Uzun bir aradan sonra merhaba Önce Vatan Gazetesinin değerli okurları. 

Biliyorum beni özlediniz. Nereden mi biliyorum. Kendimden. Çünkü ben de sizleri çok özledim. 

Gücünü yaşadıklarından, yüreğinden alıp kalemini susturmamaya yemin etmiş ve piyasaya ilk kitabını sürmüş. Kendisine Yazar denmesinin ‘’Kendini edebiyata adamış uzun yıllara dayanan bilgi birikimi olan yazarlara haksızlık olur.’’ Diyecek kadar mütevazi. Kendisinin ilk kitabım demesine rağmen iyi okuyan biri olarak ben de diyorum ki  ‘’YARINA SIKIL-AN KURŞUN’’ ilk kitabınız olamaz. Okuyucular bilirler ilk kitaplar da acemilik kokar. ‘’YARINA SIKIL-AN KURŞUN’’ kitabı gerçekten usta yazarların tadını bırakıyor damaklarda. Okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Kitabı okuduktan sonra ne kadar haklı bir tavsiye olduğunu göreceksiniz. 

Bu kadar güçlü kalemin sahibini anlatmak bana yakışmayacak biliyorum. Yine de naçizane birkaç cümle yazmak istedim, affınıza sığınarak.  

Yazan Sayın Orhan Korkmaz Beyefendiyi tanıyalım kendi kaleminden. Hadi……. 

Ben Orhan Korkmaz. 

Tarih 17 Haziran 1966 

 Bir Haziran güneşinin kavurucu sıcaklığı altında, ekin tarlasında doğum sancıları başlayan Anam, köye ebeye zor yetiştirilir ve ben dünyaya gelirim. Kilis doğumluyum. Dönüp geriye baktığımızda “Ne çabuk geçti o yıllar” diye hayıflandığımız çocukluk ve gençlik yıllarımız, yokluğun ve yoksulluğun, acıların derin bir iz bıraktığı zaman dilimidir aslında. Çocukluktan ergenlik çağına ilk adım attığım zamanlar kendimi; buğday tarlalarında, üzüm bağlarında, bulgur fabrikalarında çalışırken buldum. Bir taraftan okula gitmeye çalışırken, bir taraftan zorlu hayat şartlarının bir ucundan tutuyordum. Bir taraftan sokak kavgalarını yaşarken, bir taraftan ilk aşklarımı yaşıyordum. Bir taraftan dışarıda sağlam dostluklar edinirken, bir taraftan tek haneli kalabalık bir evde hayallerimi kuruyordum. 

  

Zorlu yaşam koşulları duygularımı olgunlaştırıp, düşüncelerimi harmanlarken bu hissettiklerimi yazmaya başladım. Şiirler yazmaya başladım, duygu yüklü yazılar yazmaya başladım. Uzun uzun mektuplar yazdım sevdiklerime. Yazarken kendimi daha rahat ifade etmeye başladığımı gördüm. 

  

Askerlik sonrası, hayat yoldaşımla hayatımı birleştirerek, yurt dışında yaşamaya başladım. Bir süre sonra tekrar birlikte yurda dönüş yapıp, İzmir’e yerleştim. Çalışma ve ticaret hayatında geçen onca zamandan sonra bir kenara çekilerek, kendime ve aileme daha çok zaman ayırmaya karar verdim. Hırslarından arındırılmış sade bir hayatım var. Toprakla, çiçekle, ağaçla ve dostlarımla birlikte zaman geçirmekten çok büyük bir keyif alıyorum. Böyle bir mütevazı hayatı yaşarken de, olanlara ve olaylara gözüm kulağım kapalı değil. Toplumsal meselelere, kendi meselem gibi eğilirim. Nihayetinde yazdığım kitap da bunun bir göstergesidir diye düşünüyorum. Konu itibarı ile her ne kadar 1960 ve 1970 yılları arasında yaşanmış olayları ele alsam da, aslında günümüzün sosyal sorunları olduğunu düşünüyorum. 

  

Gençlik çağımdan beri kendimce yazıyorum çünkü yazmayı seviyorum. Fakat bütün bu yazdıklarımı üzülerek belirtmeliyim ki bir tarafa not etmeyi düşünmedim hiç. Yazdım gitti, yazdım gitti oldu hep. Ne zamana kadar, ta ki 2016 yılında bir kitap yazabilirim fikri oluşmaya başlayıncaya kadar. Ve yaklaşık üç yıllık bir çalışmadan sonra “Yarına Sıkılan Kurşun” adlı kitabımı çıkardım. Artık yazılı ve tescilli bir eserim var diyebilirim. 

  

Hayat yoldaşımla birlikte 35 yıllık yürüyüşüm hala devam ediyor. Yurt dışında yaşayan bir oğlum var. İtalyanca biliyorum. Ve ikinci kitabıma devam ediyorum. Umut ederim ikinci kitabımla bu yıl sonunda okurlarımın karşısında olurum. 

"İçimizden Biri Ben de Bugün’’ köşemin konuğu yeniden dünyaya gelse yine Yasemin Hanımın seçeni, gurbet kuşu Savaş’ın babası, ‘’YARINA SIKIL-AN KURŞUN’’ Kitabının YAZAN’I Sayın Orhan Korkmaz Beyefendi ben de bugün. Buyurun lütfen.  

 SACİDE Z. SARAÇ

Merhaba. Hoş geldiniz. Kendinizi anlatır mısınız?

Merhaba efendim. Hoş bulduk, çok sağ olun. Elbette, kısaca kendimi anlatmaya çalışayım. Anam, bir Haziran sıcağında, buğday tarlasında çalışırken 1966 yılında beni dünyaya getirmiş. Kilis doğumluyum. Nasıl geçtiğini bilmediğim çocukluk ve gençlik yıllarım, askerlik çağına kadar memleketimde gelip geçti. Askerlik sonrası, zorlu yaşam koşullarının savurduğu yerlerde hayata tutunarak yaşamaya çalıştım ve hala çalışıyorum. Her zaman söylediğim bir şey var. Hayat, her zaman yaşamaya değerdir.

Yarına Sıkılan Kurşun isimli ilk kitabınızı piyasaya sürdünüz. Biraz anlatır mısınız kitabınızı?

