiyor gidelim mi abi. 

Tabi kalktık gittik. Benim için müthiş birşey 16 yaşında lise 1. sınıf öğrencisiyken Hürriyet gazetesinin Gong dergisinin kapısından içeriye girdim. Röportaja iki saat erken gitmişiz ‘Deniz İzgi’ diye bir adamla tanıştım orada benim hayatımı değiştiren adam oldu. Hem stüdyo fotoğrafları çekiyor hem derginin kapak fotoğraflarını çekiyor. 

Ben tabii çok sorgulamaya başlayınca dedi ki; 

- Çok mu meraklısın bu işlere? Çok mu seviyorsun bu işi? 

- Evet çok seviyorum dedim. 

Röportaj bittikten sonra dedi ki;

- Ben sana bir fotoğraf makinesi versem öğrenci arkadaşlarınla bu tip röportajlar yapar mısın böyle? 

- Okul harçlığı az geliyor. Tabi ben de sevdiğim için kabul ettim.

Tesadüf değil tabii, gerçekten de kader.

Kader işte bir yerde değiştirecek ya durumu elime o gün bir Zenit fotoğraf makinesi verdi. Ben ertesi günü Şişli civarındaki dört lisede dört röportaj yapıp akşam gazetede soluğu aldım. 

- Hayırdır dedi ne oldu? 

- Dedim ki bitti. 

- ‘Nasıl bitti’ dedi. 

- Bitirdim işte. Şişli Lisesi, Kurtuluş Lisesi, Mecidiyeköy Lisesi ve Feriköy Lisesi.

- Peki dedi ‘Otur yaz bakalım.’ 

Ben kendimce işte çocuklarla konuşmalarımı yazdım verdim. Bu çalışma onların çok hoşuna gitti bu, bir aylık malzeme çıktı. Okul öğlen bitiyor öğleden sonra düzenli Feriköy'den otubüse biniyorum Cağaloğlu'na Hürriyet'e gidiyorum. 

Rahmetli olan ve Allah uzun versin yaşayan çok değerli isimlerle tanıştım. Deniz İzgi dediğim gibi hayatımı değiştiren bir adamdı o kadronun içinde. Ve ben birinci yılı böyle tamamladım. 

Yaz döneminde Unkapanı Plakçılar Çarşısını takip edermisin dediler, Ben ertesi gün gittim başladım. Ondan sonra Türkiye müzik sektörünün kalbinin attığı albüm ve müzik satışlarının milyonları bulduğu kocaman bir dünyanın içine girdim ve kapısından içeriye ilk girdiğim Yaşar Plak rahmetli Yaşar Kekeva oldu. 

Şöyle bir baktı bana 16 yaşında bir adam içeriye girmiş dedi ki;

- Hayırdır? 

Kendimi tanıttım 

- Ben Gong dergisi muhabiriyim. 

- Gel bakalım dedi, ‘Hoş geldin.’ 

- Bundan sonra Unkapanı'na ben bakacağım. 

Oğlu Mustafa Kekeva işin başında.

- Oğlu Mustafa'ya dedi ki;

- Kardeşin bize emanet bundan sonra ofisi burası her geldiğinde yardımcı olun.

O da yeni yetişiyor. Mustafa da daha çocuk ama baba mesleğine yetişiyorlar. O dönem babasının yanında çalışan Şair Hazelle Burhan Kekeva'yla Ethem Zeytinkaya'yla rahmetli Atilla Alpsakarya ile bu adamlarla tanışarak gençliğimin 2-2.5 yılını bu adamlarla geçirdim ve orası bana çok şey kattı. Hem sanatçı hem prodüktörlük hem sektörü tanımak adına askerlik dönemim geldi lise bittikten sonra benim çok üniversite okumak için hevesim olmadı. 

