Önce Vatan ve Yeni Çağrı gazeteleri sahibi, Gazeteci-Yazar: ABDULLAH AKOSMAN

Araştırmacı gazeteci, yazar, şair, mali müşavir, hukukçu, tv kurucusu, programcı, sunucu, yapımcı, adam gibi adam, mükemmel insan: Babam, kişiliğimde, meslek hayatımda, en büyük etkisi olan örnek insan. Yıllardır kendisiyle röportaj yapmak istiyordum. Tarihte bir iz kalsın istedim, şu semada hoş bir seda! Yazma yeteneğimi de babamdan almışım, röportaj için heyecanlandım elbet ama O’nun müşfik, hoşgörülü yaklaşımlarını bildiğim için, içimden geldiği gibi sordum ama sayfa yetmedi sohbetimize… Kelimeler yetersiz kalıyor anlatmaya. Sevgi dolu yüreğiyle herkesi önyargısız kucaklayan, iyiliklerini isteyen, iş, aş veren, taşın altına elini koyan, haksızlıklara dayanamayan bir yapısı vardır canım babacığımın. Allah uzun ömürler versin, hiç durmaz, çok çalışkan, titiz, zeki, yürekli, inançlı, duygusal canım babam hep var ol ve biz hep senin yolunda ilerleyelim. Hayatta her konuda ‘yapabilme’ cesareti verdiğin için teşekkürler. Umut oldun hep, gözlerindeki tutkulu ışık, kalbindeki engin sevgi daim olsun. Seni çok seviyorum babacığım, iyi ki varsın! Röportajımızda hiçbir yerde duymadığınız ilkler var, tabi bunları kızıyla paylaşacaktı. Bize yetmeyen söyleşimizi, keyifle okumanız dileğimle.

Babam Abdullah Akosman çok değerli bir insandır gerçekten, kimseyi kırmaz, herkese değer verir, çok saygılıdır, müthiş bir tarih ve genel kültür birikimi vardır. Biz çok şanslıyız küçükken bile sofralarımızda hep anlatırdı dünya ve öz tarihimizi, siyaseti yorumlardık bu sayede vizyonumuz gelişti, nimettir kendisiyle aynı havayı solumak, o insan sevgisini görmek, hayatı beraber yaşamak, örnek ve güzel insan, inançlı ve hep doğrularıyla yaşayan, herkese kol kanat geren gerçek bir baba.

Bize her zaman hem insan sevgisini, hem Allah sevgisini, Allah korkusunu, taşın altına elimizi koymamız gerektiğini öğrettin. Teşekkür ederim. Sen çok iyi bir babasın gerçekten ve bu kelimelerle anlatılacak gibi değil

Aslında insanların böyle günleri beklemeden yılın her günü, her an çocuklarıyla, sevdikleriyle, yakınlarıyla sıcak ve yakın ilişki içinde bulunmaları gerekir

Babalar Günü’nde en iyi baba benim babam olduğu için seninle röportaj yapmak istedim. Herkes seni sosyal medyadan, çalışmalarından tanıyor. Bilinmeyen yönlerinle seni tanıtalım istiyorum. 

Teşekkür ederim yavrum. Tabi evlatlar için babalar her zaman değerlidir. Ben de evlat kıymetini bilen ve evlatlarını önemseyen bir baba olarak elbette ki çocuklarımla ilişkilerim herkesten çok daha farklıdır.

Kesinlikle babacığım

Bilinmeyen yönlerim kalmadı aslında hayatımı röportajlarımda çokça anlattım. Fakat röportajlarıma pek yansımayan hayatımın özel köşelerinden sen canım kızıma bahsedeyim. Daha çok küçük yaşta iken ilkokula başlamadan amcamın kızını okula yazdırdıklarını gördüm. Kendisi benden 45 gün kadar büyüktü. Trabzon Of Hayrat’ta memleketteydik. Annem ve ağabeyim meşgullerdi. Ben de ağabeyimin yaşıtı komşunun oğluna gittim Allah rahmet eylesin Mehmet Ağabeyime "Beni okula yazdır" dedim. O yaşlarda eğitim bilinci taşıyordum. Beni kırmadı kayıt yaptırdık. Hatta o zaman ilkokullarda başöğretmen denilirdi okul müdürümüz Mehmet ağabeyime, "Onun ağabeyi var, annesi var sen niye getirdin?" dedi "Onlar meşguller işleri yoğun bu çocukta okula yazılmak istiyor" yanıtı alınca beni okula aldı.