Evet, Yarına Sıkılan Kurşun benim ilk kitabımdır. Kitabım, yaşanılmış olaylardan ve gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek kurgulanmış romandır. Çocukluğumun geçtiği yıllar olan 1970 yıllarda, evlerimizde televizyon yok iken, anamızın, babamızın anlattığı hikayelerin değerini ancak bu yaşlarda, bu yıllarda kavrayabildim ve bütün bu anlatılan hikayeleri bir kitaba ancak dönüştürebildim. Kitabımda herkesin kendinden bir şeyler bulabileceğini düşünüyorum. Birazcık herkesten bir parça var kitabımda. Herkesin hayatının bir döneminde yaşadığı ve karşılaştığı olayları konu alıyor diyebilirim.

Kitabınızda sizi en çok etkileyen yer neresi?

Kitabım 224 sayfadır. Aslında kitabımın her bir sayfası beni ayrı ayrı etkiledi diyebilirim. Çünkü her bir sayfasında ayrı bir yaşanmışlık vardır. Her bir sayfasında yaşanılan sevinçlere, üzüntülere, kederlere ya şahit olup ortak olmuşumdur ya da bu duyguların etkilerini hayatlarında gören, yaşayan insanları tanımışımdır. Dolasıyla kitabımın her bir satırının ayrı ayrı etkileri vardır üzerimde.

Ne kadar zamandır yazıyorsunuz?

Belki çok klasik olacak ama bu bir gerçektir. Çocukluk çağımdan, ergenlik çağına geçtiğim zamandan beri yazıyorum. Yani ilk âşık olduğum zamandan beri diyebilirim. O zamanlar duygu dolu mektuplar yazardım, şiirler yazardım. Sadece o zaman, o yazdıklarımın ne kadar değerli olduğunun hiç farkına varmamış olmalıyım ki, hiçbirini bir kayıt altına almamışım. Bazen yıllar önce yazdığım bir şiirim karşıma çıktığında, “Bunu ben mi yazdım?” diye sormaktan kendimi alamıyorum.

Yazmanızda en büyük etken nedir?

Kendimi bildim bileli, toplumsal meselelere duyarlı bir insan oldum. Birçok meseleye bana ne deyip sırtımı dönmedim. 2016 yılında yaşadığımız bu güzelim ülkede, geri kalmış ülkelere özgü olan bir darbe anlayışı gerçekleşince çok üzüldüm. Ne yapabilirim ne edebilirim diye çok kafa yordum. Bu darbeler 50 yıl önce de vardı, 60 yıl öncede. Demek ki bunca geçen zaman zarfında hiçbir şey değişmemişti. Bu düşünceler içerisinde topluma yararlı, aydınlatıcı, eğitici ve kalıcı bir kitap yazmalıyım, dedim kendi kendime. En büyük sorunumuzun eğitim meselesi olduğunu düşünüyorum. Kitabımda yaşanılan olayları anlatırken aynı zamanda da düşündürmeyi amaç edindim. Ve bunu aldığım yorumlardan yola çıkarak söylüyorum, başardım.

Yazarken nasıl hissediyorsunuz?

Kayboluyorum. Evet, tek kelime ile kayboluyorum. Yazarken bir başka alemdeyim sanki. Bazen su gibi aktığımı ve zihnimde şekillenen olaylara, duygulara kapıldığımı, kaybolduğumu hissediyorum. Bu anımı yakaladığım zaman çok üretken oluyorum. Yazmayı ve yazabilmeyi seviyorum. Yazmanın beni çok mutlu ettiğini söyleyebilirim.

Şu ana kadar aldığınız en güzel ve en kötü yorum nedir?

Doğrusu aldığım güzel yorumlar çok fazla. Bu da beni fazlasıyla mutlu ediyor. Özellikle bir yorumdan bahsetmem gerekirse; kitabımdan sonra tanığım, çok değer verdiğim ve yorumuna inandığım bir insan, bana telefon açarak “Bu senin ilk kitabın olduğuna emin misin? Sanki 7-8 kitap yazmış, güçlü kalemi olan bir yazarın kitabını okuyor hissine kapıldım” şeklinde yorumda bulundu. Güzel yorumlarla ilgili yazacağım çok şey var ama esas güzel yorumlar, kitabımda vermek istediğim mesajların doğru algılanmasıdır. Aslında yapılan her yorumu saygıyla kabul ediyorum. Her yapılan iyi yorum bir sonraki çalışmama daha fazla sorumluluk yüklerken, yapıcı olumsuz yorumlarında bana çok şey kattığına inanıyorum.

Yazmak yetenek işi midir? Sonradan öğrenilebilir mi?

Her insanın ayrı bir yeteneği olduğuna inanıyorum. Bazı insanlar müzik alanında çok başarılıdır. Bazıları şarkı söylerken, bazıları sadece beste yapar veya müzik aleti çalar. Bazıları sinema alanında, bazılarıysa diğer sanat alanlarında yeteneklidir. Nasıl herkes şarkı söyleyemezse, nasıl herkes heykeltıraş olamazsa, tiyatrocu olamazsa, yazma işi de böyledir. Yazmakta bir sanat dalı olduğuna göre, herkesin yazabileceğini düşünmüyorum. Kişinin eğer varsa yeteneği ve bunu keşfederse yazabilir. Ama böyle bir yeteneği yoksa sonradan öğrenilerek yazma işi, bir yerlerin, bir şeylerin eksik kalmasına yol açar. Yazmak; duygu işidir, hayal gücünü keşfetmesidir. Yazma işine duygularınızı katmalısınız, hayal gücünüzle beslemelisiniz. Olanları ve olayları gözlemleyebilmelisiniz. Yazmak, aynı zamanda etraflıca düşünebilme işidir. Ve aynı zamanda her iş de olduğu gibi yazmayı sevmek gerekir. Ben seviyorum ve yazıyorum.

Kendinizi ne zaman yazar olarak tanımlamaya başladınız?

Ben uzun yıllardır kendime göre yazıp çiziyorum ama ilk defa kitapseverlerin, okurların, insanların beğenisine bir kitap sundum. Ben kendimi yazan olarak tanımlıyorum. Bir kitap yazarak, yazarım demek istemiyorum. Bu gerçek anlamda kendini edebiyata adamış uzun yıllara dayanan bilgi birikimi olan, yazarlara haksızlık olur. Ben, sadece bir yazanım.

Yazdıklarınızı kimsenin okumayacağını bilseniz de yazar mıydınız?

Yarına Sıkılan Kurşun kitabımı yazmaya başladığımda, hiç kimse kitap yazdığımı veya yazacağımı bilmiyordu. Yani, kitaba başlarken zaten kimse bilmiyordu. Bu bilinçle başladım yazmaya. Kimseler okumasa dahi yine yazarım. Böyle bir ihtimal yok ama eğer öyle olsa bile yine yazarım. Yazarken, mutlu oluyorum, huzurlu oluyorum. Başka dünyalara gezintiye çıkıyorum. Bu beni mutlu ediyor.

