Röportaj: Funda Akosman Erman

Merhaba Sait Gürsoy hocam. Efsane isimle birlikteyiz. Duayen olduğunuzu zaten herkes biliyor ve kabul ediyor. İlk önce “Sait Gürsoy ile “Başarıya Doğru” yıllardır zirvede devam ediyor programınızın başarısının sırrı nedir bunu sormak istiyorum.

"Sait Gürsoy ile Başarıya Doğru" programı bundan 12 yıl önce yola çıktı. Yola çıkışıyla birlikte Türk Milli Eğitimini ve Dünya Milli Eğitimini ekranlarda masaya yatırdı ve gelen çok değerli konuklarla A'dan A'ye tartışmalar yapıldı. Ve yine çok değerli izleyicilere de her konuda bilgiler verildi. “Başarıya Doğru”nun içerisine baktığımızda söylediğim gibi Türk ve Dünya eğitimi A'dan Z'ye yer alırken, günün şartlarına göre üniversiteler ya da okul seçimlerinde de üst düzey yöneticiler programa katıldı. Kısacası “Başarıya Doğru” programı eğitimin merkezi oldu. Ayrıca hemen hemen her sene çeşitli üniversitelerde, çeşitli dergilerde yapılan anketlerde ödüller kazanmış bir programdır. Burada şunu da belirtmekte fayda görüyorum, programımız yayınlandığında toplam izlenme oranı Türkiye'deki tüm ulusal kanallarda bulunan eğitim programlarından fazladır. Ve ayrıca yayınlandığı saatte diğer kanallarda ne program olursa olsun onların önüne geçen bir program olmuştur. Program başladığından itibaren hepimiz yönetmenimizin emri altındayız, o ne derse onu yapıyoruz. Ama biz 12 yıldır aynı ekiple çalışıyoruz. Bu da bize bir ayrıcalık sağlıyor. Yapımcımız ise televizyon dünyasında bilinen bir isimdir ve şöhret olan birçok insanın arkasında olan kişidir. Başarı tek başına değil, ekip başarısıyla oluyor.

Hak edilen bir başarı hocam.  Dantel gibi işliyorsunuz maşallah. Programda nelere dikkat ediyorsunuz?

Teşekkür ediyorum. Programı yaparken bir kere ciddiyizdir. Güvenilir olmak zorundayız. Gelecek olan konukları biz en az iki gün öncesinden araştırırız. Çünkü izleyicilerimiz bize güvendikleri için bu güveni asla kaybetmek istemeyiz. Hatta benimle yapılan bir ankette beni en çok annelerin izlediğini tespit ettik. İkinci sırada ise öğrenciler var. Fakat babalar az izliyor. Ev hanımları da izliyor.  Ev hanımlarına “Niçin izliyorsunuz" dediklerinde de "Belki eğitim konusunu çok anlamıyoruz ama çok basit Türkçe ile konuşuyor ancak daha da önemlisi kendisine güveniyoruz" demişler. Televizyon dünyasının üst yöneticileri bana şunu söylediler: “Hocam bu özelliğinizi sakın kaybetmeyin." Ben de o güvene layık olabilmek için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. 

Hocam eğitim dünyasındaki gelişmeleri ilk siz duyuruyorsunuz ve belki de ilk sizden öğreniyor herkes. Çok basit bir dille açık ve net anlatıyorsunuz her şeyi.

Tabii doğru, ancak ben yine de elimden geldiğince dersimi çalışarak programa çıkıyorum. Çünkü sonuçta izleyiciye saygı duyulması lazım, ben de bu saygıyı hiçbir zaman atlamak istemiyorum.Tabii burada izleyicilerin bilmesi lazım ki, ben 40 yılın üzerinde eğitim dünyasının içerisindeyim. Okul, dershane ve vakıf üniversitelerinde üst kademe eğitim danışmanı olarak görev yaptım. Ayrıca ÖSYM’nin bugüne kadar yaptığı tüm puanlama, tercih ve puan hesabı yanlışlarını Türkiye’de bulan tek insanımdır.  

Benim avantajım şu; uzun yıllar Sabah gazetesinde eğitim köşe yazarlığı yaptım. 12 yıldır da “Başarıya Doğru” programını yapıyorum. Ben hem eğitimci, hem televizyoncu, hem de yazar olduğum için masanın etrafında olan sandalyelerin hepsini biliyorum. Benim isteğim, gerek gazetelerdeki köşe yazarlığında, gerek televizyonlarda eğitimle ilgili programlarda lütfen eğitimi bilen insanlar bu işi yapsın. Geçici olarak insanların oraya sunucu olarak çıkması doğru değil. Dikkat ediyorum  sunucu birinci soruyu ve ikinci soruyu soruyor, ondan sonra tekrar devamlı aynı soruları soruyor. Bunlar eğitim açısından güzel olaylar değil. 

