Puantiye, Aşkın İki Yakasızı ve Duraksızlar Durağında kitaplarının yazarı, aynı zamanda bir eğitimci olan Resim-İş Eğitimi Öğretmeni EMEL GÜNEŞ ile bir araya geldik. Yazmaya nasıl başladığından, kitaplarından, öğretmenlik hayatından ve bundan sonraki planlarından bahsettiğimiz röportajımız bugün sizlerle…

"Havada çakan şimşeklere eştir şiirin sesi.

Ve bulutlardan yıldırım yıldırım düşmektir şiir."

Hoş geldiniz Emel Hanım, nasılsınız? Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Merhabalar. Hoş buldum Yağmur Hanım. İyiyim çok şükür. Davetiniz için de çok teşekkürler. Ben 27 Temmuz 1964 Keçiören/ ANKARA doğumluyum. Anne ve baba memleketim, ESKİŞEHİR / Sivrihisar. Eğitim-Öğrenim yıllarımı Ankara'da tamamladım. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi, Resim-İş Eğitimi Bölümü'nü 1987'de bitirdikten sonra T.C. TÜRKİYE'nin çeşitli il ve ilçelerinde Resim-İş Eğitimi Öğretmeni olarak çalışıp 2009'da İstanbul'da emekli oldum. Yazar-Şair olarak çalışma ve üretim yaşantımı devam ettirmekleyim.

Yazmaya nasıl başladınız? Sizi yazmaya teşvik eden biri ya da bir olay oldu mu?

