Hayatta her şeyin bir vesilesi var. Değerli müzisyen dostum Aydın Akkaya’nın ricası üzerine yazdığım şarkı sözlerini seslendiren değerli ROTA GRUBU sayesinde hem baterist hem de Ritmoterapist olan sevgili Ramazan Ağaçkaya’yı tanıma şansını yakaladım. Bana göre göz önünde olanı değil, göz ardı edileni keşfetmek daha kıymetlidir. Şöyle ki cilası yapılmış, parlaklığıyla gözleri dolduran bir mobilyayı daha ne kadar parlatabilirsiniz. Önemli olan güzel işlere imza atmış, bilinmeyen cevherleri ortaya çıkarmak ama maalesef bizler bazen görmeyi beceremiyoruz ya da görmezden geliyoruz. Bu sebepledir ki, gönüllerini sanata vermiş, ileride parıldamaya hazır, bir kenarda bekleyen değerli insanlarımızı çoğu zaman fark etmiyor, böylece ülkemize kazandırma şansını da yakalayamıyoruz. Hâl böyle olunca halkımız bu değerli insanlardan, onların icra ettiği sanatlarından, hayata geçirdikleri veya geçirmeye çalıştıkları projelerinden bihaber oluyor.

Evet… Hadi gelin işini tutkuyla yapan, baterinin başında ve sınıfında harikalar yaratan sevgili Ramazan Ağaçkaya’yı hep birlikte tanıyalım.

Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz? Kimdir, Ramazan Ağaçkaya?

01.06.1984 yılında Van’da doğdum. İlk ve Orta Öğretim eğitim hayatımı Van’da tamamlayarak İstanbul’a yerleştim. Bu süre içinde müzikle ilgilenmeye, özellikle bateri ve ritim çalışmaları yapmaya başladım. Müzik evrenine küçük yaştan itibaren ilgi duyarak çeşitli kurumlardan, “Müzik Ve Gösteri Sanatları” na dair eğitimler aldım. Bunun dışında ritmoterapi eğitimiyle de çalışma alanlarımı genişlettim. Yurtdışı ve yurtiçi birçok önemli sahnede ve aynı zamanda değerli sanatçılarla da sahne çalışmalarında yer aldım. Şu an özel bir okulda vurmalı çalgılar öğretmenliği, özel öğrencilere ritmoterapi eğitmenliği yapıyor ve T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültürel İletişim Vakfı İstanbul İl Koordinatörlüğü’ nü devam ettiriyorum. Ramazan Ağaçkaya’yı özetleyecek olursam, küçük yaşlardan itibaren hayatının en büyük bölümünü sanata, müziğe, ritme ve bateriye ayırmış; kendini daima geliştirmeye odaklamış ve müziğin eşsizliğini en derinden hissetmiş birisidir, diyebilirim.

Müziğe olan ilginiz küçük yaşlarda fark edilmiş. Belki siz bile yeteneğinizin farkında değilken, sizde ki bu farkındalığın ortaya çıkarılmasında kimin ya da neyin rolü oldu? 

Müziğe olan yeteneğim zaman içinde kendiliğinden belirginleşmeye başladı. Fakat çevremdeki insanların özellikle abilerim ve kuzenlerimin müzikle uğraşıyor olmaları beni de cesaretlendirip, bu alana teşvik etti.

Kısaca, bateri çalmaya başlama hikâyenizden bahseder misiniz, kısaca?

Bateri çalma hikâyemi şöyle özetleyebilirim… Bizim bir grubumuz vardı ve ben orada perküsyon çalıyordum. Büyük bir konser teklifi alınca bateri çalmaya karar verdik ve provamızın 3. gününde bateri ile konsere çıkıp, bateri çaldık☺ Normal şartlarda belki zor olan bu durum benim hayatımda bateri adına bir dönüm noktası oldu.

Neden başka bir enstrüman değil de, bateri?

