Dr. Bülent POLAT, İstanbul Group Florence Nightingale Hospital‘da çeyrek asırdır başta ülkemiz, Orta Doğu ve Türk-i Cumhuriyetlerden olmak üzere  dünyanın çeşitli yerlerinden gelen hastalarına özellikle çocuk kalp cerrahisi alanında uyguladığı başarılı ve çözümü zor görünen ameliyatlarıyla bilinen başarılı bir Türk Kalp Cerrahı… Yetişkin ve Çocuk Kalp cerrahisi gibi iki farklı dalda uzmanlığı olan Dr. Bülent Polat ile  Yetişkin ve çocuk kalp hastalıklarının farklarını, son yıllarda adını sıklıkla duyduğumuz zaman zaman kalp hastalıkları ile  karıştırılan Panik Bozukluğu-Panik Atak Kriz anlarını, çözüm önerilerini ve son yıllarda moda olan sağlıklı sandığımız beslenme biçiminin Kalp ve Damar hastalıkları üzerinde ki olumsuz etkisini ve Aort  yırtılması konuları üzerine konuştuk…

Yetişkinlerde 13 binin üzerinde açık kalp ameliyatı, çocuklarda ise 5 binin üzerinde açık kalp ameliyatı gerçekleştirmiş tecrübeli bir cerrahsınız Bülent Hocam, ben şunu merak ediyorum ve öncelikle size bu soruyu sormak istiyorum. Her yetişkin kalp ameliyatı yapabilen cerrah, çocukları ameliyat edebiliyor mu?

Güzel bir soruyla başladık Canan Hanım. Bu merak edilen bir konu. İkisi nasıl oluyor? Aynı cerrah nasıl yapabiliyor? Soruları bizim zaman zaman karşılaştığımız bir şeydir. Şimdi normalde biz kalp cerrahisi ihtisası yaparken erişkin kalp ameliyatları ki bunlar nedir? By-Pass ameliyatları, kalp kapak ameliyatları, aort anevrizma ameliyatları vd… konuları iyice öğrenek mezun oluyoruz.
Tabi ki ikinci olarak çocuk kalp ameliyatları konjenital kalp cerrahisi de diyoruz buna ikinci bir ihtisas gibi bir şeydir. Bütün bu kalp cerrahisi ihtisasını yapanların bazıları küçük bir oran aslında  ilave olarak  çocuk cerrahisine de eğilim gösterir, onun da ihtisasını öğrenimi görür, ben de onlardan biriyim. Bir de Çocuk Kalp Cerrahisi ayrı ve büyük bir problemdir.
Genel Prensipler her ikisinde de aynı dolayısıyla Çocuk Kalp Cerrahisi yapan bir Cerrahın  yetişkin kalp cerrahisini çok daha rahat yapabilmesi söz konudur. Erişkin kalp cerrahisi yapan cerrah,çocuk kalp cerrahisi yapamaz ama çocuk yapabilen erişkin kalp cerrahisini çok daha rahat yapar.

Neden Hocam?

Çünkü: Çocuk Kalp Cerrahisi çok daha zahmetli ve yoğun bir cerrahidir. İsterseniz şöyle anlatayım, Biz erişkin cerrahisinde kalbin damarları tıkalı ise By Pass ameliyatları yapıyoruz, kalbin kapakları bozuksa tamir ediyoruz, Aort damarı genişledi, yırtıldı onu değiştiriyoruz. Bunlar rutin olarak yaptığımız ameliyatlar fakat çocuklar da böyle değil.

Çocuklarda nasıl?

Çocuklar da: Anne karnında tamamen anormal oluşmuş bir kalp var. Normal bir kalp gibi belli bir yerleri bozuk gibi değil de anormal oluşmuş bir kalp var. Damarlar ters çıkıyor, kalbin kapakçıkları ters yerlerde,içinde delikler var filan. Dolayısıyla o alanda cerrahi daha büyük bir olaydır. Kalbi durdurduktan sonra her tarafını kesip, olması gerektiği yerlere göre tekrardan dikerek yepyeni bir kalp yaratıyoruz.

