Öncelikle bize  kendinizden  bahseder misiniz?

1984 İstanbul doğumluyum. Liseyi birincilikle bitirdim. İstanbul Üniversitesi Radyo Tv Sinema ve İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği Dramaturji Bölümlerinden mezun oldum. Yaklaşık 16 yıldır aktif olarak televizyon sektöründe görev alıyorum. Kanal D, Hürriyet, Cine 5, Tgrt Haber, 2000 Tv, Uçankuş Tv başta olmak üzere birçok ulusal kanalda görevimi layıkıyla yerine getirdim. Bu seneler içinde, haber müdürlüğü, editörlük, ana haber, program hazırlama ve sunma, dergi eleştirmenliği, röportaj, etkinlik sunumu, etkili düzgün konuşma öğretmenliği gibi mesleki anlamda çalışmalarıma devam etmekteyim. Ekran beni seviyor bende ekranı seviyorum. Tam bir “Görev İnsanıyım” diyebilirim. Disiplinliyim. Şartlar ne olursa olsun randevuma asla geç kalmam. Haber disipliniyle yetiştim. Altan Varol hocam Allah rahmet eylesin. “Ebru sen bu işi götürürsün” demişti. Nurlar içinde yatsın, ondan aldığım bu bayrağı gelecek nesillere sevgiyle aktaracağım.

Neden Medya?

Şimdi şöyle söylemek gerekirse bizim jenerasyon, televizyon çocuğu olarak yetişti. Ben daha ilk okula gittiğim senelerde, televizyonda gördüğüm, aklıma yatan ne varsa uygulamaya geçirirdim. Bazen şarkıcı olurdum, elime kumandayı alıp playback yapardım. Bazen televizyonda gördüğüm programları evde kendime göre uyarlardım. Hiç unutmam bir program formatı hazırlamışım dersin yılların ustası… Oyuncaklarımı seyirci yapardım, kardeşimle birlikte program sunardık. Hey gidi günler… Bunları yaptığım yıllar 1992. Yani İlkokul 2. sınıfa gittiğim yıllara tekabül ediyor. Sonra televizyonda o dönemleri bilen bilir, Menü kısmında teletex vardı. Orada hava durumu, haberler gibi bildirimler yer alırdı. Geçerdim televizyonun karşısına oradaki haberleri okurdum. Mesleğimi o zaman seçtim ve ben spiker olmalıyım dedim.
Mesleğimi daha küçük yaşta belirlemenin avantajıyla üniversite tercihimde o yönde oldu. Şükürler olsun ki emin adımlarla ilerlediğim yolumda, hep doğru insanlarla çalıştım. Her defasında yeni şeyler öğrendim ve kendimi teorik anlamda geliştirirken pratik anlamda da sahada çalışma fırsatı buldum.  Bu yolda bana yardımcı olan en başta değerli ailem, üniversite hocalarım olmak üzere, kapılarını açan  kanal sahiplerine ve tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ederim.

Medyaya ilk adımı nasıl attınız?

İlk adımım, işin mutfağını öğrenmekti. Yani teknik bölümle haşır neşir oldum. Kanal D’de üniversite yıllarımda pratik yapma şansım oldu. Program arkasında yönetmen yardımcılığı, ışık, kayıt, montaj çalışmalarım sayesinde ilk inşaatın temellerini attım. Ekran önünde bir kukla sunucu olmak istemediğimden herhangi bir aksilik karşısında müdahale edebilen donanımlı sunucu olmayı tercih ettim.

Medya dışında yapmak istediğiniz çalışmalar var mı?

Mesleğime kısa bir ara verdiğim dönemde İşletmecilik yaptım. Kısa süre ticaretle uğraştım. Canım babam sayesinde… Ama meslek aşkı beni tekrar içine aldı. Kaldığımız yerden devam ettik.

Mesleğinizde bir rekabet baskısı/etkisi hissediyor musunuz? Eğer hissediyorsanız bu mesleğinize nasıl yansıyor? Bu rekabet ortamının size ve mesleğe olumlu olumsuz etkileri nelerdir?