Baterinin çok özel bir enstrüman olduğunu düşünüyorum. Ritmi hayatın her alanında görebiliyor ve en önemlisi de ritimle ilgilenmeyi çok seviyorum. İlkokul yıllarındayken okul sıralarında ritim tutarak arkadaşlarımın şarkılar söylemesi çok hoşuma gidiyordu. O zamanlar bende, “ Ritimlerle ilgili bir şeyler yapmalıyım,” diye düşündüm. İç sesim beni hep bateriye yöneltti. Belki de bu benim için bir yol ayrımıydı ve bana göre en doğrusu olmakla beraber aynı zamanda çok severek yürüdüğüm bu yolu seçmiş oldum.

Peki, başka bir alanda çalışsaydım nasıl olurdu diye düşündüğünüz oluyor mu, hiç?

Bu konuyla ilgili naçizane şöyle bir ayrım yapmak isterim: Sevilen bir işi yapmak ve herhangi bir işte çalışmak… Bunların çok farklı yaşantılar olduğunu düşünüyorum. Sorunuza gelecek olursak başka bir alanda çalışsaydım kendimi eksik ve mutsuz hissederdim. Ayrıca dediğiniz gibi çalışıyor olurdum. Şimdi ise çalışmıyorum sadece sevdiğim işi yapıyorum☺

Müzik hayatınızda karşılaştığınız zorluklar oldu mu? Bu zorlukları aşmanızda baterinin hayatınızdaki rolü ne oldu?

Hayatın her alanında bazı zorluklar yer almaktadır. Bu kabul görür bir gerçektir. Müzik hayatının da çeşitli zorlukları muhakkak ki oldu. Bazı şeylere ulaşmak şu anki kadar kolay değildi. Özellikle çeşitli bilgilere ulaşmak ve yaşadığımız coğrafyada hoca bulabilmek neredeyse imkânsızdı. Sürekli dinleyerek ve çalışarak kendimi geliştirmeye odaklandım. Bateri çalmak ve çalışmak bir bakıma bu zorlu yolculukta bana yol arkadaşlığı yaptı. Giderek geliştiğimi görmek beni motive ettiği gibi yaşadığım çevre içinde kendime olan güvenimi de artırdı.

2001 yılında profesyonelliğe adım attınız. Bize profesyonel müzik hayatınızda yaptıklarınızdan bahseder misiniz? Bu geçişle birlikte hayatınızda neler değişti?

2001 yılından beri profesyonel olarak bateri ve vurmalı sazlar çalmaktayım. 2002 yılında kendi müzik grubumuzu kurarak pop/rock, yerli ve yabancı müziklerle Türkiye’nin birçok ilinde ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yine birçok konserin hem organizasyonlarında hem de sahnelerinde yer aldım. 2008 yılından sonra da farklı sanatçılar ile çeşitli TV kanallarında (TRT1- TRT MÜZİK- TRT6- KANAL D- HABERTÜRK- SHOWTV- KRALTV…) yurtiçi/ yurtdışı sahnelerine eşlik ettim. Bugün de hâlâ aktif olarak sanatsal çalışmalarımı sürdürmekteyim. İçinde yer aldığım konserlerin yanı sıra farklı sanatçıların albüm kayıtlarında da bulundum. Profesyonel ve aktif olarak sahne organizasyonluğu yapmakla birlikte hâlâ birçok organizasyona eşlik etmekteyim. Sahnenin yanı sıra müziğin ve sanatın birçok olumlu özelliğini ön plana çıkarmak ve gelişimine katkıda bulunmak maksadıyla ritim, solo ve grup çalışmalarında da yer almaktayım. Hayatımdaki değişikliklerle ilgili olarak da şunları söyleyebilirim, işimin ne kadar ciddi olduğunu ve bununla birlikte daha çok çalışmam gerektiğini anladım. Bu da beni daha disiplinli ve özverili yaptı. Profesyonel olarak yaptığım çalışmalarda birçok ülke ve şehir gezip görmek ve onların kültürlerini tanıma fırsatını yakaladım.


