FİLİZ BAHÇIVAN

Bazen hayattan daha fazla nasıl keyif alabiliriz diye düşünüp durduğumuz oluyor.

Etrafımız birçok insan ve değişik hayatlar akıp giderken en dikkat çekeni her zaman Romanların hayatları olmuştur. Her an mutlu ve eğlenceye açık tarzları ile herkesi imrendirirler.

Cıvıl cıvıl  kıyafetleri, ışıldayan kahkahaları, yapmacıksız samimi tavırları, insana adeta hayat veriyor.

Roman sokakları, yaz-kış ışıl ışıl. Sokağı sonuna kadar sindire dindire yaşıyorlar.

Ev gibi döşeli sokakları.

Minderler, yataklar,  koltuklar, sandalyeler.

Sokakta rahat edebilmek için ellerinden geleni esirgemiyorlar.

Yerlere halılar atılır çoğu zaman, üzerine yayılıp sohbeti koyulturlar.

Onlar, dört duvar arasında girmekten hoşlanmıyorlar.

Özgür ruhları sıkılıyor, daralıyor. Bu sokakları görenin aklına ilk düşen, müthiş bir özgürlük duygusu.

Haliyle onlara imreniyorsunuz.

Sanki hiç dertleri yok gibi.

Sürekli bir düğün havası etrafta.

Ağlamak fiilinin yerini gülmek almış. Sevinçli ya da acıklı her şeye gülüyorlar. Yüksek sesle gülüyorlar. Kendileri öyle ifade ediyorlar.

Bu sokakta göremeyeceğiniz tek şey korku. Sanki hiçbir şeyden korkmuyorlar.

Yarının önemi yok. Gelecek de yok. Varsa yoksa bugün, şimdi, bu an.

Ve Allah için, şimdinin hakkını veriyor bu insanlar. Ölümden intikam alırcasına, güle oynaya yaşıyorlar.

Peki, hiç mi bir şeylere kızmazlar? Kızarlar tabii. Mesela kendilerine çingene denmesine kızarlar ve o şekilde hitap edilmesini istemezler. Çünkü dünyanın her yerinde bu ismin aşağılama, horlama, dışlama ile aynı anlama geldiğini düşünüyorlar, bu nedenle kendilerine Roman denmesini istiyorlar. Hem tarihsel öykülerin dramatikliği hem de günlük yaşamda, toplu dışına itilmiş olmalarına inat ve altını çizerek roman olduklarını söylemelerinin elbette anlamı var. Çünkü Roman "iyi adam" anlamına geliyor. Yani bizler onları küçümsemek için inadına çingene derken, onlar inadına iyi adam olduklarına vurgu yapıyorlar. Bunun Roman halkı açısından hoş bir ironi olduğunu söylemeye bile gerek yok.

Tüm bu anlattıklarım Romanlar hakkındaki bilgilerin sadece bir kısmı. Bilmediklerimizi ve merak ettiklerimizi de, Marmara Bölgesi Roman Dernekleri Federasyonu Başkanı Sinan Karaca ÖZTÜRK' sorduk.

Merhaba. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Adım Sinan Karaca ÖZTÜRK. Marmara Bölgesi Roman Dernekleri Federasyonu Başkanıyım. 03/11/1973 İstanbul Çatalca Doğumluyum. Evliyim ve iki çocuk babasıyım. 1997 yılından beri Roman alanındayım ve bu alanda özellikle dezavantajlı gruplar için çalışmalar yapmaktayım.

Romanlar nereden geliyor? Kökleriniz nereye dayanıyor?

Roman dendiğinde genelde akla “Kıpti” sözcüğünden dolayı Mısır gelir. Yapılan tüm bilimsel araştırmalar Romanların Hindistan'dan, dünyaya yayıldıkları işaret etmektedir. Türkiye’de yaşayan Romanların tamamı Hint kökenlidir. Yani bizim köklerimiz Hindistan’a dayanmaktadır.