İlkokulu bitirdikten sonra gurbete çıkmış olduk. Of bizim köye 15 km uzaktı. O zaman ki yol durumundan günü birlik gidilip gelinmiyordu. Bende hanlarda öğrencilerin kaldığı bekar odasında kalarak ortaokul eğitimime başladım. 

Yeme, içme, okul kıyafetlerimizin yıkanması ütülenmesi her türlü ihtiyacımızı kendimiz gidermeye başladık. Saatimi kurup belli bir saatte yatıp kalkmak, ders çalışma saatlerimi belirlemek gibi programlı bir şekilde hayatımı idame etmesini öğrendim.

Bunlar sana ne kazandırdı? Bu kadar erken yaşta kendi hayatını kurmaya başladın değil mi?

Hayatta çok sorumlu çok bilinçli olmayı o zamanlardan öğrendim. Kendime 24 saatlik bir yaşam programı (çizelge) yaptım. Bu çizelgeden siz çocuklarıma ve torunlarıma da yaptım. Yani bütün okul hayatım boyunca o çizelgeler odamın duvarını her zaman süslemiştir. Yani yaşantımı hep planlı bir şekilde yapmışımdır. 

İşte ortaokul bittikten sonra Okuduğumuz ortaokul da Of Şehit Ahmet Türkkan Ortaokulu’dur. Şehit Ahmet Türkkan da benim büyük amcam olur Kore'de savaşta şehit olan üsteğmendir. O zamanlarda okuduğumuz okula onun adını vermişlerdi. Geçtiğimiz bir iki sene önce okulun adını değiştirip onun adını kaldırdıklarını öğrendim. Çok üzüldüm. Belediye başkanları nezdinde girişimde bulunduk ama henüz bir sonuç alınmış değil o bir ukde olarak içimde kaldı.

O zamanlar Hayrat’ta sadece ilkokul vardı. Of'ta ortaokul vardı. Lise içinde Trabzon’a gittik. Kademe kademe uzaklaştık. Ve gurbet hayatı devam etti. Trabzon’da da tek başına bir odada kalıp ders çalışıp lise eğitimimi sürdürdüm. Trabzon'da da sadece Karadeniz Teknik Üniversitesi vardı, ben sosyal içerikli bir okul okumak istedim hukuk gibi, gazetecilik gibi... Çünkü biliyordum teknik konularla uğraşan insanların kendilerini ifade etmeleri daha zordur. 

Anti parantez yine Ortaokula döneyim. Bizim Türkçe hocamız vardı Kadir bey Allah rahmet eylesin bize kitap okuma zevkini aşılamıştı hatta okuduğunuz kitapların birer özetini çıkaracaksınız bunları ödev olarak kabul edeceğim diyordu. Ben haddinden fazla kitap okudum. Bir sürü özetler yaptım. Hatta özet yapmayan arkadaşlara yardımcı oldum.  

Ardından İstanbul'a geldim. Burada çalışma hayatına başladım. Bir şans bir kader kısmet olarak görüyorum. Milliyet gazetesinin dağıtım departmanında işe başladım. Bu gazete dağıtım sektörünü daha öğrenciyken öğrenmiş oldum. Hukuk Fakültesindeydim. Orada büyük çevreler edindim. REKDAĞ dağıtım ve reklamcılık şirketini kurdum. 1964’lerde İstanbul’a geldim. 1965’te bu şirketi kurdum. Çünkü İstanbul’un yerel gazetelerini dağıtan her hangi bir şirket yoktu. Hürriyet dağıtım şirketi vardı. GAMEDA dağıtımı vardı onlar da diğer gazeteleri dağıtıyordu. Tercüman, Milliyet, Hayat, Ses, Cumhuriyet gibi ben de onların yanında üçüncü bir şirket olarak REKDAĞ dağıtımı hayata geçirdim. 50 yılı aşkın bir süredir varlığını sürdürdü. 