Benim bir ekibim var. 12-13 kişilik bir ekip ve bu ekibin bir kısmı evde otururlar ve hiç stüdyoya gelmezler. Ulusal kanallardaki tüm eğitim programlarını izlerler. Kim katılmış, sunucu ne yapmış, ne giymişler, sunucuyla konuk arasındaki diyaloglar nasıl, bunları incelerler, analiz ederler ve bana iletirler. Bana şöyle yap ya da yapma derler. Ben onlara bu imkanı vermişimdir. 

Bir başka grubum var onlar ise, gelecek olan kurumla ya da  kişiyle ilgili, eğitim kurumları, öğrencilerle bir araya gelirler onların sorularını, görüşlerini alırlar. 

Yönetmenim ise geminin kaptanıdır program başladığı andan itibaren ben dahil hepimiz onun emri altındayızdır. Yönetmen ne derse o yapılır. 12 yıldır aynı ekiple çalışıyoruz bu da bize bir ayrıcalık getiriyor. Yapımcım Turgut Özay ise televizyon dünyasında çok iyi tanınan bir isimdir. Bir çok şu anda şöhret olmuş kişinin arkasında olan insandır. 

Bu iş ekiple oluyor. Siz işinize ciddi, iddialı bakıyorsanız o güveni sağlıyorsanız ekip de sizi tamamlıyor. İşte “Başarıya Doğru”nun hikayesi de bu.  

Hocam işinize duyduğunuz saygıyı ve aşkı çok iyi biliyorum. Bu kadar duayen olduğunuz halde hala hazırlık yaparak programa çıkmanız da diğer sunuculara bir örnek teşkil ediyor diye düşünüyorum. Başarılarınızın her zaman devam edeceğine inanıyorum. Gelişmeleri takip ediyorsunuz ve sürekli kendinizi yeniliyorsunuz değil mi? 

Bakın ben gençlere şunu söylüyorum, bu sene 167. konferansımı verdim. Şimdi 2 tane daha olacak; biri İzmir'de diğeri ise Antalya'da olacak. Hep diyorum ki, önce işinizi seveceksiniz. Ve sürekli kendinizi yenilemek zorundasınız. Hatta yenilemek de yetmez, karşınızdakinin fikirlerine de saygı duyup ondan da bazı şeyleri alıp ortak bir potada eritirseniz başarılı olabilirsiniz. Gençlere söylemek istediğim şey; Yaptığınız işi beğenmek ve sevmek zorundasınız. 

Konuya hakim olmanızın yanında iletişiminiz de çok güçlü, bunu karşı tarafa nasıl yansıtıyorsunuz?

Benim avantajım şu; ben ilkokul birinci sınıftan itibaren Galatasaray Lisesi'nde okudum. Bize özellikle ilkokulda sosyal yaşamda başarılı olabilmemiz için çok emek vermişlerdi. Türkçe hocamız, sınıf öğretmenimizdi o zamanlar. Bize "Siz ileride politikada ya da başka bir sektörde üstlerde olacaksınız, siz düzgün konuşmayı ve vücudunuzu kullanmayı iyi bileceksiniz" demişti. Akabinde de "Hiçbir zaman tereddüt etmeyeceksiniz" demişti. Yani örneğin “Kapıyı aç” dedikleri zaman, o kapıyı aç, o kapı açılır ya da açılmaz ya da düşebilirsin, ama “Ben açayım mı” diye düşünürsen bir başkası öne geçer ve geride kalırsınız cümlesiyle bize bir özgüven vermiştir. 

Bir de, “Ne yaparsanız yapın karşınızdakine saygı duyacaksınız” demiştir. Ve bir cümlesi var hiç unutmuyorum, "Size taş atana, siz eğer ekmek atarsanız karşı taraf şaşırır darmadağın olur" Eğer böyle yapmayı bilirseniz karşı tarafı gerçekten yenersiniz. Biz de bu şekilde hareket ederek karşımızdakini şaşırtıyoruz. Mesela ben televizyondaki programa katılırken konuk olarak hiçbir zaman yanımda dosya ya da bilgisayar götürmem. Karşı taraf da düşünür "Bu adam ya hiçbir şey bilmiyor ya da çok şey biliyor" diye düşünür. Zaten, o onu düşünene kadar ben onu ekarte eder geçerim. 