Romanlar toplumun diğer kesimleri tarafından nasıl algılanıyor, nasıl biliniyor?

Bu konuda yaşadığımız en büyük problem önyargı. Kısa süre öncesine kadar sözlüklerde Roman veya Çingene kelimelerinin karşılığı olarak kırıcı, hakaret ve ırkçılık içeren anlamlar içermekteydi. Mesela, siyah tenli, hırsız hatta bazen dilenci olarak lanse ediliyordu. Türkiye’de Roman olarak yaşamak gerçekten çok zor. Aslında sorun kelimelerde de değil, genelleme yaparak Türkiye’de yaşayan Roman halka bu anlamları yükleyen insanlardadır.

Romanların bir günü nasıl geçer? Ne yerler ne içerler? Kısacası Romanların yaşam tarzı nasıldır?

Bundan 60 yıl önce Romanların bohçacılık, kalaycılık, demircilik, sepetçilik, hasırcılık gibi geleneksel meslekleri vardı. Bugünlerde ise gelişen teknolojinin de etkisiyle bu meslekler geçerliliğini kaybetme noktasına geldi. Çoğu sokaklarda çiçekçilik, müzisyenlik, geri dönüşüm işler yapıyor. Belirli bir kısmı da artık yerleşik düzene geçtiği için hayatlarını kamu işlerinde idame ettiriyor. Çöpçülük, park ve bahçe işleri gibi meslek dallarında çalışıp geçimlerini sağlıyor. Bunun dışında kalan zamanlarını hayatın içindeki zorluklarla mücadele ederek, sosyal yardım kuruluşlarından aldıkları yardımlarla geçirmeye çalışıyorlar. Çoğunluk dışarıdan baktığında, Romanları Cennet Mahallesi’ndeki gibi kavga ederken bir anda klarnet çalıp barışıp günlük rutinlerine dönüyor sanıyor. Gerçekten zor şartlarda yaşamaya, geçinmeye çalıştıklarını gören çok fazla insan yok. Romanların bir gününü ne yiyip ne içtiklerini, nasıl bir yaşam sürmeye çalıştıklarını görmek için 3 gün bir Roman mahallesinde yaşamanız gerek.

Romanların en bilindik meslekleri olan çiçekçilik ve kâğıt toplama dışında ne iş yaparlar?

Az önce de bahsettiğim gibi müzisyenlik, geri dönüşüm işleri ya da kamu alanlarında çalışarak geçimlerini sağlıyorlar. Okuma ve yazma oranlarının düşük olmasına bağlı olarak yetersiz eğitime sahip olmaları Romanların daha farklı iş alanlarına yönelmesine engel oluyor. Türkiye’de üniversite bitiren vatandaşların bile yaşadığı milyonlarca sıkıntılar var. Toplumun en büyük ortak sıkıntılarından biri artan işsizlik. Üstüne bir de Romanlara karşı yapılan önyargılar da eklenince bu alanlar dışında bir iş alanı seçmeleri mümkün olmuyor. Devlet bürokrasisinde, eğitim ve sağlık sektörlerinde iş bulabilmek ya da askerliği bir meslek olarak seçmek, geleneksel önyargılar ve eğitim eksiklikleri nedeniyle Romanlar için neredeyse imkânsız.

Romanla çingene arasında fark var mı? Yoksa ikisi de aynı mı?

Roman sözcüğü de sıklıkla Çingene anlamında kullanılır. Aslında biz Romanız. Romanla Çingene arasındaki fark toplumsal olarak var. Düşünsel olarak bir fark yok. Toplum Çingene kelimesini daha aşağılayıcı, daha karalayıcı bir kelime olarak kullanılırken Roman kelimesi, bizleri hedef alan önyargıları tamamen ortadan kaldırmak için önem teşkil etmektedir. İnsanların önyargılarını yıkmak ve daha bilinçli olmalarını sağlamak adına Roman halkına Çingene denmesini asla kabul etmiyoruz. Kısacası toplumun algıladığının dışında Romanla Çingene arasında sadece önyargı anlamında bir fark var.

