RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Başarılı yazar Erdi Akbulut ile yazın hayatına ve “Çiçekler Çilelidir” adlı kitabına dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Erdi Akbulut kimdir?
13 Aralık 1990 tarihinde Ankara’da doğdum, büyüdüm. Hâlâ Ankara’da yaşıyorum. Üniversite eğitimi için şehirden ayrılıp bir süre Aydın’da bulundum. Adnan Menderes Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra bölümümle ilgili sağlık alanında çalışmaya devam ettim. Hayatım boyunca sanatın her alanıyla ilgilenmeye çalışsam da edebiyat ağır bastı tabii. Yine de müziği, kitapları, antikaları birbirinden ayırmadan yaşamaya çalışan biriyim.

Yazın hayatınız nasıl başladı? Size öncülük etmiş isimler var mı?
Öncülük etmiş, demeyelim de hayranı olduğum oldukça çok isim var. Türk edebiyatından, Rus, Bulgar, Uzakdoğu ve Latin edebiyatlarından onlarca ismi hayranlıkla okuyordum, hâlâ okumaya devam ediyorum. Zaten kitaplar ve kâğıtlarla her zaman iç içeydim. Edebi değeri olsun veya olmasın, bir şeyler yazmak bana terapi gibi geliyordu. Halen ilgimi çeken bir bilginin önce altını çizer, sonra o bilgiyi defterime geçiririm. Sanırım bu, daha sonra kendi cümle ve hikâyelerime dönüştü. Okuyan kişilerin çoğunda bu istek gelişir zaten. Bir süre sonra siz de yazmak istersiniz. Durum, bende de farklı olmadı.

Yazarken nelerden esinlenirsiniz? Örnek aldığınız yazar veya şairler var mı?
Hayatın kendisinden esinlenirim. Yazılanlarda ütopik karmaşalar bulamazsınız. En azından şimdilik daha yalın, kolay anlaşılır olmak istedim. Çıplak ayaklı çocuklar da var, terk edilen sevgili de… Pazar uçurtmaları da var, ailece yenen yemekler de… Hayatın, anların iyisini ve kötüsünü aktarmak istedim. Söylediğim gibi; bunları yazarken okuduklarınız, ister istemez bir temel oluşturuyor. Bu yüzden yalnızca birkaç ismi değil, herkesi sayabilirim.

Ocak ayında okurlarla buluşan “Çiçekler Çilelidir” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?
Hayal Yayınları’nın oldukça yoğun emekleri ile ortaya çıktığını söylemeliyim. Bu süreçte çok ilgilendiler. Kapak çizimini Kanada’nın en ünlü ressamlarından Anna Bucciarelli yaptı. Kanada-Türkiye arasında onu çok uğraştırdığımı itiraf edeyim. Sağlık problemlerine rağmen oldukça zaman ayırdı. Aslında daha önce yayınlanma imkânı da olabilirdi; ancak zamanının geldiğini hissetmemiştim. Bazen içinize atıp da bir noktada patlarsınız ya, işte o noktada kitabın çıkması gerektiğini hissettim. Kitabı  yazmamdaki sebep de aslında buydu; içimizdekileri anlatmak.

“Çiçekler Çilelidir” okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyor?
“Bakın, sizinle aynı şeyleri hisseden insanlar var.” Bir bakıma yalnız değilsiniz, demeye çalıştım. Ne kadar etkili oldu, bilmiyorum; ama en azından bir kesime mesaj ulaşmış gibi gözüküyor.

Kitabın ismi nereden geliyor?
Hiçbir dosyaya ismini bilerek veya düşünerek başlamam. Bu, bana da sürpriz olur. Genelde dosya tamamlandıktan sonra uzunca bir süre masada bekler. Hem kendimden emin olmak isterim hem de bana ismini verecek bir işaret beklerim. Çiçekler Çilelidir’de de aynısı oldu. Uzunca bir süre dosya beni bekledi; ben dosyayı bekledim. Bu dönemde çok sevdiğim Bodrum’a gidip her gittiğimde yaptığım gibi Zeki Müren’in evini ziyaret ettim. Orada daha önce görmediğim bir tablo, dikkatimi çekmişti. Paşanın bizzat kendisinin yaptığı bir tablo… Adını da kendisi koymuştu; “Çiçekler Çilelidir.” Görünce “İşaret tamam.” dedim; çünkü aynı şeyler, dosyada da yer alıyordu. Böylece döner dönmez kitabın ismini ekleyerek kitabı baskıya gönderdik.

Sizce kitabınız, beklenen başarıya ulaşacak mı?
Bu, başarı anlayışınıza göre değişir. Nedir başarı? Çok baskı yapması mı, yoksa çok ödül kazanması mı? Ödül olmadığı çok açık; çünkü hiçbir kitabın ne ödül aldığını ezbere bilmeyiz. Aklımızda sadece dizeleri kalır. Bu durumda az ve öz bir şekilde okura ulaşmak, en keyiflisi gibi. Sevinçli veya duygusal anlarınızda hep yanınızda olan müzikler, melodiler gibi düşünün. Bunu dizelerle gerçekleştirmeye çalışmak… Başarılı olacak mı? Uzun yıllar gösterecek.

Kitabınızı bir okur gözüyle nasıl bir yorum yaparsınız?
Kitabı samimi bulacaklarını sanıyorum. Zihin yoran, okura yukarıdan bakan dizelere rastlamayacaklardır. İçten ve samimi bir eser. Eğer böyle düşünüyorlarsa ne mutlu bana…

Hazırlık aşamasında olan yeni bir eseriniz var mı?
Evet, var; ancak tahmin edersiniz ki biraz zaman alıyor. Bu zaman, aslında tamamlama sürecinden çok bahsettiğim işareti bekleme süreci. Kendinizi dolu dolu hissettiğiniz bir an vardır ya, işte o anı yakalamak lazım.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?
 
Nezaketiniz için teşekkür ederim öncelikle. Türkiye’de gündem her zaman yoğun, biliyorsunuz. Üstelik henüz sona erdiremediğimiz bir salgın da var. Bu süreci verimli kullanmak, okumak, araştırmak ve bazı alışkanlıklara son vermek gerekiyor. Karantina, bize bunu gösterdi. Daha minimal yaşamak, mutluluğun formülü olabilir. Sosyal mesafeyi koruyacağımız sağlıklı, güzel günler diliyorum.