KT-1: Timur bey öncelikle bu özel röportaj için size sonsuz teşekkür ediyorum kısaca kendinizi tanıtmazla başlayalım isterseniz?

Merhabalar öncelikle, ben de davetiniz için teşekkür ediyorum. Tıp doktoruyum ve iç hastalıkları uzmanıyım, günlük psikoloji yüksek lisansı yaptım. Psikoterapi konusunda çeşitli eğitimler aldım. Ve daha sonra psikoterapi yapmaya başladım. Yas tutabilmek, romantik ilişkiler ve travmaları nesilden nesle aktarılması konuları ile ilgili üç tane kitap yazdım. Halen yazmaya devam ediyorum. Sinema filmlerine danışmanlık yapıyorum. Yine spor takımlarına psikolojik onların da motivasyon çalışmaları yapıyorum. Aile dizimi çalışmaları yapıyorum. Terapistlere psikoterapi konusunda eğitimler veriyorum. Halen halkla ilişkiler ve reklamcılık konusunda lisans eğitimim devam ediyor.

7-2

KT2: Atalarımızdan gelen travmalar nasıl oluyor da günümüze kadar geliyor? Geçmiş duyguları nasıl yok ediyorsunsunuz? 

Atalarımızdan gelen travmalar, genetik miras yoluyla ve aynı zamanda kültürel olarak aktarılır. Bu aktarım gelecek nesillerin bedensel ve ruhsal sağlığı üzerinde önemli etkileri olabilir. Genetik miras yoluyla aktarılan travmalar, epigenetik yollarla nesilden nesile aktarılır. Epigenetik yollarla aktarılması demek, DNA molekülündeki kimyasal grupların, çevresel faktörlerin etkisiyle değişmesi sonucu oluşan değişikliklerdir. Bu değişiklikler, genlerin ifadesini etkileyerek bir sonraki nesilde benzer bir travma ile karşılaşıldığında daha hassas bir tepki gösterme eğilimine neden olabilir. Buradan şunu da anlayabiliriz: yani atalarımızdan gelen travmalar genlerimize taşınsa bile hepsi bizim hayatımızı etkilemez. O travmanın oluştuğu çevre şartları kişinin bugün yaşadığı çevre şartları ile eşleştiği zaman travma açığa çıkar. Sonuç olarak atalardan gelen travmalar kimi aile bireylerinde etkisini gösterirken başka bir aile bir bireyin de bir etki göstermeyebilir. Bu konuda yapılan hayvan çalışmaları, strese maruz kalan farelerin 3-4 nesil sonrasındaki torunlarında, stres tepkisinin arttığını göstermiştir. Benzer şekilde, insanlarda da, ebeveynlerin savaş veya doğal afet gibi travmatik olaylara maruz kalmaları, çocuklarında daha yüksek düzeyde anksiyete, depresyon ve stres bozukluğu gibi psikolojik sorunlara neden olabilmektedir. Kültürel olarak aktarılan travmalar da, toplumun belleği, anlatılan hikayeler, müzikler, sanat eserleri ve diğer kültürel ifadeler yoluyla gelecek nesillere aktarılabilmektedir. Bu sayede, bir toplum, geçmişteki travmalardan ders çıkararak daha sağlıklı bir gelecek için çalışabilir. Bazen de tersine toplum o travmadan ders çıkarmayarak oturamadan tekrar tekrar yaşanmasını sağlayabilir.  Sonuç olarak, atalarımızın yaşadığı travmalar, genetik ve kültürel miras yoluyla gelecek nesillerin sağlık ve zihinsel sağlığı üzerinde önemli etkilere neden olabilir. Bu nedenle, travmatik olaylara maruz kalan toplumların, geçmişin yarattığı yıkımdan ders çıkarmaları ve gelecekte benzer olaylarla başa çıkmak için daha iyi donanımlı olmaları için desteklenmeleri gerekmektedir.

KT3: Partneri seçerken beynimiz neye göre hareket eder?