Rekabet bana uymayan ve yanından bile geçmediğim kavramdır. Şu ana kadar yaptığım işlerde önceliğim, çalıştığım kanalın yayın politikasına dikkat ederek, işimi sahiplenmektir. Bu nedenle ekran bana teslim edildiği an patronluğumu işimde konuştururum. Şükürler olsun ki gerek tavırlarım, gerek sunum konusunda kendi tarzımı kabullendirmiş biri olarak şu ana kadar bir problem yaşamadım.  Kanalların tabi ki kanallar arası reyting savaşları var. Rant için yapılan ticari kaygılar, özellikle çok izlenen diziler, programlar yapımcıları bu rekabet içine alıyor. Bunların getirisi olarak bazı program yapımcıları sunucudan talep ettiği şeyler olabiliyor. Nedir bunlar mesela, dikkat çekmek için sunucuya elin kolun onun gibi olsun şeklinde direktifler vermeler, onun gibi sunum yap şeklinde yönlendirmeler daha birçok şeyler…  Tabi ki herkesin bir duruşu olmalı. Olmadığı bir kişiye bürünmeye kalkınca ekran pek yemiyor. Yapmacık dediğimiz olay burada başlıyor. Kimse kimseye benzeyemez. Reyting için sunuculuk hayatı başlamadan bitenleri maalesef gördük ekranlarda. Bu nedenle bu iş öyle göründüğü kadar kolay değil. Bir anlık hata sizin geleceğinize mal olabilir.

Medya dünyasında bir şeyleri değiştirme şansınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Bir kere haddinden fazla kanal var. Bu yayıncılık anlamında kalitenin düşmesine neden oluyor. Yerel televizyonların bir çatı altında toplanmasından yanayım, yani gelecek planları, amaçları, geçerliliği, sürekliliği bunlar değerlendirilmeli. O kadar çok açılıp kapanan kanallar var ki, ekran deneme yanılma yöntemi olarak kullanılır hale geldi. Pazar tezgahı açar gibi kanal açılır oldu. Sponsor konusunda bu açılıp kapanan kanallar yüzünden sıkıntılar yaşanıyor. Önceden televizyona saygı duyulurdu, yeni açılan kanalda olsa sponsor bulunuyordu. Piyasada öyle kalitesiz işler yapılmaya başlandı ki, televizyon çatısı altında, haklı olarak sponsorlar büyük firmalarla çalışır oldular. Önceliğim bu olurdu kanalın geleceği göz önünde bulundurularak açılmasından yanayım.
Gençlere şans verilmeli, önleri açılmalı. Özellikle iletişim fakültesi mezunlarına öncelik verilmeli.
Yayınlar aile, gelenek göreneklerine uygun şekilde düzenlenmeli. Özellikle dizi furyasında, Anadolu’dan batıya kadar uzanan vatandaşlarımıza örnek teşkil etmeli. Batıdan alınan dizilerin, birebir uyarlanıp yayın yapılmasına sıcak bakmıyorum. Kendi milletine sahip çıkan bizi anlatan, nesillerimize örnek olabilecek kültürümüze sahip çıkacağımız yayınlardan yanayım.

Yaptığınız iş için kurs eğitimi şart mı  ya da bu işi yapabilmek için sizce iletişim mezunu olmak gerekli midir?

Ben eğitimden yanayım. Eğitimli ve eğitimsiz insan inanın kendini belli ediyor. Şimdi eğitim kime göre neye göre bir de bu boyutu düşünmek gerek. İletişim fakültesini bitirip kamera kullanmasını bilmeyende var. Ders notlarında başarısız olup çok iyi televizyoncu olanda… Bu iş biraz yetenek, biraz eğitim, biraz vizyon, biraz da şans işi. Kendimden örnek vermek gerekirse. Lise yıllarımda okul birinciliği hedefi koydum kendime ve birinci oldum. Üniversiteyi ilk tercihimde kazanınca, şu kafayla girdim okula. Okulumun keyfini çıkaracağım. Mesleğime yaklaşmanın hevesiyle, yüksek not kaygım olmadan teorik anlamda bilgileri hafızama kaydederken, pratik anlamda okulumun imkanlarından faydalandım diyebilirim. Okulun televizyonunu, radyosunu, gazetesini her sahada pratik yaparak acemiliğimi attım. Okul birincisi olmadım üniversitede ama beni herkes tanıyordu. Ebru Hanoğlu kimdir dendiğinde, onca öğrenci arasında farkındalığımı belli ediyordum. Üniversite mezunu olmanın size artı avantajlarını pratiğe dökmediğiniz sürece mesleğinize katkı sağlayamazsınız. Siz liseli değilsiniz, öğretmen anlatsın dersleri geçeyim. Bu üniversitede yok. Mesleğimi nasıl keşfederim var ders notlarında, bilmem anlatabildim mi?

