ZAMBAK KARABAY

Ressam ve Tasarımcı Karl Talip Kara, sanat dünyasında kendini bir derviş olarak gördüğünü belirterek "Sanatta bugün hedefim aslında hat sanatını bir Batılının evine sokabilmek." dedi. Ve kendisine yönlendirdiğim sorulara Türkçesinin tam oturmadığı nı belirterek şu şekilde yanıtlar verdi...

Merhaba Karl Talip Bey...Nasılsınız? Okuyucularımıza kendinizi nasıl tanıtırsınız? 

Belçika'nın başkenti Brüksel'de üç çocuklu bir Türk ailenin ikinci çocuğu olarak 1978'de dünyaya geldim. Ailem tarafından bir "Batılı" olarak büyütüldüm. Gençlik yıllarında Ekonomi Bilimleri okumaya teşvik edildim asıl tutkum Güzel Sanatlar üzerine oldu.

Brüksel'deki Saint-Luc Enstitüsünde Güzel Sanatlar ve uygulamalı sanatlar üzerine öğrenim gördüm ve bu alanda yeni şeyler öğrenmek için 38 farklı ülkeyi dolaştım...

Resim yapmaya ne zaman başladınız? Tarzınız farklı...okuyucularımıza ilginizin nereden geldiğinden bahseder misiniz?

Çocukluğumdan beri resim yapıyorum diyebilirim, ama profesyonel olarak 20’li yaşlarımdan beri karma sergi olsun resim satışım olsun diye başladı diyebilirim. Tarzımı oluşturan çok akım var; Kandisnkynin, Klimtin renkleri, Japonizm, Art Nouveau’nun ve İmpressionismemin naifliği de var. En ağır basan veya bu bütünü birbirine bağlayan Anadolu ve Türk sanatı.

Çalışmalarımda galiba hayal ettiğim veya dünyayı görmek istediğim şekilde çiziyor ve renklendiriyorum. Belki bu günkü dünyanın olması gerektiği gibi bir dünya.

Hat sanatçısı olarak sanatınızı icra ederken etkilendiğiniz bir sanatçı oldu mu? Hangi sanatçılardan etkilendiniz?

Tarzımı oluşturan çok akım var... Kandisnkynin, Klimtin renkleri, Japonizm, Art Nouveau’nun ve İmpressionismemin naifliği de var ve en ağır basan veya bu bütünü birbirine bağlayan Anadolu ve Türk sanatı.

Ne tür resimler yapıyorsunuz? Felsefi olarak temanız nedir?

Türünü benim kendim belirtebilir miyim bilmiyorum... bir kaç akımın sentezi diye bilirim. Bu yaşamış olduğumuz küreselleşmiş dünya artık eskisi gibi uzak ve ulaşılmaz değil, her taraf herkesin memleketi veya vatanı, Japonların, Batılıların, Afrikalıların sanatı bir tek kendilerine ait değil. Yani kültür bütün insanlığa aittir. Bende herkes gibi bu koca bütünden bir sentez çıkartıyorum çalışmaşarımdan.

Eserlerinizin konusunu seçerken faydalandığınız veriler nelerdir? Temalarınızı nasıl buluyorsunuz? 

Bu sorunuza şu şekilde cevap vermek isterim, eski bir kütüphaneci gibi tozlanmış raflardan klasikleşmış denilen nesneleri alıp renklendirerek yeniden hayat verebilmek. 

Siz tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz ve çalışmalarınızla vermek istediğiniz mesaj nedir? 

Çalışmalarımda vermek istediğim mesaj, Türk geleneksel sanatı kavramını çok kabul etmiyorum, Türk sanatı denmesini isterim, daha yoğun yaşanmasını isterim, daha renkli, aslını öldürmeden klasik ve bilindik yollardan çıkılmasının mümkün olduğunu.

İllaki bu tehzip, hat, minyatür çalışılsın ama masterize edilmiş şekilde çalışılırsa bence daha uzun yaşanır.

Sanatınızı icra ederken tema oluşturmak için çok detay çalışma yapmanız gerekiyor mu? 

Benim için çok gerekiyor... çünkü Türkiye’de Güzel Sanatları okumadım, dolayısıyla elimde birikmiş bir data yok veya az. Bunları biriktirmek, okumak ve oluşturmak bir araya getirmek zaman ve güç alıyor.

Eşiniz Anadolu Kültürü siz Avrupa kültürü ile eser oluşturan sanatçılarsınız...size Anadolu kültürünü eserlerinize yansıtma fikri eşiniz ile birlikte verdiğiniz bir karar mıydı?

Hayır... Çin’de yaşarken doğu sanatını içerik olarak kulanmaya başladım.  