Yazmak sizin için hayat boyu süren bir serüven mi? Yoksa geçici heves mi?

Yazmak, hayatımın bundan sonra ki kalan kısmı için hep var olacak. Yazma işini zaten hiçbir zaman heves olarak görmedim. Sanırım ikinci kitabıma başlamam, bu işe ne kadar çok büyük bir ciddiyetle eğildiğimin bir göstergesidir

Her basılı eseri olan yazar mıdır?

Evet yazardır. Şöyle bir mantık yürütelim, her basılı eseri yazan biri vardır. Yani birilerine aittir. Bir kitabın künyesini okurken, kitabı yazan kişi için “Kitabın yazarı” olarak tanımlama yapılır. Dolayısıyla her basılı eseri olan kişi eser sahibi veya yazar olarak adlandırabilir. Az önce ki sorunuzda ben kendimi yazar olarak değil, yazan olarak tanımlıyorum diye cevaplamıştım. Bu benim kendimi tanımlamamdır. Bu söylemi de niçin kullandığımı açıklamıştım. Bir başkası, “ Yarına Sıkılan Kurşun kitabının yazarı Orhan Korkmaz” diyebilir.

Türkiye’de ve dünyada en beğendiğiniz yazarlar kimler?

Aslında o kadar çok değerli edebiyatçı ve yazarlarımız var ki, onların birkaçını yazıp diğerlerini yazmamak haksızlık olur. Buraya hangi birini sığdırabiliriz ki? Ve üzülerek söylemek durumundayım, o kadar çok kitap okumama rağmen daha eserlerini okuyamadığım o kadar çok değerli yazarlarımız vardır ki? Bu benim için büyük bir kayıptır. Ama, Ayşe Kulin’in adını yazmadan geçemeyeceğim. Ayşe Kulin, beğenerek okuduğum yazarlardan biridir.

Yabancı yazar olarak, dünya klasiklerini oluşturan yazarları baş köşeye koyarsak; Uçurtma Avcısı, Bin muhteşem Güneş, Ve Dağlar Yankılandı kitaplarının yazarı Khaled Hosseını. Ve Çelik Böyle Sertleşti kitabının yazarı Nikolay Ostrovski. Homo Deus, 21. Yüzyıl için 21 Ders ve Sapiens kitapları yazarı Yuval Noah Harari, gibi.

Hemen şimdi öğrenebileceğiniz bir şey olsa, bu ne olurdu?

Bu soruya verilecek çok cevap vardır diye düşünüyorum bunlardan bir tanesi, hemen bir lisan öğrenmek isterdim, sonra ikincisi, üçüncüsü. Çok lisan öğrenmek isterdim.

Kendi kendine konuşanlar deli mi?

Hayır değil. Zaman zaman bende konuşurum kendimle. Kendi kendine konuşmak, insanın kendi ruhu ile konuşmasıdır. O an için düşündüklerini dile getirmesidir.

Hayatta bir sloganınız var mı?

Elbette bir sloganım var. O da şudur: “Yeryüzünde o kadar çok kötü ve kötüler var ki, ben iyi bir insan olmayı seçiyorum.” Kısaca “İyi insan olabilmektir” sloganım.

Neyi asla yapmazsınız?

Aslında günlük yaşamın içinde, kendi kendimize “Ben bunu yapmam, ben olsam asla yapmam” dediğimiz sayısız söylemler vardır. Ama böyle bir soru ile karşılaşınca önce durup bir düşünüyoruz. Neyi asla yapmam? Bana yakışmayan bir şeyi yapmam diyeceğim ama genel bir görüş olacak! Gerçekçi olmak gerekirse hatalar, yanlışlar insanoğlu için vardır. Şimdiye kadar “Ben yapmam” dediğim birçok şeyi gerek bilerek gerekse bilmeyerek ya da şartlar gereği yapmış olabilirim ama yapmadığım bir tek şey vardır; riyakâr değilim. Riyakârlık hiç yapmadım. Bunu net olarak söyleyebilirim.

Dünyada istediğiniz her türlü değişikliği yapabilecek kadar gücünüz olsa, sihirli değneğinizi dokunduracağınız şey ne olurdu?

Oldukça ilginç bir soru! Galiba, yeryüzünde ki petrol ve diğer doğal kaynak zenginliklerine el koyardım. Bunun da tüm dünya insanlarına eşit bir şekilde paylaşımını sağlardım. Dolayısıyla açlığın, sefaletin, yokluğun ortadan kalkmasını sağlardım. Bir ikinci şansım olursa, onu da cehalete karşı aydınlanma yolunda kullanırdım. Tüm dünya insanlarının bilinçlenmesini sağlardım.

Karşınızdaki insanda ne ararsınız?

Karşımdaki insan bir eş olabilir, bir dost, bir arkadaş ya da bir sevgili olabilir. Ya da kardeş, çocuğum, ailem olabilir. Hepsinde aradığımız ve beklediğimiz şeyler farklı olabilir. Ben hepsinde ortak bir tek şeyi ararım. O da vicdandır. Merhameti ve vicdani duyguları olan bir insan; anlayışlıdır, yardımseverdir, hoşgörülüdür, empati kurar, sevgi doludur, dürüsttür, güven verir, paylaşmayı bilir vs. Bu erdemliliğe sahip olan insan, gerçek anlamda iyi insandır. Hepimiz iyi bir insanı hayatımızda eş olarak, aile olarak, dost ve arkadaş olarak görmek ve sahip olmak isteriz diye düşünüyorum.

Değerleriniz neler?

Herkesin olduğu gibi benimde birtakım değerlerim vardır. Bu değerler de beni ben yapan ve beni diğerlerinden ayıran özelliklerdir. Bu değerler; her zaman Adaletli olmak, kendime, aileme ve topluma karşı Ahlaklı olmak, İnsanlara ve doğaya karşı Saygılı olmak, önce kendime sonra topluma karşı Dürüst olmak, Ailem benim vazgeçilmezimdir. Tuttuğum takım, Siyasi görüşüm, inancım benim ödün vermeyeceğim değerlerimdir.

Çocukluğunuzda sizi en çok mutlu eden kişiler ve olaylar kimlerdi ve de nelerdi?