Evet; Yakacık, Kartal - İSTANBUL'da 2015 yılında geçirdiğim talihsiz bir olay arkasından birden yazarken buldum kendimi. Aslında düz yazı olarak yazdıklarımın şiir olduğunu daha sonra fark ettim. Hayat bu, bazen ansızın karşılaşılan olaylarda gösterdiğimiz tepkiler, o anda verilen mücadelenin sonucunu belirlemede önemli rol oynar ve bunu sonradan fark ederiz. 2015 yılı Ocak ayının ilk haftasıydı. Ara sıra değişiklik iyi gelir insana, ben de çay içimlik dinlenmek için çıkmak istemiştim dışarıya. Öğretmenlik yaptığım yıllarda, öğrencilerle okul gezisi olarak gittiğimiz piknik alanının ana yol kenarında belli aralıklarla kafeler vardı. Kar yağıyordu. Saat 17.00' ye yaklaşmış ikindi vaktiydi. Kış günü günler kısaldığı için hava karanlıktı. Çocukluğumda ANKARA / Keçiören Gazino Durağı'ndan, ATATÜRK Çocuk Yuvası yokuşunun tepesindeki evimizde sokak lambalarının ışığında karın lapa lapa yağacağı günlerin gelmesini, kışın sobalı evin zorluğuna rağmen özlemle bekler ve o günler geldiğinde uyumadan önce pencereden karlı geceyi seyretmeyi çok severdim. En çok da çam ağacının, üzerinde birikmiş karlarıyla görüntüsü harika olurdu. Ertesi günü kar topu oynamak isteğiyle içim içime sığmayarak ve bahçede kardan adam yapmayı düşleyerek uyurdum. Çocukluğumdaki karlı günleri anımsatan bir gündü. Kafenin önüne geldiğimde yan tarafta metal çöplük ya da konteyner diyebilirim ve sokak lambasının olduğunu fark ettim. Lambaya baktığımda, yoğun yağmaya başlayan lapadan karı, ışığın aydınlığına karışarak beraberce gözlerime bıraktıkları şölenle hayranlıkla izlemeye başlamıştım. Beş altı basamak kadar merdivenden çıkınca tam karşımda tasmalı büyük bir köpeğin oturmuş halde olduğunu gördüm. Havlamıyordu. Yanından geçtim. Sol taraf kafe idi. Birkaç adım yürüyünce ağaçların kara bürünmüş muhteşem manzarasını biraz seyrettim. Çay içmeden önce, elimdeki telefon ile ağaçların fotoğraflarını çekmek istedim. Kafenin arka bahçesindeydim ve kafeden yayılan ışık az da olsa ortalığı aydınlatıyordu. Fakat ne olduysa ben fotoğraf çekerken, büyük ihtimalle telefonun flaşı sebep olmuştu. Bahçenin arkasındaki ormanlık alandan can köpekler havlayarak üzerime doğru gelmeye başladı. Bahçe çiti arasında boşluklar varmış ki bir anda etrafıma toplandılar. Koşar adımlarla ön bahçeye ilerlemeye çalışırken onlar da yanımda havlaya hoplaya zıplaya benimle gelirken karlı zeminde ayağım kaymıştı. Bir anda yüz üstü yere düştüm. Yerden kalkmak isterken burnumun biraz kanadığını fark ettim. Hızlı hızlı elimle silmeye çalışmıştım. Köpeklerin sayıları o kadar çoktu ki, belki yirmiden fazla olabilirdi. Öyle olmasına rağmen bana hiç zarar vermediler. Aralarından doğrulup ilerlemek isterken tekrar ayağım kaydı ve ortalarına bu sefer sırt üstü düşmüştüm. O anda havlama sesleri kulağımdayken gözlerim gökyüzü ile buluşmuştu. Kıpırdama diye içim bana sesleniyordu. Ve yine iç sesimden imdat, yardım edin diye feryatlar sadece boğazımda düğümleniyor, hiç sesim çıkamıyordu. Gökyüzü, ben, başımın sol tarafında sürekli başımın sağ tarafındaki köpekle havlaşan tasmalı köpek, diğerlerini de havlaya havlaya gönderdi. Sadece ayakucumda karşılıklı birbirine havlayan ve başucumdakiler ile toplamda dört can köpek vardı. Yüzüm gökyüzüne doğru adeta sabitlenmişti. Ben hareketsiz de olsam gözlerimi aşağı indirince, sağa sola kaydırınca onların dördünü de görebiliyordum. Kurtulamayacağımı ve başımı oynatırsam başımı kapacaklarını hissediyordum. Kaskatı olmuştum. Tasmalı can havlaya havlaya üçünü de gönderdi. Onun alanıydı tabii. Bide ben yerdeyim, kafası karışmıştır, bahçede ne oluyor diye. İçim duyuyordu beni ve hep içimden konuşuyordum.. Allah'ım diyordum, beni kendine ayırdı, o beni kendine ayırdı.. Yine içimden, başucumdan gitmesi için dua ediyordum. Zaten dışıma kilitlenmişim konuşamıyordum. Zaman durmuştu sanki. Ortalık sakinleşmişti. Halen hiç kıpırdamıyordum. Tasmalı olan köpek bacağıma doğru ilerledi. Işığın etkisinden mi bilmem gözleri çok kırmızı görünüyordu. Uçsuz bucaksız gökyüzündeyken gözlerim, sol ayak parmağımın seğirmesiyle aynı anda bacağımdan elma ısırığı gibi ve kemiğimden de küt diye bir ses işittim. Yün tayt giymiştim. Kot ya da kalın kumaş olsaydı bacağımda hasar az olabilirdi sanırım. Yine hiç kıpırdamıyordum. Ve en ufak acı hissetmiyordum. Bağırmak istiyordum, İçim bağırıyor ancak hiç sesimi çıkaramıyordum gene. Yan taraftan kapı sesi duydum. Mutfakta çalışan kadınlardan biri "Aman Allah'ım!.. Köpeklerin yemekleri bir saat gecikmişti. Onlar yemeklerini bekliyordu. Her zamanki gibi havlıyorlar diye seslerine çıkmadık" dedi. Baktım bacağımdan etlerim saçak saçak sallanıyordu. Yaralar mikrop kapmasın diye ilk müdahaleyi sağ olsunlar mutfaktaki üç aşçı kadın yapmıştı. Hiçbir şey ve en ufak acı hissetmiyordum, ama hiç. Sonra Kartal Eğitim Araştırma Hastanesi'ne taksiyle yetiştirildim. Genç delikanlı bir doktor, "Yara çok derin, köpek ısırığı dikiş tutmaz, önce yaraya şırınga ile ilaç vereceğim, ilacı verirken gözlerimin içine bakın" dedi. İlacın dokunup dokunmayacağını anlamak için."Neden, neden dedim hiç acı hissetmiyorum ve neden bağırmak istesem de bağıramadım? Gencecik doktorun gözleri dolmuştu. Gözlerinden yaş süzüldü, yutkundu. "Çünkü şoktasınız, acı da hissetmezsiniz. İki üç gün daha acı hissetmeyeceksiniz" dedi. Eve döndüğümde bir ara elimle başımın arkasına dokunduğumda tam ceviz büyüklüğünde şişlik vardı. İkinci düşüşümde kafamı sert vurmuştum. Şişlik sebebi bu olmalıydı. O da hiç acımıyordu. İlerleyen günlerde belli aralıklarla pansuman ve kuduz aşısı için hastaneye gitmiştim. Köpek kuduz değilmiş. Ağrılarım oldu elbette ve yürüyebilme zorluğu çekmiştim. O günlerde benimle uzun süre irtibatı devam ettiren İSTANBUL/Kartal Belediyesi'ne ve gece gündüz bizlerin sağlığı için fedakarca çalışan doktorlarımıza, dünyanın neresinde olursa olsun canla başla çalışan tüm sağlık ekiplerine sonsuz teşekkürler. Yazmaya devam edişim ise, tam da bacağım iyileşmişti ki; 2016'da emekli şehri diye taşındığım İZMİR'de, apartman sokak merdivenlerinden, yüksekten düşmemle, aynı bacağımın ayak bileği kemiğinin parçalanması üzerine, yaşadığım şok ile ameliyat sonrası yürüyemediğim ve aylarca destekle yürüyebildiğim ağrılı zor dönemimde olmuştu. Tabii ki yazmama üçüncü sebep ise, çaba göstermeme rağmen sesimi duyuramadıklarımın neden olmasıydı.

