Her hafta olduğu gibi bu hafta da Önce Vatan Gazetesi olarak yine çok önemli bir röportaja imza attık. Oynadığı sinema filmleri ve dizilerde sergilediği sempatik tavırlarıyla adından sıkça söz ettiren Hakan Bulut ile bir araya geldik. Bizimle deneyimlerini paylaşan yıldız oyuncu Hakan Bulut ile oyunculuğun gizli sırlarını çözümlediğimiz özel röportajımızı siz değerli okuyucularımızla buluşturuyoruz.

Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz? Hakan Bulut Kimliğinin oluşum süreci nasıl gelişti?

9 Ocak 1982, İstanbul doğumluyum. Aslen Sivaslıyım. Babam emekli bir menkul kıymetler uzmanı, annem de ben doğana kadar anaokulu öğretmenliği yapmış. Sonra benim eğitimime önem verdiği için önceliği bana vermiş. Ailem tarafından üzerine titrenen bir çocuk oldum. İlk torun olmam da bunun büyük önemi var. İlk, orta ve liseyi yine İstanbul’da okudum. Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Bölümü mezunuyum. 2001 yılına kadar aklımda oyunculuğu meslek olarak yapmak ve kariyerimi bu meslek ile devam ettirmek düşüncesi yoktu. İçimde oyunculukla ilgili dürtüler hep vardı ama açığa çıkamıyordu. Çünkü ailemin, baba mesleğini yapmamı istemek gibi bir durumları vardı. Ben de onların istediği gibi biri olmaya çalıştım. Fakat yeterince çalışmamışım ki; istedikleri şey olamadım. Ama daha iyisi oldum.

Bugüne kadar birçok dizi ve sinema filmlerinde rol aldınız. Peki, oyunculuk serüveniniz nasıl başladı?

2001 yılına kadar ailemin destekleri ile okullarımı okudum, dershanelere gittim. Hiç bir şeyimi bu süreçte eksik etmediler. Ben de psikolojik olarak, onların istedikleri mesleğe adapte olmaya başlamıştım. Bununla birlikte askeri okul okumayı çok istiyordum. Ama yeterli seviyede puanı bu okullar için hiç alamadım. Zaten annem de asker olmamı hiç istemiyordu. Üniversite yerleştirme sınavlarından da, ailemin istediği sonuçlarla, güzel bir okul’ yerleşemedim. Fakat devam etmemi ve istersem kazanacağımı biliyorlardı. Destek olmaya devam ettiler. Ta ki ben 2001 yılında dershaneden, ailemin haberi olmadan ayrılıp, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi Deneme Sahnesiʼni bulana kadar. Bu zamanlar da; içimde ki istek ve dürtüler daha da çok açığa çıktı. İlkokul da müsamereler, ortaokul da yılsonu gösterileri, lise de okul tiyatrosunu kurup oyunlar oynamak ve ’ile içinde dönemin ünlü kişilerinin taklidini yaparak belki de içime oyunculuğun tohumları atılmıştı. Bu sonunda açığa, yeter ben herkesin okuduğu bir bölüm istemiyorum diyerek çıktı. 2001 yılında; Kadıköy halk eğitim merkezi tiyatro bölümü ile serüvenim başlamış oldu.

En son 30 Ağustos’ta vizyona giren ‘Gürbüz’ adlı sinema filminde rol aldınız. Gişeler beklentinizi karşıladı mı?

Gürbüz filmi; baya hareketli bir karakteri canlandırdığım, çekimleri esnasında keyif aldığım ve sevilen bir çok oyuncunun bulunduğu güzel bir film oldu. Fakat çıktığı günden, bu zaman kadar geçen süreye bakacak olursak, çokta istenen bir gişe elde edemedi. Buna belli başlı talihsizlikler sebep olmuş olabilir. Mesela yaz aylarında çıkmış olması, hala tatil aylarında olunmasından dolayı seyircinin önem göstermemiş olması, içinde bulunduğumuz  ekonomik sıkıntılar, yeteri kadar reklamı olmaması, seyircilerin sevmediği oyuncular olması gibi gibi.. Birçok neden sayabiliriz. Bunlar benim misal gösterdiklerim, bu sebeptendir diyemem tabi ki. Sonuçta ortada bir iş var ve emek var. Seyirci tarafından izlenmesi bizim için çok çok önemli.

Sizce ‘Gürbüz’ü izlemeliyiz. Çünkü?