Etkilendiğiniz veya örnek aldığınız sanatçılar var mı? En çok beğendiğiniz Türk ve yabancı sanatçılar kimler ve neden?

Etkilendiğim sanatçı evet çok var. Genelde beğendiğim sanatçılar belli giden bir akımı kıran sanatçılardır. Farklı ufuklar açılmasına sebep olanlar yukarıda söylediğim gibi Kandinsky’ye bayılıyorum. Mark Rothko, Klimt daha klasikler ve Barok olan Poussin, tabiki Salvatore Dali.

Osman Hamdi tabii ki Fikret Otyam, Fahrelnisa Zeyd, Fikret Mualla, 

Sanatınızdaki hedef nedir? Türkiye’de sizin temanızdaki sanat eserlerinden hedefe ulaşılıyor mu? 

Bir hedefim var evet. Bu geleneksel dediklerini klasikten çıkarıp çağdaş görüntüye sokmak. Klasik yaşayabilmesi için çağdaşlaşması şart yoksa yok olmaya mahkumdur. 

Türkiye’de resim sanatı sizce ne durumda? Gerekli ilgi ve bilgi var mı?

İlgi olarak şikayet edilecek bir durum yok... gerçekten insanlar kültürel olmalı ki sanatın her alanına çok düşkünler ve meraklılar.

Genel bir durum tespitini ben yapamam ama dürüst konuşmak gerekirse tecrübeleri paylaşarak Türkiye’de üreten için ayakta kalabilmek çok zor ve uzun bir yol. Galeristler, küratörler, organizatörlerin elinde ekmeğiniz. Bunlar da ilk kendilerine kalanını sizinle paylaşıyorlar, çok gaddar bir ortam. Yani sanatçı kendisinden çok bu saydığım kişileri doyurmaya uğraşıyor...

Yurt dışında eserlerinizin sergilenmesi ile ilgili çalışmalarınız var mı? Seçim olarak hangi ülkelerde sergi yapma planınız var?

Ben daha çok yurt dışı bağlantılı çalışıyorum. Geçmişimden dolayı oluşmuş bir sistem var alışkanlıklar, tanıdıklar. Ülke olarak Belçika, Fransa ve İngiltere...

Yaptığınız eserlerin başarılı olabilmesi için sizce olmazsa olmaz koşul nedir? Olmazsa olmazı insanların kalplerine mi hitap etmeli? 

Çalışmlarımda elimden geldiği kadar ruhuma hitap etmesinde gayret gösteriyorum ve aynı şekilde izleyenlere de hitap etmesini ümit ediyorum...

Resim yapmak öğrenilecek bir şey midir? Eğitim alarak mı sanat öğrenilir? Yoksa eser oluşturmak için yetenek mi daha ön plandadır?

Eğitim olarak: Bazı insanlarda yetenek, bazı insalarda teknik beceriler var. Öğrenilir tabiki... sonuç olarak belli bir materyal ile çalışıyoruz. Bir rönesans tablosu yapamıyorsa da bir Picasso herkesin elinden çıkmaz mı? 

Eser oluşturmak için sanatçının teknik el becerisinin yanında materyal olmayan ve en önemlisi hayal dünyasına ihtiyacı var. Ne kadar sınırsız ve kuralsız olursa ortaya çıkabilecek çalışma o kadar pür olur.

Yani siz de biliyorsunuz ki ressam olmak için ilaki eğitim şart değil ,olursa süper bir artı. 

Şimdi amaç nedir onu iyi belirlemek gerek, hobby mi? Meslek mi?

Yurt dışında doğmuş ve büyümüş bir sanatçı olarak, sanatçı kimliğinizin tanıtımını yaparken şu an yaşadığınız Türkiye’de zorlandınız mı? 

Kolay olmadı, halen de değil. Çünkü kimse hiç bir yerde aman efendim Karl geldi diye kolları açık beni beklemiyordu... ve kimse kimseyi de beklemiyor. Sabit olarak bir ülkede yaşayınca avantajınız çevreniz tarafından gün ve gün büyüyerek gider. Tanınırlığınız gün ve gün artar... sergilerinizden düzenli gördüğünüz insanlardan, sizi gören gözler alışır sizi takip eder.

Çok gezmenin avantajlarının yanında dezavantajları var. Her ülkede neredeyse sil baştan yeniden başlıyorsunuz. Alışmamış bir insana mahalle veya şehir değiştirmek bile zor olur. Ama zamanla dezavantajı avantajınıza çevirebilirsiniz. Çünkü hızlı ve düzenli, sistemli bir şekilde ilerlemeniz gerekiyor. Burada da kazanılmış olan Tecrübenin çok faydası var. 