Çünkü sevdiğim işi yapıyordum başka bir iş yapmakta açıkcası çok işime gelmedi. O yüzden meslekte kalmayı mesleğimde ileri gitmeyi tercih ettim. Hürriyet'teyken askere gittim, döndüğümde benim bütün ekibim Milliyet grubuna geçmişti. Orada Gong dergisini kapatmışlar Gong Tv'de 7 gün olmuş. Bunlarda başka bir dergi çıkartacaklar. Önce uzun bir süre yani bir seneye yakın rahmetli Haluk Aktar'ın yanında Milliyet'in magazin servisinde daha sonra Miliyet yayınlarına geçtim oradan askerlik arkadaşlarımın açtığı bir iki tane haftalık, aylık gazeteler vardı. Bir yıl kadar onların yanlarına gittim ve tekrar Milliyet'e geri döndüm. Derken bir akşam Caddebostan Maksim Gazino'sunda Muazzez Abacı'ya karşılaştık yanında Hasan Heybetli de var. Hasan Heybetliye beni tanıştırdı benim manevi oğlum. 

Tayyar bey siz şanslı mısınız?

Valla biraz şanslıyım çok önemli isimler oldu hayatımda. Gecenin ilerleyen dakikalarında Muazzez hanım seni çağırıyor dediler bende kalktım gittim yanına dedi ki;

-Tanışıyor musun, bu beyefendiyle? 

- Hayır tanışmıyorum dedim. 

Sakallı bir adam merhaba dedi ben Aykut Işıklar, bir tane kart uzattı bana üzerinde Sabah logosu var. O zaman sektörden biliyorum. Günaydın gazetesinin bir bölümü ayrıldı. Sabah gazetesi diye bir gazete çıkaracaklar. ‘Yarın gel ve yanımda işe başla’ dedi. 

Ben ertesi sabah dergiye geri döndüm Hasan Fehmi abiye ve Nurcan Sabur var istihbahrat şefi o zamanlar. Ben böyle bir teklif aldım dedim. Fehmi abi dedi ki; ‘Git tecrübe et ne zaman geri dönmek istersen biz buradayız. İstediğin zaman gel.’ Ben o gün haberlerimi yazdım öğleden sonra çantamı aldım çıktım. Mecidiyeköy'de Sabah gazetesinin kapısından içeri girdim ve 9 yıl hiç çıkmadım. Ben çok fazla daldan dala konmayı seven bir adam değilim. Özel televizyonlar açılmaya başlayınca dedim ki; ‘Benim yazılı medyada yapacaklarım bu kadar ben televizyona geçmeliyim, orada birşeyler öğrenmeliyim. Bana dediler ki; sen delisin kendini bitiriyorsun bu gidişin dönüşü olmaz dedikleri yerde 30 yılımı televizyonda geçirmişim. Prodüktör olarak yapımcı olarak 40 kişilik programı yapmışım. Televizyon yönetmişim, televizyon kurmuşum TV programları yapmışım. Hala yaz dediklerinde; eli kalem tutan bir adamım fikirlerimi yazıyorum. İşimi çok sevdiğim içinde hiçbir gün yüksünmedim bu işten. Hiçbir gün ah demedim ve şunu hep dustur edindim. Gazetecilik mesleği para kazanmak için yapılan bir meslek değil. Geçiniyorsanız ve aşkla yapıyorsanız meslekle aranızda çok büyük bir aşk doğuyor. Leyla ile Mecnun gibi oluyorsunuz aksi takdirde siz sevmezseniz meslek sizi sevmiyor. Meslek sizi sevmezse sizde mesleği sevemiyorsunuz. Yani bu işler itmeyle olmuyor dönüp baktığımda bugün 57 yaşındayım. 40 yıla yakındır bu sektörden ekmek yemişim. Mutlu muyum, inan çok mutluyum. Başka bir işi yaparmıydım evet yapardım ama mutlu olmazdım. 

İnsan sevdiği işi yapınca zaten başarılı oluyor. Gençlere neler söylemek istersiniz?

Şunu söyleyebilirim okullara sohbete gidiyorum ya da bazen basın yayından geliyorlar, ‘biz de bu işi yapmak istiyoruz’ diye. Diyorum ki; ‘Büyüsünden dolayı mı yapmak istiyorsunuz yoksa hakkitaten sevdiğiniz için mi yapmak istiyorssunuz?’ Büyüsünden dolayı yapmak istiyorsanız, bu işten nefret edersiniz, yarın öbür gün tanık olacaklarınız sizi nefret ettirir. Ama işi seviyorsanız, sevgi çünkü fedakarlıkla var olan bir duygu. ‘O zaman yapılabilir bir iştir’ ‘Çok para kazanırım köşklerde yalılarda otururum diyorsanı,  bu medyada bir elin beş parmağını geçmeyecek adama nasip olmuştur.’ Onlar da şaibelidir ve tartışırız. Ammavelakin hayatını geçindirirsin, ailene bakarsın. 

