ZAMBAK KARABAY

İSTANBUL

Erinç Gürses “Resim sanatı sonsuz bir evren” diyor...

Kendisi ile röportaj yapma amacımız; resim sanatına katkılarını ve bu sayede varsa vermek istediği mesajları sizlere aktarabilmesine katkı sağlamaktı.

Erinç hanım merhaba... Nasılsınız? Sizi henüz tanımayan okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız?

Zambak hanım merhaba çok teşekkür ederim. İzmir Karşıyaka’lıyım tüm öğrenim ve eğitim hayatımı İzmir’de tamamladım. Anadolu Lisesini bitirdikten sonra 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları bölümü Sahne tasarımı Anasanat dalı bölümünden mezun oldum. Üniversiteyi bitirdikten sonra çalışmak için geldiğim İstanbul’da maceram başlamış oldu. Yaklaşık 18 yıldır burada yaşıyorum. Uzun yıllar sanat yönetmenliği yaptım, ayrıca sahne tasarımcısı olarak bir çok tiyatro oyunu dizi sinema ve belgesel projesinde yer aldım.

İstanbul’a geldikten bir süre sonra Şişhane‘de bir atölyemiz oldu, halen büyük bir tutkuyla yaptığım tablolalarıma ilk orada başladım diyebilirim. Geçen18 yılda araya giren sayısız farklı proje bir evlilik ve bir çocuk bu tutkunun önüne geçmedi aksine yoğurdu geliştirdi olgunlaştırdı.

Tam olarak mesleki statünüz nedir (bir çok işleviniz var) aydınlatıcı bilgi öğretici olur... Sahne tasarımcısıyım. Fakat sanatın bir çok dalı içiçe olduğu için çok fazla statülere takılmadım, yapabileceğim, yapmaktan keyif alabileceğim işlerin hep peşinden koştum. Buda bana yaptığım her işte çeşitlilik ve farklı bakış açıları kattı bu böyle katlanarak devam ediyor.

Bir çok farklı göreviniz olduğunu görüyorum biraz yaptığınız işlerden bahsedermisiniz rutinleriniz nedir?

Aslında bu aralar biraz sadeleştim diyebilirim. çünkü küçük bir kızım var bu yüzden az şeye odaklanmak daha konforlu oldu hayatımda. İyi bir anne olmak benim için çok önemli, aynı zamanda iyi bir ressam olmakta vazgeçilmezim. İkisini beraber en iyi şekilde yapabilmem için kendi sınırlarımı ne kadar zorlamam gerekirse zorlayabilirim zorluyorumda ve bu bana aslında daha çok keyif veriyor. Örneğin geceleri resim yapmak zihnimi ve yaratım sürecimi çok olumlu etkiliyor ama sonuç olarak buda uzun yıllardır bitmeyen uykusuz bir hayatı getiriyor.

Farklı görevler den kastınızı anlıyorum. Bir sinema filminde sanat yönetmenin göreviyle bir tiyatro da dekor hazırlamak çok farklı, ya da bir ressamın çizdiği resimde izlediği süreç bambaşka. Tüm bunların sonunda çıkan ürüne baktığınızda sonuç aslında aynı. İzleyiciye bir resim sunmuş oluyorsunuz. Bu sebeple kendimi ressam olarak adlandırıyorum.

Farklı iş rolleriniz dışında bir de resim sanatı aracılığıyla da üretimdesiniz. Resim yapmaya ne zaman başladınız? Sizi resim yapmaya yönlendiren ne olmuştu?

Evet dediğim gibi aslında belki de aldığım eğitimden kaynaklı sanatın bir çok farklı dalında üretimde bulunmayı seviyorum. Bir taraftan baktığımız zaman aslında hepsi içiçe. Benim avantajım hem plastik sanatlar hem de sahne sanatları eğitimini beraber almış olmam. Böylece hikaye tabanlı yaratımlar yapmak benim en büyük tutkum olabildi. Bunuda en rahat resim yaparak ifade edebildiğimi düşünüyorum. Resim yapmak o kadar özgür ve o kadar özgün bir sanat ki sizi her gün biraz daha geliştirip kendi sınırlarınızın dışına çıkmanıza olanak sağlıyor. Aynı zamanda büyük bir bağımlılık; ressamlar bilir ki bu bağımlılıktan kurtulma şansınız yoktur zaten kurtulmak istemezsinizde onunla yaşamak istersiniz. Elinizde fırça belki sünger belki sadece parmaklarınız belki de dijital kalem ne olduğu önemli değil. Hangi malzemeyle nasıl nerede neyin üzerine yapacağınızın hiç önemi yok aslında, siz nasıl istiyorsanız. Bu ruhunuzu sonsuz bir özgürlüğe kavuşturuyor.

Sanatın iyileştiren ve bütünleştiren gücü hakkında ne söylemek istersiniz?

Bu çok göreceli bir kavram. Sanatın bütünleştiren bir gücünün olduğunu düşünüyorum hatta herkezi eşitleyen bir yanıda var bence. İyileştirici etkisi biraz tartışılır, sanatçı açısından sadece iyileştirici değil çok daha girift tüm duyguların en yoğun seviyede yaşandığı, boğucu ama özgürleştirici mutlu ama depresif tamamlayıcı ama eksik bırakan bir duygu fırtınası bence. İzleyici açısından ise çok olumlu ve biraz da kişisel. Bir filmin sizde ve ben de yaratacağı his çok başka ya da resimde ya da bir müzikte. Toplumsal gelişim bireyle başlar. Sanatla içiçe yaşamanın iyileştirici gücü bireyin kendini geliştirme süreciyle doğru orantılıdır. Dolayısıyla önce kişi beslenme barınma ihtiyacı olduğu kadar sanata ihtiyacı olduğunun farkına varmalıdır. Ancak o zaman toplumsal olarak sanatın iyileştirici etkisi kendini var edebilir. Bu kültürel bir gelişim sürecidir, o yüzden gelişmiş toplumlarda sanat çok daha değer görmekte hayatın bir normali olarak desteklenip yüceltilmektedir.