Bugün birçok kurumda, “Ritmoterapist” olarak çeşitli eğitimler veriyorsunuz. Bize Ritmoterapist eğitmenliği hakkında bilgi verir misiniz?

Ritmoterapi, hem geniş bir alana sahip hem de uzmanlığın oldukça önemli olduğu bir daldır. Ritim ile her bireyin kendini daha iyi hissetmesini sağlamakla birlikte disleksi, dikkat dağınıklığı, hiperaktivite ve benzeri durumlara önemli ölçüde iyi gelen bir terapi yöntemidir. Bireylerin kişisel, sosyal gelişimlerini desteklemekle birlikte özellikle ritim çalışmalarıyla sayısal ve kinestetik zekâ gelişimlerine ciddi oranda olumlu etkisi olmuştur. Bunu da yapılan önemli araştırmalar desteklemektedir. Ritmoterapist olarak çalışmalarımı grup halinde veya kişinin özel durumunu  göz önünde bulundurarak bire bir olarak da yapmaktayım.

Yakın zamanda “Küçük Bateristler Davul Metodu” adında bateri metot kitabınız çıktı. Sizi bu kitabı çıkarmaya iten neden neydi? Bize kitabınızı anlatın desem?

Uzun ve titiz bir çalışmanın sonucunda kitabım çıktı. Açıkçası kılı kırk yararcasına ilgilendiğim ve üzerine düştüğüm bir kitap çalışması oldu. “Küçük Bateristler Davul Metodu” adlı kitabım okulda eğitmenlik yapıyor olmam sebebiyle ve küçük yaş gruplarının belirli bir zaman sonra notadan sıkılıp, yeteneklerinin gölgede kalmaması için hem görsel hem de notasyon olarak yazılmış, eğlenceli bir metot kitabı haline getirdim. Aslında çocukların ilgisini artırmak için yazmış olduğum kitap, bateriye yeni başlayan her yaş grubu için de uygundur ve Türkiye’de bu alanda bir ilk olması yönüyle de beni ayrıca gururlandırmaktadır. Dilerim ki kitabım, bateriye gönül vermiş herkes için faydalı olur.

Kitabınızı çıkarmaya hazırlanırken ne gibi süreçlerden geçtiniz? Ülkemizde kitap yayımlamak ne derece zor? Yolunuzdan gitmek isteyen gençlerimizi,  bu hususta aydınlatmak için neler söylersiniz?

Her yazar gibi doğru yayınevi ile çalışmak, vermiş olduğum emeğin sonucunun güzel olduğunu görmek ve en önemlisi de eserimin hak ettiği değere erişmesini sağlamak gibi amaçlarımdan dolayı ince eleyip sık dokumaya çalıştım. Bunun için de birçok görüşme yapmakla birlikte sürekli araştırma içinde oldum. Kitap yayımlamanın zorluğu aslında kitabı çıkartmaya çalışırken hem maddi hem de manevi olarak yaşamış olduğum sıkıntılarda oldu. Yayın gruplarının belirli şartları, kitabı çıkartma hususunda yer yer çok ağır geldi ve teşvik edileceğim yerde beni bu kitabı çıkartma fikrinden biraz uzaklaştırdı. İşte, am da burası kırılma noktası oldu ve ben yılmadım. Hedeflerime ve planlarıma yoğunlaşarak, “Hayalimi gerçekleştirmek için elimden geleni yapacağım,” dedim ve yaptım. 

Çıktığınız bu müzik yolculuğunda kendinizi “müzisyen” olarak tanımlıyor musunuz? Sizce bir müzisyende olması geren en önemli üç özellik ne olmalıdır?