Kitaplarınızdan bahsedebilir misiniz?

Yaptığım resim çalışmalarım ve şiirlerim birlikte çıkardığım 2018'de Puantiye, çektiğim fotoğraflar ve dönem fotoğrafları ile şiirlerim bir arada olarak çıkardığım 2019'da Aşkın İki Yakasızı ve Şiir, Söz, Şiir Tanımlarım, Öykü, Anı bir arada olan 2021'de Duraksızlar Durağında adlı kitaplarımdan sonra Haziran 2022'de Kapak resmini yaptığım Sen Başka Dünyalarda adlı Şiir, Söz ve Öğrencilerimle Anı içeren kitabım yeni çıktı. Puantiye ve Aşkın İki Yakasızı adlı şiir kitaplarım ile, Yazar-Şair olarak kendi mesleğimde en iyi Türk Bilirkişi seçilerek 2020 ULUSLARARASI BUSİNESS AKADEMİ ÖDÜLÜ kazandım. 2020'de KONYA'dan çıkan, 'Bir Düş Bir Şiir' adlı ANTOLOJİ şiir kitabında ve 2021'de MANİSA/ Salihli'den Şair, Araştırmacı Yazar Ahmet Otman'ın hazırladığı, 'Bizim Ece Şairler Antolojisi' adlı kitapta şiirlerimden yayımlanmıştır. Yakında AZERBAYCAN/Bakü'den çıkacak olan, TÜRK DÜNYASI ŞAİRLERİ'nin davet edildiği ANTOLOJİ kitabında da şiirlerimden yayımlanacaktır.

Yazar olmanın dışında aynı zamanda eğitimcisiniz. Resim ve İş Eğitimi Öğretmenliği yolculuğunuzdan da bahsedelim isterim.