Yani aradaki nüans zahmeti mi hocam?

Hem zahmeti hem de ayrı bir teorik ve pratik bilgisi var.

Peki bu durumda yetişkin ve çocuğun kalp hastalıkları farklı birbirinden diyebilir miyiz?

Farklı. Kuşkusuz bazı ortak hastalıklar var ama genelde çok farklıdır. Çocuklar da, doğuştan anne karnında  gelişimin bozuk olmasına bağlı olarak farklı bir yapı da gelişmiştir çocuk kalbi.

Anne karnında gelişen ilk organımız kalp. Günümüzde Anne karnında kalpte oluşan normal dışı durumları ve hastalıkları tespit eden bir teknoloji mevcut mu?

Evet. Kalp dediğiniz gibi bir aylıkken filan oluşuyor. ilk gelişen organımız. Hemen de atmaya başlar. Anne karnında üçüncü aydan itibaren normal bir şekle hemen hemen kavuşur. Çok büyüleyici daha hiçbir organ tam anlamıyla gelişmemişken kalp gümbür gümbür atıyor.
Herkese dördüncü gebelikte mutlaka bir Fetal Eko yapılmasını tavsiye ediyoruz.

Yetişkinlere değinecek olursak: Son zamanlarda bazı doktorların bolca korkmadan tereyağı yiyin, yemiş yiyin, meyve yemeyin, ekmek yemeyin, et yiyin, hatta günde bir düzineye kadar yumurta yiyebilirsiniz… dediği oldukça ses getiren, talep gören ve halk arasında bu söylemlerin doğru kabul edildiği çok tartışılan bir furya başladı sizin de bildiğiniz üzere fakat diğer yandan da son yıllarda yapılan bu söylemler neticesinde damar rahatsızlıkları, kalp rahatsızlıkları artışta farkında mısınız? Diyen, meslektaşlarınız da var. Siz bu konuları nasıl yorumlarsınız?

Çok doğru ve ben de aynen katılıyorum buna. Sivri çıkışlarla ve hakikatten yanlış bilgiler veriyorlar. Üç konuda yanlış bilgi veriyorlar. Bu üç konunun zararlarını elbette gözlemliyoruz.

Nedir bu üç temel konu?

Birincisi şu: Her gün kırmızı et ye.
Her gün yumurta ye.
Çeşitli yağlar…
Vs…
İnsanlara bunun bir limitini bırakmıyorlar. Kırmızı et tabi ki yasak değil. Ama çok yenildiği vakit veya her gün yenildiği vakit bağırsak bakterileri üzerindeki etkileriyle  kalp hastalıklarını, obeziteyi tetikliyor, kalp krizi riskini tetikliyor, artı kolon Kanseri riskini  tetikliyor. Bilhassa sindirimden sonra bağırsaktan geçişi çok zahmetli oluyor o kırmızı etin. Tahriş edici etkisiyle de kanseri tetikliyor. Dört, beş saatte ancak hazmediliyor. Mideden geçişi bile çok zaman alıyor dolayısıyla o yönden çok zararları var. İkinci büyük zararları da kolesterol yönünden oldu. Yani ‘’kolesterol zararlı değildir,çok faydalı bir şeydir.’’ ‘’Sakın düşürmeyin kolesterolünüzü!’’  
İlaç almayın, ilaç firmalarının   yaptığı para tuzağı söylemi.
İşte bu söylemler olağanüstü etkiledi. Bunların olumsuz etkilerini bizler kalp cerrahları olarak, kardiyologlar olarak çok net görüyoruz.
Ama insanlar o kadar inanıyorlar ki kolaylarına da geliyor. İnsanları öyle zayıf noktalarından yakalıyorlar ki…

Zayıf noktalar derken hocam?

