Öncelikle sizi tanımak isteriz. Şenay Şentürk kimdir?

2 Nisan 1979 tarihinde İstanbul’da doğdum. Trakya Üniversitesi İ.İB.F İktisat bölümü mezunuyum. Yıllarca kendi alanımda çalıştım. Evliyim. Bir oğlum var.

Yazın hayatınız nasıl başladı?

Yazmak, benim için bir hobi olarak başladı. Kendimi en iyi yazarak ifade ettiğimi biliyordum. Yazmak, beni çok mutlu eden bir şey. Kendim için yazıyordum. Okuyucularla paylaşmak istedim. Yayımlanacağını tahmin etmiyordum, denemek istedim ve gerçekleşti. Roman her ne kadar kurgu olsa da okuyanlar, derinlerde kalmış gizlerinizi keşfediyor kuşkusuz. Özellikle de iyi bir roman okuyucusuysa alt metinleri kolaylıkla sezebiliyor. Bu nedenle okuyuculardan aldığım mesajlarda beni tanıyorlarmış gibi hissediyorum. Yazarken hissettiğiniz yalnızlık, bir anda başka bir yöne evriliyor. Kitap yayımlandığından beri benim tanımadığım; ama beni tanıyan çok insan kazandım. Onlarla iletişim halinde olmak çok keyifli.

Yazarken nelerden esinlenirsiniz? Örnek aldığınız yazar veya şairler var mı?

Belli bir isim yok. Rus klasiklerini lisedeyken bitirmiştim. Dostoyevski hayranıydım, hâlâ öyleyim. Yaş aldıkça güncel romanları sıkı bir şekilde takip etmeye başladım. Örnek aldığım kimse yok. Elif Şafak ve Ayşe Kulin’i beğenirim.

Nisan ayında okurlarla buluşan “Geçmişin Gölgesinde” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?

Ben, yazmaya başlarken kafamda belli bir kurgu oluşturmuyorum. Gözümün önünde belli bir sahneyle başladım. 35 yaşına henüz girmiş genç bir kadın, henüz bebekken ayrı düştüğü babasının cenaze törenine gitmeye hazırlanıyordu. “Bu durumda bir kadın neler yaşar, neler hisseder, yolculuğu nasıl geçer?” diye tahayyül ettikçe roman şekillenmeye başladı. Tabii ki aşk meselesi de vardı Bennu’nun her insan gibi. Babasız bir kadının aşk meselesi de sorunlu gidecekti. Kafamda şekillendirmeden tamamen olayların akışını izledim ve beni istediğim yere götürdü. Kafamdaki kurguda Ekim vardı sadece. “Hastalıklı ruh halini nasıl anlatabilirim?” diye kafa yordum. En büyük kurgum, aslında Ekim üzerineydi. Olayın güncel yanını da göz önüne alarak erkek şiddetinin nasıl şekillendiğini yazmak istedim.

“Geçmişin Gölgesinde” okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyor?

Ben şu mesajı vermek istiyorum, diye bir şey düşünmedim. Her okuyan; romandan almak istediğini alır, kendi hayal dünyasına göre şekillendirir aslında karakterleri. Bu nedenle okuyanlardan kendi yazdığım karakterler hakkında değişik yorumlar duymayı isterim doğrusu. Genelde “Ben Ekim’e çok kızdım, çok sinirlendim.” gibi yorumlar alıyorum. Ben, hiçbir karakterime kızamıyorum. Beni karakterlerin psikolojik yaşantıları, iç dünyaları daha çok etkiliyor. Herkesin başından benzer olaylar geçer; fakat hikâyeyi asıl oluşturan bu olaylar karşısında verdiğimiz tepkilerdir.

Kitabın ismi, nereden geliyor?

Kitabın isminin “Geçmişin Gölgesinde” olmasının nedeni şu: Bennu’nun 35 yaşında başından geçenleri aslında geçmişi şekillendiriyor, babasının mektuplarını bulmasıyla geleceğine ışık tutuyor. Diğer karakterlerle de sık sık geçmişlerine yolculuğa çıkıyoruz. Başka bir isim düşünülemezdi.

Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?

Kitap çıkalı henüz 3 ay oldu. Beklediğimin çok üstünde satışlar. İnsanlara ulaşabilmek, mutluluk verici. Sizin aylarca sadece bir ekrana bakarak yazdıklarınızı hiç tanımadığınız okuyucularla paylaşıyor olmak, işin en büyük hazzı.

Kitabınızı bir okur gözünden nasıl değerlendirirsiniz?

Kitabın sürprizli bir finali var, derdim. Akıcı bir kitap. “Ben roman okumam.” diyen bir insan için bile ilgi çekici olabilir. Kadınlara hitap etmiyor sadece. Bu kadın hikâyesi, bence asıl erkekleri ilgilendiriyor.

Hazırlık aşamasında olan farklı bir eseriniz var mı?

Yazmak, dediğim gibi beni çok mutlu ediyor. Yazmakta olduğum bir kitap var. Ben Bulgaristan göçmeni bir ailenin çocuğuyum. Hep yazmak istediğim bir konuydu. Bu sefer konu belli. Sahneleri kurguluyorum. 1984-1989 yılları arasında Bulgaristan’daki Türk ve Müslüman azınlıkların yaşadıkları asimilasyonu konu alan bir roman. Romanımı çocukluğumda yaşadığım ve çokça dinlediğim hikâyeler üzerine kurgulamaya çalışıyorum.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Roman, iç dünyanızı süsleyen inciler gibidir. Her birinin kabuğu farklı, içinden çıkacak hikâye benzer olabilir. Önemli olan, sadece anlatılan konu değil; konunun nasıl anlatıldığıdır. Konulara fazla takılmak yerine anlatımın çekiciliğine kapılmak daha olasıdır. Bu nedenle her birinizin hikâyesi roman olabilir anlatıcı iyi olduktan sonra. Sevgiler…