Çünkü… Ortada birçok insanın, bir buçuk ay boyunca’, geceli gündüzlü çalışması ve emeği var. Yaptım geçtim diyenler belki vardır ama kişisel baktığım da; yaptığım işlerin altına imzamı atmayı isterim. Ben yaptım geçtim diyemiyorum. Çalışıldı, emek verildi, bir film ortaya çıktı. Kişiye göre muhteşem olmasa da, güzel ve eğlenceli bir film oldu. Seyircinin sıkılacağı bir film değil, keyifle geçireceği bir yüz dakika var.

‘Gürbüz’ filminde Sizi en çok etkileyen sahneniz ne oldu?

Komedi filmi olduğu için set genelde gırgır şamata ile geçiyordu. Tabi ki sinirlerin gerildiği, gücümüzün düştüğü çok fazla an var. Am’ dram’ çekmediğimiz için ve duygusal sahneler olmadığından, şu sahne beni çok etkiledi diyemeyeceğim.

En büyük ütopyanız nedir? Oyuncunun en büyük rüyası yeni bir karakter midir? Bu işin bir zirvesi neresi?

Bu Dünya’dan göçmüş olsalar bile hala yaşayan büyük ustalar gibi adımın kalmasını isterim. Halk tarafından sevilen, yaptığım işlerle beğenilen bir oyuncu olmak. Sadri Alışık, Müşfik Kenter, Kemal Sunal, Tarık Akan, Bülent Kayabaş, Şener Şen, Ali Poyrazoğlu, Haluk Bilginer ve adını şu an saymadığım birçok usta gibi olmak. Bu benim zirve diye niteleyebileceğim bir durum ve gerçekleşmezse ütopyam olur. Oyuncunun rüyası bana göre; canlandıracağı yeni bir karakter değil, bırakacağı izdir.

Sizi oyunculuğa teşvik eden etkenler neler?

Okul öğrenimim boyunca hep sosyal aktivitelerin içinde bulundum. 6 sene halk oyunları oynadım. Birçok yörenin halk danslarını bilirim. Müzik kulağım ve dans yeteneğim olduğunu söylerler. İlkokul, ortaokul ve lise de hep yılsonu ve özel etkinliklerinde, müsamerelerde yer aldım. En çok sevdiğim ders tarih ve içinde geleneksel Türk tiyatrosu öğeleri bulunduğu için edebiyat, edebi metinler, sanat tarihi gibi dersler oldu. Sayılarla aram hiç olmadı. Hiç bana göre olmadıklarını düşündüm. Hala da öyle düşünüyorum. İsteğim hiç bir zaman hesap kitap yapmak üzerine olmadı. Yeteneği göstermek ve onun sayesinde izleyenlerden alkış almak daha cezbedici oldu. Bu da oyunculuk yapma isteğimi daha da açığa çıkardı. Başlangıcım da ki en önemli nedenlerdir diye düşünüyorum.

Tescili bir oyuncu olarak sabah ilk uyandığınızda ruhunuzda mesleğinizin ağırlığını hissediyor musunuz?

Tarihe dönüp baktığımız da; büyük sanatçıların psikolojik sorunlar yaşayabildiğini, ekstrem kişiler oldukları, farklı bakış açıları ile yönlendirici olmaya çalıştıkları, yaptıkları ile sansasyonlar yaratmaları, tutarsız davranışlar sergilemeleri gibi karakterlerinin de anlatıldığı biyografilerini okumuşuzdur. Ben de bir sanatçı olarak böyle durumlar var mı diye dönüp baktığım da; böylesi bir yük ile uy’ndığımı h’tırl’mıyorum. Sanatçıyım evet ama kişisel buhranlarım, asosyal davranışlarım, içe dönük tavırlarım ve mesleğim dünyanın en zor işi, insanlara vermem gereken çok önemli buluşlarım var diyemiyorum. İnsanların beğenisine sunulan bir mesleği hakkı ile yapmaya çalışıyorum. Bu bana mesleğim de ağırlık oluşturmuyor. Aksine güç veriyor.

Oyuncu olmaya ilk ne zaman karar verdiniz? İlk oynadığınız ya da okuduğunuz oyun neydi?

Lise de, edebi metinler dersinde konumuz; Türk Edebiyatının ilk yazılan tiyatro oyunu olan, Şinasi’nin Şair Evlenmesi oyunuydu. İlk okuduğum ve okuduktan sonra; önce arkadaşlarımla konuşup oynamaya ikna etmemle ve daha sonra öğretmenimize bu oyunu canlandırmak istediğimizi söylememle de ilk oyunumu oynamış oldum. Bu ilk kez okuduğum oyunu oynama isteği ve bunun tüm okul karşısında oynanması ile okul tiyatro grubunu da kurmuş oldum. Artık okul da popülerdim. Tüm okul beni tanıyordu. Belki de insanlar tarafından tanınma isteği, sevilme ve hakkında konuşulma isteğinin temelleri de burada atılmış oldu. Oyuncu olmaya karar vermemin başlangıcı da burada olmuş olabilir. Böyle diyorum çünkü önce ki cevaplarda da söylediğim gibi, oyuncu olmaya 2001 yılında karar verdim.