Salt spikerlik / sunuculuk kursu ile spikerlik / sunuculuk yapılabilir mi?

Üniversite eğitiminin yanında bu kurslara ihtiyaç duyan biri için avantajları var tabi ki. Tek başına bu kurslar sizi “ben sunucu oldum” anlayışına itmesin. Spikerlik, sunuculuk öyle göründüğü kadar kolay değil. Bir sertifika sizi meslek sahibi yapmaz. Katkı sağlar. İlk adımı atarsınız. Gerisi sizin deneyim ve yeteneğinize bağlı. Üniversite okumanın şu faydası var. 4 yıl boyunca mesleki anlamda her şeye vakıf oluyorsunuz. Aklınızı kullanıp ders notlarından ziyade bu dört yıl içinde pratiğe önem vermeniz sizi hazırlayan etkenlerdir. Tahsilli olmak, bir altın bileziktir. Saygınlığınız artar. Sunuculuk kursları ise üniversite sınavına hazırlanırken dershane eğitimi almak gibi düşünülebilir. Yetenek ise sahada çalışmadan kendinizi göremezsiniz. Kolunuza ne kadar bilezik takarsanız, işinizde güveniniz artar. Kurslar tek başına bu meslek için yeterli değil, sadece destek nitelikli katkı sağlar.

Kendinizde bir şeyleri değiştirme imkanınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Mükemmeliyetçi bir yapım var. Bu özelliğim beni bazen yoruyor. Buna da çözümü buldum, kendimi yorduğumu fark ettiğim anda frene basıyorum. Özellikle objektif olarak otokontrolüm oldukça kuvvetli. Aşırılıktan nefret eden biri olarak, eleştirel açıdan kendimi dışardan görebildiğim için, sorunlara çözüm bulabiliyorum. Halimden oldukça mutluyum. Ekip arkadaşlarım ise benimle çalışmaktan oldukça keyif alıyor. Editöründen, rejisine kadar, son derece uyumlu ve başarılı işler çıkarıyoruz. Haber gibi oldukça ağır işlerin altından bile pozitif uyum, ekip ruhu sayesinde üstesinden geliyorduk. Bir meditasyon etkisi yarattığım söylenmiştir. Bu da benim sırrım.

Medya ile aranız nasıl? Televizyon, internet, gazete, dergi gibi iletişim araçlarından ne şekilde faydalanıyorsunuz? Sosyal medya ile aranız nasıl?

Sosyal medya günümüzde oldukça yaygın. Medya hayatımın bir parçası, işin içine girmeye görün kopamazsınız. Her şeyden haberdar olmak zorundasınız. Gazete olmazsa olmazlarımdan, birkaç gazete muhakkak masamda olmalı. Aylık takip ettiğim dergiler var. Telefon elimin altında, maillerimi kontrol ederim. Elimden geldiğince sosyal medyayı kullanırım. Fırsat bulunca fotolarım, duyurular yaparım. Bir ara asistanım vardı bu işlerle uğraşan, paylaşımlar yapıyordu benim adıma. Takipçi sayısı artsın diye her isteği kabul etmeler, fake hesaplar görünce ve hesabım bir ara hacklendi, kendim idare etmeye başladım. Kullanım amacınız çok önemli.  İnstagramda herkese açık bir hesabım var. Takipçilerim oradan beni takip ediyor. İşim ile ilgili paylaşımlar, gerektiği kadarı yetiyor bana. Fırsat buldukça çalışmalarımı paylaşıyorum. Hayatımı zamanımı kısıtlamayı seven biri değilim. Zamanımı verimli ve kaliteli bir şekilde harcayan biriyim.