O sırada üniversite yıllarında Bugün Gazetesi sahibi Mehmet Şevket Evgi ile tanıştık. Bizler Milli Türk Birliği talebelerindendik o zamanlar bir de federasyon vardı. Bizlerde gençliğimizde milliyetçi muhafazakâr bir çizgide giden bir inanç silsilesi içinde olduk. Şevket Bey gazetesinde yazı yazmamı önerdi. “Ben üniversite öğrencisiyim bir birikimim yok” dedim. “Olsun yaz” dedi. Bende o sıralar Hukuk Fakültesi’nde okuyordum. İslam Hukukunu da öğrenmek istiyordum. İslam hukuku yoktu. Ben de gazetede “İslam hukukunu tanıtmak gerekir” diye bir yazı yazdım. Hatta bir Profesör beni aradı, “Hukuk Fakültesi öğrencisi diye kendinizi yazdınız eğer hocaysanız ellerinizden öperim, benden küçükseniz gözlerinizden öperim" ifadeleriyle bana takdirlerini ifade etti. Şevket Bey de yazımı çok beğenmişti. Fransızca bir eserden yararlanmıştım. Fransızcayı sevdiğim için üzerinde çalışıyordum. Bir eseri okuyup anlayacak kadar Fransızca biliyorum demiştim. 

Ardından Bab-ı Ali'de Sabah Gazetesi ile tanıştık. Orada yazmaya başladım. Ardından Hâkimiyet Gazetesi’nde yazdım. Bu gazetelerin dağıtımlarını da kendi dağıtım şirketim bünyesinde yaptık. Böylece daha öğrenciyken kendi işimi kurmuş oldum. 

Birçok okul arkadaşımız babalarından harçlık beklerlerdi. Harçlıkları yetmediği zaman bana gelirlerdi ben çalışan biriydim ve onlara her zaman destek verirdim. Onun için hala devam eden dostluklarım vardır.

Sen herkese hala babalık yapıyorsun zaten. Herkeste bunu dile getiriyor. İlk adımlarını attıktan itibaren onlara kol kanat geriyorsun. 

Evet kızım. Şimdi işte Ankara’da, Trabzon’da birçok yerde mühendislik, doktorluk yapan arkadaşlarım var hala görüşürüz, o günleri anımsatırlar. 

Sonra bizim de kanımıza bulaştırdığın gazeteciliğe geçtin…  

Askere gitmem gerekiyordu siz çocuklarım çok küçüktünüz gazeteciliği meslek olarak yapıyordum. Gazeteciliği de okuyup zaman kazanıp askere daha geç gitmek istedim. O arada Gazetecilik Yüksekokulu’nu okudum. Okulumdan öğrenerek devam ettim. 1971’lerde dergi çıkartmaya başlamıştık YENİ ÇAĞRI dergisini, hatta 1972'de sen daha 1 yaşında iken genç şairler şiir antolojisi hazırlamıştım. 

Askerliğini doğuda yaptığın için dönüşünde seni bembeyaz dişlerinden tanımıştım, hatırlamıştım babacığım…

Gazetecilik eğitimim bittikten sonra o zaman ilk defa bir uygulama yapıldı. Türkiye'de kısa dönem yedek subaylık ihdas edildi. Ben de ondan yararlandım. Tunceli Hozat'ta kısa dönem yedek subaylık yaptım. Zaten ben eve geldiğim zaman oğlum Oğuzhan beni gördüğünde tanımadı. Konuşmamdan, sesimden tanıdı. Sen de 4- 5 yaşlarındaydın...

Günümüze doğru gelirsek?

Evet, kızım o kurduğum şirkette bazı olumlu gelişmeler oldu. Gazete sayıları arttı. Dergi sayıları arttı. Ardından da 1986'larda da matbaa satın aldık. Daha sonra 1993'te Ayrıntılı Haber gazetesini satın aldık. Kardeşim ve bir ortağımız ile bu yayıncılık işini sürdürüyorduk. Daha sonra ayrılma durumu hasıl oldu. 2001 yılında Önce Vatan gazetesini kurma kararı aldım. 