Toplumun hayata bakış açısı dar ise ve de yaşam şartlarında imkansızlıklar içindelerse, gelişmelere bencilce yaklaşımları var ise orada sanatın anlaşılmasından bahsedemeyiz. Genelde, Resim önemli değil diyen, karşılaştığım bilinçsiz birçok öğretmen ve velilerin aksine, branşımın zor bir branş olduğunu da belirterek mesleğimi çok severek yaptığımı söyleyebilirim. Her şeyden önce öğrencilerimin sanatı sevmeleri için çaba gösterdim. Temizlik, düzen, yaratıcılığın geliştirildiği, sorumluluk bilinci oluşmasında rol oynayan ve öğrencilerin çoğu zaman mutlu olduğu Resim dersini, daha çok ailelerine de sevdirebilmek ve önemini kavratmak, aydınlatabilmek için konuşarak onları ikna edebilmek yöntemini kullanmışımdır. Resim ve İş Eğitimi malzemeli bir dersti. Sınıflara birer saatlik resim dersi verilip de okulun bütün sınıflarına derse sokulmak elbette çok yorucuydu. Üniversite sınavında Resim, Müzik, Beden Eğitimi derslerinden de sorular sorulmalı ki o zaman bu derslerin önemi anlaşılsın. Her çocuk resim yapmaya istekli olmaz. Ya da güzel resim yapamaz. İyi resim yapamadığından dolayı o çocuğa zayıf not verilmesini de doğru bulmuyorum. Görevimde faydalı olabilmek için elimden geldiğince çalıştım. Bu yüzden vicdanım çok rahat.

Yeni kitap hazırlığı var mı?

Var. Şöyle ki; Sen Başka Dünyalarda ve Tarihin Özündeyim tek kitap olarak çıkacaktı, masrafı bana az olsun diye. Ancak tarih ve şiirler aynı kitapta uygun olmayacağını düşündüm, böylelikle vazgeçtim. Tarihin Özündeyim adlı dosyamı hazırlamaya ve araştırmalarıma üç yıl önce başladım. O da bitmek üzere, yakında inşallah çıkacak.

Biliyorum ki her cümlenizin sizdeki yeri ayrıdır ama "Benim için bambaşka yeri var" dediğiniz kitabınız var mı? Hangisi? Neden?

Bende ayrı yeri olan, ilk şiir kitabım Puantiye. Onu yatağa bağımlı olduğum zaman ve ağrılar içinde yazmıştım. Kitabım çıktığında da, destekle, kol değneğimle yürüyebildiğimde, İzmir sokaklarında ve sonrası BALIKESİR/Edremit-Altınoluk'ta kitabımın tanıtımını yaparak satıp, kitap çıkarmak için çektiğim krediyi ödemiştim.

Bundan sonraki hayalleriniz neler?

Hayallerim yok. Hayalsizim. Bana göre hayaller, çok büyük bir heyecanla, aşırı mutluluk hissine ulaşma arzusu ile imkansızlıklar üzerinedir. Çok genç yaşlarımda hayallerimi kaybettim. Olabilme, gerçekleşme ihtimali olan her şeyde umut vardır. Ulaşılması, olabilirliği mümkün iken her ne ise ona ulaşmada, ulaşabileceğimiz yollar, seçenekler tamamen tıkandığında güvenimizi de hepten yitirmeye başlarız. Hayalleri kaybetmek değil de umudu kaybetmenin daha yıkıcı olduğuna inanırım. Ve UMUT önemlidir benim için. Hayallerimi kaybettiğimde değil de umudumu yitirdiğimde, çırpınışlarım ses getirmediğinde, çaresizlikten diplere düştüğümü kuvvetle hissetmemle beraber yazmaya başlamış buldum kendimi. Yapmayı çok arzu ettiğim şey ise, çocukluk ve daha sonraki yıllarda yapmış olduğum resim çalışmalarımdan kişisel sergi açamak.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

İnsanlığa, umutların gerçekleşebileceği güzellikte, sağlıklı, nice mutlu, geçmişten ders çıkartılmış yaşanası bir gelecek diliyorum. Sevgilerimle.