Türkiye’de Roman vatandaşı olmak nasıl bir duygudur? Zorlukları var mı?

Türkiye’de Roman olmak çok zor. Romanım dediğiniz zaman, siz 5-0 mağlupsunuz. Hayata doğar doğmaz zorlukları başlıyor. Geçmişten bugüne birtakım önyargılarla mücadele eden Romanlar, sosyal dışlanma başta olmak üzere, yoksulluk, işsizlik, barınma, temel hak ve hizmetlere erişememe ve bunlardan yararlanamama gibi pek çok sorunla yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Çoğu çocuk yaşamsal şartların zorluğundan dolayı erken yaşta evlendiriliyor. Derme çatma neredeyse kulübe denecek yerlerde yaşamaya çalışıyorlar. Kentlere göçmek isteseler yetersiz eğitim ve maddi sıkıntılarından dolayı yönelebilecekleri iş alanı sayısı az. Hükümet de Romanların yanında değil. Göstermelik bir Roman Açılımı yapılıyor ve arkasında da durulmuyor. Türkiye’de Valiliklerin yaptıkları şeyler proje kapsamından öteye gitmiyor. Roman mahallelerine gelin bir gün sizi gezdireyim ve insanların ne halde olduğunu görün. İnanılmaz bir yoksulluk ve barınma problemi mevcut ve toplumun büyük bir çoğunluğu Roman vatandaşların mücadele ettiği zorlukları ya görmezden geliyor ya da bilmiyor. Televizyon programlarında bazen birini yermek adına çingene kelimesi kullanıldığında kimse tepki göstermiyor. Bir yerden başlayıp Romanların da sesi olmamız şart. Toplumun en alt kesimi olarak görülüyor Romanlar, neredeyse “buçuk” olarak görülecekler.

Toplum Romanları, toplumun en fakiri, en alt katmanı olarak görüyor. Yok sayılıyorlar. Önyargıdan sonraki en büyük problem bence görmemezlik. Biz sadece komedi-mizah unsuru olarak görüldük. Haberlerde de mesela “Roman mahallesine uyuşturucu baskını yapıldı. Roman gençleri kavga etti” gibi başlıklar veriliyor. Ne zamandan beri Türkiye’de bu tür haberlerde etnik köken verilmeye başlandı. Bu tür etiketlemeler, genellemeler Romanları hem rencide ediyor hem de dışlanmalarına sebep oluyor.

Roman çocuklarının birçoğu ya hiç okula gitmiyor ya da devamsızlık yapıyor. Bunun da ekonomik ve sosyal nedenleri olduğunu düşünüyorum. Siz ne diyeceksiniz bu konu hakkında? Roman derneklerinin konuya dair çalışmaları var mı?

Roman derneklerinin bu konu ile ilgili çok fazla çalışması var ama ulaşabildiğimiz yerler sınırlı. Zaten biz ulaşabilsek bile hükümetin yapmış olduğu yetersiz uygulamalardan dolayı sıkıntılar yaşıyoruz. Devlet olarak dili, dini, ırkı, ekonomik, sağlık ve eğitim durumu ne olursa olsun eşitlik ilkesi gereği vatandaşlar arasında ayrım yapmaması gerek. Ancak öyle bir sistem var ki ülkemizde, insanlar çocuklarını okula göndermek istediğinde adrese dayalı okul seçmek zorunda. İşte en büyük sıkıntı bu noktada başlıyor. Roman vatandaşların yaşadığı mahalleler bellidir. Haliyle mahalle bazlı okul atandığında tüm Roman çocukları aynı okula gittiği için Roman okulları oluşmaya başlıyor. Roman olmayan vatandaşlar da o okullara çocuklarını göndermek istemiyor. Ya da Roman çocukları tek bir sınıfa topluyorlar. Romanları aynı sınıfa koymak ayrı bir dışlama biçimidir. Daha da kötüsü, önyargılı davranan bazı öğretmenlerde bu çocuklar nasılsa Roman, bu çocuklardan bir şey olmaz diye düşünerek onları okula gelmemeye teşvik ediyorlar.