Partner seçimi, insan davranışının temel bir parçasıdır. Beynimiz bu süreçte çeşitli faktörlerin etkisi altında hareket eder. Bu faktörler arasında fiziksel, psikolojik ve sosyal etkenler bulunur.  Fiziksel çekiciliğin, partner seçiminde önemli bir faktördür. İnsan beyni kişinin yüz özelliklerini, vücut oranlarını ve diğer fiziksel özelliklerini değerlendirerek, bu faktöre dayalı olarak seçim yapar. Kişilik özellikleri de partner seçiminde çok önemli bir faktör olarak karşımıza çıkar. İnsanlar genellikle kendi kişiliğine benzeyen ya da kendi kişiliğini tamamlayan insanları daha çekici bulur. Beyindeki hormonlar da, partner seçiminde de önemli bir rol oynar. Örneğin, erkeklerde testosteron seviyesi arttıkça kadınların çekiciliğine ve çiftleşme davranışına olan ilgiyi arttırır. Aynı şekilde, kadınlardaki östrojen seviyeleri de erkeklerin çekiciliğine karşı olan ilgiyi etkileyebilir. Partner seçiminde kültürel değerler, gelenek ve sosyal bağlam da önemli bir rol oynar. Araştırmalar, kişilerin aile, arkadaş çevresi ve toplumsal normlar gibi faktörlere dayalı olarak seçim yaptığını göstermektedir. Önceki deneyimler, partner seçiminde en etkili olan durumdur. Kişinin önceki ilişkileri, aile geçmişi, çocukluk çağı deneyimleri veya diğer kişisel deneyimleri, partner seçiminde bir faktör olabilir.

KT4: Zıt karakterdeki kişilerin ilişkileri nasıldır? 

Zıt karakterdeki insanlar birbirleriyle ilişki kurarken sıklıkla zorluklar yaşayabilirler. Yani sanılanın aksine zıt karakterler birbiriyle daha iyi geçinir veya birbirlerini tamamlar bilgisi doğru değildir. Bu zorluklar arasında ilk başta gelen zorluk iletişimde yaşanan zorluklardır. Zıt karakterlerin iletişim tarzları farklı olabilir. Örneğin bir kişi daha açık ve doğrudan konuşurken, diğeri daha dolaylı ve nazik bir şekilde ifade etmek isteyebilir. Bu farklılıklar, yanlış anlaşılmalar ve iletişim problemleri yaratabilir. Buna ilaveten zit karakterlerin ilgi alanları farklı olabilir. Bir kişi sosyal etkinlikleri seviyorken, diğeri daha sessiz ve yalnız aktiviteleri tercih edebilir. Bu da birlikte zaman geçirirken zaman zaman zorluk yaratabilir. Zıt karakterlerin kişilik özellikleri de birbirinden farklıdır. Bir kişi daha dışa dönük, canlı ve enerjikken, diğeri daha içe dönük ve sakin olabilir. Bu farklılıklar, birbirlerini anlamada ve kabul etmede zorluk yaratabilir. Zıt karakterlerin değerleri, siyasi görüşleri ve inançları da birbirinden farklı olabilir. Bu da tartışmalara ve çatışmalara neden olabilir.

KT5: Ruhsal problemler zamanla bedensel hastalıklara nasıl dönüşür? 

Ruhsal problemlerin zamanla bedensel hastalıklara dönüşebilir. Ruhsal bir sorun kronikleştikçe insan beyni var olan bu kronik bir strese maruz kalır. Kronik stres vücudumuzda bir dizi biyolojik değişikliğe neden olur. Örneğin vücutta kortizol hormonu seviyelerinin artmasına neden olur. Kortizol, vücudun stresle başa çıkmak için yaptığı bir tepkidir. Ancak, kronik stres durumunda, yüksek kortizol seviyeleri, bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olabilir ve inflamasyonu artırabilir.  Kronik inflamasyon, vücutta çeşitli hastalıkların gelişmesine yol açabilir. Vücudun bağışıklık sistemini zayıflatır ve enfeksiyonlara ve diğer hastalıklara daha yatkın hale getirir. kişi sağlıksız diyetler tüketebilir, düzenli egzersiz yapmayabilir ve yeterli uyku almaz. Bu durum, obezite, kalp hastalıkları ve diğer sağlık sorunları gibi bedensel hastalıkların gelişmesine katkıda bulunabilir. Sonuç olarak beyinde biriken kötü duyguların zamanla bedende depolanır bedensel hastalıklara dönüştü şeklinde de yorumlayabiliriz.   

