ASLI MERCAN SARI

Başarılı yazar Handan Yiğit ile Önce Vatan Gazetesi okurları için keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Bütün röportajlarımda belirtiyorum. Hayatta bazı insanlar size ödül bazısı ceza diye bu yolculukta ne mükemmel insanlar tanıdık değil mi? En güzel ödül olanlardan işte Handan Yiğit. İnsanlığın gerçekten ölmediğini iliklerime kadar hissettiren değerli kalem. Yazar Yiğit,  kanser hastalarına umut olma adına çok güzel bir eser sürmüş piyasaya arka kapak benim çok dikkatimi çekti. Handan hanım içerik sürpriz kalsın, en azından bu satırları okuduktan sonra merak edecek değerli okuyucularımız için arka kapaktan biraz bahsedebilir misiniz dedim? Sevgili Aslı Hanım öncelikle; Sağlığım ve ömrüm yettiği sürece yazmaya devam edeceğim. Yazmak istediğim ve farkındalık oluşturmak istediğim çok fazla hikâye var. Zamanla birlikte göreceğiz.

Kapağa gelince;

 Yıllarca ertelenmiş çocukluk hayaliniz hayatınızın aşkını karşınıza çıkarsaydı, buna tesadüf mü derdiniz? Bence çok daha fazlası olurdu adı. Yıllar sonra Roma'da onu ilk gördüğümde kalbimde uçuşan kelebekler gerçek aşkın habercisiydi. Oysa ilk görüşte aşka inanmazdım. Şimdi bu hissettiklerim de neyin nesiydi? Roma'da başlayan bu masal, bir gün acı gerçeklerle yüzleşene kadar devam etti. Bıraktığı yerdeydim. İlk görüşte kalbinden öpmek istediğim ve aklımdan çıkaramadığım kentteydim. Gökyüzünde Tanrıların oturduğu, ama hiçbirinin kalbime bakmadığı, her şeyin başladığı ve bu kez bitmek için çırpındığı yerde... Ondan bana kalanlaydım. Hayal kırıklıklarımı, yarım kalmışlıklarımı toparlamaya gelmiştim. Kalbim, koca bir bavul… İçi onunla dolu kırgınlıklar, kızgınlık ve öfkeyle hınca hınç… Onun ardından kaçarcasına geldiğim Roma'da, ondan bana kalanlarla nasıl yaşayacaktım? Bir gün tüm bu olanları unutabilecek miydim? Zaman denilen şey, her acıya iyi gelirdi ya; bu da geçecek miydi? Yeni bir hayata tutunmaya çabalarken belki de masalım daha yeni başlıyordu… Roma'da "Biz" Olsak; dansın, gerçek aşkın ve hayata tutunmanın öyküsü her geçen gün büyüyen bir kitle olarak okuyucuların takdirini kazanmakta.

İşte Roma'da "Biz" Olsak yazarı Handan Yiğit ile gerçekleştirdiğimiz sohbet:

Söyleşimize sizi tanıyarak başlayabilir miyiz kimdir Handan Yiğit? Bir günü nasıl geçer?

 İstanbul doğumlu, akrep burcu, Karadenizli, kasım ayını, kahveyi, gökyüzüne bakmayı ve sonbaharı çok sever. Hayattaki en değerlileri ailesi, dostları ve kitaplarıdır. Günü koşturmalı ve yapmak isteği her şeyi gerçekleştirebilmek ile geçer.

İlk kitabınızı çıkartmayı ne zaman ve nasıl düşündünüz?

Aslında çok uzun yıllara dayanıyor. Üniversite okuduğum yıllardan beri ilk kitabımı çıkartmayı hayal ederdim. Sonrasında baya ertelediğimi gördüm ve üstüne gittim. O hayal artık tamda ellerimin arasındaydı.

Meraklılarına isim neden Roma'da "Biz" Olsak?

Hikâyemiz Roma’da başlıyor ve yine orada son buluyor. Size bir sır vereyim mi? Aslında kesinlikle Roma ile ilgili isim vermek istemiyordum. Sonrasında kitabın ismi kendiliğinden oluştu ve çok sevdim. Masal gibi….