Sosyal ve ekonomik şatlardan dolayı giyinme, beslenme yetersizliği bir yana, okullarda derslerle ilgilenip başarı seviyelerini yükseltmek yerine ufacık yaşlarında bulundukları yere tutunabilme, kendilerini ispatlama mücadelesi vermek zorunda kalıyorlar. Önyargılı davranan eğitmenlerden kaynaklı başarısız olduklarını düşündükleri veya pes ettikleri zaman en kolay yol olan eğitim sürecinden kopmayı tercih etmektedirler. Oysa ki Anayasa’mıza göre eğitimde, cinsiyet ve etnik kimlik üzerinden ayrımcılık kesinlikle uygulanamaz. Romanlara ait okullar tabiri oluşturmak yerine Romanların da içinde bulunduğu okul ve sınıflara özen gösterilmelidir. Bu konuda çalışmalarımız da devam edecektir.

Bana kalırsa eğitimde fırsat eşitliği ilkesi uygulanamamakta ve başarıya ulaşmada aynı imkanlar Roman çocuklarımız için sağlanamadığından eğitimde dışlanmaya maruz kalmaktadırlar. Roman veya Roman değil diye ayrım yapılmadan tüm çocukların bir arada okumaları bu çocukları hem motive edecek hem çocuklar arasındaki kültürel çatışmayı ortadan kaldıracak hem de başarı çıtaları yükselecektir. En önemli ve devamlılığı olacak çalışmamız bu konu sorunu çözmek olacaktır.

Roman vatandaşların en fazla yakındıkları konuların başında ayrımcılık geliyor. Özellikle kamu hizmeti alırken Roman vatandaşlar ayrımcılığa uğruyor mu? Siz nasıl bir kamusal hizmet bekliyorsunuz?

Ay yıldızlı bayrak altında, yüz yıllardır bu topraklarda hep birlikte yaşıyoruz ama kamu hizmetlerinde, okulda, iş yerinde, hastanede, askerde, devlet dairelerinde günlük hayatımızda hatta iş ararken bile kendimizi gizlemek zorunda kalıyoruz. Mesela yolda bir dilenci, hırsız görülse direkt Çingene deniyor. Camide bile ayrımcılık var maalesef. Sanki Romanların okuduğu ezan, kıldırdığı namaz kabul edilmez. Zaten kamu kuruluşlarında çalışan Romanların sayısı da oldukça az. Bunun sebebi de eğitim seviyeleri bu alan için yeterli olamamaktadır. Önce insan olabilmeyi, vicdan sahibi olabilmeyi, bir arada yaşamayı, birbirimizi kabul etmeyi, saygı duymayı başarabilmemiz gerekiyor. Bunları başardıktan sonra her şey düzene girecek. İşte bu noktada Romanlara yapılan yatırımlar kayıp olarak görülmemeli aksine refah düzeyinin yükselmesi için önemsenmeli ve bir adım olarak görülmeli. Gerektiğinde toplumda bir yerleri olduğunu göstermek adına kendilerine öncelik verilmelidir.

Suriyeliler ve Afganlar sizi etkiliyor mu?