Mesela ‘’Sizi kısır yapar .’’diyorlar. Halbuki alakası yok. Böyle bir şeyi bizim Türk erkeğine söylediğinizde hayatta içiremezsiniz o kolesterol ilaçlarını onlara. Sonra görüyoruz ki hasta ilacı bırakmış ve bir sene sonra maalesef damarı tıkanmış olarak karşımıza geliyor. Halbuki bırakmasa, ilacını düzenli içse ve tabi kuşkusuz sigara gibi faktörlerden de uzak kalması şartıyla bir daha damarı tıkanmayacak bizim o ameliyat yaptığımız hastalar da hiçbir sıkıntı olmayacak.

Yani hocam kolesterolü özetlersek?

Kolesterol zararlı bir şey tabi ki. Normal de belli düzeylerde vücudumuzun yapı taşı çok ihtiyacımız var kolesterole. Bu mutlaka gerekli.. .

Ama düzeyi önemli diyorsunuz?

Tabi. Kanda 150 ile 250 arasında olması ideal. Ama 350-400’e çıkmışsa bu iyi değil. Bir de hastanın daha evvel kalp damarlarında tıkanıklık olmuşsa biz ona stent takmışsak onun kolesterolünün çok daha düşük olması yani 180-200’ün çok daha altında olması lazım. Dolayısıyla mutlaka kolesterol ilaçlarının kullanılması gerek.

Peki bu söylemlerin temeli nedir? Nereden çıktı?

Her dönemde var böyle akımlar tabi. Özellikle şimdilerde bizde de Canan Karatay’ın bu söylediklerini Amerika’da da söyleyen insanlar var. O da zaten aynısını, onlardan alıp söylüyor. İnsanlara hoş gelebilecek ama genel tıbbi akışın, bilimsel akışın dışında aykırı şeyler söyleyerek ve bunlara kendileri inansalar da. Böyle değil, yapmamak gerekiyor. Şimdilerde ciddi bir araştırma daha yayınlandı Kolesterol ilacı kullanarak kolesterolünü düşük tutan hastalar da   kalp krizi riski ihtimali  yüz de on sekiz, yüz de yirmiye yakın oranlarda azaldığına dair.
Çok net bir şekilde bütün dünyada kolesterolün  yüksek olmaması, yüksek ise kolesterol ilacı kullanılması kabul edilmiş...
Peki hocam. Yağ değil şeker zararlı söylemi ve meyve konusuna da değinmek istiyorum. Meyveyi yememek, meyve suyu, portakal suyu içmemek…
Kurtlu elma bulup yemek…
Bal tüketmemek…
Meyvenin Fruktoz oranı yüksek. Kuşkusuz tarımda ilaçlama vs. zararlarından da söz ediyor ama meyve yenmesinde sağlık açısından zararlı bir şey yok. Tutup da iki kilo şeftali yemediğiniz sürece günde iki porsiyon meyveyi yiyebilirsiniz tabi.

Bana Dr. Dukan diyetlerini hatırlatıyor bu konuşmalar hocam. Ete ağırlık veren, meyveyi kesen, sebzeyi de kısıtlayan hatta.

Evet bunlar bir akım. Tabi şekerin en büyük zehir olduğu konusunda hem fikiriz. Meyve hatta sebze de de şeker var onlar değil ama rafine şeker zararlı…
Meyvenin şekeri var. Evet o, negatif bir şey ama bizlere faydaları da çok.
Mutlaka bunları belli ölçülerde almak gerekiyor. Antioksidan maddeler var içeriğinde. Posa da alıyoruz meyveden. Baktığınızda faydaları daha ağır basıyor. Abartılı yemeyelim. En önemli tehlike aslında hareketsizliktir. Yürüyüşleri aksatmayalım diyoruz herkese. Çok faydalı bir aktivite. Özetle: Şeker konusunda ki hassasiyetleri doğru aslında Canan Hanımın.
Ama bahsettiğimüç yanlışları da var…

Erişkin kalp rahatsızlıkları konusunda son dönemde karşımıza Aort damarı yırtılma meselesi ile ilgili konular çıkıyor.Popüler bir aktristin kısa bir süre önce hayatını kaybetme sebebi olmuştu.Elbette onun başına bu talihsizlik  gelince halk arasında da duyulan,bilinen ve artık daha fazla dikkat çeken sağlığa dair bir konu oldu. Bu konuda bilgi alabilir miyiz?

