RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA
 

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Rahşan Sabuncu kimdir?

İnsanın kendini tanımlaması, galiba en zor betimleme. Ben, kimim? İstanbul’da doğdum. Ankara Üniversitesi mezunuyum. Hayatımın büyük bölümü Ankara’da geçti. Sonra yine doğduğum şehre (İstanbul’a) döndüm. Mühendisim. Farklı birçok sektörde çalıştım. “Serbest olarak çalıştığım yıllar, daha fazladır.” diyebilirim. Herhangi bir yere veya bir kuruma aidiyet duygum, hiçbir zaman çok güçlü olmadı sanırım. Bu yüzden küçük veya büyük bir şeyleri hep kendi başıma elde ettim, başardım. En önemli özelliğim, “okumak” denebilir. Çok küçük yaşlarda dahi sözlük okurdum, hatırlıyorum. Hep yeni bir şeyler öğrenme isteği, yeni kelimeler, yeni manalar... Zamanla bu keşif yolculuğu; sözcükten manaya, manadan zahire ve batına, hepsini ifade ve idrak etmeniz için gerekli dile, açlığa dönüyor. Hayatı, insanı, görüneni, görünmeyeni, bilineni ve bilinmeyeni öğrenmeye dönük keşif yolculuğu, bir süre sonra okumaktan gayri ihtiyari yazmaya evriliyor. Bende de olan bu.

Yazın hayatınız nasıl başladı? Size öncülük etmiş isimler var mı?

Az önce de söylediğim gibi, çok okumak, zamanla yazmaya evrilebiliyor. 2007 yılından itibaren yazma denemelerim oldu düzyazı ve şiir türlerinde. Bir buçuk yıl kadar yerel bir gazetede hayata dair yazılar kaleme aldım. Bu sürecin bana çok faydası oldu. 2015 yılında annemi kaybettim. Bir süre hiçbir şey yapamadım. Sonra anladım ki yazmak, içimdekileri dökmek, beni kurtaracak bir can simidi olacaktı. Sonrasında içimdekileri dile getirmek için yazmakla ciddi ciddi uğraştım. Öncülük edenler, demeyelim de okuduğum tüm yazarların bana kendi yazı dilimi yaratmamda illaki katkısı olmuştur.

Yazarken nelerden esinlenirsiniz? Örnek aldığınız yazar ve şairler var mı?

“Örnek almak” şeklinde kabul etmeyelim. Her yazarın takdire şayan özellikleri mutlaka vardır ve hepsi birbirinden farklıdır. Bende de mutlaka bir tesir bırakmışlardır.  Esinlenmeye gelince; sanırım “İçindekileri yazıya dökmek ve karşı konulamaz bir yazma arzusunun gelmesi” olarak nitelendirmek doğru olur. En azından ben de olan o.

Temmuz ayında okurlarla buluşan “Mevkii: Kanlıca” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?

Mevkii: Kanlıca’nın yolculuğu aslında dram olarak başladı. Bu dram, kısmen yaşanmış bir olaydan yola çıkılarak anlatılacaktı; fakat ben, zaten bir dramın içindeydim ve bu bana fazla ağır gelecekti. Polisiyeye evrilmesi, hem bana hem kitaba iyi geldi. Mark Twain’in bir sözü var: “Hayat, bazen kurgunun da çok ötesine geçebilir.” Bu, gerçekten de böyle. Bir yanlışın tüm doğruları götürdüğü bir hayat yolculuğu dinledim birinci ağızdan. Bu, beni çok etkiledi. Bu insan ve bunun gibi nicelerinin sessiz çığlıklarını kaleme dökmek istedim. Sonuçta farklı kurgularla harmanlanmış bir kitap olarak çıktı karşımıza “Mevkii: Kanlıca.”



“Mevkii: Kanlıca” okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyor?

Mevkii: Kanlıca’da özellikle gençlere mesajlar var. Genç yaşlardaki duygusal geçişlerin, insanların tüm hayatına olan etkileri, parçalanmış aile çocuklarının genelinin karşı karşıya kaldığı acılar, son yıllarda hepimizi çok derinden etkileyen çocuk cinayetlerinin ele alınışı… Bunlar, hepsinin sonucunda sizi siz yapan faktörledir. Ne para, ne statü, ne de imtiyaz... Sizi siz yapan; size yapılanlar, atlattığınız fırtınalar, uğradığınız hayal kırıklıkları ve istismarlar, yenmeler, yenilmeler. Sizi siz yapan; bunlar, yani eylemler, dinamikler. Aslında herkes için içsel bir yolculuk, bir sorgulama “Mevkii: Kanlıca.”

Kitabın ismi nereden geliyor?

Çok farklı isimler üzerinde gittik, geldik; ama suçun ortaya çıktığı yer, bize tüm hikâyenin kapısını araladığı için oradan içeri girmeyi doğru bulduk. “Mevkii: Kanlıca” dedik.



Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?

Umarım, ulaşır. Türkiye’de polisiye okuyucusunun pastadaki payı, batı ülkelerine göre oldukça küçük. Ülkemizde bu türün öneminin çok anlaşıldığı kanaatinde değilim. Umarım ki polisiyeye de ilgi artar. Roman, hayatı anlatır. Hayatın içinde de suç illaki vardır. Adalet ihtiyacının doğuş sebeplerinden biri, belki de en önemlisi suçun varlığıdır. İşte hayatı şekillendiren, daha doğrusu yönlendiren suçu betimlemek ve suçu konu alan hikâyeler anlatmak da suçun caydırıcılığı açısından sosyal bir önem taşır, diye düşünüyorum.

Kitabınıza bir okur gözüyle nasıl yorum yaparsınız?

Çok hızlı okunabilen, yalın, ağdasız bir Türkçe kullanılarak yazılmış bir kitap. Ben, her yaş grubundaki okuyucunun zevk alarak okumasını hedefledim. Umarım, öyle olur.

​​​​​​​

Hazırlık aşamasında olan yeni bir eser var mı?

Evet, aklımda ve üzerinde uğraştığım bir eser var. Yeni kurgular var. Bir de tabii “Komiser Vedat” serisini devam ettirmeyi planlıyorum, bakalım.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Hayatlarından kitapları hiç eksik etmesinler. Bol kitaplı, bol okumalı günler dilerim. Sevgiler, selamlar… Teşekkür ederim.