Onurlu ve şerefli bir adamsan düzgün bir titrin olur. Öldüğün zaman ‘İnsanlar gerçekten arkandan iyi bilirdik derler’. O yüzden genç kardeşlerime de bunları tavsiye ediyorum. Bu işi sevmiyorlarsa yapmasınlar çünkü kahrı çok kendine ayıracağın pek fazla zamanın yok, benim çok uzun yıllardır bayramım, yılbaşım, kandilim, tatilim olmadı. Olanların hepside işle karışık oldu. Yani iş için gittiğim yerlerde tatil yaptım. Evlendim dört yıl karımla hiçbir özel günümü kutlamadım ama sağ olsun hakkını hiçbir zaman ödeyemem çok arkamda durdu benim, buna çoçuklarımda dahil. Bende onlara çok düşkünüm. 

Siz centilmensiniz, vefalısınız, ailenize düşkünsünüz, şimdi nasıl iletişiminiz.

Şimdi Cumartesi ve Pazarım onların ne istiyorlarsa o oluyor. Onlarla beraber zaman geçiriyoruz. Geçmişin eksiğini kapatmaya çalışıyoruz hep birlikte ama dediğim gibi işime çok saygı gösterirler ve bende severek yapmaya devam ediyorum. 

Siz kitap da yazdınız, biraz anlatır mısınız?

Evet bir kitap yazdım ama benimki çok kitap gibi değil. Erdal Acar benim çok özel dostum. Onunla beraber güzel zamanlar geçirdik ve hayatın başka yönüne de tanık oldum. Herkes seninle ilgili birşeyler yazıyor ama ‘Seni anlatmak, seni seni yaşamak lazım’. 

Ee, dedi ‘Tamam o zaman bunun kitabını yap’ dedi. 

İzni aldıktan sonra ben ona ilişkin 15-20 tane anıyı kaleme aldım. Erdal'ın hayatını anlatan biyografi gibi birşey yazdım, okudu onayını verdi. Bizim aslında kitabı yazma sebebimiz, Erdal bu kitabı kendi yakın çevresine lanse edecek ve ordan gelen bütün geliri ise sokak çocukları için onların hayatı kurtulsun diye bağışladı. Yani kar amacı gütmediğimiz benim de yazarlık yönümü denediğim bir şeydi. 

Yeni projeleriniz neler? 

Şimdi iki tane kitap yazıyorum bunlardan bir tanesi ‘Beni Siz Delirttiniz’, bir meslek kitabı bütün hatıralarımın hepsi orada olacak. İnsanlar alınmayacklar gücenmeyecekler gocunmayacaklar çünkü o hatıralar benim hatıralarım. Hatta birçok insan kitabını vefat ettikten sonra çıkarttırır hatıralar anılar falan diye yaşarken yazacağım ki cevap hakkı kullanmak isteyenler yüzüme söylesin ki cevabını verebileyim. 

Diğeri de rahmetli anneciğimi kaybettikten sonra ona yazdığım notlar. ‘Annemin Okuyamadığı Mektuplar’ adını taşıyor. Biraz ayak sürtürek yazıyorum çünkü 3 makale 4 makale aldığımda gerçekten çok yorgun düşüyorum. Tadında yazmak istiyorum keyifle yazmak istiyorum, o yüzden biraz zamana yaydım. Öteki kitabı çok geciktirdim. Allah kısmet ederse 2020’nin sonuda bitecek 2021 de mutlaka çıkar piyasaya. 

Klasiklerden olacak...

Klasikler olarak kalmasa bile çocuklarıma ve karıma anlatmadığım, arkadaşlarıma da anlatmadğım ama bizzat içinde bulunup yaşadığım notlar var orda. Onları onlarla paylaşacağım. Okur ne der bilmiyorum. 

