RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Başarılı yazar Pınar Çağlayan ile yazın hayatına ve “Kendini Kazanma Sanatı” adlı kitabına dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Pınar Çağlayan kimdir?

Memur bir babanın, ev hanımı bir annenin ilk çocuğu olarak Sinop’ta dünyaya geldim; ama aslen Kırklareliliyim. Sayısal bölümde okumama ve Trakya Üniversitesi Kimya Bölümü’nden mezun olmama rağmen edebiyata hep büyük ilgi duydum. Çocukluğumdan beri kitaplarla aşk yaşadığım doğrudur. 14 yıldır özel bir sağlık kuruluşunun laboratuvar bölümünde hizmet veriyorum. İlk kitabımın sonlarına doğru Yazarlık Atölyesi’nden ders aldım ve yazın hayatıma adım atmış oldum. Aynı zamanda Adnan Menderes Üniversitesi’nden Aile Danışmanlığı ve Yaşam Koçluğu eğitimi aldım. Biyoenerji, meditasyon, nefes teknikleri ile ilgili eğitim ve seanslar verirken sürekli arayan, araştıran biri olarak bugün iki kitaplı bir yazarım. 

Yazın hayatınız nasıl başladı? Size öncülük etmiş isimler var mı?

Genelde bu soruya “İlkokul öğretmenim, lise öğretmenim…” gibi sözlerle başlarlar; ama benim hayatımda böyle bir şey olmadı. Ben öncelikle, okul hayatımdan önce bana kitaplar getiren babama ve okumam için özveride bulunan anneme teşekkür etmek istiyorum. Kitap okumayı hep çok sevdim; ama artık bir yerden sonra okumak yetmiyordu. İçimden taşan çok fazla şey vardı ve ben de yazmaya başladım. Bu konuyu Youtube kanalımda uzun uzun anlatıyorum aslında, dinlemek isteyenler ziyaret edebilir. Açıkçası hiçbir destek görmedim, karar verdim, istedim, çalıştım ve yazın hayatına girmiş oldum. 

Yazarken nelerden esinlenirsiniz? Örnek aldığınız yazar veya şairler var mı?

Kişilik olarak hep çok hassas biri oldum. Her şeyden kolay etkilenen bir tip olduğum için duygularım genelde uç noktalarda oluyordu. Yani bir şeye çok sinirleniyor, çok seviniyor ya da çok üzülebiliyordum. Bugün bu, biraz daha minimum düzeyde, en azından kontrol edebiliyorum. O yüzden hayatın içinde birebir yaşadığım ya da şahit olduğum hikâyeler, her zaman ilham verici oldu. Televizyonda izlediğim yahut birinden dinlediğim beş dakikalık bir olay bile yazmaya itecek anlar yaratmıştır. Benim için yeri ayrı olan yazarlar var tabii ki: Reşat Nuri Güntekin, Sabahattin Ali, Ayşe Kulin, Franz Kafka ve Virginia Woolf…

Ekim ayında okurlarla buluşan “Kendini Kazanma Sanatı” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?

Etrafımda ve gözlemlediğim kadarıyla hayatta o kadar çok yalnız, mutsuz, ürkek ve kendini sıkışmış hisseden insanlar var ki hepsine ulaşabilmenin en kolay yolu buydu. Kitabı üç bölümden oluşturdum. İlkinde hayata dair konulara değinerek yalnız olmadıklarını bilmelerini sağlamaktan ve hayata karşı gösterebilecekleri duruştan bahsettim. İkinci bölümde ilişkilere değinerek hem duygu yönetimi ile ilgili hem de daha duygusal bir bölüm oluşturdum. Son bölümde ise enerji konusuna girdim; enerji yükseltme çalışmaları, bozulan enerji dengesini düzenleme gibi konuları dâhil ettim. Yani, dolu dolu bir kitap oldu. 

“Kendini Kazanma Sanatı” okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyor?

Kendinden uzak olan bir kişinin başka bir kişiye gerçek anlamda yaklaşabileceğini düşünmüyorum. Zaten günümüzdeki ilişkilerin bu kadar kalitesiz, bozuk ve çabuk harcanabilir olmasını buna bağlıyorum.  O yüzden kitap boyunca okurların gerek düşünce olarak gerek enerji olarak negatiflikten sıyrılmalarını, ne istediklerine ciddi anlamda karar vermelerini, kendilerini tanımalarını ve yapabileceklerine inanmalarını sağlamayı hedefledim. 

Kitabın ismi nereden geliyor?

Bu kitap “Senin için sen istersen her şey mümkün.” sloganıyla aklıma geldi. Dediğim gibi; amaç, kişilerin önce kendini fark etmesi ve kazanması üzerine oldu. 

Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?

Ulaşmaması için hiçbir sebep yok aslında; ama en önemli faktör, tabii ki reklam. Okurların geri dönüşlerini değerlendirecek olursam çok güzel yorumlar aldığımı söyleyebilirim: “Tam ihtiyacım olduğu anda bana geldi.” veya “Unuttuğum birçok şeyi hatırlattın ve nasıl yol alacağımı artık daha iyi biliyorum, altını çizerek ve notlar alarak okuyorum.” şeklindeki yorumlar, bunlardan bazıları.  O yüzden, bunlar bile benim için birer başarı. Zamanla çok daha iyi bir yere geleceğine inanıyorum. 

Kitabınıza bir okur gözüyle nasıl bir yorum yaparsınız?

Birden fazla kişisel gelişim kitabı okumuş biri olarak biraz daha fark yaratmaya çalıştım. Bilinenin aksine sürekli tabiri caizse gaz vermek yerine; yeri geldiğinde modu düşürerek hüzün duygusu yaratmaya, cesaret vererek hızla harekete geçmelerini sağlamaya veya sakince düşünüp kararlar aldırmaya çalıştım. O yüzden, okuduğumda hem anlaşıldığımı hissederdim hem silkelenip ne yapacağıma doğru kararlar verirdim. 

Hazırlık aşamasında olan yeni bir eseriniz var mı?

Başlayıp, belli bir yere kadar getirdiğim birkaç proje var; ama ben ilk kitabım olan Aşkın Ölüm Hali’nin sonunu biraz açıkta bırakmıştım (hem bitti sayılır hem devam edebilir.) Bunu da bilinçli olarak yaptım. Aldığım tepkiler, kesinlikle devamını istedikleri yönünde. O yüzden büyük ihtimalle üçüncü kitap olarak onun devamı gelecek. Bir taraftan çocuklar için öykü ve masal projelerim hazır. Aslında onları da hayata geçirebilmek, ilk hedeflerimden. 

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Öncelikle bu röportaj için çok teşekkür ediyorum. Okurlarıma bu kitabın sloganını kullanarak eğer isterlerse hayallerini gerçekleştirmenin mümkün olduğunu söylüyorum. Kafalarında gürültü yaratan düşünceleri susturup, ruhlarının ve kalplerinin seslerini dinlemelerini öneriyorum. Sömürücü birçok faktöre rağmen yaşam enerjilerini yüksekte tutmalarını diliyorum ve tabii ki kitaplarımla ilgili yorum ve paylaşımlarını her zaman bekliyorum; çünkü bir kişiye bile ulaşabilmenin mutluluğunu tatmak, muhteşem bir duygu. Kitaplar ve okurlar, iyi ki varlar.