Herkese her zaman olduğu gibi yardımcı oldun. İlmek ilmek ördün her şeyi. Tırmandın... Sen söylemiyorsun ben burada söyleyeyim...

Tabii. O matbaanın kurulması tam bir ay sürdü. Gece gündüz ustaların, montörlerin hep başında bulundum. Gece geç saatlere kadar sanayide bulunuyorduk. 1.5 sene kadar sonra gazetemiz Önce Vatan'ı ulusal dağıtıma verdik. Türkiye genelinde satılmaya başlandı. İnsanlar beğendi takip etmeye başlandı. Çok değerli kalemler gazetemizde gönüllü olarak yazmaya başladı. 

Önce Vatan fikir gazetesi zaten… 

Evet, o zamanlar rahmetli K.K.T.C'nin kurucu Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş da gazetemizin yazarları arasına katıldı. Her hafta hiç aksatmadan bizlere yazı yazıyordu. Gazetemize ziyaretler yapardı. 2006 yılında Vatan TV’yi kurduk. Orada da bir iki sefer programlarımıza katıldı. 

Sen de Vatan TV’de programlar yapıyordun. Ben de yazarları program yapmaya teşvik ediyordum. Birçok emekli subay, profesörler, öğretim görevlileri programlarımıza geliyordu. Çok kaliteli fikir programları yapıyorduk. Ben bu programları yetersiz görünce bir iki program da kendim yapmaya başladım. Bir gazeteci arkadaşımı da yanıma alıp Türkiye’deki ve gündemdeki önemli konuları masaya yatırıp programımızı yapıyorduk.

2008'de bir dünya çapında ekonomik kriz gelince reklam gelirlerimiz düştü televizyonu ayakta tutmak ve yaşatmak çok masraflı bir iş biz de kanalımızı devrettik. 

Biz Cağaloğlu’ndayken orada bir matbaa kuruluşumuz vardı zaten. Yani 2001 yılında Önce Vatan gazetesiyle beraber gazete baskısı için kurduğumuz matbaadan önce 1986 yılında Cağaloğlu’nda bir matbaamız vardı. 

Daha sonra Bahçelievler Haznedar’da Özgür Gazetesi matbaası tesisi ile birlikte satılıyordu onu aldık. Baskı tekniğimizin arasına web ofset de girmiş oldu. Kendi gazetemizin dışında müşteri ve arkadaşlarımın gazetelerini de basarak onlara da hizmet verdik.

İstanbul'un yerel gazetelerinin hem basımını hem de dağıtımını yapıyorduk. Mesela bayramları tatil yapamıyorduk. Ankara Bayram gazetesi çıkıyordu. Beyhan Cenkçi’nin başkan olduğu dönemlerde çok güzel bir gazete hazırlıyorlardı. Günaydın Gazetesi tarzında, İstanbul Bayram o zamanlar Milliyet tarzında az renkli gazeteler oluyordu. Bizim gazetemiz o zamanlar İstanbul’da çok iyi satıyordu. 

Ben hatırlıyorum, biz uyurken geceleri bile çalışıyordun. 

Her bayram çalışırdık. Bazen uçaklarda yer olmuyordu kamyonla karadan geliyordu onu organize ediyorduk. Araçları takip ediyorduk. İşte böyle gazeteciliğe hala devam...

Maşallah babacığım maşallah... Allah uzun yıllar daha devam ettirsin. Hep başımızda ol inşallah. İnşallah sağlıkla huzurla keyifle... 

Daha sonra diğer gazetemiz geldi. 2014 yılında Yeni Çağrı gazetesini aldık. Bizler çok önceleri Yeni Çağrı dergisi çıkarıyorduk. Fakat Milli Gazete’nin ikinci bir gazetesi olan Yeni Devir gazetesi satılıyordu 2014'ün sonlarına doğru gazeteyi alıp adını Yeni Çağrı olarak değiştirdik o da İstanbul’un yerel gazetelerinden birisi haline geldi. İçerik bakımından emsallerinden çok ileride bir gazete oldu. Çok güzel takip ediliyor. Özellikle web sayfasında çok beğeniliyor. 