Hocam TEOG’dan konuşalım istiyorum. 17 bin öğrenci birinci oldu. Bu öğrenciler okulların kapasitelerine göre nasıl yerleşecek? Neler düşünüyorsunuz?

Şimdi 2. TEOG sonuçlarına baktığımızda 17 bin çocuğumuzun Türkiye birincisi olduğunu gördük. Tabii burada 1. TEOG’a da bakmak lazım. 1. TEOG’da bu rakam daha düşüktü, galiba 6 bin dolaylarındaydı. Ama enteresan bir olay var. Kasım ayında yapılan birinci TEOG sınavının kolay olması gerekirken, zor sorular çıktı. İkinci TEOG sınavında konular genişledi ve soruların zor olması beklenirken, kolay çıktı. Ancak hem birinci sınavda hem de ikinci sınavda bütün soruları yapan öğrenci sayısı yaklaşık 660 oldu. Ancak burada sıralama ve yerleştirme yapılırken özellikle ebeveynlerin ve öğrencilerin akılları karışabilir. 

Bu yıl çok net yapan öğrenciler olduğu için geçen yıla nazaran özellikle Galatasaray Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi'ne girerken son öğrenci sayısına çok iyi dikkat edilmesinde bence yarar var. Yani "Benim yüzdeliğim %1" cümlesinin artık bir şey ifade etmeyeceğini, o okulun aldığı en son, (özellikle bu iki okulumuzun) öğrenci sayısını bilmek çok önemli. Örneğin Galatasaray Lisesi geçen sene 300-330 aldı. Yüzde 1’de olup da 500’üncü iseniz oraya giremeyeceğiniz çok açık ve net. Aynısı İstanbul Erkek için de geçerli.  

Bir de yabancı özel okullar var. Robert, Üsküdar, Amerikan, Alman, Avusturya gibi. Onların şu an ön kayıtları yapılıyor, ben ön kayıt bürolarını da geziyorum. Acayip bir şekilde yüksek puanlı öğenciler geliyor oralara. Biliyorsunuz haziranın sonunda Anadolu Liseleri için yerleştirme puanı gelecek ama burada netlere göre yabancı okullar kendilerine has puan hesabı yapıyorlar ve hemen hemen soruların tamamını yapanların belki girebileceği bir durumla karşı karşıyayız. Okul yetkilileri velileri uyarıyorlar, “Geçen yılın üzerinde bir puanla karşılaşabilirsiniz, bu yüzden alternatiflerinizi genişletin, hatta bir yeri de kazanıyorsanız muhakkak oraya kaydınızı yaptırın, sonra keşke diyebilirsiniz” diyorlar. 

Haziranın sonunda yerleştirme puanı gelecek dedik. Tabiiki buDevlet Okulları için. Anadolu Liseleri, Teknik Liseler hem diğer Meslek Liseleri hem de Fen Liseleri için geçerli. Tercih yaparken çok dikkatli olmak lazım. Geçen yıla göre sıralamalar oynayabilir. Ülkemizde de hala başarı yüzdeleri sıralansın gibi bir düşünce var, bundan artık vazgeçilsin. Bazı okulların yüzdesine bakıldığında, kaba tabirle kalitesi düşük gözükebilir. Ama içine girdiğinizde o okulun kalitesi diğer okula göre çok daha fazla yüksektir. Bu yüzden yanılıp yüzdesine göre diğer okulu yukarıya yazabilirsiniz, bu da tabi ki yanlış bir tercih olur. 

İyi araştırmak lazım değil mi hocam?

Kesinlikle çok iyi araştırmaları lazım. Araştırma yapılırken de unutulmaması gereken şeyler var. 2030'larda sektör adamları iş dünyasına atılacak, biz buna popüler sektör diyoruz. Bu ne anlama geliyor? Yani bir orkestrada adam gitar çalıyorsa gitarda çok iyi olabilir ancak o gitar çalanın orkestradaki saksafoncuyu, bateristi ya da klaevyeyi kulağıyla takip edebiliyorsa, onların verdiği sesi anlayabiliyorsa, o zaman komplike bir sistem olarak izleyicinin karşısına çıkacaktır. Bu da demektir ki iş dünyasında “Ben branşımı biliyorum” cümlesini kullanamazsınız. O branşla ilgili diğer branşlarda da hiç olmazsa ön bilgi sahibi olmanız gerekir. 