KT6: Yas tutulmamış travmalar veya ilişkiler hayatımızı nasıl etkiler? 

Yas tutulmamış travmalar veya ilişkiler, hayatımızı farklı şekillerde etkileyebilir. Duygusal sorunlar: Yas tutulmamış travmalar ve ilişkiler, kişinin duygusal sağlığı üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olabilir. Bu durum, depresyon, kaygı, öfke ve güvensizlik gibi duygusal sorunlarla sonuçlanabilir. Ayrıca bir ölüm veya terk edilme sonrası kişi yas tutmazsa davranışları giderek o insana dönüşmeye başlar. Yas tutulmamış travmalar ve ilişkiler, kişinin gelecekteki ilişkilerini etkileyebilir. Bu tür deneyimler, güven, bağlanma ve açıklık gibi ilişki dinamiklerini etkileyebilir ve sağlıklı ilişkiler kurmada zorluklar yaratabilir. Ayrıca yası tutulmamış bir ilişkide giden kişi zihne kazanır. Bunun sonucu olarak da böyle biri tekrar tekrar benzer insanlar hayatına çekerek benzer bir travmayı tekrar tekrar kendine yaşatır. Yas tutulmamış travmalar ve ilişkiler, kişinin kendine zarar verme bağımlılık davranışlarına yatkın hale gelmesine neden olabilir. Bu davranışlar arasında alkol ve madde bağımlılığı, yeme bozuklukları ve kendine zarar verme davranışları yer alabilir. Yas tutulmamış travmalar ve ilişkiler, kişinin fiziksel sağlığı üzerinde de etkili olabilir. Kronik stres ve kaygı, kalp hastalıkları, diyabet ve diğer sağlık sorunlarına yol açabilir. Eğer giden kişi de bazı hastalıklar varsa kalan kişinin bu hastalıkları kendi üzerine alması ve bu hastalıkları tekrar yaşaması olasılık dahilindedir. Yas tutulmamış travmalar ve ilişkiler, kişinin kimlik ve özsaygısı üzerinde de etkili olabilir. Bu durum, kendine saygı ve özgüven eksikliği gibi sorunlara neden olabilir. Sonuç olarak, yas tutulmamış travmalar ve ilişkiler, kişinin hayatını ciddi şekilde etkileyebilir. Bu nedenle, bu tür deneyimlerin etkileri hafife alınmamalı ve profesyonel yardım alınması önerilmektedir.

KT7: Sevdiği bir kişinin ölümüyle ilgili yas tutmamak ne tür izler taşır? 

Böyle bir durumda o kişinin hastalıkları ve bakanlıkları kalan kişinin üzerine kalır. Yani kalan kişi farkında olmadan ölen kişinin bağımlıklarını veya hastalıklarla tekrarlamaya başlar. Süreç daha da uzarsa genellikle travmatik duygular çocuklara transfer edilir. Gelecekteki kayıplarla başa çıkmada da zorluklar yaşanır. Yas tutmamak, gelecekteki kayıplarla başa çıkma yeteneğini de zayıflatır. Kişi, diğer kayıplarla karşı karşıya kaldığında, bu durumla başa çıkmakta zorlanabilir. 

KT8: Aile dizimi ne demek? Neler yapıyorsun? 

Aile dizimi, bir psikoterapi yöntemi olarak kullanılan ve aile sistemi dinamiklerini anlamak ve iyileştirmek için kullanılan bir tekniktir. Bu yöntem, Alman psikoterapist Bert Hellinger tarafından geliştirilmiştir. Aile dizimi, aile sistemlerini ve özellikle üst nesilleri bugünkü hayatı nasıl etkilediğini inceler. Aile üyeleri arasındaki derinlikli bağlantıları ortaya çıkarır. Bu teknikte, bir danışanın ailesinin tarihi ve dinamikleri incelenir ve aile üyelerinin ilişkileri bir çeşit sanki bir tiyatro oyunuyla görselleştirilir. Daha sonra, danışanın aile sistemi içindeki rolü ve ilişkileri incelenir ve sağlıklı bir aile sistemi için öneriler sunulur. Aile dizimi aile üyeleri arasındaki ilişkileri ve aile sistemi dinamiklerini anlamak ve iyileştirmek için etkili bir yöntemdir.  