Tek tek kapı çalmanın gerek olmadığını ve zaman kayıbı olduğunu biliyoruz, tarafım olarak şansıma da güveniyorum diyebilirim iyi insanlarla karşılamak şansım oldu ve yelkenlerime biraz rüzgar attılar...

Tanıtımınız için size yardımcı olan bir kaynak oldu mu?

Tanıtım, reklam olarak soruyorsanız, bu konularla kendim uğraşıyorum. Sergi olarak soruyorsanız, yukarıda yazdığım gibi yardımcı olan iyi insanlarla karşılaştım.

Sanat eserlerinizin tanıtımını nerelerde yapıyorsunuz? Faydalı oluyor mu? 

Çalışmalarımın tanıtımı için %90 internet dünyası. Bu gün artık İstanbul’da otururken Amerika’da, Londra’da ve Paris’te bulunan bir siteye portfolyonuzu sunabiliyorsunuz. 

Size söyleyeyim ve bunu yazın lütfen, Türkiye’de hepsi değilse de çoğu Galerister, Organizatör, Küratör çalışma koşulları sanatçı adayları için ve sanatçılar için çok zor. Serginin;  mekan kirası, reklamı, kokteyli çoğu sanatçıya yüklenir ve artı komisyon alırlar, sanatçının eline kalan satıştan belki sadece %30 olur...

Kendinizi resim yapmak için şartlandırır mısınız? “Günde şu kadar zaman harcamalıyım” gibi bir düşünce ile mi sanatınızı icra edersiniz? Yoksa vermek istediğiniz bir mesaj mı var?

Şartlandırmak demiyelim buna ama disiplin şart... nasıl bir insan belli işyerine gidip mesai yapıyorsa bende aynı şekilde günde belli saat üretiyorum.

Dünyanın en iyi kemancıları günde 10 saat, belki aynı parçayı binlerce tekrarlayarak antrenman yapıyorlar. Bir işte “usta” olabilmek için o işte en az 8 saat çalışmanız gerekiyor. Yoksa hobby den başka bir şey değil.

Gezmiş olduğunuz 38 ülkenin sanatına dair edindiğiniz tecrübeler 7 yıldır yaşadığınız Türkiye’de size olumlu sonuçlar verdi mi? Karşılaştırma yaptığınız da sonuç nasıl oldu?

İllaki her yaşadığımız, yaşayacağımıza yardımcı oluyor. Sanatına dair kıyaslama yapmam ama sadece şunu söyleyebilirim, çok güçlü bir sanat mirasına sahip bu ülke ve bunları yaşatmak çok önemli, yaşatılması içinde katı kuralları aşmak gerek belki.

Eserlerinizi yaparken çektiğiniz zorluklar oluyor mu? Olur ya şimdi sanatınızı icra ederken maddi ve manevi harcamalar da önemli... 

Maddi olarak oluyor elbette...bu durumda manevi olarak da etkilenmiş oluyorsunuz... 

Kendi eserlerinizin satışından gelir sağlıyor musunuz? Malum Türkiye’de özellikle de büyük şehirlerde inanılmaz sayıda bu konuda sanatını icra eden kesim var...

Mutlu ve huzurluyum diyebilirim Zambak hanım... 

Zengin ve farklı bir içeriğiniz var... yakın zamanda gerçekleştireceğiniz sergide hangi tür materyaller kullanacaksınız? Kaç adet eser ile katılım sağlayacaksınız? 

Zengin ve farklı bir içerik sunmaya hazırlanıyorum. Bir de malum eserlerimi elbiselere de yansıtarak boyama işlemimde; Sergide elbise, taş, ahşap ve çömlek gibi alışılmışın dışında materyaller kullanarak 60 eserimle sergiye katılım sağlayacağım...

Yurtiçi ve yurtdışında kaç kişisel sergi açtınız? Daha fazla ilgi nerede oldu?

40 geçtiğini biliyorum. Her ülkede ilgi oldu diyebilirim...

Son olarak eklemek istedikleriniz?

Elbette eklemek isterim... Özellikle sanat ortamının içinde olan sanatçıya yer vermeniz oldukça önemli. Sanatçılar olarak sesimizi az duyuran bir kesimiz. Yoğun emek harcanan bu sektörün bir bireyi olarak sesimizi duyurdukça daha çok gelişeceğimiz inancındayım. Tek isteğim bir meslek değil, bir hayat biçimi olarak gördüğüm bu alanda hep aynı heyecanla ve enerjiyle devam etmek. 

Sonuç olarak öncelikle size ve röportajımın yayınlanacağı Önce Vatan gazetesine teşekkür ederim..