Maddi durumu iyi olan Suriyeli veya Afgan vatandaşlar daha iyi yerlerde ikamet ederken maddi açıdan sıkıntıda olanlar Roman mahallelerini tercih ediyorlar. Haliyle orada yaşayan Roman vatandaşlarımıza ciddi sıkıntılar yaşatıyorlar. Gasptan tutun birçok suç teşkil eden durumlar Roman mahallerinde artmaya başladı. Bunun sebebi de tamamen oraya yerleşen ya da mesken belleyen sığınmacılardan kaynaklı. Bu sorunların artış sebebi sanki Roman vatandaşlarımız gibi görülmesi zaten önyargı ile mücadele ettikleri şu zamanlarda daha da büyük sıkıntılara sebep olmaktadır. Bunun yanı sıra zaten Türkiye’de toplum olarak yaşadığımız ekonomik ve sosyal sıkıntılar varken sığınmacıları da kontrolsüz bir şekilde ülkemize almak sadece Romanları ve Roman mahallerini etkilemiyor, tüm toplumu etkiliyor aslında. Bu kadar zor şartlar altında yıllardır hayatlarını sürdürmeye çalışan Roman vatandaşlar dururken, toplum bu kadar ekonomik sıkıntılarla boğuşurken Suriyeli ve Afgan sığınmacılara bu kadar imkân sağlanması, yatırımlar yapılması içimi burkuyor. Önce halkımızın eğitim, barınma ihtiyaçları karşılanmalı. Suriye ve Afgan sığınmacıların etkilerini sadece Romanlar üzerinden konuşmak durumun vahametini anlatmak için yeterli olmayacaktır.

Birçok insan Romanların çadırda yaşadığını düşünüyor. Geçmişten hafızalarda kalan bir bilgi tabii bu. Günümüzde Göçebelik bitti, bütün Romanlar yerleşik diyebilir miyiz?

Romanların şu an %85- %90’lık kesimi yerleşik hayata geçmiş durumda ama hala daha çadırda kalan insanlar mevcut. Onlar da göçebe oldukları için değil toprakları olmadığı için. Roman vatandaşlara sunulan temel hizmetlerin yetersizliği, mülkiyet hakkının güvencesiz hale gelmesi ve fiziksel ayrıştırma gibi sorunlar nedeniyle ülkedeki en kötü barınma koşullarına sahipler. Özellikle Roman mahalleleri, yıkımlara maruz kalıyor. Demek istediğim kentsel dönüşümü olanaklı kılmak amacıyla başka bir yerlere taşınmaya mecbur bırakılabiliyorlar. Haliyle Roman toplulukları uzun süreli olarak yerinden edilme ile baş başa bırakılabiliyorlar. Kentsel dönüşüm Roman mahalleleri açısından ciddi dezavantajlı bir duruma sebep olmakta. Bu durumun nedenleri arasında, bu Romanların haklarının farkında olmaması, okumayazma oranlarının düşük olması, devletin tepkisinden çekinmeleri ve dolayısıyla haklarını arayamamaları da yer almakta.

Romanlarda erken yaşta evlilik durumu var. Romanlar neden genç yaşta evlenirler?

Evet, maalesef Romanlarda erken evlilik oldukça yaygın. Ebeveynlerin gereken desteği verememesi, erken yaşta evlilikler, çocuğun çalışarak aile bütçesine katkıda bulunma mecburiyeti, ailenin eğitim giderlerini karşılayamaması, çocuğun evde ders çalışma koşullarına sahip olamaması, kimliklerinin geç çıkarılması nedeniyle okula geç başlama ve adapte olamama problemleri, okuldaki ayrımcı ve ötekileştirici muamele çocukları okulu bırakmaya ve evlenmeye itiyor. En erken evlilik yaşı Romanlarda 12. Yaptığımız araştırmalar ve saha çalışmalarında gördüğümüz kadarıyla evliliklerin yarısına yakını, 18 yaş altında. Kızlar, erkek çocuklarına oranla daha erken evleniyor. Eğitimdeki eşitsizlikten de kaynaklı olarak okulları terk eden Roman çocukları, evliliklerden dolayı evi geçindirmek için çalışmak zorunda kalıyor. Erken yaşta evlilik ve geçinme derdinden dolayı okula gidemiyorlar, gitseler bile başarısız oluyorlar. Ne yazık ki sadece çocuk gelinler olgusu sadece Roman sorunu değil, önüne geçilmesi gereken önemli bir toplumsal sorundur.

