Röportaj: Ayşenur Mama

Bu hafta oyuncu Yavuz Ketenci ile yaşamına, oyunculuğa ve tiyatroya dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Yavuz Ketenci kimdir?

Yavuz Ketenci, 16 Ocak 1991 yılında İstanbul’da doğmuştur, aslen Rizelidir. İlkokul ve liseyi İstanbul’da okudu. Çekirdek aileden oluşan bir yaşantısı vardır. Bir tane ağabeyi var ve evin en küçüğüdür. Ataköy 60.yıl İlköğretim Okulu’nda okurken Milli Eğitim Bakanlığı’na Bağlı Gençlik Merkezi’nde tiyatro kurslarında eğitim almaya başladı. Böylece tiyatro hayatına bir adım atmış oldu. Kendi okulunda ilk oyunu olan ‘Horozum’ adlı çocuk tiyatro oyunuyla seyircinin karşısına geçti. Daha sonra çeşitli çocuk oyunlarıyla devam etti. Ortaokul eğitimini tamamladıktan sonra meslek lisesine hak kazandı. Meslek lisesinde ‘Makine’ bölümü okuyarak öğretim hayatı devam etti. Öğretim hayatına devam ederken akşam okulu olarak da Müjdat Gezen Sanat Okulu’nda tiyatro hayatına devam etti. Daha sonra Karadeniz Teknik Üniversitesini kazanarak üniversite hayatına geçiş yaptı ve profesyonel anlamda Karadeniz Teknik Üniversitesi Tiyatro Topluluğu olan KTÜ ve KÜT Tiyatrosu’nda Ahmet Akyol yönetmenliğinde sahneye çıkmaya başladı.

Oyunculuk yaşamınızdaki ilkleri paylaşır mısınız bizlerle? Yanınızda size destek çıkan isimler var mıydı?

Oyunculuk yaşantımda birden çok ilklerim oldu tabi ki de. Çünkü tiyatro sanatçısısınız ve oyunculukla uğraşıyorsunuz. Karakter seçme şansınız pek fazla yok. En iyisini yapmak için çalışmanız gerekiyor ama şunu söyleyebilirim ilklerimin arasında en çok güldüğüm ve eğlendiğim karakter bir ‘eşcinseli’ oynamamdı. Eğer bir karakteri oynarken keyif alıyorsanız seyirci de aynı şekilde keyif alır ve bu size başarı getirir. Ben de bu karakteri en iyi oyunculuk vaat eden tiyatro plaketini alarak taçlandırdım. En büyük destekçim aslında ailem. Onlar benim görünmez kahramanlarım. Babam, annem, ağabeyim, yengem ve yeğenim kısacası çekirdek ailem. Her güçlü erkeğin arkasında bir kadın olur benim arkamda olan kadın da annem. Tiyatro, hayatımda beni her zaman destekleyen ve yanımda olan birçok hocam, üstadım oldu. Bunlardan en önemlisi Zülfikar Yazgaç’tır. Onu yakından tanıyanlar ona ‘baba’  derler çünkü baba gibi sever, sahiplenir ve desteğini asla esirgemez ve ona oyunculuk kariyerim boyunca birçok şey borçluyum. Ona her zaman teşekkür ettiğimi ve dua ettiğimi her yerde söyler ve dile getiririm.

Oyunculuğu nasıl tanımlarsınız? Nedir size göre oyunculuk?

Bir oyuncu karakterini oynarken bilgisi, tekniğini yaratma gücüyle birleştiren ve canlandıran sahne sanatçısıdır. Aslında inandırıcı ve etkili bir oyunculuk örneği sunmak isteyen oyuncunun kendisini bir enstrüman durumuna getirip solunum, ses ve beden tekniklerini doğru uygulayabilmesi gerekmektedir. Eğer bütün bunları sahnede sergileyebiliyorsa gerçekten başarılı bir sanat hayatı olur.

Oyunculuğun temeli sayılan tiyatrodan bahsedelim. Rol aldığınız ilk tiyatro oyunu hangisiydi? Sizde bıraktığı bir anısı var mı? 

Rol aldığım ilk tiyatro oyunu ‘Horozum’ adlı çocuk tiyatro oyunuydu. Heyecandan dizlerim yok olmuştu. Kalbimin atışını kursağımda hissediyordum. Anlatılmaz, sadece yaşanacak bir duygu ve her sahneye çıktığımda tekrar tekrar bu duyguları yaşıyorum. Aslında bu bende çok şey bıraktı. Çocuk yaşta özgüvenimi toplum içinde insanlarla nasıl diyaloglar kuracağımı bana küçük yaşta anlattı tiyatro ve sahne. İyi ki sahnedeyim ve iyi ki tiyatro yapıyorum. 