Bu soru ne zaman sorulsa ve böyle bir konu ne zaman açılsa, ilk aklıma gelen şey: galiba 11-12 yaşlarındaydım. Bir şeker bayramı arifesinde rahmetli babamdan, çok beğendiğim ve istediğim bir çift ayakkabıyı almasını istemiştim. Ne yazık ki maddi imkânsızlıklar nedeniyle alamamıştı. Akşam olunca artık bu saatten sonra alınmaz diye çok üzüldüğümü hatırlıyorum. Fakat rahmetli olan postacı bir amcam vardı. Akşam yemeğinden sonra beni evine çağırdı. Gittiğimde birde ne göreyim o istediğim ayakkabıyı bana amcam almıştı. O yüzümdeki sevinç ifadesi hala gözlerimin önüne gelir. Hani derler ya yatarken başucuma koyup yattım. Evet yastığımın yanına koyup sabaha kadar ayakkabı ile birlikte uyudum. Mekânları cennet olsun.

Bugüne kadar attığınız en gururlu zafer çığlığı hangi başarınıza ait?

“Yarına Sıkılan Kurşun” Roman kitabımı yazıp bitirdikten sonra, okuyup değerlendirmesi için yakın komşum ve arkadaşım olan kişiye taslak olarak verdim. Bir başka yayınevinde editörlük yapan ve mesleğinde çok iyi olduğuna inandığım bu arkadaşım prensip gereği yazarı yönlendirmemek için “Yorum yapmayacağını sadece edebi anlamda ve imla kuralları açısından değerlendireceğini” söylemişti. Yaklaşık on beş gün sonra telefonla beni aradı ve “Yorum yapmayacağım demiştim ama hiç beklemediğim şekilde beni çok şaşırttın. Anadolu roman yazarları deyince akla gelen birkaç isimden bazıları (!) gibi bir Anadolu romanı havası oluşturmuşsun. Seni tebrik ederim. İlk kitabın olması sebebiyle hakkını vermek istedim. Doğrusu çok güzel olmuş” dedi ve daha sonra eksiklerimi dile getirdi. O telefonu kapattıktan sonra o attığım gururlu zafer çığlığı hala kulaklarımda çınlıyor gibi. Bu arkadaşımın yorumu benim için çok önemliydi. Sanki roman yazarlığı dersinden bütünlemeye kalmış ve hayati bir öneme sahip bu son sınavdan başarılı not alıp sınıfı geçmiştim. Evet, bu olay benim için gurur vericiydi. Kitabım bir editör tarafından beğeniliyordu. Ve ben bu sevinci doyasıya yaşadım.

Gözlerinizi dolduran en son olay nedir?

Bu soruya verebileceğim çok cevabım var benim. Çok duygusal bir yapıya sahibim. Çok çabuk gözlerim dolar benim. Okuduğum bir kitap, izlediğim bir film, övgü dolu bir söz, gurur verici bir olay, bir başarı, üzücü veya sevindirici bir haber, haklı olanın kazanması gibi çok örnekler verebilirim. Oğlum yurt dışında yaşıyor. Ne zaman konuşsam gözlerim dolar. Çok sulu gözlüyümdür ve bu halimi çok seviyorum. En son olay olarak ele alırsak, okuduğum bir kitap benim çok kere gözlerimin dolmasına sebep oldu diyebilirim.

Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?

Çocukluğumuzda her şey bize çok uzak gelir, düşünmeyiz bile. Savaşlar, ölümler, acılar, sorumluluklar gibi. Yaşlanmak gibi. Bunlar bizlere uzak olan şeylerdir. Çocukluk saflıktır, özgürlüktür bence. Çocukken düşüncelerimizin ötesi, bir sonrası ve yarını yoktur. Sadece içinde bulunduğumuz an vardır. Biz yetişkinlerin isteyip de başaramadığı anı yaşamak ilkesini, çocukken farkına varmadan doyasıya yaşardık. Ben çocukluğumun her halini özlüyorum. Saflığımı, temizliğimi, dünyayı kötülüklerden kurtarabilme gücümü ve inancımı özlüyorum. Lastik ayakkabılarla toprak sahalarda top oynamayı, para karşılığında üç beş dakikalığına kiraladığım bisiklet gezintilerimi özlüyorum. Çocukluğumu özlüyorum çünkü bugüne kadar kaybettiklerim o zaman içinde yaşıyorlardı. O yüzden çocukluğumu çok özlüyorum.

Bir mucize olsa geçmişinizdeki hangi hatalarınızı düzeltmek istersiniz.

Doğrusunu söylemek gerekirse hayatımın yönünü olumsuz yönde etkileyecek kararlarım, hatalarım olmadı benim. Düşünüyorum da ne olabilir diye gerçekten bir şey bulamıyorum. Belki şunu söyleyebilirim. Keşke ticaret yaparken iş ortağıma karşı iyi niyetli olmasaydım, ona karşı çok müsamaha göstermeseydim. Ticari kurallar içinde hareket etseydim diyebilirim. Bu kadar çok maddi ve manevi kaybım olmazdı belki. Aklıma gelen sadece bu, dediğim gibi kendi özel hayatımı etkileyen çok büyük hatalarım olmadı benim.

Aklınıza her geldiğinde sizi gülümseten bir anınızı anlatır mısınız?

Ben fanatik denecek derecede Fenerbahçe taraftarıyım. Yanılmıyorsam 2001 yılında bir arkadaşımla birlikte Fenerbahçe – Gaziantep spor maçına gitmiştik. Tabi biz biraz geç gitmiştik. Her yer, her taraf tıklım tıklım dolu. Stadyuma girdik ama kalabalıktan merdivenlerden yukarı çıkmak mümkün değil. Maç başladı, fakat biz bir adım bile ilerleyemedik. Değil yeşil sahayı görmek, futbolcuların kafalarını bile göremiyorduk. Yanımda ki arkadaş bana “Bu böyle olmayacak, beni takip et” dedi. Nereye gidiyoruz diye sormaya fırsat olmadan soluğu bir görevli polisin yanında aldık. Arkadaş görevli polis memuruna, birazda Antep şivesi ile “Aeemm biz Antepliyik. Yanlışlıkla bu Fenerlillerin içine düşmüştük. Bir kazeye kurban gitmeden bizi Anteplilerin oraya aldırseniz.” Polis memuru hemen birkaç arkadaşına işaret ederek yanına çağırdı. Dört polis arkadaşımla beni hemen çember içine aldı ve Gaziantep spor taraftarlarının oraya güvenle götürdü. Boş tribünlerde, Antep taraftarlarının arasında maçı rahatlıkla seyrettik ama o maçta atılan yedi gole de ne sevinebildik ne de üzülebildik. O maçta İlk yarıyı Gaziantep spor 3-0 önde kapadı, ikinci yarı Fenerbahçe 4 gol atarak maçı 4-3 kazanmıştı. Bu olayı anımsadıkça o tribünlerdeki halimiz gözlerimin önüne gelir ve hep gülümserim.