Aileler genelde çocuklarının mimar, mühendis gibi bir mesleği olsun ister. Oyunculuğu hayatınızda nasıl bir yere koyuyorsunuz?

Benim ailem de, baba mesleğini yapmamı istiyordu. Fakat olmadı. Dediğim gibi daha iyisi oldu. Birçok kişi tarafından sevilen, naçizane oyunculuğu beğenilen, takdir cümleleri ile betimlenen bir çocukları oldu. Gurur duyuyorlar ve onların gurur duymaları benim için çok önemli. Oyunculuk da hayatım boyunca benimle olacak. Çok severek yapıyorum ve her yeni başlangıçta yeniden güçleniyorum. Oyunculuk hayatımın en önemli parçası.

Oyuncu olmaya karar verdiğinizde ailenizin tepkisi ne oldu?

Ailem baba mesleğini istiyor olduğu için beni dershanelere gönderdiler. Hiç bir şeyimi eksik etmediler. Sıkıntı çektiler ’m’ beni mahrum etmediler. Onlar benden sadece  babam gibi kariyerli bir menkul kıymetler uzmanı olmamı istediler. Bense 2001 yılında beni gönderdikleri dershaneden kendi isteğimle, onlara haber bile vermeden ayrıldım. Bu kadar fedakârlık yapmış anne babaya yapılmaması gerekir belki ama ben oyuncu olmak istiyordum. Tabi ki karşı çıktılar. Ama ben halk eğitim tiyatro bölümü ile çoktan iletişime geçip, kaydımı yaptırmıştım. Halk eğitim diye bakmayın, o dönem 2 yıllık bir okul özelliğindeydi. Devlet onaylı, müfredata uygun dersleri, milli eğitime bağlı, geçme kalması olan, devamsızlığa bile bakılan tam bir tiyatro okuluydu. Dersler çoktan başlamıştı ve ben kendi çabalarımla oraya bir ay geçte olsa yazıldım. Aileme ayrıldığımı ve halk eğitime yazıldığımı söyleyince haklı olarak öfkelendiler ve bütün desteklerini çektiler. Beni haklı olarak kendi istediğim şeyle baş başa bıraktılar. Madem ben istiyorum, ben başa çıkmalıydım. Öyle de yaptım.

Kamera karşısına geçmeden önce uyguladığınız belli ritüelleriniz var mı?

Bazı insanların böylesi ritüel ya da totemleri olabiliyor. Ben de böyle özellikle uyguladığım bir totem yok. Karakterime bürünüyor ve başlıyorum.

“Hiç düşünmeden kabul ederim” dediğiniz bir rol var mı?

Böyle bir seçiciliğim yok. Oyuncuyum ve her rolü hakkıyla oynamayı istiyorum. Tek yönlü bir oyuncu olmak istemem.

Birlikte oynamak istediğiniz oyuncu veya oyuncular var mı?

Yıllarca sahne de, ekranlarda ya da beyazperde de izleyip beğendiğim oyuncular var. Vefat edenler de var. Oynayabildiklerim de var. Mesela Ali Poyrazoğlu, Rasim Öztekin, Salih Kalyon ile oynadım. Rahmetli abilerim Bülent Kayabaş, Erdal Tosun, Ayberk Atilla, Atilla Arcan, Turan Özdemir ile oynadım. Daha hatırlayamadıklarım da olabilir. Bunlar benim için önemli yapıtaşları. Oynamayı istediğim mesela Haluk Bilginer var. Ustalarla oynamak benim için önemli.

Bir oyuncuda mimik ve vücut dili ne kadar önemli?

Oyuncunun hamurunu oluşturan etmenlerden bahsediyoruz. Mimik ve vücut dilini oluşturan jestleri.. Bu öğeler yaratabileceğimiz karakterler için önem arz ediyor. Kendimizi bireysel olarak ele alırsak; dıştan görünen tavırlarımız, hareketlerimiz, yürüyüş şeklimiz, konuşma şeklimiz gibi bir çoğuna mimik ve jestlerimizle can veririz. Bizi dıştan insanlara gösteren bunlardır. Bir karakteri de insanın görüşüne çıkarmak, bu karakterde ki detayları çözmekle olur. Burada da mimik ve jestler önemli oluyor.

