HABİB BABAR'ın röportajı için tıklayınız...

Türk Sineması’nın efsane isimlerinden annesi Nilgün Akçaoğlu’nun desteğiyle başarıdan başarıya koştu Eylül Aşkın… Müzik alanında gösterdiği başarısıyla isminden sıkça söz ettirdi. Sanat ile uğraştığı süre içinde eğitimini de aksatmadı Eylül Aşkın. Onun başarılı çalışmalarını gören arkadaşları, ‘Senden çok iyi bir gazeteci olur. Sen bu yolda ilerlemeye bak’tavsiyesinde bulundular. Eylül Aşkın, hiç zaman kaybetmeden gazetecilik mesleğine başladı ve ardı ardına yaptığı haberler, köşe yazılarıyla büyük çıkış yakaladı. Şu sıralar Romanya’da yaşayan Aşkın, yaptığı röportajlarıyla başarısına başarı katmaya devam ediyor. Eylül Aşkın ile dününü, bugününü konuştuk. Haydi buyurun sohbetimize…

Attachment 163753 743231749.775636)

BİZE BİRAZ KENDİNİZDEN SÖZ EDER MİSİNİZ?

5 Eylül 1988 yılında, Beyoğlu, İstanbul’da Nilgün Akçaoğlu ve Taner Aşkın’ın kızı olarak dünyaya geldim. Anne tarafından başka kuzenim olmadığı, baba tarafından tüm kuzenlerimin ve kardeşlerimin erkek olduğu ailemizde tek kız çocuk olarak, el bebek, gül bebek büyüdüm ama annem ve babam sayesinde her zaman yaşıma ve kapasiteme göre sınırlarımı belirlemeyi bildim. Bugün bakınca gerçekten bana bazı değerleri ne kadar ince ve güzel aktardıklarına hayranlık duyuyorum.

AİLENİN TEK ÇİÇEĞİSİNİZ YANİ?

Gülmeye başlıyor… Evet öyle.

ANNEM KENDİ LİMİTLERİMİ VE BECERİLERİMİ TANIMAMA OLANAK SAĞLADI

Annem, kendi söylediğine göre, rahmetli anneannemin “Yapma, etme.” yaklaşımından bir çocuk olarak olumsuz etkilendiği için, benim yapabileceğime inandığım hiçbir şey için bana “Yapma.” Demedi ve denememe, kendi limitlerimi ve becerilerimi tanımama olanak sağladı. O bu şekilde öz güven sahibi olacağımı umut etmişti ama ben belki de daha çok kendimle konuşmayı, kendimi sorgulamayı öğrendim. Babam ise dönemin şartlarında çevirisi olmayan “Yüzüklerin Efendisi” ve “Hobit” kitaplarının evdeki İngilizce versiyonlarını bana simültane çeviri yaparak gece yatmadan önce masal gibi bölüm bölüm okurdu. Akşam yemeklerinden sonra salona klasik müzik dinlemeye çekildiğinde ben de yanına sokulur, loş ışıkta onunla birlikte boş duvara bakardım. 4-5 yaş için sıkıcı bir aktivite gibi görünse ve o zaman neden olduğunu bilmesem de bu bana huzur verirdi.

NE ANNEM, NE BABAM BENİMLE HİÇBİR ZAMAN BİR ÇOCUKMUŞUM GİBİ KONUŞMADILAR

Ne annem, ne babam benimle hiçbir zaman bir çocukmuşum gibi konuşmadılar. Ev ve hane halkıyla alakalı her konuda benim de bir birey olarak fikrim sorulurdu. Bir de çok aceleciymişim. Çok erken yürümeye, konuşmaya başlamış, hiç kelimeleri ağzımda yayıp, gevelememişim zaten, belki bu yüzden. Öz bakımımı, her şeyimi kendim yapmayı daha bebeklikten itibaren adeta talep etmiş ve bireysel hayata geçişe ve bağımsızlığa çok çabuk adapte olmuşum. Altı yaş civarındayken küveti doldurup, oyuncaklarımı alıp, kendi kendime suda oynayarak banyo yapabildiğimi hatırlıyorum. Anneciğim bir tek saçlarımı açmaya girerdi yanıma, o da saçlarım o zamanlar belime kadar uzun olduğu için.

Attachment 116814 743231727.987666)

NASIL BİR ÇOCUKTUN?