Şimdiye kadar yaptığınız en çılgınca şey nedir?

Sanırım, Yurt dışında yaşarken Türkiye’ye dönme kararımdır. Şimdi düşünüyorum da bugün için böyle bir kararı alamam. Cesurca alınmış bir karar. Böyle bir karar almam bana en çılgınca gelen şeydir.

17-18 yaşlarına geri dönme şansınız olsa yine aynı hayatı mı yaşardınız? Yoksa başka bir hayatı mı?

Tabiî ki seçimlerim farklı olurdu. Çünkü, artık bir yaşanmışlık ve deneyimler var. Hayata dair edinilen tecrübeler var. Sanırım birçok insanda benim gibi düşünür. 17-18 yaşında bu bilgi birikimiyle kendimize nerdeyse kusursuz bir hayat inşa edebiliriz.

Kendinizi dünyanın en güçlü insanıymışçasına başarılı ve mağrur hissettiğiniz en son deneyiminiz nedir?

Şaka gibi ama gerçek, inanın hiç böyle bir durum içerisinde olmadım.

Şu anda kişi olmanızda payı olduğunu düşündüğünüz kişiler kimler?

Aslında hayatımda yer alan herkese teşekkür ediyorum. Çünkü hayatımda yer alan herkes bana bir şeyler verdi. Herkesin biraz katkısı var. Bazıları olumlu şeyler kattı. Bunu bir tecrübe ve hayat yoluma ışık olarak kabul ettim. Bazıları ise olumsuz şeyler verdi ama bu olumsuz şeylerden de iyi sonuçlar çıkardım kendime. Her şeyin bir sebebi vardır. Hiçbir şey sebepsiz olarak karşımıza çıkmaz. Ama biri vardır ki onu asla pas geçemem. Hayat yoldaşım her zaman doğrularımla, yanlışlarımla hep yanımda oldu ve inandığım her konuda hep bana destek verdi.

TV Programcısı olsaydınız, nasıl bir program yapmak isterdiniz?

Bir TV Programcısı olsaydım sanırım bilgiye dayalı, eğitici programlar yapardım. Bunu da eğlenceli bir şekilde sunardım ki beğenilen, istenilen ve çok izlenilen bir program olsun. Çünkü kalitesiz TV programları, diziler vb. halkımıza hiçbir şey vermedikleri gibi birçok değerlerimizi de alıp götürüyor. Yapılan seviyesiz televizyon programları aile yaşamını ve toplum bilincini o kadar çok derinden olumsuz etkiliyor ki bu zincirin kırılması gerekir diye düşünüyorum. Kısaca, bu toplumun zihinlerinin uyuşturulmasına değil, bilgi edinmeye ihtiyacı vardır.

Karşınızda ki kişiyi tanımak için hangi davranışına bakardınız?

Klasik bir cevap olacak ama bu soruya sadece samimiyetine bakarım diyebilirim. Ama bu samimiyeti zaten yeni tanıdığımız her insan ortaya koyar. Bence doğru cevap, bir insanı iyi tanımak için sadece zamana ihtiyaç vardır. Yeni tanıdığımız her insan önce iyi yanlarını karşıdaki insana yansıtır. Bir zaman sonra olaylar ve durumlar karşısında kişilerin gerçek kimlikleri ortaya çıktığında hem şaşırıyor hem hayal kırıklığına uğruyoruz. İtiraf etmeliyim ki bu hataya bende çok düşüyorum. Bence karşımızdaki insanı iyi tanımak için sadece zaman davranışına bakmalıyız.

Birine ya da bir olaya sinirlendiğinizde tepkiniz ne olur?

Doğrusu bu bende çok değişken oluyor. Şöyle ki, bazen anında tepkimi gösteriyor, çözüm arıyorum. Sonuç alamayınca tavır alıyorum. Bazen de sinirlenmeme sebep olan olayı zamanın akışına bırakıyorum. Soğumaya bıraktığım olay doğru zamanı bulunca kendiliğinden çözüme kavuşuyor.

Kendinizde neleri değiştirmek istersiniz?

Keşke “Hayır” demeyi öğrenebilsem!

Sonsuza kadar yaşlanmayacaksınız diyelim, hangi yaşta kalmayı istersiniz?

Ben kırk yaşımı seviyorum. En iyi zamanımdı diyebilirim. Kırk yaş benim için ideal olandır.

Bu yıl hayatınızın sona ereceğini bilseniz neyi daha farklı yaparsınız?

Ölümü hiç düşünmüyorum. Zaten hedefim 120 yaşına kadar yaşamak O yüzden neyi farklı yapardım diye hiç düşünmedim.

Akıl hocasına ihtiyaç duysanız bu kim olurdu?

Aslında sadece eşlerimizi dinlesek akıl hocasına ihtiyaç kalmayacak ama biz erkekler sadece zor durumda kalınca eşlerimizi dinliyoruz. Çünkü kadınların önsezileri daha güçlüdür. Bazen bizlerden daha cesur olabiliyorlar. Hayat yoldaşım diyebilirim. Birde her zaman saygıyla andığım ve hayatımın bir döneminde karşıma çıkan Yıldırım Beyazıt diyebilirim. Bana çok şey kattığına inanıyorum. Ona hürmetlerimi sunuyorum. İlave etmem gereken bir şey daha var. Karşımıza çıkan olaylarda aslında iyi bir akıl hocasıdır. Her olaydan almamız gereken bir ders vardır. Tabi farkında olursak.

Ölü ya da yaşayan biriyle tanışabilecek olsanız, bu kim olurdu? Ve ne sorardınız ona?

Aslında ölü ya da yaşayan tanımak istediğim çok değerli insanlar vardır. Sanat, spor, bilim, siyaset alanında çok değerli insanlar var. Bunların hangi birini söylesem diğerine haksızlık yapmış olurum. Sadece araştırmacı gazeteci / yazar Soner Yalçın’ın adını verebilirim. Ve ona şu soruyu sormak isterdim, “Bu kadar çok bilgiye nasıl sahip olabildiniz ve nasıl ulaşabiliyorsunuz.”

Başardığınız en zor şey neydi?

Muhtemelen bu soruları tam anlamıyla cevapladığım zaman, hayatımda en zor şeyi başarmış olacağım. Şaka tabi ki şaka. Şöyle söyleyeyim; aslında hepimiz zor olan birçok şeyi başarıyoruz hayatımızda. Bu hayatta ayakta kalabilmek hiç kolay değil. Yaşamın kendisi çok zordur. Eğer erdemli bir şekilde yaşıyorsak zor olan şeyi başarmış sayılırız.