Bence bir solukta okur yani birçok yaşanmışlık var orada... 

En azından bu mesleğin içinde olan genç kardeşlerim okurlarsa bizim yaşadıklarımız ve tecrübe edindiklerimiz okullarda okutulan şeyler değil bizzat sahada gördüklerimiz. O yüzden çocuklar bunları ancak okuyarak öğrenebilirler, Çünkü okullara gidip anlatmaya başladığımda merakla dinliyolar. 

Var mı başka projeleriniz?

Artık çok yoruldum Funda, yoruldum derken meslekten yorulmadım. Televizyonda yapılacak çok şey var ama sektör eski sektör değil, dijital dünya hepimizden çok fazla ileriye geçti. Sosyal medya bütün gazetecilerin çok önünde yetişemiyoruz, herkesin kendini yenilemesi lazım o mecralara birşey yapmak lazım. Bizim bir ertesi güne beklettiğimiz ya da akşam ana haberde yayınlayalım diye düşündüğümüz şeyi sosyal medya bir dakika sonra yayınlıyor. Siz yayınladığınızda haber bayat oluyor. Artık herkesin bir gazetesi ve televizyonu var. Sanatçıların da bize çok fazla ihtiyacı kalmadı, onlar ne duyurmak istiyorlarsa ne paylaşmak istiyorlarsa milyonlarca takipçileri var yayınlıyorlar. Böyle rakamlar kalmadı gazetelerde. Videolar, postlar, haberler yayınlıyorlar. Sosyal medya ne yazik ki benim yazılı medyadan televizyona geçerken öngördüğüm bambaşka bir sektörün içinde olmalıyım dediğim yer gibi. Biz gazeteciler ciddiye almadık sosyal medyayı. Hala aramızda daktilo gazetecileri var. Direniyoruz, teknolojiyle kardeş yaşamaya, sıkıntı burada. Bambaşka bir genç kuşak oluştu. Bunlar başka şeyler dinliyorlar başka şeyler okuyorlar, başka şeyler yiyorlar içiyorlar, hayat onlar için başka. Onlara ulaşmak lazım onlara ulaşmazsanız hatıralarla yaşarsınız bu da bir süre sonra sıkar anlat anlat aynı şeyleri anlatırısınız. o çocukları yakalamak lazım. Orayı yakalarsanız devam ediyor bu iş. Zekanızı onlara ulaştırın, onlar size bakmıyorlar zeka yapınıza bakıyorlar. Eğer onlara hitap edecek şeyler yazıyorsanız, onlara ait duygu ve düşünceleriniz varsa size sahip çıkıyorlar. Yaşınız ne olursa olsun yoksa onlar için meslekte 40 yılınızı aşmış olmanız hiç umurlarında bile değil. Çünkü, onların elinde onları çok ileriye taşıyacak internet diye birşey var. Bilgiye ihtiyaç duyduğunda girip oraya bakıyor. oraya not düşeceksiniz ki ihtiyaç duyduğunda sana baksın. Televizyon bitti bana göre başka bir mecra gelecek. Televizyoncular üretmiyorlar artık üretmedikleri için televizyonlar sinema salonu gibi oldu. Akşam saat 8 itibariyle diziler başliyor gece 12 ye kadar. Prodüksiyon yok emek yok gündüz kuşağında kadın programları aynı sabah kuşağında sabah programları aynı. Yine sektörün içinde kendini yenileyen ve dönüşen bir tek magazin sektörü. Çünkü orada sürekli bir aksiyon olduğu için, orası iş yapıyor magazin seven bir kitle olduğu için o programlar devam ediyor teknolojik olarak TV dünyası dönüşüm içinde. 