Konularınızı nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi tesadüfimi oluyor ya da hayatta karşılaştığınız bazı olaylardan mı etkilenip yazıyorsunuz?

Hayatımızın içinden olmasına aslında özen gösteriyorum. Yaşanmış ve orada var olduğunu bildiğimiz hikâyeleri yazmayı çok seviyorum. Bence insanlarda daha samimi ve içten buluyorlar. Aslında yazmak istediğim hikâyeler beni buluyor. Kalbime gelip konu veriyorlar. Son olarak hayatta tesadüf olduğuna inanmam. Kadere inanırım.

Yaşadığınız coğrafyanın yazın yolculuğunuza eksi ve artısı?

Bana artısı oluyor. Çok hareketli ve yoğun olan bir coğrafya da nefes alıyoruz. Günde çok fazla olay örgüsü ve insanlar ile karşılaşıyoruz. Bazen ufacık bir bakış benim çok fazla şey yazmama sebep olabiliyor. Kendime göre eksi tarafı bu kaos beni yoruyor ve çok fazla gitme kararı alıyorum. Ama bir gün tamamen bu coğrafyadan vazgeçeceğim.

Son zamanlarda çok fazla gözler önünde olan, reklam uğruna, satış uğruna özellikle kitap çıkaran yazarlar var. Başarılıda oluyorlar bu bir gerçek. Bu husus hakkında düşünceleriniz?

Gerçek olan başarıya saygım sonsuz ve takdir etmesine de bilirim. Samimi ve samimi olmayan ayrımı artık insanlarda yapabilmeye başladı. Bu yüzden mutluyum. Reklam kokan o hareketler kalıcı olduğuna inanmıyorum.

Sevgili Handan Hanım sizin yazma tarzınızdan bahseder misiniz? Mesela nasıl bir ortamda yazmayı tercih ediyorsunuz?

Bu konuda çok ilginç yazma tarzım olduğunu söyleyebilirim. Kendimce… Geceleri o derin sessizlikte odamda yazacaksam eğer kesinlikle sabit kalarak yazamıyorum. Bir de farklı farklı yerlerde yazmak beni değişik ruh hallerine girmeme sebep oluyor. Aslında evden daha çok sokaklardayım.

Kitabınızda kendinizden soyutlanmış karakterlerimi yoksa sizi yansıtan karakterlerimi anlatmak daha güzel geliyor? Yani eserlerinizin sizi yansıtması hoşunuza gider mi?

Kendimden parçalar mutlaka olabiliyor. Mesela sevdiğim bir sanatçının şarkısı o hikâyemize uygunsa mutlaka eklerim. Tamamen kendime ters düşebilen karakterde olabiliyor. Ama bunun sonucunda yazarken o karakterlerin hepsinde Handan Yiğit oluyor. Çünkü onları yaşıyorum.

Kitabınızı yazmaya başlarken kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir?

Hikâyenin ana taslağını yazmaya başlamadan önce ilk olarak beynimde tamamlamış olurum. Sonrasında kâğıda dökerim. En son bilgisayara not ederim. Yazarken eklemeler ve çıkartmalar mutlaka olabiliyor.

Edebiyat dünyasında gördüğünüz en bariz sorun nedir? Bu soruna ne gibi bir çözüm önerisi sunulabilir?

Okuyandan daha çok yazanın olmasıdır. Herkes hayalini gerçekleştirsin,  bu harika ama herkes kitap çıkartmasın. Bunun önü nasıl kesilir, bilemiyorum.

Yazın yolculuğunda gelecek ile ilgili projelerinizden bahseder misiniz?

Sağlığım ve ömrüm yettiği sürece yazmaya devam edeceğim. Yazmak istediğim ve farkındalık oluşturmak istediğim çok fazla hikâye var. Zamanla birlikte göreceğiz.

Yeni bir projeniz var mı? Var ise kitap ne zaman çıkıyor ve okuru bu yeni kitapta ne gibi sürprizler bekliyor?