Kendi paranız ile aldığınız ilk şey neydi?

Yanlış hatırlamıyorsam ilkokul dördüncü sınıftaydım. Okullar tatil olmuştu. Bir sabah erkenden amcamın oğlu gelip beni uyandırdı ve “Haydi kalk bakalım, çalışmaya gideceğiz” dedi. Boyacı çırağı olarak ilk çalışmaya başladım. İlk haftalığımı, ilk kazandığım parayı alınca koşa koşa eve gelip, o zamanlar hasta olan babamın avuçlarına bırakmıştım. O mutluluğum tarifsizdir.

Kimi dört gözle bekliyorsunuz?

Oğlumu. Lise son sınıftan sonra Üniversiteye gitmek için evden ayrılan oğlum, üniversite sonrası yurt dışında yaşamaya başladı. Ve onu hep dört gözle beklerim.

Güven problemi yaşar mısınız?

Hayır. Böyle bir problemim yok. Son derece kendimle barışık bir insanım. Ve insanları seviyorum.

Uzay boşluğuna çıkmak mı, okyanusun dibine inmek mi? Neden?

Uzay boşluğu. Çünkü daha çok gizem içeriyor. Ve keşfedilecek o kadar çok şey vardır ki.

Mezar taşınıza ne yazılmasını istersiniz?

Hiç düşünmedim. Benden sonrakiler düşünsün. Ben mezar taşına değil de gönüllere anlamlı ve güzel şeyler bırakmak isterim.

En son kimin önünde ağladınız ve nedeni neydi?

Muhtemelen hayat yoldaşımla birlikte duygusal bir film seyrediyorduk. Onun yanında ağlamışımdır.

Gece mi, Gündüz mü? Neden?

Ayırt etmek çok zor. İkisinin de ayrı ayrı güzellikleri var. İkisinin de istenmeyen yanları var. Ama ben geceden yanayım. Çünkü benim için romantizm gece yaşanıyor.

Aşk her şeyi affeder mi?

Sanırım affediyor.

Karakterinizin en belirgin özellikleri nelerdir?

Duygusal yanım ağır basıyor. Ve çok iyi niyetliyimdir.

Ne zaman konuşmanız gerektiği halde sessiz kaldınız?

Olmuştur birkaç kez. Ama en son olarak hatırladığım bir okurum farklı siyasi görüşü yüzünden kitabıma yanlış ve ağır bir eleştiride bulundu. Ona cevap vermem gerekirdi ama sessiz kaldım ve sadece “O sizin görüşünüz saygı duyarım” deyip konuyu kapattım. Çünkü biliyordum ki ne kadar çaba sarf edersem edeyim fikri değişmeyecekti. Polemiğe girmek anlamsızdır düşüncesi ile sessiz kaldım.

İçinizde ki ses son zamanlarda ne diyor?

Hayat çok güzel ve yaşamaya değer. Ve sürekli evrenin bana sunduğu zenginliklere teşekkür ediyorum.

Gitmesine izin vermeniz gereken neleri hayatınızda tutuyorsunuz.

Galiba gitmesi gerekenleri şimdiye kadar çoktan gönderdim. Artık hayatımda var olan her şey olması gerekenler. Zamanı gelince belki yine yeni gelecek olanlara yer açmak için bazı şeyleri göndermemiz gerekebilir. Bu hayatın döngüsü içinde hep olacaktır. Sadece mesele bu farkındalığı bilmektir, tatbik etmektir, yaşamaktır.

Uçurumdan tam atlamak üzereydiniz, durdunuz aklınıza ne geldi?

Saçmalama Orhan. Ne yapıyorsun sen? Hayat çok güzel, yaşamak çok güzel. Hani sen 120 yaşına kadar yaşayacaktın? Diye düşünürüm ve vazgeçerim.

Gözyaşının yıkayamadığı şeyler nelerdir?

Acılardır. Acının çeşidi çok ama tarifi hep aynıdır. Yaşanılan acılar göz yaşları ile yıkanamaz diye düşünüyorum.

Bir dalga olsanız ilk nereye vururdunuz?

Ben ülkemi çok seviyorum. Herhalde Ege ile Akdeniz’in birleştiği Datça kıyılarına vururdum.

Cehennemin çıkışında yazması muhtemel sözler nelerdir.

Burası Kadıköy buradan çıkış yoktur.

Yolda gidiyorsunuz köşeyi döndünüz ve karşınıza siz çıktınız ne yapardınız?

Ona sımsıkı sarılır ve büyük bir özlemle gözlerine bakıp “Ne çok acılar çektin sen” diyerek onu büyük bir çınar ağacının altında dinlenmeye, biraz ileriden akıp giden derenin sularına ayaklarını uzatarak huzur bulmaya çağırırdım.

Sizi geleceğe dair en çok ne endişelendiriyor?

Ülkemin siyasi ve ekonomik istikrarsızlığı. Dünya insanının, dünyanın kaynaklarını hiç tükenmeyecek gibi hoyratça kullanması. Ülkemde ve dünyada yoksulluğun, haksızlığın ve hukuksuzluğun her geçen gün daha çok artması gibi nedenler endişelendiriyor.

Hatalarımızdan ders çıkarıyorsak neden hata yapmaktan korkuyoruz?

Hatalarından ders çıkaran insanlar bilinçli insanlardır. Bu insanlar yaşanılan her olumsuzluktan, her hatadan müspet sonuçlar çıkarırlar. Hata yapmaktan korkanlar ise bir başkalarının eleştirilerinden, ayıplamalarından çekinenlerdir.

Dünyaya nasıl bir iz bırakmak istiyorsunuz?

Sanırım bunu başardım. Kitap yazarak bir nebzede olsa kalıcı bir eser bıraktım diyebilirim. Gönülden çok şey söylemek geçiyor ama kendi gerçeğimizi de kabul etmek gerekir.

Günlük hayatımızı telaşla yaşarken neleri gözümüzden kaçırıyoruz?

Günlük hayatımızı çok hızlı yaşıyoruz. Büyük bir telaşla, koşuşturma içinde yaşıyoruz ve etrafımızda var olan güzelliklerin birçoğunu da böylelikle kaçırıyoruz. Buna birde gelişen teknoloji ürünlerini eklemek gerek. Hayatımızda önemli bir yer edinen akıllı telefonlar, sosyal medya takipleri sırasında bazen etrafımızdaki değil, burnumuzun ucundaki güzellikleri bile kaçırıyoruz.