‘Bir Milletin Umudu Asım’ adlı tiyatro oyununu konuşalım. Oyunda hangi karakteri canlanırdınız? Bu oyunda rol almak sizin için neyi ifade ediyordu?

‘Bir Milletin Umudu Asım’ adlı tiyatro oyununun hem yönetmenliğini hem de başrolünü üstlendim. Yani ‘Asım’ karakterini canlandırdım. Benim için çok önemli bir karakterdi. Çünkü milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un Safahat kitabının altıncı bölümü olan ‘Asım’ı tiyatroya uyarladık. Sevgili yazarımız sayın Cavidan Balcı’yı böyle bir eseri kaleme aldığı için de tebrik eder teşekkürlerimi bir borç bilirim. 

Akif’in eserinde askere gitmeden önce vurdumduymaz olan, katıldığı Çanakkale harbinden sonraki süreçte zalimlere, adaletsizliğe, haksızlığa ve düzeni bozan her şeye dimdik duran Asım’ı anlatır. Bütün bunların kaba kuvvetle çözülmeyeceğini anlatmak için Mehmet Akif Asım’ı karşısına alır ve nasihat eder. Yeni nesillerin ancak ilimle fenle yetişeceğini anlatır ve asımı Almanya’ya yollar. Döndüğünde vatanına hayırlı vazifeler yapması gerektiğini anlatır. İslami ilimlerce donanımlı batının o dönemlerde başarılı olduğu ilimleri de özümsemiş doğuya da batıya da hakim tarihini hıfzetmiş bir genç olmasını arzu eder ve oyun böylece başlar.

‘Bir Milletin Umudu Asım’ ile devam edelim. Oyuna izleyicilerden gelen tepkiler nasıl oldu?

Bu soruyu aslında izleyicilerin arasına girip öğrenmek gerekir. Böylece daha sağlıklı cevaplar alabiliriz. Yalnız şunu söyleyebilirim ki; gitmiş olduğumuz şehirlerde, sahne aldığımız üniversitelerde kapalı gişe oynadık. Gerek seyircilerin arasına katılan vali, belediye başkanı, bazı vakıfların genel başkanları, rektörlerden gelen tepkiler oldukça güzeldi ve başarı dolu sözlerle taçlandırıldı bu da beni ve sahne arkadaşlarımı çok mutlu etti.

Kanal 7 ekranlarında yayınlanan ve izleyiciden büyük beğeni toplayan ‘Elif’ adlı dizide rol almıştınız. Dizideki rolünüz hala devam ediyor mu? Dizide nasıl bir rolü canlandırıyordunuz?

‘Elif’ dizisi yer aldığım projeler arasında en iyilerinden biriydi. İzleyici kitlesi harikulade olan ‘Elif’ dizisinde ‘Feyyaz’ karakterini canlandırıyordum. ‘Feyyaz’ karakteri bir mafya babasının sağ kolu. Aynı zamanda dizinin kötü karakterlerinden biriydi. Bu karakter bana çok anlam kattı. Lakin izleyicinin de tepkisi güzel olsa da zaman zaman kötü eleştiriler de aldım. Bir oyuncu eleştiriye ne kadar açıksa o kadar başarılı demektir. Yapımcıyı, yönetmen ve ekibini, oyuncu arkadaşlarımı kısacası emeği geçen herkesi kutlarım.

‘Elif’ dizisinde başka bir karakteri canlandırmak ister miydiniz?

Her karakteri oynayan sahne arkadaşlarım, oyuncu arkadaşlarım fazlasıyla üstesinden gelmişlerdir bunun. Bizler sadece seçtiğimiz karakterleri en iyi şekilde, ekran karşında bizleri izleyen seyirciye duyguyu verebilmektir. Oynadığımız karakteri ne kadar benimsersek duyguyu o kadar iyi şekilde veririz. ‘Elif’ dizisinde düşündüğüm başka bir karakter asla olmadı. ‘Feyyaz’ olarak anılmak en iyisiydi.

‘Bu Son Olsun’ adlı sinema filmini konuşalım isterseniz. Filmin konusu neydi? Filmle izleyiciye nasıl bir mesaj verilmeye çalışıldı? 