Hırçın ve özgür ruhlu bir tarafım vardı hep. En büyük korkum sıradan olmaktı çünkü hiçbir zaman sıradan hissetmedim. Kendimi hep farklı bir frekansta dalgalanan ve yanıp sönen bir enerji birimi gibi görüyordum. Çocukken epilepsi hastası olmam da belki bu tarafımı tetikleyip beni diğerleriyle iletişimden uzaklaştırmış olabilir o dönem. Çocukken çok içe dönüktüm ve üniversiteye kadar yalnız bir çocuk olarak büyüdüm. Çok sonradan açıldım ve esas tutkumun birilerine bir şeyler anlatmak olduğuna kanaat getirdim. Uzun yıllar bu tutkumu müzik ile gidermeye çalıştım. 13 yaşımdan beri şiir ve şarkı sözü yazıyordum, besteler yapıyordum. Kadir Has Üniversitesi Sinema ve Televizyon Bölümü’ne %100 ÖSS bursu ile girmiştim ama kamera arkası beni tatmin etmemişti. O dönem Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuarı Opera Bölümü’nde öğretim görevlisi olan eski İstanbul Opera ve Balesi Solisti Payam Koryak’tan özel şan dersleri aldım.

306747031 3355660167998869 6348011435672699774 N

İÇİNE GİRDİĞİM BUHRANDAN SIKILIP DİYET YAPMAYA BAŞLAYIP TOPLAMDA 25 KİLO  VERDİM

SAHNEYE KAÇ SENESİNDE ÇIKTINIZ?

 İlk sahneye çıkışım 2009’da Urla’da bir rock festivalinde oldu. Sonra iki sene Viyana’da Prayner Konservatorium’da Jazz Şarkıcılığı okudum fakat bitirmedim. Türkiye’ye geri döndükten sonra bir süre müziğe yabancılaşıp E- Ticaret’e atıldım ama bunun bana uygun bir iş olmadığına kısa sürede kanaat getirdim. Bu arada İstanbul Üniversitesi’nde kariyer hedeflerimden bağımsız, ilgi duyduğum Sosyoloji bölümünü kazandım. Bir arkadaşımın arkadaşının gruplarına solist araması üzerine müziğe geri döndüm. Pandemi döneminde eve kapandığımız karantina süreci beni hem ruhen, hem fiziki olarak çok etkiledi. İçine girdiğim buhrandan sıkılıp diyet yapmaya başlayıp toplamda 25 kg verdim.

GAZETECİLİK SERÜVENİ NASIL BAŞLADI?

 Yine o dönem farklı arayışlara girdim ve halkla ilişkiler alanında butik bir ajansta çalışmaya başladım. Pandemi döneminde ara verip bir dönem uzattığım İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldum. 2022’ye geldiğimizde yine bir arkadaşımın arkadaşının sahip olduğu bir online sanat platformunda sanat röportajları yapmak ve aynı zamanda sitenin halkla ilişkilerini yönetmek üzere teklif aldım. Önce “Ben gazetecilikten ne anlarım, ne soracağım?” dedim. “Öğrenirsin.” dediler. Ben de klasik kalıplardan bağımsız, kendi merak ettiklerimi sorarak başladım. Sanatçıya soru soran sanatın her dalıyla az çok ilgili bir sanat sever ve şarkıcı olarak sorduğum sorulardaki farklı üslubum, herkesin irdelemediği şeyleri irdeleyen sorularım, sanıyorum okuyanları magazinden uzak, kaliteli içeriklerin üretildiği eski yıllara götürdü biraz, beğenildi. “Ben bu işi kıvırıyorum herhalde.” dedim ve daha çok üzerine düştüm. Sonra yine aynı platform üzerinden Mikado İletişim’in sahibi, basın danışmanı, Yenigün Gazetesi köşe yazarı ve ressam Günsu Saraçoğlu ile tanıştım. Kendisi bana bu yolda profesyonel anlamda ilk destek olan isimdir, minnettarım. “Seninle bir şeyler yapalım.” dedi bana.

SONRA NELER OLDU?