Yakın gelecekte hali hazırda denemelerini yaptığımız dijital platformların yanı sıra IP tv gelecek ve bunun üstüne devam edecek. Herkes oraya hazırlanmalı, aksi takdirde artık kumandada uydunun sıraladığı TV’leri sabah 8’de kadın programıyla başlayıp akşam diziyle devam eden yayın protatipleri ne yazik ki bitti, o yüzden herkes silkelenmeli. Ama dünyada bütün sektörlerde böyledir, önce birşeyler dibe vurur, sonra farkına varılır ve yukarıya çıkar bu müzikte de böyle, moda da, medyada da böyledir. Şu anda Türkiye’de medya dibe vuruyor çünkü muhabir kalmadı sahada adam yok, sahada adam kalmadığı için ajans gazeteciliği yapılıyor. Aynı fotolar, aynı başlıklar, aynı metinler okura haber olarak sunuluyor. Sahadan gündemi takip eden muhabirlerin hiçbiri kalmadı. Kalmadığı için basma kalıp bülten tarzı gazeteler çıkıyor, okuyucu akıllandı okumak istemiyor dediğim gibi dijital medya var elinin altında sıcağı sıcağına bakıyor. Gazeteciye ihtiyacı kalmadı- şahıs kendi haberini kendi yapıp oraya atıyor. Dikkat edersen artık herkes gazeteci, vatandaş bile paparazzi oldu. Gazeteciler bir an önce kendilerini baştan aşağı yenilemeliler, aksi takdirde Z kuşağının sahip çıkacağı bambaşka bir medyayla 5 yıla kalmaz yüz yüze kalırız. 

Engelsiz Yaşam Vakfı ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Önce birey olarak girdim aslında, orda bulunma sebebim, Atilla Kalpakarslan çok önemli bir oluşuma imza attı, Engelsiz Yaşam Vakfı diye. Benim 40 yıllık dostum aynı zamanda manevi babam, uzun zaman ben işlerimden dolayı sadece gönüllü olarak içlerindeydim, daha sonra yönetimde yer aldım şimdi genel sekreter olarak görevimi yürütmekteyim. Önceleri bedensel engeli bulunan bize ihtiyacı olan insanlara el uzatmaya çalışıyorduk. Ama vakfın çapını büyütmeye kalktıkça gördük ki sadece bedensel engelliler değil, hayatı yaşayamayan bir sürü insan var önlerinde engel var, okula gidemeyen çocuklar var, kocalarından şiddet görüp bunu dile getiremeyen insanlar var, çocuğuna süt bulamayan anneler var, bunların hepsi birer engel teşkil ediyor. O yüzden açıyı biraz daha genişletip hayatı yaşamak için herkesi kapsayan bir vakıf oluşturduk. İyi işler yapıyoruz insanlar bize diyor ki; ‘Siz niye ödül töreni yapıyorsunuz.’ Bizim ödül töreni yapmamızın sebebi insanlara heykelcik vermek değil. Farkındalık yaratabilmek adına ünlü ve popüler insanları bir alana toplayıp bunu da vesile kılarak kendimizden bahsetmeye çalışıyoryuz. Müzayedeler ve balolar düzenliyoruz ve buradan elde ettiğimiz gelirlerle siz niye bunları yapıyorsunuz diyen insanların farkında olmadığı tekerlekli sandalyeye, ilaca, kitaba, bakıma, yemeğe, içmeye ihtiyacı olan insanlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. 

Şahane işler yapıyorsunuz. 

Bir sürü vakfın malı mülkü olmasına rağmen biz kazandığını ihtiyaç sahipleriyle paylaşan bir vakıf olduğumuz için, kendi bulunduğumuz ofisin dışında hiçbir mal varlığına sahip değiliz, çünkü biz mal edinmek üzere kurulmuş bir vakıf  değiliz. Biz paylaşımcı bir vakıfız ve aynı zamanda Türkiyede kurulu ama hiçbir geliri olmayan derneklere de yardımcı olmak adına organizasyonlar yapıyoruz. Türkiye genelinde 15 tane dernek var kazanımlarımızı paylaştığımız onlara katkı sağladığımız. Sokaktaki insanlar bunları çok bilmiyorlar bizde açıkcası duyurmak için konuşma ihtiyacı hissetmiyoruz. Sizin gibi dostlarımız aracılığıyla farkında olmalarını istiyoruz. Sağ olsunlar dostlarımız gerekli desteği veriyorlar. Aynı zamanda magazin gazetecileri derneği kurucu üyesiyim, birkaç dönem genel sekreterliğni ve başkan yardımcılığını yaptım ama içinde yer aldığım ve almaktan onur duyduğum bir iş bu Engelsiz Yaşam Vakfı. Allah sağlık sıhhat veridiği sürecede devam edeceğiz. 