İkinci romanı yazmaya devam ediyorum. Sanırım o çok sevdiğim sonbaharda okur ile buluşacak. Yüreğimizi yakacak bu hikâye. Kader üstüne kurulu olan bu kitap yine farkındalık oluşturacak. Ben inanıyorum ki, kimse buna kayıtsız kalmayacaktır. Bunun yanı sıra İlk roman kitabım olan Roma’da biz olsak ile ilgili sinema film projesi var. Heyecan ile beklemedeyiz.

Kitap yazarken konuları nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi spontene mi oluyor ya da hayatta karşılaştığınız olaylardan etkilenip mi yazıyorsunuz?

Ben kendime şöyle bir söz verdim. Eğer insanların kalbine dokunacaksam, yazdığım tüm hikâyeler farkındalık adına yazılmalıyım dedim. Aslında yazmak istediğim hikâyeler beni gelip buluveriyor. Hissedemediğim hiç bir şeyi yazamam. Etkilendiğim çok fazla hikâye oluyor. Kader der susarım.

Benim sık kullandığım ifadedir. "Tenim Adanalı ama ruhum hep Egeli"

Peki, sizin ruh dünyanız tam olarak nereye ait?

Bende şöyle derim. “Toprağım Karadeniz ama ruhum Bozcaadalı”

Benim Ruhum, aklım daima Bozcaada’ ya aittir. Kesinlikle bir gün orada yaşayacağım. Eminim.

Roma'da "Biz" Olsak ile birlikte güzel bir okur kitlesi yakaladınız bunu yakinen takipteyim. Kitap ile sizce ilgili dönüşler nasıldı?

Çok değerli anlarım oldu. Roma’da biz olsak sahip çıkan ve bu masalı önemseyen herkese minnettar kalacağım. İyi ki.

Bende bu yazın meziyetin sonradan kazanıldığına inananlardan değilim.  Sizi yazmaya özendiren şeyler neydi?

Kendim oldum. Kendimi ifade edebilmem yazmaktan geçiyor. Bazen konuşurken saçmalayabiliyorum.

Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar mıydınız?

Mutlaka birilerin kalbine emanet oluyor yazdıklarımız. O yüzden yine de yazardım.

Yaptığım birçok yazar söyleşilerinde Türkiye de ki yayın evleri ile yazara değer verilmediği hususunda ilgili çok şikâyet alıyorum. Sizin konuyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Maalesef bazı yayınevleri direkt satış odaklı olduğundan yazarlarını da ya sosyal medya fenomeni ya da ünlü biri olanlardan seçiyorlar ve bu yüzden de belki de hikâyesi gerçekten güçlü olup ses getirebilecek olan yazar adaylarına şans vermiyorlar. Hakkıyla yapan yayınevleri de var tabi.

 Hayırlısı diyelim.

Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur?

Bu yolculuğa adım atacak lakin hiç bilmiyorum ne yapacağımı diyen genç kalemdaşlarımız için bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir?

Bence hiç zor değil. Kitap yayınlanmak eskiden zor ve değerliymiş. Kelebeğin rüyası adlı filmi herkesin izlemesini tavsiye ediyorum. Ne demek istediğimi anlayacaklardır. Genç kalemdaşlarımıza önerim inandıkları hikâyelerinden vazgeçmemeleridir. Dosyaları hazır olduklarında yayınevleriyle irtibata geçmeleri gerekir.

Sizin ruhunuzu çok iyi biliyorum her ne kadar isim vermek istemeseniz de yardımda bulunduğunuz platformu, kitabın gelirini bağışladığınızı ben biliyorum çok girmeyeceğim o konuya. Peki bundan sonra da sosyal sorumluluk  ile ilgili ileriye dönük yapmayı hedeflediğiniz projeleriniz var mı?

Teşekkürler Aslıcığım. Benim için zorlu bir yolculuktu. Şükürler olsun ki amacına ulaştırabildim. Tabi ki de var. Şu an yazmakta olduğum romanla ilgi planlamam var. Yine farkındalık adına bir şeyler yapacağımıza inanıyorum.