Bugün hayatınızdan ne eksilse yaşamınızın anlamsız olduğunu düşünürsünüz?

Bugün hayatımızda var olan şeyler; beni ben yapan, beni tamamlayan şeylerdir. Ve hayatımda yer alan her şeyi ve herkesi çok seviyorum. O yüzden hayatımdan hiçbir şey eksilmesin çünkü ben hayatı böyle daha çok seviyorum.

İleriye dönük planlar yapanlardan mısınız, yoksa anı yaşamak daha mı önemli?

Doğrusu daha önceleri plan yapmayı severdim. Planlı yaşamak disiplinli olmak demektir. Bir süre sonra bunun anlamsız olduğunu kavradım. Her şeyi akışa bırakıyorum ve içinde bulunduğum anı sevgiyle karşılıyor ve yaşıyorum. Hayatı böylelikle daha basite indirgemiş oluyorum. Kısaca anı yaşamak daha çok önemli benim için.

Ruhunuzu besleyen şeyler var mı, nelerdir?

Ruhumu besleyen çok şey var diyebilirim. Öncelikle sevgidir. Sevgisiz yaşam susuzluktan çatlamış bir toprak gibidir. Ne mutlu bana ki çok zengin sevgi bağlarım var. Bunun yanı sıra huzurdur. Huzurlu olmak demek, ruhumun ihtiyaç duyduğu şeyleri bana fısıldamasıdır. Doğada var olabilmek, rüzgârın esintisine direnen ağaçları seyretmek, dalgaların kıyıya vurması, yükseklerde süzülen kuşları izlemek gibi. Ayrıca çok sevdiğim dostlarımla birlikte olmak bana iyi gelir. Ve bir de çok lezzetli yemekler yemek ruhumu besleyenler arasına girer.

Hayatta neyin peşinden koşuyorsunuz?

Aslında gerçeği söylemem gerekirse artık hiçbir şeyin peşinden koşmuyorum. Sadece mutlu ve huzurlu bir hayatım olsun istiyorum. Ve böyle bir hayata sahibim. Hırslarımı bir kenara bırakalı çok oldu. Bir şeylerin peşinden koşarken çok şeyler kaçırdığımı fark ettiğim günden beri anı yaşıyorum. Seçimlerimi mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir yaşamdan yana yaptığımdan beri bütün güzellikler ve zenginlikler bana akıp geliyor. Bu yüzden bir şeyin peşinden koştuğumu söyleyemem.

Kendinizi yaşamda nelerin bir parçası olarak görüyorsunuz?

Hepimizin yaşam denilen bu oyunda bir takım rolü, rolleri vardır. Kimi çıkarırsanız çıkarın o oyunda o rol eksik kalır. Bunu aynı zamanda bir puzzle parçası olarak ta görebiliriz. Herkes o tablodaki bir puzzle parçasıdır aslında. Farkında olmasak da her birimiz o tabloyu tamamlıyoruz. Ve şuna inanıyorum ben ya da bir başkaları farkına varmış olalım ya da olmayalım yaşamın önemli bir parçasıyız. Dünyaya bir şeyleri tamamlamaya, bir şeylere vesile olmaya geliyoruz. Ait olduğum yere ve hayatımda var olan kişilerin bir parçasıyım ben.

Korkularınız nelerdir?

Eskiden yaşlanmaktan korkardım ama artık korkmuyorum. Hayatı olduğu gibi kabul ediyorum. Çocukken ya da gençliğimde sevdiklerimi kaybetmekten korkardım. Birçok kaygılarım ve korkularım vardı. Artık yoklar, hiçbiri kalmadı. Korkunun yerini sevgi aldı. Hayata, insanlara, olaylara sevgi ile yaklaşıyorum.

Affedemediğiniz insanlar var mı?

Bu soruya da eskiden vardı diyeceğim ama artık yok. Eskiden kızdığım, öfke duyduğum, affedemediğim birkaç insan vardı. Sonra anladım ki ben izin verdiğim için onlar benim kızmama, öfkelenmeme neden olacak şeyler yaptılar. Onları; hayatımdan, düşüncelerimden, anılarımdan çıkarıp gitmeleri için yol verdim ve gittiler. Şimdi yoklar benim için.

Yaşayamadığınız için pişmanlık duyduğunuz ne var?

Evet var. Geride bıraktığım yaşamımda ne yazık ki yaşayamadığım için pişmanlık duyabileceğim çok şey var. Bunlardan bir tanesi anne ve babama daha fazla zaman ayırıp onlarla daha fazla birlikte olabilirdim. Boşa geçirdiğim zamanlar olmuştur. Bunları daha dolu ve verimli değerlendirebilirdim.

Hangi hataları kabul edersiniz, hangilerini etmezsiniz?

Kabul edilebilir olanları kabul ederim. Bunlar bende ve bir başkalarında olumsuz sebeplere neden olmayacaksa, yapılan hatalardan ders çıkaracaksam kabul ederim.

Sevdiğinize buradan ne söylemek istersiniz?

Onu çok sevdiğimi. Dünyaya yeniden gelsem, yine onu seçeceğimi. Onsuz bir yaşamı düşünemediğimi söylerim. Ayrıca beni yanlışlarımla, hatalarımla, deli dolu zamanlarımla kabul ettiği ve sabır gösterdiği için teşekkür ederim.

Hangisi daha iyi: Acı gerçek mi? Yoksa tatlı yalan mı?

Keşke yalanlara hiç gerek olmasa. Tümüyle doğru ve dürüst olabilsek ama olmuyor. Her ikisine de yeri ve zamanına göre, olanların veya olacakların şiddetine göre ihtiyaç duyulabilir.

Şu an ruhunuzun olmak istediği yer neresi?

Tahmin ediyorum olmak istediği yerdedir. Çünkü bulunduğum ortam, hayat anlayışım, yaşam biçimim, düşünce şeklim ile ruhumu yormadan yaşıyorum. Ruhumun bu durumdan oldukça memnun olduğunu düşünüyorum.

Yakın bir arkadaşınız kanunsuz bir iş yapsa polisi arar mısınız?

Hak, hukuk ve adalet mekanizmasının tam olarak işlediği bir ülkede yaşıyorsam kesinlikle polisi ararım ama değilsek sadece yüz kızartıcı durumlarda polisi ararım.

Yaşamınız boyunca yaşadığınız en heyecan verici tecrübe neydi?

Muhtemelen baba olmaktır. O günkü heyecanım, o günkü sevinçlerim, o günkü ruh halim benim için unutulmaz ve heyecan verici bir tecrübeydi.