Televizyondaki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Televizyon benim ruhum diyebilirim. Ekran teslim edildiği an başka biri çıkıyor içimden. Ekran beni seviyor bende ekranı seviyorum. Kanal D ile başladığım televizyon hayatıma, Cine5, Tgrt Haber gibi önemli kanallar başta olmak üzere ekran önünde Ana haber ve program sunumları yaptım. Çalışma hayatım boyunca salt sunan pozisyonda olmadım. Programın hazırlanmasından montajına, editörlüğünden sunumuna kadar imzamı atarken, mutfağında da bulundum. Bir vitrindim ama kukla asla olmadım. Elime gelen metni ben yazmasam bile hakkını vermişimdir. Hatta editör arkadaşımın “iç sesimi adeta okudun, yazıda ifade edemediğimi vurgularınla bu kadar mı güzel anlatılır” şeklinde beni ve ekibimi on öre eden bir anımda olmuştur.

Haber müdürlüğü görevi de üstlendiniz bize bundan bahseder misiniz?

Çok keyif aldığım yıllardı. Zoru seven biri olarak, ben ve ekibim çok güzel iş çıkardık. Tüm gün boyunca yüzlerce haberin arasından gündemi dinamik bir şekilde izleyiciyle buluşturmak, vatandaşlarımızı haberdar etmek, ilginç çarpıcı haberleri bulup öne çıkarmak, oldukça meşakkatli ve bir o kadar da emek isteyen bir görevdi. Disiplinli, titiz, dakik biriyim. İzleyici ne sever, ekranda neleri görmek ister, milletimizi iyi okuyan ve analiz edebilen biri olarak, sıkmadan akıcı bir şekilde haberlerimizi izleyiciyle buluşturuyorduk. Aynı anda iki sesi ayırt edip konuşan biriyim, reji ile irtibatımızda uyum sorunu hiç yaşamadım, ekip arkadaşlarımla çalışırken kasvet yaratmam. Toplantılarımda isteklerimi dile getiririm. Çalışma arkadaşlarıma kendini gösterme fırsatı veririm. Prensiplerim ve ideolojimi bilen çalışma arkadaşlarımla, kadroya yeni katılanları yabancılaştırmadan işe odaklı arı gibi çalışıp karşılığında başarının hazzını birlikte paylaşıp, ekip ruhunu korumaktan yanayım. Saygılı, sevgi dolu, donanımlı, kendi isteklerini dile getirebilen insanlarla çalışmayı seviyorum. Hislerim oldukça kuvvetli bu yüzden kimin nasıl performans gösterebileceğini tahmin edebiliyorum. Görev dağılımını verirken, gizli mesajla o kişiyi mesleğe daha iyi hazırlıyorum. Yermeden, yargılamadan, yıkmadan, yeter ki karşıma gelen kişi iyi niyetli olsun. Stajyere kahve, çay taşıtmam. Ona ilk söylediğim “beni sömür” yani şöyle ifade etmek gerekirse, çalışırken işime odaklandığım için ben senin peşinde koşmayacağım, sen etrafına bakacaksın, haber metnine bakacaksın, yazım şekline bakacaksın, ekrandayken tavırlara bakacaksın, ne istiyorsan kendinde sana fayda sağlayacak insanın peşini bırakmayacaksın. Bu demek değil ki, yağ çekip işimi göreyim, asla kabul edemediğim davranışlardan biridir. Öğrencisin sen öğrenmek için staj yapıyorsun. Kahve, çay taşımak için bu mesleğe adım atmadın sen. Saygılı bir şekilde konuşabilen, isteklerini dile getirebilen gençleri görmek istiyorum bu sektörde.

İyi spikerliği  nasıl tarif edersiniz?  

Kararlı, araştırmacı, güçlü analiz, doğru kaynaklı bilgiye vakıf, iyi bir diksiyon, etkili konuşma yetisi kuvvetli, jest ve mimiklerini yerinde kullanan, izleyiciye samimi hitabet, yerinde müdahale yapabilen, konuğunu iyi tanıyıp konuşturabilen, zeki, kulağı açık, konsantrasyonu kuvvetli ve en önemlisi şahsına münhasır, kendine güvenen, donanımlı ve abartıdan uzak tavırları olan spiker benim için iyi spikerdir.

Sunuculuğun dünyadaki stresli mesleklerden olduğu ifade ediliyor. Sizce böyle mi? Spikerliğin stresli yanları neler?

Stresli bir meslek. Canlı yayın yapıyorsanız gözünüz kulağınız açık olmak zorunda. Konsantrasyonunuz dağılmadan işinize odaklanmak zorundasınız. Sıcak gelişmelerde anında doğru yerde müdahale edebilmeli ve her an her şeye hazırlıklı olmalısınız. Sevmeden bu işi yapamazsınız. Günlük yaşamınızda ağzınızdan çıkacak kelimelere hatta yaşam tarzınıza kadar dikkat etmelisiniz. Yayında affı ve geri dönüşü olmuyor.