KT9: Terk edilmekten korkan insanlar neden sıklıkla terk edilir? 

Terk edilmekten korkmak ve sürekli terk edilmek arasında bir bağlantı vardır. Bu mekanizmalar arasında, kişinin kendi düşünceleri, davranışları, ilişkilerindeki kalıplarının ve çocukluk çağı deneyimlerinin rolü vardır. Terk edilmekten korkan kişilerin genellikle kendine güveni azdır. Kendine güveni olmayan kişiler, ilişkilerinde çekingen davranabilirler ve terk edilecekleri korkusunu yaşayabilirler. Bu durum, ilişkilerin bozulmasına ve terk edilmeye yol açabilir. Bazen de yaşanan gerginlik sıklıkla çatışmalara yol açar bir süre sonra farklı uzaklaşmasına sebep verebilir. Kişinin ebeveyn figürleri ile olan ilişkisi, terk edilmekten korkma konusunda da etkili olabilir. Ebeveyn figürleri, kişinin erken dönemdeki bağlanma tarzını şekillendirir. Ken dönemde anne ve babayla olan bağlanma şekli gelecekteki ilişkilerinde etkili olabilir. Örneğin, güvensiz bir ebeveyn-çocuk bağı, kişinin terk edilmekten korkmasına neden olabilir. Eğer ebeveynler birbirleriyle sık sık küsüyorlarsa ve birbirlerini terk ediyorlarsa bu durum çocuğa model olur ve ilerde kendisine bunu yaşatacak partnerler seçebilir. Kişinin düşünce kalıpları, terk edilmekten korkma konusunda da etkili olabilir. Kişi, olası bir terk edilme durumunda kendini değersiz hissedebilir. Bunun sayesinde kişi, ilişkilerinde çok fazla kontrol etme eğiliminde olabilir veya aşırı bağlanma gösterebilir ve partnerini darlayarak uzaklaştırır. Kişinin geçmişteki ilişkileri, terk edilmekten korkma konusunda da etkili olabilir. Önceki ilişkilerde terk edilen bir kişi, gelecekteki ilişkilerinde de terk edileceği korkusunu yaşayabilir. Bu durum, kişinin davranışlarına yansır ve ilişkilerinde sorunlara neden olabilir. Zaten seçilen partner de genellikle terk etmeye yatkın bir partnerdir.  

KT10: Ruhsal sorunlar her yıl giderek artıyor temel sebepleri neler olabilir? 

Son yıllarda ruhsal sorunlar giderek artıyor ve bu durumun birçok nedeni olabilir. İşte bazı olası nedenler:

Teknoloji: Gelişen teknoloji, günümüzde insanların sosyal hayatını değiştirdi. İnternet ve sosyal medya kullanımı, insanların gerçek hayattan daha fazla sanal ortamlarda zaman geçirmesine neden oldu. Bu durum, insanların sosyal izolasyon yaşamasına, yalnızlık hissetmesine ve diğer ruhsal sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir. Buna ilaveten sürekli olarak televizyona ve cep telefonuna bakmak beynimizin gelişmesini olumsuz yönde etkiler

Stres: Modern yaşam, birçok insan için yoğun stres ve baskı ile dolu olabilir. İş yerindeki yoğun rekabet, finansal sorunlar, kalabalık şehirler ve diğer günlük stres faktörleri, insanların ruhsal sağlığına zarar verebilir.

İlişkilerin zayıflaması: Eskiden insanlar zor durumda kaldıklarında birbirlerini sahiplenir ve ruhsal anlamda destek olurlardı. Günümüzde bu tarz ilişkiler giderek azalmaya başladı ve bunun sonucu olarakta ruhsal sorunlar daha da görünür hale geldi. 