Yaşamdaki göreviniz, misyonunuz nedir? Ne için yaşıyorsunuz?

Bunu 25 Yaşındaki Orhan Korkmaz’a sorsaydınız belki söyleyecek çok şeyi olabilirdi. Ama şimdi söyleyecek o kadarda çok şey kalmadı diye düşünüyorum. Hayata yeni başladığım zamanlarda ulaşılması çok uzak olan hayallerim, gerçekleşmesi muhtemel olmayan birçok ideallerim vardı. Ama zamanla hayat bir noktada bize kendi gerçeğimizi sunuyor ve bu gerçeğimizle yüzleşme fırsatı veriyor. Bu durum karşısında beni her şeyden uzaklaşan, yaşamdan hiçbir beklentisi kalmayan, herhangi bir amacı olmayan biri gibi algılamayın lütfen. Tam tersine kendimi tanıdıkça ve buldukça hayatımı sadeleştirdim ve görevimi, misyonumu yeniden tanımladım. Kendime karşı, aileme karşı, topluma karşı ve insanlığa karşı iyi bir insan olabilmektir. Yaşamın her zerresinden büyük bir keyif alarak yaşıyorum. İyi bir insan olabilmek ve yaşamadan keyif almak beni çok mutlu ediyor. Bundan sonra ki misyonumda, yaşama sebebimde budur.

​​​​​​​

Hayatınızdaki dalgalı dönemleri nasıl atlatıyorsunuz?

İnsanoğlu yaşamdaki tüm acılardan nasibini almıştır. Bunu direnerek, sabır göstererek, zamanın akışına bırakarak, bir süre sonra acılara alışarak başarmıştır. Benimde hayatımın belli dönemlerinde dalgalanmalar olmuştur. Bunları az ince söylediğim gibi acılara direnerek, sabır göstererek, alışarak ve zamana bırakarak göğüslemişimdir.

Kendinizi değerli hissetmeniz için neye ihtiyacınız var?

Her insan kendini değerli görmek ister. Eğer birilerinin hayatına olumlu manada bir katkıda bulunabiliyorsam, hedeflediğim şeyi başarabilmiş, istediğim şeyi elde edebilmişsem kendimi değerli görürüm.

Dünyanın en güzel yeri neresidir?

Aslında bir çocuğun kalbi demek isterdim ama siz benden başka bir cevap bekliyorsunuz. Gezip gördüğüm yerler içinde İsviçre diyebilirim. Muhteşem bir doğal güzelliğe sahiptir. Sonra İtalya diyebilirim. Buram buram tarih kokan bir ülke, tümüyle gezip görmeniz için en az altı ay zaman ayırmalısınız. Elbette kendi ülkemiz çok güzel. Ülkemizdeki tek sorun güzelliklerimizi hoyratça kullanıp, tüketiyoruz ve doğal ve tarihi güzelliklerimizi korumu bilinci çok zayıf.

Ne zaman, hangi olayla çaresizim dediniz?

Hani klasiktir bir tek ölüme çare yoktur diye. Evet ölüm karşısında herkes gibi bende çaresiz kaldım. Ben 23 yaşındayken 20 yaşında küçük kardeşimi trafik kazasında kaybettim ve yurt dışındaydım. İlk çaresizliği o dönem yaşadım.

Sevmek mi, sevilmek mi?

Her ikisi de. Biri olmadan diğeri çok acı veriyor. Her ikisini de ayrı dönemlerde ayrı ayrı yaşadım. Ne kadar acı verdiğini çok iyi biliyorum.

Hayatta ne olmasa her şey çok daha güzel olurdu?

Kötü insanlar desem yavan olmaz değil mi? Tüm canlılara, tabiata, her yere, herkese kötülük kusan insanlar olmasa sanırım hayatta her şey çok daha güzel olurdu.

Hiç kimsenin göremediği bir özelliğiniz var mı? Varsa neden bugüne kadar gizli kaldı

Sanırım yoktur. Beni tanıyanlar neyim var neyim yok bilirler. Gizemli bir kişiliğim, gizli saklı bir özelliğim yoktur diye düşünüyorum. Yıllar sonra yazmış olduğum ilk romanımı okuyan tanıdıklar, “Biz zaten senden bunu bekliyorduk” dediler.

Kendinize sorulmasını en çok istediğiniz soru nedir.

Bu soruda pas geçme hakkımı kullanıyorum. Emin olun ne diyeceğimi bilemiyorum. Düşünüyorum ne olabilir, bulamıyorum. Sanırım fenerbahçe’li misiniz, sorusu hoşuma giderdi ama biliyorum sizin istediğiniz bu cevap değil. Pas geçiyorum.

Dünyada ölmeden önce gitmek istediğiniz yer neresidir? Neden?

İzlanda, Japonya, Rusya olabilir. Uruguay, Venezuela olabilir. Bu ülkeler her yönüyle bana çok ilginç gelirler. Doğal güzellikleri, farklı kültürleri, yaşam tarzları gibi birçok nedenden dolayı görmek isterim. Ama en çok da memleketimin her bir köşesini karış karış gezmek isterim.

Kendinizde olmayan ama görmek istediğiniz kişisel özellikler nelerdir?

Çok derin bir bilgi birikimine sahip olmak isterdim. Sunay Akın, İlber Ortaylı, Soner Yalçın gibi. Hepsinin ayrı bir özellikleri var ama bu değerli insanlar kadar bir bilgi birikimine sahip olmayı çok isterdim.

Ölüm sizce neyi ifade ediyor?

Sonsuzluğu. Geri dönmeyişi, yok oluşu. Ürkütücü bir sessizliği ve soğukluğu.

Tam olarak siz kimsiniz?

Tam olarak ben Orhan Korkmaz’ım. Ne bir eksik ne bir fazla. Bazen bir film karesine ağlayacak kadar yufka yürekli, bazen tuttuğum takım kaybedince sinirden küplere binen öfkeli bir adam. Bazen kendi köşesinde ruhu ile konuşan, bazen dostlarla iki kadeh parlatan şen şakrak biri. Geçmişte yaşadıklarından ders çıkaran, düne takılı kalmadan anı yaşamaya çalışan biriyim. Ben, ben olduğum için mutluyum. Beni ben yapan yaşadıklarıma, çevreme, dostlarıma, acılarıma, sevinçlerime, aşklarıma çok teşekkür ediyorum. Olgunlaşmama vesile olan her şeye, herkese teşekkürler.

Son olarak soruları nasıl buldunuz?

Çok zor ve sıkıcı. Hiç bu kadar terlediğimi hatırlamıyorum. Karakolda bile hiç böylesine sorgulanmadım.