Sizce ekranda olmak için güzellik şart mı?

Ben güzelliği seven biri olarak, her şeyin bir bütün olduğunu düşünüyorum. Ekranda izleyiciyi bir yere odaklandırıp konunun dışına çekecek abartı bir görünüş, kaş, göz, kulak, burun gibi etkenler bazen sorun olabiliyor. Samimi ve işine hakim biri akıl gücüyle bu etkenleri yok edebiliyor. Dediğim gibi, kusurlu sandığımız bir yanımız ya da kameranın ne kadar acımasız olduğunu bilenler bilir, kameranın kusurunuzu öne çıkarması bir tavır yaparsınız tüm o göze battığını sandığınız şeyler sizin en samimi parçanız oluvermiştir. Ekranda iş yapıyorsan makyajından, giyimine, kilona kadar dikkat etmek zorundasın. İzleyiciye olan saygı sana olan saygıyı da artırır. Güzellik kişiden kişiye değiştiği için, şart olan sunumunuza uygun makyaj ve giyimle bile ışığınızı yansıtabilmektir. Ekranda izleyicime saygımdan giyimimden kiloma kadar dikkat eden biri olarak güzelliği seviyorum. Spor Yaşam Biçiminiz olmalı.

Yeni Medyanın (Sosyal Medya ve İnternet) Geleneksel Medyayı (Radyo-tv gazete) Yok edeceği söyleniyor siz buna ne dersiniz? Yeni Medya sizce ne yönde ilerleyecek?

Artık her şeyin elektronik ortamda halledilebilecek hale gelmesi, bir yandan pratik, zamandan tasarrufu sağladığı gibi, diğer yandan da beni endişelendirmiyor desem yalan olmaz. Özellikle gelecek nesillerimiz için robotik, Türkçesi bozuk, iletişim sıkıntısı ayyuka çıkmış bir hale geliyor, yol alıyor desek daha doğru olur sanırım. İletişimsizlik, iletişim mesleğinde olanlar için en büyük yıkım bence. Okuyan, konuşan, yazan insanlar yerine, telefonu kaydıran, parmaklar aynı harekette ilerleyip adeta zombie gibi dış dünyayla bağını koparmış insanların oluşmasına zemin hazırlayan yanı bir kenara bırakırsak, iki kelimeyi düzgün bir şekilde ifade edemeyen insanlığın sessizliği olarak görmeye başladım. Eğer bu gidişe ayar çekemezsek evet endişelendiriyor. Biz insanız, teknoloji bizim standartlarımızı kolaylaştırırken abartmadan, teknolojinin esiri olmadan yeni medyayı oluştururken iletişim içinde iletişimsizliği yaratmamalıyız. Medya toplum üzerinde çok etkili her ne kadar gayri resmi dördüncü kuvvette olsa benim için en etkili kuvvet medya bence. Eskiyi seven biri olarak geleneksel medya yok olmaz umudum.

Şu sıra yeni bir kitap çalışmanızda olacak bize bundan bahseder misiniz?

Size nasip oldu. Sevenlerime takipçilerime sürpriz yapacağım sıra dışı, çarpıcı bir kitabın son hazırlıklarında olduğum şu dönemde, adını sır gibi sakladığım kitabımı sizin aracılığınızla müjdeyi verelim bakalım. İlham perimle birlikte yazmaya başladığım, kitabevi konusunda birkaç gecikmeyle birlikte, geç olsun güç olmasın anlayışı ile hazırlıkları tamamladık. İyi bir iş çıkardığıma inanan anlaşmaya vardığım kitapeviyle bomba gibi geliyoruz inşallah. Kasıma yetiştirmeye çalışacağız. Bu kadarı yeterli sanırım, biraz merak iyidir.

Boş zamanlarınız nasıl değerlendiriyorsunuz?