Geçmiş dönem çalışmalarınızdan bahsedermisiniz? Okuyucularımıza aydınlatıcı bilgi olacaktır...

Hem kişisel hemde karma bir çok sergide yer aldım. İstanbul’da başlayan maceram uluslar arası yolculuğuna devam ediyor. Yunanistan ve Amerika’da karma sergilerde yer alma şansına eriştim.

Ne tür resimler yapıyorsunuz? Tema oluştururken etkilendiğiniz konu oldu mu biraz açıklar mısınız? Portre çalışmalarınız var nasıl bir duygu üretiyorsunuz?

Bir süredir ağırlıklı olarak dijital resim yapıyorum, bir taraftanda önümüzdeki dönemde gerçekleşecek bir yağlıboya sergisi hazırlığı içindeyim.

Kendimi bulma süreci uzun bir yolculuk hem sabır hemde özveri gerektiriyor. Ana konum hep kadın , kadın olmak. Kendi varlığımdan yola çıkarak başladı her şey, sonra bir baktım ki onlarca kadın var etrafımda.

O halde yaptığınız sanat eserlerinde ilhamınızı insandan alıyorsunuz diyebilir miyiz?

Evet tabiiki diyebiliriz. Yaşamın kendisi... ve bize hissettirdikleri... bazen en derin olan yalın olandır. 

Sanatınızı icra ederken tema oluşturmak için çok detaylı çalışma yapmanız gerekiyor mu?

Daha çok içsel bir çalışma. Yaptığım resimlerin hepsinin bir hikayesi var. Kadınların bir hayatları yaşanmışlıkları var. Bu hikayeleri yazmak zaman alıyor ve çıkış noktam hep bir duygu oluyor. Bir araya getirmek elbetteki bir süreç ve karın ağrısı. Günlerce beraber yatıp kalkıyoruz, ne zaman kendimce bitti diyorum o zaman derin bir nefes alıyorum. Ta ki yeni bir resme başlayana dek.

Katılmış olduğunuz sergilerde eserlerinize dair duyarlılığı nasıl görüyorsunuz?

İnsanların bana gelip “bu kadınların bir hikayesi mi var” diye sormaları, durağan bir resimden onlarca yaşanmışlığa bir pencere bulmaları benim için çok kıymetli.

Çok çok mutlu oluyorum. Yaşadığım bütün içsel ızdıraba değdi diyorum. Daha öncede bahsettiğim gibi bir duygudan yola çıkıyorum ve insanların bu duyguyu yakalaması bana en büyük ödül.

Tarzınıza dair etkilendiğiniz bir sanatçı var mı? Hangi ressamlardan etkilendiniz?

Beğendiğim bir çok ressam var ama gerçekten etkilendiğim tek ressam oldu hep. Yaptığı resimlere her baktığımda aynı kalp çarpıntısını yaşıyorum diyebilirim. Amedeo Modigliani. Bence inanılmaz bir duygu yaratımı var. Çok güçlü.

Sanatınızın tanıtımını yaptığınız medya hesabınız var mı? Varsa faydalı oluyor mu?

Evet var İnstagram kullanıyorum. Açıkçası sergi tekliflerinin bir çoğunu İnstagram hesabım üzerinden aldım diyebilirim. Ve sanat severlere ulaşmak için en kolay yol günümüzde.

Pandemi dönemi çalışmalarınızı etkiledi mi? Eser üretmenize etkisi oldu mu?

Pandemi yaşam koşullarını zorlayınca beni daha fazla üretmeye teşvik etti. Bu süreç tüm bu yaşananlar, dünyanın adeta durmuş gibi hissettirmesi kendi içime çok daha fazla dönmemi sağladı. Yaşadığım kaygılar, geleceğin tamamen belirsizleşmesi resim yaparken ihtiyacım olan duygu yoğunluğunu kamçıladı.

Sergiler sanatsal gelişiminize etkili ve faydalı oluyor mu?

Kesinlikle çok faydası oluyor. Her sergi yeni bir tecrübe katıyor, tamamlanmış hissi yaratıyor. En önemlisi ise birebir etkileşimin gücü çok büyülü. Paha biçilemez bir duygu. Yola devam etmemi,yeniden ve yeniden başlamamı teşvik ediyor.

Yakın zamanda katılım sağlayacağınız sergi var mı?

Şu an devam etmekte olan Bodrum’da Maji Art Gallerinin “Summer Art” sergisinde yer alıyorum. Yaz sonunda da Güney Kore Seul ‘de bir sergiye katılıcam.

Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?

Kariyerim açışından çok önemli olduğunu düşündüğüm, daha önce yapılmamış bir sergi projem var. Umarım yakın zamanda gerçekleştirme fırsatı bulabilirim. Dijital ile gelenekseli birleştirmek benim vazgeçilmezim. İnsanların tablolarıma bakıp dijital olduğunu anlamamaları yağlı boya zannetmeleri çok keyif veriyor. Burada parantez açmam gereken konu ise üretilen dijital tabloların baskı tekniği ile alakalı. 250-300 yıl dayanıklı kanvaslara arşivsel pigment tekniği ile yapılan baskılar birçok yağlı boya tablodan bile daha dayanıklı, müze onaylı ve sertifikalı olduğu için de koleksiyon değerini asla kaybetmiyor. Bu konuda bir bilgi kirliliği olduğu için özellikle belirtmek istedim. Bu keyifli röportaj için teşekkür ederim.