Kendi işlerine beni eklemlemeye çalıştı önce. Çoğu konuda mentorluk yaptı, yol yordam gösterdi. Daha sonra Türkiye Haber Portalı Genel Yayın Yönetmeni ve eski televizyoncu Ozan Gençer ile tanıştırdı beni. “Ozan bey kültür-sanat programı yapmak istiyor ve sunucu arıyor, sen kültür-sanat programı yapmak istiyorsun ve çekecek adam arıyorsun. Alın, tanışın, anlaşın.” Dedi. Benim daha önce kültür-sanat programı çekme girişimlerim olmuştu tabi, ama kurguda takılmıştım hep. Ozan bey ile çok iyi anlaştık gerçekten! Ocak sonunda program çekmeye başladık. Ben nisan ayında yüksek lisans eğitimim için yurt dışına gideceğimden dolayı toplu çekim yapmamız gerekiyordu. Başta 2-3 derken, son ay günde 8 kişi falan çektik, makine gibi çalıştık. Ben sanki o koşturmadan yoruldukça daha da keyifleniyordum gün sonunda. O zaman herhalde net karar verdim sunuculuk ve sanat gazeteciliği üzerine ilerlemek istediğime. Her şey o kadar doğal ilerliyor ve gelişiyordu ki, bir yerde “Herhalde…” dedim, “…yıllardır bu işi yapıyormuşum ben bilmeden, içimde varmış.” İlk programımız sanıyorum Şubat ayında yayınlandı. Bu süreçte Şahsenem, Ozan Orhon, Yelda Başaran, Filiz Coşkuner, Sevtap Çapan, Arkın Gelenbe, Tuğba Özay, Beste Açar, Ege gibi çok değerli isimleri ağırlama imkanım oldu. Şahsenem ile olan röportajıma sektörden tanıdığım, abi dediğim, ünlülerin basın danışmanı, sevgili Selçuk Aka ön ayak oldu. Beraberinde Ozan Orhon için sevgili Kıvılcım Kalay desteğini esirgemedi. Gerisi de çorap söküğü gibi geldi. Bana yol yordam gösteren tecrübeli isimlerin bana açtığı yolda, kendi emeğimle yaza çize oynaya ilerlerken, gazetelerde haberlerim çıkmaya başladı.

ROMA’DA NELER YAPIYOR SUNUZ?

Nisan ayında Roma’ya geldikten sonra da bir yandan okul ile alakalı çalışmalarımı sürdürürken, bir yandan da iş kovaladım. Almışım zehri bir kere! Kendi imkanlarımla biri Roma’da, diğeri Madrid’te düzenlenen iki uluslararası etkinliğe davetli basın mensubu olarak katıldım. Venedik’i gezmeye giden çok olmuştu da, sanıyorum Venedik Bienali’ni ziyaretçi gözüyle çeken daha önce olmamıştı, ben çektim. Mümkün olduğunca farklı sektörlerden fakat yakın iş alanlarından insanla bir araya gelip sektörün ve basının işleyişini kavramak istedim. Hala bu alanda çalışmalarım devam ediyor. Şimdilik bir tane sanat organizasyon firması sahibi, üç tane de gazeteci tanıdığım var. Roma’da yapacağım, çok önceden randevulaştığım fakat okul ve koşturmaca sebebiyle vakit bulamadığım, sanatçılarla röportaj çekimlerine de yakın zamanda başlıyorum. Avrupa’ya gelemeyenler için Avrupa’yı Türkiye’ye getireceğim güzel bir karma çalışma olacak. Nihai hedef veya hayal babında bir gazetede kendi köşem ve kendi televizyon programım olsun isterim sanırım bir gün. Ama şu anda, bulunduğum yerde olmaktan da çok mutluyum, hırslı veya arayışta değilim. Yazı yazabilmek veya röportaj sorusu hazırlayabilmek için tereddütsüz, stressiz uykumdan bile olabiliyorsam sevdiğim bir şeyi yapıyorumdur. Sanat programı sunuculuğunda müziğin bana verdiği ilham ile sahnede solist olarak yer almanın getirdiği o front woman’lık hissini bir nevi yaratıcı yazarlığımla ve iletişim becerilerimle de farklı bir şekilde kombine etmiş oldum. Annem oyuncu, ben şarkıcı, sonradan sanat gazetecisi, çok farklı yerlere savrulup, dağıldığımı düşünmüyorum. Meziyetlerimi bir araya getirip, toplu halde sunabileceğim yeni bir alan edindim sadece. Mutluyum.