Röportaj: Funda Akosman Erman

Özer hocam bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Sizden ne kadar faydalansak o kadar kardır. Okuyucularımıza da iletiyoruz. Son zamanlarda çok hastalıklar, salgın ve bir türlü geçmiyor. Bir ay sürüyor. Özellikle kuru öksürükler. Zannedersem bunda bağışıklık sisteminin çökmüş olması, zayıflamış olması çok etken. Bu metabolizmamızı nasıl kuvvetlendirebiliriz, neler yapmamız lazım, doğru bildiğimiz yanlışlar nedir? Mikrofon sizde:

Hep söylediğim gibi bağışıklık sistemi için çok şey gerekli ama şu üç tane klasik, olmazsa olmaz: Birincisi uygun Balık Yağı. İkincisi D Vitamini ve özellikle Çinko. Aslında bunların üçü birbirleriyle bağıntılı. Şimdi şöyle söyleyeyim. Eğer annede çinko düşükse doğacak bebekte bağışıklık sistemi çökük oluyor ve bu çöküklük, biz o eksiği tamamlasak bile uzun bir süre hatta onun çocuğunda bile etkili olabiliyor. Onun için her şeyi dozunda almak lazım. 

Hocam, bunların dozajlarını nasıl ayarlayacağız?

Şimdi önce dediğim gibi gebeliğe hazırlanan bir kişinin en az üç ay önceden normal dozda bunları alması lazım. Efendim diyorlar, gıdalarda yok mu? Çok güzel bir soru. Gıdalarda var ama biz o gıdadan onu nasıl alacağız? Çünkü öncelikle yetişen bitkileri ele alalım. Toprağımızda çinko yok ki o bitkide çinko olsun. Onu yiyen hayvanlar aynı durumda yediği otlarda çinko yok ki gereğini alsınlar. Bu nedenle de hiçbir zaman için yeterli düzeyde bir çinkoya sahip olamıyoruz. Ayrıca her şeyi normal kabul edelim. Otumuzda var, hayvanın etinde var vs. aldık diyelim bir de bunu doğru pişirmesi var. Aslında 120 hele hele 150 derecenin üzerine çıkıldığı anda olmaz. Yani 120 derecede tamam, 150 den sonra bozulmaya başlıyor. O bakımdan bir kere pişirme yönünden sonuca gidemiyoruz ama buğlama şeklinde yapılırsa daha sağlıklı olabilir.  Ayrıca etlerin değişik yerlerinde de farklı miktarlarda vitamin var. Özellikle kitaplarda yazılan Amerika’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın notlarına baktığınız zaman göreceksiniz ki onlarda bile aynı hayvanda farklı ölçülerde bulunuyor. Çinkonun bizim topraklarımızda olmadığı için bizim hayvanlarımızda olma olasılığı çok düşük. Zaten dünya istatistiği insanlarda %30 ile %70 arasında bir çinko düşüklüğü olduğunu gösteriyor. Şu anda Amerika’da %67 kabul ediliyor. Amerika gibi bir ülke ki her türlü tüketimi yapıyor. 

Ayrıca çinkoyu aldığımız zaman gıdanın özelliği çok önemli. Mesela ne yapıyoruz, akşamdan kuru fasulyeyi, nohutu vs. suya koyuyoruz, sabaha kadar bekletiyoruz. Topraktaki pita dediğimiz fosfordan zengin madde çinkonun etkenliğini azaltıyor. Bu süre, suda beklettiğimiz süre yetmiyor. Önerilen şu: 8 saat arayla 48 saat suyunu değiştirerek hazırlamalıyız. Bununla da kimsenin baş etmesi mümkün değil. Onun yerine şöyle bir durum yapılabiliyor. Söylediğim gibi cevizde de suya koyduğunuz zaman biraz limon suyu eklerseniz akşamdan sabaha beklettiğiniz zaman bu fosfatı parçalayacak olan fitaz diye bir enzim açığa çıkıyor. Yani filizlenmeye yakınlık filizlerde olan bir enzim. Bunu parçalayarak bunun çinkosunu artırıyor. Aynı zamanda bunu etle pişirirseniz işte o zaman alacağınız çinko miktarı daha da artıyor. Örneğin, 100 gram fasülyeyi normal pişirirseniz yada tavuk etiyle veya 60 gram kırmızı etle pişirmeniz durumunda gitgide çinko artıyor. Artan çinko net 100 gramda 1000 miligram. 100 gram fasulyeyi yiyecek halimiz var mı? Dolayısıyla da burada bütün mesele bizim memleket şartlarına dışarıdan destek olarak hepimizin çinko desteği almamız şart. Çocuklarımız da, büyüklerimiz de fizyolojik doz dediğimiz günlük destek almalı. 