Aort damarında yırtılma meselesi şöyle önemli : Aort damarının yırtılma belirtileri Kalp krizine çok benziyor. İkisi de çok şiddetli göğüs ağrısı ile, sırt ağrısı ile başlıyor. Hastalara çoğu zaman Elektro çekiliyor. Eğer kalp krizi ise elektro da anlaşılıyor  ve hemen tedavisi başlıyor. Fakat elektroda çıkmayan bu durum da hastaya adale ağrısı ya da kas ağrısı sende kalp krizi yok da denilebiliyor. Halbuki Aort damarı yırtılması devreye girebiliyor. Hasta taksiye binip evine giderken yolda hayatını kaybedebiliyor.
O halde burada hekimin tecrübesi çok önemli ve yine sezgi’nin önemi diyebiliriz hocam.
Aynen öyle… Akla gelmiyor o an demek ki Aort yırtılması. Aort damarı kalpten ilk  çıkan ana damar kanın vücuda yayılmasını sağlayan en büyük atar damardır.

Niye yırtılır?

Genelde iki büyük sebebi var Canan Hanım. Biri uzun süreli devam eden yüksek tansiyonun o damarın duvarına yaptığı basınçtan dolayı damar duvarına zedeleyerek zarar veriyor olmasıdır.
Bir de bazı insanlarda doğuştan damar duvarı sağlamlığı yeterli olmuyor. Yani damar duvarını sağlamlaştıran maddeler eksik oluyor. Damar hassas (frajil) dediğimiz, kolay yırtılabilir durumda oluyor. Bunlar mesela  ileri yaşlarda stres anında yırtılabiliyor. Damarın yırtılması çok tehlikelidir. Çünkü: Dışta kalan kısım zar gibi incelmiş oluyor. Hastanın iç kanamadan kaybına neden olabiliyor. Ya da o yırtılan parçaların başka organların damarlarını tıkıyor ve onlardan dolayı hasta kaybediliyor.
Zamanında müdahale edersek o an hastayı kurtarabiliyoruz. Çok başarılı ameliyatlarla hayatları kurtarılabiliyor.

Peki hocam burada anlattığınız gibi kalp krizine çok benzeyen fakat bu bir kalp krizi değil!İkisini karıştırmayalım dediğiniz ne gibi durumlar söz konusudur?

Reflü….
Ve bazen de Panik atak krizleri…
Özellikle Panik atak durumuna önemle  değinmek isterim. Hastalığının kalp kaynaklı olduğu düşünülmüş ve o hastaya bir de kalp cerrahisi baksın diyerek yönlendirmiş oldukları için bana bile o kadar çok geliyor ki panik atak hastası. Panik atak ve kalp krizini birbirinden ayırmak çok önemli. Panik atakta insan nefes alamaz, aldığı nefes yetmiyormuş, boğuluyormuş gibi gelir. Çarpıntı ve beraberinde ölüm korkusu geliyor o insana..
Ama kalp krizi değil…

Nedir bu kontrolden çıkışın sebebi?

Sebebi şu ki: Uzun yıllardır çocukluktan gençlik hayatına kadar yaşadıklarını bilinç altında bastırmış olması. O anlık işlerin kötü gitmesi, kötü şeyler yaşaması değil yani sadece.Geçmişten itibaren o bilinç altında bastırılan duygular orada rahat durmuyorlar.
Onlar zaman zaman o şekilde bir tür deşarj  olurlar. Ama kişi farkına varmıyor. Hastalarımla konuşunca stres dediğim de; Hocam benim stresim yok! derler.
Stres yok ama bilinç altında bastırdığın sorunlar, sıkıntılar, belki bir takım özlemler,yapmak isteyip yapamadıkları, travmalar, bir süre sonra sıkıntılar yaratıyor.
Hayatı tatsız hale getiriyor çünkü herhangi bir zamanda bir kalabalıkta krize giriliyor ya da evde yalnızken.