Boş zaman değil de fırsat yarattığım zaman benim için. Ata binmeyi çok seviyorum. Zamanım oldukça atımı ziyaret ederim.  Huzur ve mutluluk verir. Sahilde müzik dinleyerek yürümeyi severim. Arkadaşlarımla sohbet etmek kahve eşliğinde tabi muhakkak yaparım. Resim yapmayı severim, ama bana şu resmi çizer misin demeyeceksin, yapamam, içimden gelmeli, o duyguyu anlatamam ilham gelir ve o an hemen şövalemin başına geçer başladığım gibi bitiririm. Sinema ve Tiyatro vazgeçemediğim tutkum.

Hayatımın Kitabı/Filmi diyebileceğiniz bir kitap/film var mı?

Çok var. En sevdiğim “Atinalı Timon” William Shakespeare.

KırmızıTürk hakkında neler söylersiniz ?

Biz spikerler, sunucuların yakından tanınmasını sağlaması açısından güzel bir platform olarak görüyorum. Geçmişten günümüze kadar ne işler yapmışlar, mesleklerine katkıları en önemlisi bu mesleğe aday olacak insanlara katkı sağladığına inanıyorum. Ekranda gördükleri kişilerin perde arkasına tanık olabilmeleri açısından size ve ekibinize teşekkür ederim.

Gelecek planlarınız nelerdir? Şu an bulunduğunuz konumdan memnun musunuz ve gelecekte kendinizi nerelerde görmek istersiniz?

Benim hırslarım hiç olmadı. Azmim var. Mesleğime aşık biriyim. Popülerlik peşinde hiç olmadım. Andy Warhol pop art’ın öncüsünün en bilindik sözlerinden birini söylemek isterim. “Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacaktır” işte tv sektörüne gireyim de reklamın iyisi kötüsü olmaz, bir an önce ünlü olmak, popüler olmak merakı sabun köpüğü etkisi yaratmasına neden oluyor. Alt yapı olmayınca üstüne katkı sağlayacak bilgiler ekleyemediğiniz için popülerlik kavramı oldukça tehlikeli bir etken yaratıyor. Hayır çok kullanan biri olarak. Boş bir çuvalın asla dik duramayacağı felsefesiyle eğitimli, donanımlı olmayı şöhrete tercih ettim diyebilirim. İleriki yıllar ne getirir bilemem. Aslında çok da derdim değil şöhret. Kaygım hiç olmadı. Bileziklerim kolumda. İşimi yapıyorum. Televizyon sektörü ilginç bir sektör, tutmaz dediğiniz tutar, olur dediğiniz olmaz. Bu bilinçte olmanın faydasıyla hep emin adımlarla mutlu ve başarılı işler yaptım. Popülarite derdim olsaydı üniversite ikinci sınıftayken o dönemin popüler kanallarından birinden iyi bir teklif gelmişti ben kabul etmedim. Çünkü mesleki anlamda toydum. Bir şey bilmeden harcanabileceğimi düşündüm. Keşkelerim hiç olmadı. Aldığım kararlar, beni bu meslekte saygın, onurlu ve yıkılmaz bir inşaatın temellerini atan nitelikli bir spiker-sunucu olmamı sağladı.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey, takipçilerinize vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Beni takip eden beni örnek alan herkese bir nebze katkı sağlayabiliyorsam ne mutlu bana. Herkese teşekkür ediyorum. Özellikle bu mesleğe adım atacaklara mesajım var tabi ki. Pozitif olun, güler yüzlü ve samimi olun. Bu dünyada yaşama gayenizi belirleyin ve pişman olacağınız hiçbir şeyi yapmayın. İnsanız kusursuz değiliz, yaptığınız hatanın arkasında durmalı ve çözüm odaklı çalışmayı bilmeli. İnsanın kendini keşfetmesi gerekir. Bir yerlerde olmak istiyorsan önce kendine uğramalı insan ve gideceği bütün yollar, kendinden geçtiğini unutmamalı. Yani diyeceğim o ki, kendini tanıyan her zaman karakterini bilen kişi, yaptığı işte de başarılı olur. Mesleki anlamda etik olmak gerekli. Hangi konumda olursanız olun, bulunduğunuz konumun hakkını verin. Çok okuyun, gündemi takip edin, kendi analizinizi ve fikirlerinizi belirtin. Televizyon sektörüne girdiğiniz anda zamanla yarışır gibi bir çalışma ortamına hazır olun. Gözünüz, kulağınız açık olmak zorunda… Hayatın renklerini birlikte paylaşmak dileğiyle sevgili izleyicilerim.. Sevgiyle kalın.