Evet, artık dünyada yazılı basın çok zor günler geçiriyor. Amerika'da bazı dergiler de kapandı internet üzerinden yayın yapmaya devam ettiler. Avrupa'da özellikle İngiltere'de 60- 70 yıllık gazetelerin kapandığını görüyoruz. Bu tehlike çanları Türkiye için de çalıyor. Türkiye zaten nüfusu itibari ile orantılandığında dünyada çok az gazete okuyan bir ülke. Gazete okumayı, kitap okumayı maalesef halkımız sevmiyor. Öyle bir bilinç yok. Şimdi tabi televizyonların yaygınlaşması, internetin yaygınlaşması, cep telefonlarının da bilgisayar gibi kullanılması neticesinde artık insanlar gazete almaktan vazgeçiyor. Ama tabii gazetenin yerini hiç biri tutmayacaktır. 

Kesinlikle babacığım. Ben o kağıt kokusu ile büyüdüğüm için o elinin mürekkebe bulaşması ayrı haz tabi ki…

Geçen gün yine bir haber okudum. Şu anda dünyada 2 milyar 700 milyon insan yazılı basın ( gazete alıyor) evet aslında baktığımızda büyük bir rakam. Hala insanlar haberleri dokunarak okumak istiyor. İnternette haberler o kadar detaylı görülmüyor. Fakat gazetede haberlerin ayrıntısı, köşeler bir sayfada bulunan onlarca haber, yazar yorumları bunları bazı siteler o yazıyı almaya bile izin vermiyor. Yazılı basında tirajlar düştükten sonra, internet gazetelerini okumaya da dönüşecektir. Yavaş yavaş oraya doğru gidilecek. Öyle bir gelişme var. Tabii bu konuda o kadar büyük yatırımlar yapılmış ki o kadar makine sanayileri kurulmuş ki Amerika’da bir kısım kağıt üreten fabrikalar kapanmış. Çünkü baskı teknolojileri bazı yatırımlardan artık vaz geçiliyor. 

Biz de internet sitelerine ağırlık vermeye başladık. Sosyal medyaya da keza öyle. İki gazetemizin dışında üç tane de aylık gazetemiz var. Demokrat, Son Haber, Son Posta. Onların da kendilerine ait internet siteleri var ve siteleri daha da geliştirerek oralardan takip edilmelerini sağlıyoruz. 

Genel olarak gazetecilik için ne dersin, nereye doğru gidiyor sence?

Türkiye için öngörülen ömür 20 yıl şeklinde söyleniyor. Ama ben 20 yıl bile sürmeyeceğini düşünüyorum. Çünkü çocukluğumuzdan gençliğimizden bu yana izlediğimiz Türk basını zaman zaman bir milyon tirajın üzerine çıktığını görmüştük. Bu bir milyona çıkan gazeteler 450 bin civarında seyrediyordu iki üç yıl öncesine kadar onların tirajları yarı yarıya düştü. Şimdi son zamanlarda bir abone sistemi başlatıldı abone sistemi olmasa tirajlar tamamen ölecek. Zaten tabii iyi bir pazarlama sistemi ile iş yerleri ziyaret edilerek insanlar abone yapılıyor. Onlara kolaylık sağlanıyor ilanlar, reklamlar bakımından. Böyle gidiyor. Bazı Avrupa ülkelerinde Fransa’da, İtalya'da gördüm AVM'lerde kalabalık yerlerde mesela France Soir gibi (Fransız akşam gazetesi) gibi gazeteler ücretsiz olarak dağıtılıyordu. 2milyon tirajı olduğunu biliyordum. Ama şimdi değişmiştir. Bir şekilde abonelerde bedava gazete satma sistemine dönüşmüş vaziyette.

İnsanların haber alma ihtiyacından dolayı gazetecilik devam edecek bence de. Öyle değil mi babacığım…

Evet, insanların habere ihtiyacı var. Yoruma ihtiyacı var. Haberler sadece duymakla anlaşılmayabiliyor arka planını anlatmak gerekiyor. Burada da köşe yazarlarına büyük görev düşüyor. Bizim zahir olacak gördüğümüz şeylerin acaba esas alt yapısı nedir karşıt görüşlerden iyi analizler yapmak lazım.