Biyolojik değil tamamen psikolojik bir durum yani

Evet.
Ama biz çok sık rastladığımız için konuşmaya ihtiyacı olduğunu gözlemliyorum ve konuşmaya başlayınca hüngür hüngür ağlamaya başlıyor o insan.
O kadar dolu ki.

Tavsiyeleriniz olacak mı bu durumdanmuzdarip olan insanlara?

İnsanın bir yaştan sonra kendini de bilinç altına bastırdığı şeyleri de değiştirmesi mümkün olmuyor. Geçmişi yok sayabilir miyiz?
Yok…
Yaşandı onlar artık...
O zaman yapılacak şey hayatın akışını değiştirmek.
Var olan o kısır süreçten çıkabilmek lazım…

Hocam ben böyle durumlarda kendini gerçekleştirmeye inanıyorum.

Kendine yönelmek.
Geçmişi bir çöp olarak kabul etmeyi idrak etmek.
Bu sorunların temel kaynağı sıklıkla sevgiyi verme konusunda Aile içinde bile sorunumuz var bizim toplumumuzca.
Çok doğru geçmişin tutsağı olmamak lazım. Ama yepyeni bir şekilde kendinizi oluşturabilmek  bu kolay olmayan zahmetli de bir süreçtir aslında. Kendini gerçekleştirme sürecinde hayatın o normal akışının şöyle bir dışına çıkabilmek gerek. Onun için ben spor yapmayı çok tavsiye ediyorum. Özellikle yürüyüş yapılmasını. İnsan o kırk beş dakika boyunca kafasın da bir takım sorunlar yaşasa da bir kendiyle baş başa kalması açık havada bir cadde de bile olsa bir yürüyüş yapması düzenli aralıklarla çok  önemli. Bir de bahsettiğiniz ‘’kendini gerçekleştirme’’ işte bu önemli. Mevcut durumla barışmak, onun seni rahatsız etmesine, seni tutsak etmesine engel olmayı başarabilmek. Yeni şeyler öğrenmek,okumak,değişik kendi branşınızın dışında şeyler okumak,ne farklı dünyalar da varmış diyebilmek.
İşte o zaman insan, ufkunun da genişlemesiyle olaylara çok daha değişik açılardan bakmayı öğreniyor. Kafasında ki şeyler için bir süre sonra ben ne kadar küçük şeyleri dert edinmişim bile diyebiliyor böylece.

Kişisel ilişkilere de çok takıyoruz belki de beklentilerimiz yüksek birbirimizden ben bunu gözlemliyorum hocam.

Fazlaca okuyarak, analiz yapma ve kafa yapısı geliştikçe bunlar da mutlaka azalacak ama arkadaş çevresi de çok çok önemli. Spor, okumak ve öğrenmenin dışında ben arkadaşlığın da panik atak, stres vs’den. kurtulmak için etkili olduğunu düşünüyorum.
Zaman zaman sıkıntılar yaşıyoruz. Ama herkes birbirine deneyimlerini anlattığında arkadaş ortamlarında sosyalleştiğin de paylaştığında başka. Bambaşka.
 İnsanın en büyük tehlikesi izole kalkmaktır. Yalnız kalmak. İnanın gerçek dostluğu bulamadan yalnız kalmak çok kötü. Yalnız kaldığında geçmiş şeyleri düşünmemek, bunları yapmamak elde değil ne kadar çok iyi arkadaşlık edinilirse bu o kadar iyi gelecektir insana…
‘’Geçmişin seni tutsak etmesine engel olmayı başarmak, başarabilmek gerek …’’

Röportaj: Canan Öner Erol