Diğer yandan D vitamini hele hamilelerde o kadar düşük ki, hele örtülü olanlarda çok daha düşük, bir kere D vitaminini nasıl alacağımızı bilmiyoruz. Burada maalesef yakın zamana kadar hepimiz  “Ampulü kır iç” diyorduk. Ayda bir kere iç diyorduk. İşte bunun bir yanlış olduğu anlaşıldı. Çünkü yüksek miktarda alınan D vitamini kemiklerdeki kalsiyumu öncelikle kana geçirtiyor ve kemiğin biraz daha yumuşamasına yol açıyor. İkincisi kalbe zarar veriyor, böbreklerde taş yapıyo,r sinir hücrelerini zarara uğratıyor. Bunların hepsini bir kenara bırakalım. Bir de yakında artık uyarılar başladı. D vitamini alıyorsanız K2 vitamini de alın diyoruz. Çünkü K2 vitamini eksikse yetersizse o zaman kalsiyum gidiyor yumuşak dokulara damar çevresine oturuyor ve maalesef kireçlenmelere yol açıyor. Şimdi bugün daha sonraları bu 300.000 ünite 100.000 üniteye indirildi. Ama biz eskiden 300.000 ünite verirken dahi şöyle yapardık. 2 saat arayla 3 defada verirdik. Ondan sonra bir de iğne şekli vardı. Bizim zamanımızda iğne şeklinde yapıyorduk ama o D2 vitaminiydi o zaman D3 yoktu. Onun bile fazlası zehirlenme yapıyordu. Kemikleri olduğu gibi hele ki film çektiğimiz zaman göz çevreleri maskeli süvari gibi oluyordu. Bunu ilk defa rahmetli doktor Nadir hoca buldu, bizlere gösterdi, neşretmişti. Sonra da bugün maksimum 50.000 ünite olarak kabul ediliyor. 50.000 ünite yalnız burada da kandaki D vitaminin dozuna göre 25 hidroksin değerinin dozuna göre bunu bir defa mı iki defa mı üç defa mı ortalama 15 gün veya 1 ay arayla nasıl vereceğimizi düzenlemeye çalışıyoruz. Bir diğeri de maalesef 15-20 olduğu zaman yeter diyorlar, normal diyorlar. Kemiklere kalsiyumun oturabilmesi için en az 32 nanogram miligre olması lazım. 32 olduğu zaman parathormon kontrol altına alınıyor, bu sorunlar ortadan kalkıyor. Ama hastalıklardan korunmak, gripten vs.den korunmak istiyorsak bunun 50 nanograma alt limit, Allah göstermesin kanserden korunmak istiyorsak 60 ile 80 arasında olması lazım ve bu 60 ile 80 arasında olduğu zaman göğüs kanserinden %60 diğerlerinden %80 oranında koruyuculuk yapıyor. Yalnız sadece bunlar değil romatizma hastalığından, şeker hastalığından aklınıza gelebilecek her türlü uzun süren kronik dediğimiz hastalıklardan koruyor. Aynı mekanizma çinkoda da var. Yani t helper 17 dediğimiz bir hücre var. Bu hücre interleukin 17 dediğimiz zararlı bir madde oluşturuyor. İşte bu madde aklımıza gelebilecek her türlü kötü hastalığı ve kanseri yapıyor. İşte bunları önleyecek olan D vitamini ile çinko t helper 17’yi ikisi de baskılıyor. Zaten D vitamini alanın çinko alması şart. Çinko yoksa D vitamini tek başına yeterli değil. D vitaminin vücutta geçireceği değişimler için gerekli enzimler çinko ile bağlantılı. Dolayısıyla da kan çinkosunun normal olması lazım ki bu mekanizmayı yürütsün. D vitamini verdiğimiz zaman veya güneşe çıkıp güneşlendiğimiz zaman zaten serumdaki çinko değeri düşüyor. Neden? İşte bu kullanıldığı için, kullanılırken gereken enzimlerin içine girdiği için o halde bizim çinkomuzun ve D vitaminimizin normal düzeylerde olması lazım. 

Devamı haftaya cuma...