Bu tanımlama bakış açımıza göre değişir. Müzisyenlik, kimine göre yıllarca bu işle uğraşmak, kimine göre de önemli sahnelerde yer almaktır. Sanırım ben tüm bu tanımlamalardan biraz daha uzak olanı düşünmekteyim. Açıkçası ben hâlâ yolun çok başında olduğumu ve daha fazla çalışmam gerektiğini biliyorum. Bana göre “müzisyenlik” kavramının belirli bir sınırı yoktur. “Ben müzisyen oldum, artık her şeyi biliyorum.” Diye bir düşüncenin olmaması gerektiği kanaatindeyim. Müzisyenlik, uzay boşluğuna veya dipsiz bir kuyuya benzer. Ayrıca bir müzisyende olması gereken en önemli üç özellik ise enstrümanına âşık olması, disiplinli bir tempoya ayak uydurması ve her meslekte olduğu gibi çok çalışmasıdır.

Hayata geçirdiğiniz birtakım projeleriniz var, peki ya geçirmek istedikleriniz neler?

Aklımda hayata geçirmek istediğim çok proje yer almaktadır. Bunların hepsini buraya sıralamam pek mümkün değil. Ancak yakın zamandaki projelerimin en başında yer alanı söyleyeyim. Özel olan çocuklar veya yetişkinler ( duyma engelli, görme engelli, disleksi…) için ritim grupları kurmak, onlarla beraber şehir şehir, ülke ülke konserler düzenlemek, sosyal hayatlarında onların da özgürce, tüm engelleri aşmış olmalarını sağlamak ve o ışıl ışıl parlayan gözlerinde, yüzlerinde mutlu olduklarını görmek istiyorum.

Alanınızla ilgili en büyük hayaliniz nedir, desem?

Hayallerimi açıkçası sonlandıramıyorum. Çünkü bir hayalden bahsederken aslında ona hudutlar çizdiğimizi düşünüyorum. Oysa hayaller hudutsuz olmalı. Ayrıca benim için hepsi ayrı bir öneme sahip. Fakat yine de en büyük hayalim olarak niteleyebileceğim, ülkeme faydası olan bireyleri yetiştirecek ve onların sanat zevkine ulaşmasını kolaylaştıracak bir sanat okulumun olmasıdır.

Müziğin ülkemizdeki yeri hakkında düşünceleriniz nelerdir? Türkiye’de müzisyen olmak nasıl?

Yine söylenecek çok sözün olduğu bir soru. Türkiye’de çeşitli çalışmalarla iyileştirmeler yapılmaya çalışılsa da müziğin ülkemizdeki yeri maalesef ki çok içler acısı durumdadır. Neredeyse müzisyenlerin %98 i sigortasız işlerde günübirlik çalmaktadır. En önemlisi de müzik hayatımızda yer alan önemli değerleri yeni nesillere yeterli düzeyde aktaramıyor oluşumuzdur.

Son olarak sizin yolunuzdan gitmek isteyen gençlere ne gibi tavsiyeler vermek istersiniz?

Öncelikle “imkânsız” kavramını hayatlarından çıkarmaları gerekmektedir. Bazen hatta her zaman zorluklar olabilir ama bunlar da azimle ve sabırla aşılabilecektir. Yaşamış oldukları problemler veya sıkıntılar onlara ilham olmalıdır. Nitekim yaşadığımız coğrafyada sanatla uğraşmanın çeşitli sıkıntıları olabilmektedir. Fakat her ne olursa olsun yılmamaları gerekir ve daha çok azimle, daha çok severek, her türlü zorluğa göğüs gererek ilerlemelerini istiyorum. Son olarak sanatla ilgili, Ulu Önderimiz M.K Atatürk’ün kıymetli bir sözünü hatırlatmak isterim: “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Sanatın ışığında, her daim özgürce ışıldamanız temennisiyle…

Sevgili Ramazan Ağaçkaya’ya verdiği röportajdan dolayı çok teşekkür ederim. Ayrıca, kendisini özel insanlara ve sanatına olan hassasiyetinden dolayı da tebrik ediyorum. Değerli tüm projelerinizi hayata geçirmeniz temennisiyle, yolunuz açık olsun…