Aslında bu film 2012 yılında vizyona girmişti. Orada küçük bir rolde konuk oyuncu olarak oynadım. Filmin başkahramanları Yaşar, Apo, Kovboy Ali, Cevat ve Ertuğrul kendilerine Balat semtini mesken tutmuş beş evsiz beş arkadaştır. Hayattaki tek gayeleri, karınlarını doyurmak ve en büyük tutkuları olan şaraptan bir gün bile olsun ayrı kalmamak. Günübirlik yaşayan bu beş kişi, gayelerine ulaşabilmek için zamanın fırtınalı politik atmosferinden dahi faydalanmasını bilir. Sokaklarda yaşayan bu beş evsiz 12 Eylül 1980 sabahı geldiğinde sokağa çıkma yasağı ile karşı karşıya kalırlar ve böylece film başlar. Verilmesi gereken mesaj filmin adından bellidir: ‘Bu Son Olsun.’ Bu film, 12 Eylül darbesini komedi unsurları kullanarak eleştirmekte ve mahkum etmektedir. ‘Bu Son Olsun’ isminin bulunmasında ise Cem Karaca'nın ünlü şarkısı ‘Bu Son Olsun’dan esinlenilmiştir. Gayet güzel ve başarılı bir film olmuştur.

Projelerinizde canlandırdığınız rollerin zaman zaman karakterinizi yansıttığı oluyor mu? Fikirlerinizin rollerinizle uyuştuğunu düşünüyor musunuz?

Samimi olmam gerekirse bazı dizi, sinema ya da tiyatro oyunlarından gelen senaryo veya textte bana uygun görülen karakteri okurken hafifçe gülümsediğim ve ‘Bu tam benlikmiş ben bunu hiç zorlanmadan oynarım.’ dediğim karakterler oldu tabi ki. Yalnız özel hayatımı ve iş hayatımı her zaman ayırt etmişimdir. Bunu da dip not olarak düşmek isterim.

Tiyatro, sinema ve dizileri karşılaştıracak olursak size göre hangisi en önde gelmektedir? 

Şimdi şunu söyleyebilirim ki sinema ve dizi her ne kadar birbirlerine benziyor olursa olsun sektör anlamında aslında çok farkları vardır. Tiyatro ise bu iki sektörden bambaşka bir sektördür. Bu üç sektöre aslında kardeş sektör de diyebiliriz. Eğer tiyatroda başarı elde ederseniz dizi ve sinemada da başarı elde edersiniz. Yalnız bilmeniz gereken küçük puf noktalar vardır. Tiyatro sahnesinde istediğiniz gibi sahneyi kullanabilirsiniz yalnız sinema ve dizide kamera açılarını ve kadrajları bilmeniz gerekmektedir. Tiyatro oyunlarında özgürce oynayabilirsiniz. Dizi ya da sinemada özgürce oynayamazsınız. Sinema filmi ya da dizi çekiminde yanlışlarınız düzeltilebilir ama tiyatroda böyle bir şey söz konusu değildir. Bu yüzden sıralama yapacak olursak tiyatro en önde gelir.

Tiyatronun sinema ve dizilerden ayrılan yönleri ve tiyatronun sanat açısından önemi nedir?

Bir öyküyü, sahne olarak ayrılmış bir yerde, oyuncuların söz ve hareketleriyle canlandırma sanatına tiyatro adı verilir, bu dünyanın hiçbir yerinde değişmez. Dizilerden farkı ise oyuncu farkıdır. Her tiyatro oyuncusu sinemada rol alabilir, fakat her sinema oyuncusu tiyatroda rol alamaz. Sinemadaki oyunculuk minimaldir. Tiyatrodaki ise olabildiğince abartılı ve yukarıdadır. Çünkü sinemadaki minimal ifadeyi kamera açısıyla bir şekilde seyirciye verebilirsiniz ama tiyatro sahnesinde size 10 metre mesafede oturan adama ifadenizi gösterebilmeniz için oyunu gayet abartılı yapmanız gerekir.

Yakın zamandaki projeleriniz neler?

Yakın zamanda çekimlerine başlayacağımız ‘Sende Bizdensin’ adlı festival filminde gerçek hayattan alınan down sendromlu bir kardeşimizin hayat hikayesini çekeceğiz ve bunun için hızla çalışmalara ve gereken eğitimleri almaya başladım. Filmde başrol olan down sendromlu ‘Serkan’ karakterine can vereceğim.

Son olarak okurlarımıza neler söylemek istersiniz?

Sanattan asla vazgeçmeyin. Tiyatroda sanata ve sanatçıya değer verilmesinden yanayım. Her zaman  toplumumuz bu konuyla ilgili bilinçlendirilmeli, sık sık oyunlara gidilmeli son olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de söylediği gibi ‘Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.’ sözlerini unutmamak gerekir.

Benimle bu röportajı gerçekleştirdiği için önce sayın Ayşenur Mama hanımefendiye daha sonra da Önce Vatan Gazetesi’ne sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Önce Vatan Gazetesini okumaktan vazgeçmeyin.

Sevgilerimle…