Bu iş lisede başlıyorsa, lise seçiminde o lisenin üniversite başarısı araştırılacaktır. Öğretmenlerin ne kadar süre orada çalıştığı önemlidir. Öğrenciyi hayata, sosyal yaşama nasıl hazırlıyor ona bakmak lazım. 

Uluslararası ilişkiler Devlet Okullarında da var, Özel okullarda da var. Hangi ülkelerle uluslararası ilişkiniz var? Erasmus kimlerle yapıyorsunuz. Siz gidiyor musunuz, onlar geliyor mu? Bu bağlantı nasıl gidiyor buna bakılacak. 

Meslek liselerinden de bahsedelim hocam

Kısa yoldan meslek sahibi olmak istiyorlarsa, ki ben bu saatten sonra meslek liselerine bir artı getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Meslek Liselerine Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı bir çalışma var. Artık ihtiyaca göre sektörle iş birliği yapılarak yeni okullar açılıyor. Ama YÖK çok doğru bir karar aldı. Artık Meslek Lisesi’nden çıkan bir öğrenci, 2 yıllık Meslek Yüksekokulu’na gittiğinde, (buraya çok dikkat etmek lazım) üçüncü dönemden itibaren başka bir bölümle çift ana dal yapıp iki Meslek Yüksekokulu bitirirken, dördüncü dönemin sonunda da dikey geçiş sınavına girip da bu defa 4 ya da 6 yıllık fakültelere geçme şansına sahip olup, yüksek lisans yapacaktır. Bu da şu anlama gelmektedir, "Arkadaş ben senin önünü açıyorum. Sen seçtiğin bölümle mutlu olmayabilirsin ancak önünü açıyorum ve geçişlerle mutlu olma şansın var" cümlesi kullanılabilir.

Üniversite seçiminde  gençler nelere dikkat etmeli?

Üniversite giriş sınavlarının sonuçları büyük bir ihtimalle Temmuz'un 11'inde belli olacak. Üniversite öncelikle seçerken öğretim kadrosuna çok iyi bakılması lazım. İkincisi, burslara iyi bakılmalı. Burslar ne kadar devam ediyor. Bursların eğer kesiliyorsa neler olacağına iyi bakılmalı. Ancak burada gençleri uyarIyoruz. Kılavuzlarda yalnızca ÖSYM bursları yazacak, vakıf üniversitelerinin bursları ise web sitelerinden bakılacak. Bu sırada uluslararası ilişkiler de çok önemlidir. Yani seçtikleri bölüm Erasmus ile 6 ay yurt dışına cebine 400 dolar ya da euro koyup gönderiliyor mu?, orada yaptıkları dersler Türkiye'de sayılıyor mu?, bu soruların cevapları çok önemli. 

Yüksek Lisans çok geçerli ve artık herkes yapıyor. Üçüncü sınıfa gelince öğrenci okulu bitirdiğimde nasıl bir yüksek lisans yaparım diye araştırmaya başlamalı. Diksiyon kursları da hayata atılacak iş hayatında olacak biri için bence çok önemli. 

Hocam bugün Babalar Günü.  Bütün öğrencilerin babası olduğunuz gibi, çok müthiş yetiştirdiğiniz iki kızınız var. Babalık sizin için ne ifade ediyor? Kızlarınızla ilişkileriniz nasıl? Ayrıca Babalar Gününüzü de kutluyorum.

Öncelikle çok teşekkür ederim. Türk aile yapısına baktığınız zaman baba ailenin direğidir. Ve bu arada babasını kaybetmiş olan dostlarıma da Allah rahmet eylesin diyorum, hepsinin mekanı cennet olsun. Baba önemlidir, aile yapısında kanatlarını geren babadır. Babalar çocuklarına anne kadar yakın olmayabilir ama çocukları için maddi manevi her şeyi yaparlar. 

Benim de çocuklarımla, ilişkim karşılıklı sevgi saygı çerçevesinde, birbirimizi anlayarak devam ediyor. 

Çocuk hangi yaşta olursa olsun babasını kaybetmişse o boşluğu doldurması çok uzun zaman alır. Gençlere şunu söylüyorum, babalarınız sağ iken onlara "seni seviyorum" desinler. Yoksa sonradan keşke deseler de iş işten geçer. 

Hayat çok hızlı geçiyor küçük şeyleri problem, kapris yapıp karşımızdakini üzmeye gerek yok. Bugün yaşıyoruz, yarın ne olacağımız belli değil, o zaman bugünü mutlu geçirelim.