Bağımlılık: Uyuşturucu bağımlılığı veya sık sık alkol alma faktörler, insanların ruhsal sağlığını etkileyebilir. Yüksek miktarda karbonhidratla beslenmek ve obezite de beynimizi olumsuz etkiler ve ruh sağlığımızı bozar.

İşsizlik: İşsizlik, birçok insan için büyük bir stres kaynağıdır. İşsiz kalmak, kişinin kendine güvenini sarsabilir, depresyona neden olabilir ve diğer ruhsal sorunlara yol açabilir.

Geleceğe dair belirsizlik: Günümüz dünyasında, geleceğe dair belirsizlikler artmaktadır. İklim değişikliği, politik gerilimler, pandemi gibi faktörler, insanların gelecek hakkında endişelenmesine neden olabilir.  

KT11: 100 sene önceki yaşanmıştır ama yok edebildiğini söylüyorsunuz nasıl yani? 

Bir travmanın etkisini azaltmak için bireysel terapi ve aile dizimi yöntemini kullanabiliriz. Terapi, geçmişte yaşanan travmaların etkisini azaltmak için etkili bir yöntemdir. Kişi, travma sonrası yaşadığı duyguları terapi de tekrar deneyimler ve bir süre sonra bu duyguların etkisi sonlanır. Terapi de yol aldıkça ve duyguların etkisi azaldıkça o kişi kendine daha fazla bakım vermeye başlar. Kendine bakım, travmatik bir deneyim sonrasında kendini toparlama sürecini hızlandırmaya yardımcı olabilir. Kişi, yeterli uyku, sağlıklı beslenme, egzersiz ve meditasyon gibi sağlıklı yaşam tarzı seçimlerini iyileştikçe daha kolay yapabilir. Kişi terapi de yol aldıkça bir süre sonra insan ilişkilerini olumlu yönde etkilenir. Bu durumda sosyal olarak destek almasını kolaylaştırır.Sosyal destek, travma sonrası iyileşmenin önemli bir parçasıdır. Kişi, aile, arkadaşlar veya destek grupları gibi destek sistemleriyle bağlantı kurarak, travmatik deneyimlerini paylaşabilir ve duygusal desteğe sahip olabilir. Buna ilaveten terapi de yol aldıkça hayatını yeniden yapılandırmayı anlamaya başlar. Kişi, travmatik bir deneyimden sonra hayatını yeniden yapılandırmak için adımlar atabilir. Bu, yeni hedefler belirlemek, yeni ilgi alanları geliştirmek ve yaşamda yeni anlamlar bulmak anlamına gelebilir.

KT12: Hastanın hayatlarını kitaplarınıza teşekkür ediyor musunuz, edenler nasıl bakıyorsun?

Hastaların öykülerinin paylaşılması, bazı etik soruları da gündeme getirir. Bu nedenle, hastaların gizliliği ve mahremiyeti, her zaman öncelikli bir konudur. Hastaların öykülerinin paylaşılması için, yazarların etik kurallara uyması ve hastaların rızası alınması gereklidir.  Ancak diğer taraftan da hastaların hayatlarını kitaplarında bahseden kişilerin, bazıları için bir ilham kaynağı olabileceği gibi, diğerleri için eleştirilebilir de olabileceğini düşünüyorum. Ancak, hastaların öykülerinin paylaşılması, toplumda farkındalık ve anlayış oluşturma açısından önemli bir rol oynayabilir, bu nedenle yazarların bu konuda özenli ve duyarlı olmaları önemlidir. Ben kitaplarında hastalarımdan bahsediyorum. Ancak bahsettiğim şey gerçek hastanın hayatını ileri derecede değiştirmiş halidir. Yani kişinin kendisi bile kitapta okuduğu hastanın kendisi olduğunu anlamayacaktır.

Timur bey çok teşekkür ediyorum tekrardan bu irtaibatı sağladığı için Basın Pr Uzmanınız Sayın Derya Özgören'ede sonsuz teşekkür ediyorum.

Saygılarımla...

Sağlıcakla Kalın ama Sevgisiz Kalmayın...