Gelelim insanların en fazla ilgi duyduğu ve merak ettiği Roman düğünlerine. Romanların düğün dernekleri nasıl olur?

Bizim nişanlarımız ve düğünlerimiz birbirinden gösterişlidir. Zaten düğün dernek işleri konusunda Türk milleti olarak oldukça başarılı olduğumuzu söylemem gerek. Birbirinden değişik adetlerimiz ve kültürel çeşitliliğimiz sayesinde, toplum olarak bu konuda farkımızı her zaman ortaya koyuyoruz. Bu aralar internette sık sık Romanlara ait düğün videolarının paylaşıldığını görmüşsünüzdür. Roman düğünü denilince akla eğlencenin bol olduğu, herkesin dans ettiği rengarenk bir ortam geliyor. Tam olarak da öyle oluyorzaten. Örneğin bazı bölgelerde kız istemeye gidilirken ailenin büyükleri, sokakta mikrofonla merasimi ilan ediyor, sokağa boydan boya kilim seriliyor. İstemeden sonra hemen nişan yapılıyor. Nişandan sonra düğün için çok fazla vakit geçirmeyi tercih etmiyorlar. Nişandan en fazla 4-5 ay sonra hemen düğün yapılıyor. Evlenme yaşının çok küçük olduğunu söylemiştim. 18 yaşın üstündeki bekar gençler evde kalmış olarak görülüyor. Düğünleri de 3 gün 3 gece yapma adetimiz var. Çünkü Romanlar, en az 3 sene konuşulacak şekilde düğün yapmayı seviyorlar. Salonda düğün yapma adetleri yoktu, kapanma öncesinde bütün düğünler sokakta gerçekleşiyordu. Fakat salgın sebebiyle gelen tam kapanmalar ve sokak düğünlerinin yasaklanmasından bu yana, hiç istemeseler de salonda düğün yapmak zorunda kalıyorlar. Onlar için hayat demek renk demek, şatafat demek. Her ne kadar toplumda görmezden gelinmeye çalışılan etnik bir grup olarak ötekileştirilseler de düğünlerindeki neşeleri ve gösterişleri asla bitmiyor. Yani size şatafat ya da şov gibi gelen her şey, aslında onların düğünlerinin olmazsa olmazı.

Romanların başlıca ne gibi sıkıntıları ve sorunları oluyor? Beklentileriniz nelerdir?

Daha önce de dediğim gibi Romanım dediğiniz zaman, siz 5-0 mağlupsunuz. Geçmişten bugüne birtakım önyargılarla mücadele ettiğimizi tekrar hatırlatmam gerek. Sosyal dışlanma başta olmak üzere, yoksulluk, işsizlik, barınma, temel hak ve hizmetlere erişememe ve bunlardan yararlanamama gibi pek çok sorunla yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar bu insanlar. Hükümetin yürüttüğü Romanları hedef alan saldırılara dair somut verilerin ve çalışmaların azlığı, durumunun vahametinin anlaşılmasını ve müdahale edilmesini geciktiriyor. Temel kamu hizmetlerinin yetersizliği ve diğer sorunlar Romanların kamusal yaşamdaki görünmezliğinin devamlılığına sebep oluyor. Bu durumda, kültürlerini ve kimliklerini yaşatma ve sürdürmeleri de oldukça zorlaşıyor. Romanların yaşadıkları sıkıntıları çözmek adına atılması gereken ilk adım toplumu ayırmaksızın eşit vatandaşlık temelinde güçlendirilmesine ve birlik oluşturulmasına yönelik politikaların oluşturulması gerek. Tabi ki bu politikalar teorik olarak değil fiili olarak ciddiyetle yürütülmelidir.