Gazeteciliği kanımıza bulaştırdığın için sana teşekkür ediyorum. Çok severek ben de yapıyorum. Çok değişik sektördeki insanlarla tanışıyorsun, bilgi dağarcığın artıyor, daha çok tecrübe ediniyorsun ve ben de çocuklarıma bir şekilde gazeteciliği aksettiriyorum. Bize güzel örnek oldun yol gösterdin sağ ol sevgili babacığım. 

Gazeteci olarak hayata, insanlara, çevreye, bakış açınız değişiyor. Bütün bakış açınızda bir eleştirel yön oluyor. Düşünen insan oluyorsun. Her şeyi sahiplenen bir yapıya, sorumluluk bilincine sahip oluyorsun. 

Ülkemize, vatandaşımıza, insanlığımıza sahip çıkıyoruz. Tabii ki senin gazeteciliğin zaten tartışılmaz canım babacığım… 

Camianın aksakallı duayenlerinden birisin, herkes de bunu söylüyor. Ama bugün konumuz “Babalar Günü” olduğu için ben oraya gelmek istiyorum. Sen evlatlarına bir çok babadan daha yakın olan bir babasın. İnsanlarla çabuk iletişim kurabilen, insani ilişkileri iyi, samimiyet sevgi dolu biri olduğundan da olabilir. Küçüklüğümüzden beri çok güzel iletişimimiz oldu seninle. Bu kadar yoğun çalışmana rağmen kardeşim Oğuzhan ve benimle çok güzel zamanlar geçirip seninle her şeyi paylaştığımızı hatırlıyorum. Babalık hakkında ne diyeceksin?

Tabi şimdi Babalar Günü, Anneler Günü, Sevgililer Günü gibi özel denilen günleri batı ülkelerinin sektörde, ekonomide bir canlılık meydana getirmek için icat ettikleri bilinmektedir. 

Aslında insanların böyle günleri beklemeden yılın her günü, her an çocuklarıyla, sevdikleriyle, yakınlarıyla sıcak ve yakın ilişki içinde bulunmaları gerekir.

Artık takvime ve sosyal yaşama baktığımız zaman her şeyin özel haftası ve gününün oluşturulduğunu görüyoruz. Tabi her zaman yaşlılarımızın, büyüklerimizin, ana ve babanın, akrabaların, ziyaret edilmesi büyük sevaptır. Dinimizde de peygamberimiz der "Hediyeleşin, birbirinize hediyeler verin" diye küçük de olsa hatırlamak önemli tabi. 

Yeni nesil babaları nasıl buluyorsun? Türk aile yapısı bozuluyor mu?

Yeni nesil babalar derken şimdi bizim toplumumuz biraz da batının etkisine girdi. Türk aile yapısı tehlikeli bir gidiş içinde bulunuyor. Gençlerin büyüklerine karşı saygısında azalma var. Oturuş, kalkış tarzında tabi batı filmlerinde gördükleri işte büyüklerinin yanında ayak ayak üstüne atmak yada sehpanın üzerine ayaklarını uzatma görüntüleri maalesef bizim Türk toplumda da görüyoruz. Bunlar toplumu bozan, dejenere eden davranışlardır. Saygıda bulunmak illa baskı rejimi olarak algılanmamalıdır. O saygı içinde çok samimi dostluklar düzeyinde baba-kız, anne-oğul, baba-oğul olunabilir.

Bize her zaman hem insan sevgisini, hem Allah sevgisini, Allah korkusunu, taşın altına elimizi koymamız gerektiğini öğrettin. Teşekkür ederim. Sen çok iyi bir babasın gerçekten ve bu kelimelerle anlatılacak gibi değil, toparlarsak en son ne demek istersin ne mesaj vermek istersin?

Çok teşekkür ederim canım kızım.

Ben teşekkür ederim. Bir iz olacak bu röportajımız tarihte. Çocuklarımıza da kalsın istedim… 

Evet, bütün annelerin, babaların hayırlı evlatlara sahip olmasını diliyorum. Evlatlar da annelerinin babalarının ve büyüklerinin kıymetini bilsinler çünkü zaman su gibi akıp gidiyor. Büyüklerimizi kaybediyoruz. Onlar göçtükten sonra bir kıymeti yok. Yaşarken kıymetini bilmek hissettirmek önemlidir.