Mesleğinizin ne tür zorlukları ve keyfi yanları var?

Yaptığımız iş; karşı tarafın beğenisine bağlı gelişiyor ve ilerliyor. Bunun için kendini olduğun yerde saymamak gerekiyor. Devamlı geliştirmek gerekiyor. Farklılık yaratmak, kendini tekrar etmemek önemli. Yeni bir karakter yaratmak, bunu sahne de, ekranda ya da perdede göstermek için çok çalışmak gerek. Ben oldum demek doğru değil. Bana kalırsa bir projenin yaratımı, oluşması ve seyre hazır hale gelmesi döneminde geçirdiğin yorucu bir süreç. Yorucu olması zor bir yanı olabilir. Bilemiyorum. Ben zorluk görmüyorum. Severek yaptığım için de çok keyif alıyorum.

Sanat dünyasında bir şeyleri değiştirme şansınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Sanatta değiştirmeyi istediğim bir şey olmaz, aksine üstüne koymaya çalışırım. Geçmişten bu zamana kadar gelen sanat adamları çalışmalarında dünyaya yön vermiş, yaptıkları ile yeni yüzyıllar başlatmış, ülkelerin gelişiminde öncü olmuşlar ve ileri medeniyete ulaşmasını sağlamışlar. Bize düşen bu durumu iyi benimsemek, var olanları kaybetmeden üzerine daha da koyarak, yeni nesillere aktarmak olacaktır. Ben de yaptıklarımla yeni nesille bir nebze adımı bırakabilirsem ne mutlu bana.

Örnek aldığınız bir oyuncu tiplemesi var mı?

Örnek aldığım bir oyuncu tiplemesi demeyelim de, sevdiğim ve oyunculuk açısından kendisini çok beğendiğim Jım Carrey var. Oyunculuk tarzını, yarattığı karakterlere vücut dinamiğini ve mimiklerini katarak farklı karakterler yaratmasını seviyorum. Ben de vücudumu kullanmayı, mimiklerimle oynamayı seviyorum. Her oynadığım karakterin farklı olması için çalışıyorum.

Günümüzde sizce insanların sanata ilgisi ne durumda? Özellikle gençlerin.

Yeni neslin sanata olan ilgisi biraz daha sosyal medyaya dayalı gibi görünüyor. Popüler kültüre yeni nesil bayılıyor. Yeni fenomenler, yeni oluşumlar, sosyal medya kanalları gibi yenilikçi girişimler; elle tutulan, gözle görülen, geleceğe aktarılabilecek somut sanat eserlerinin kalıcılığını sekteye uğratıyor. Gençler nette gezmeyi daha çok seviyor. Her şey ellerinin altında. Bundan dolayı canlı somut sanata çok fazla ilgi göstermiyorlar. Her alanda tüketim çok hızlı ve fazla. Bu da her şeye net üzerinden erişim sağlıyor. Canlılık aramıyorlar. Bunları söylerken tüm zümreyi kapsamıyorum. Somut canlı sanat ile alakalı olan gençlerde var ki, ne mutlu bize.

Son olarak, sizce oyuncu adayları nasıl bir yol izlemeli. Onlara kendi deneyimlerinizden yola çıkarak önerileriniz var mı?

Popüler kültüre bayılıyorlar demiştim. Heh işte o popüler kültürün içinde ünlü olabilmek kavramı da var. Bu nereden olursa olsun diyenlerle dolu bir popülist yaklaşım. Oyuncu olmak isteyenlere nacizane tavsiyem; bir okul okumaları ve burada okudukları süre içerisinde, yapacakları ve yaptıkları tüm eylemler ile geleceğin oyuncusu olabilmek için ter dökmeleri. Sonuna kadar bunu istiyor olmaları ve emek vererek adım adım zirveye ilerlemeleri olacaktır. Bilgisizlik en kötü şeydir. Bilerek yapılan ve emek verilerek alınan sonuçlar her zaman çok daha güzel olacaktır. Bilgisiz olmamak, bilen olmak. Entelektüel bir sanatçı olmak yeni nesiller için, gelecek için yanımızda götürebileceğimiz en önemli özelliklerden olacaktır.

Biz de Önce Vatan Gazetesi ailesi olarak bizimle yaptığınız bu özel ve içten röportajdan ötürü değerli yüreğinize şükranlarımızı sunar, gelecek çalışmalarınızda başarılar diliyoruz…