Okumayı sevmeyen bir milletiz. Günümüzde gençlerin sosyal mecralarda çok zaman geçirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Okumayan millet olarak adlandırılmak beni çok üzüyor. Sosyal medya çok geniş bir platform. Doğru kullanıldığında faydası elbette var. Sadece zaman kaybı diyorum. Fakat; okumak çok değerli. Ben zamanımı daha çok onlarla geçiriyorum. Gençlerimiz de bol bol okusun. Kitap okumamak büyük bir kayıp.

Roma'da "Biz" Olsak isimli ilk romanınız piyasada satışta. Genel tema ve içerikten biraz bahsedebilir misiniz?

Üç farklı kadının hayat ile olan mücadelesidir. Bu hayatta ne yaşarsak yaşayalım, hayallerimizden vazgeçmeden yola devam edilmenin hikâyesidir. Kanserle dans edenlere ithafen yazıldı. Umut olmak için ve unutulan o acı gerçekleri bir tokat gibi azıcıkta olsa hatırlatabilmek için bu yolculuğa çıktım.

Roma'da "Biz" Olsak; dansın, gerçek aşkın ve hayata tutunmanın öyküsü…”

İnsanların çoğu ‘hayatımı yazsam roman olur’ der. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?

Her insandan bir kitap çıkar, cümlesi çok doğrudur. Fakat herkesin yazabileceğine inanmıyorum. O ruh, hayal gücü ve yaratıcılık yoksa yazamazsın. Kesinlikle bana göre yazmak yetenektir. Tıpkı oyunculukta olduğu gibi..

Neden şuan rövanşta olan şiir ve deneme değil de roman yazarlığı?

Ben hikâyesi olan her şeyi daha çok seviyorum. Parçaları bir pazıl gibi birleştirmek çok daha eğlenceli geliyor. En çok roman okurum ve bu yüzden roman yazıyorum. Belki ileri de bir öykü kitabı yazarım. Kim bilir.

Peki, bu yolculukta ne zaman ben artık yazarım diyebildiniz?  Ya da kendinizi ‘yazar’ olarak tanımlıyor musunuz? Sizde Estağfurullah Aslı Hanım gönül işçisiyim diyenlerden misiniz?

Yazar olarak anılmak benim için çok değerli oldu. Kabullendim. Fakat; bende halen öğreniyorum ve eğitimler almaktan vazgeçmiyorum. Yazarım ben diyebilmek öyle kolay değil.

Okumaktan hoşlandığınız Dünya ve Türk edebiyatı yazarları kimler?

Tam bir Sabahattin Ali hayranıyımdır. Öyle böyle değil.

Tomris uyar, yaşar Kemal, Oğuz Atay, Nazım hikmet ve Sarah jio dur.

Ne tür okuyucu kitlesine hitap ediyorsunuz?

Gerçek hikâyeleri seven herkese. Yani herkese

Son olarak siz gibi genç yazarlara tavsiyeler desem ve gündemde ısrarla kalmaya devam eden bir türlü bitmek bilmeyen çocuk istismarları, kadın cinayetleri ve hayvana şiddet hususunda neler söylemek istersiniz?

Çok ama çok okumalarını ve edebiyatımıza sahip çıkmalarını tavsiye ediyorum. O kadar derin bir konu ki; her duyduğumda yüreğim yana yana ağlıyorum. Tahammülüm yok. Bazı insanlar susuyor. Bana dokunmasın da bin yıl yaşayayım misali.  Benim ne ruhum ne de aklım almıyor. Kadına şiddet, çocuk istismarı ve hayvana şiddet. Ancak mazluma güç yetiyor. Tek dileğim ağır yasaların artık gelmesidir. Canımız çok yandı ve yanmaya da devam ediyor. Bitmiyor, bitmeyecek. Umutla ve sabırla bekliyor olacağım. Ama susan taraf olmayacağım. Olmadım, olamam da. Lütfen Susmayın!

Desteğin için çok teşekkürler Aslıcığım. İyi ki tanıştık. Ve yanımda olan herkese sonsuz minnetle… iyi ki sizler…

Yolunuz Açık, yürek sesiniz daim, kaleminiz kavi olsun Sevgili Handan Hanım.

Röportaj: Aslı M. Sarı