Burdan aldığınız manevi değerin hazzı hiçbirşeyde yoktur öyle değil mi?

Bunun manevi hazzı hiçbir şeyle ölçülemez. Orası bambaşka birşey gönüllü olarak bize destek verenler de o hazzı yaşıyor. 

Bizimle de paylaştığınız için bizde teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz birşey var mı? 

Ne demek, ne demek. Yaşar Şenyüz arkadaşımız aracılığıyla seninle tanıştık.

Yaşar Bey değerli bir dostumuzdur..

Yaşar çok iyi dostumuz: onun sayesinde yollarımız seninle kesişti. Ben bu işe emek veren herkese çok saygı duyuyorum. Bu işler sevmeden olmuyor gönül işi bu işler. Bunun maddi kayıpları çok büyük biliyorum. Patronlara, yöneticileri büyük kayıp ama ısrarla bu işi ayakta tutmaya çalışan herkesin önünde ceket ilikliyorum çünkü oralardan para kazanan hayatını devam ettiren insanlar var. Medya kolay bir yer değil eğer gücünüz yoksa ezmeye kalkarlar sizden rahatsız olanlar bu işin içinde olmanızı istemeyen bir sürü insanlar var. Onun içinde bu işin mücadelesini veren, dokunduğumuz kağıt kokusunu insanlara sunan biri sürü bu işe gönül vermiş insanı da bir arada tutmaya çalışan insanlar benim için çok saygı değer insanlar. Dijital medyada gazetenizi keyifle okuyorum ve bugün burada olup bana zaman ayırdığınız içinde hepinize çok teşekkür ediyorum. Onur duyduk, ellerinize yüreğinize sağlık. 

Biz teşekkür ederiz çok güzel ağırladınız bizi o gülen yüzünüz yeter. 

Kıbrısta da program yapıyordunuz bir ara siz Tayyar bey... 

Evet bi ara çok sıkıldım ben buradan ve yaşadıklarımdan, içinde bulunduğum durumdan mesleğimin gelmiş olduğu noktadan ve gerçekten çok sevdiğim kıbrısa bir kez daha gidip yerleşmeyi deneyeceğim sanıyorum. 

Kıbrıs çok güzel İstanbul’un 70’li yılları gibi değil mi?

Evet evet çok bozulmamış, çok önemli dostluklar edindim orada çok önemli insanlar tanıdım. Kıbrıs Genç TV ilk açıldığında da orada bir yılk boyuncu TalkShow yapmıştım. Ertan Birinci benim çok yakın bir arkadaşım ve çok sevdiğim bir aile dostum. Adada yaşamaya karar verince kanal burada ‘Ne arzu ediyorsan gel’ demişti. Herkes bildiği işi yapar. Hayriye Vurdu diye çok sevdiğim bir kardeşim var orada ajansı var onun. Biz Hayriyeyle beraber Kıbrıs Genç TV’de bir magazin programı yaptık yine haftanın 5 günü canlı güzel çok keyifli geçti ben buraya dönmeye karar verince ne yazık ki programı bitirdik ama aile dostluklarımız hala devam ediyor. 

Kıbrıs’a tekrar dönmeyi düşünüyor musunuz? Biz de çok seviyoruz Kıbrıs’ı. Her sene gidiyoruz, Kurucu Cumhurbaşkanı Rahmetli Rauf Denktaş bizim yazarlarımızdandı. Önce Vatan gazetemiz de Kıbrıs’ta en çok okunan gazete seçilmişti. 

Evet, Kıbrısı düşünüyorum, hiç aklımdan çıkmadı ki, çok özel bir yer,  çok güzel bir yer, Kıbrıslılar çok güzel insanlar, çok seviyorum ben onları, çok samimiler hala hayatıma dokunan çok önemli isimler var, orada o insanların dostlukları arkadaşlıkları dediğim gibi oranın toprağına duyduğum sevgim saygım beni çekiyor. Bir gün bir teklif gelirse hiç düşünmeden eved diyebilirim yani gitmek için.