RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA


Öncelikle sizi tanımak isteriz. Dalyan Drej kimdir?

Tüm dünya namuslu olduğunu iddia ederken sadece namussuzum diyebilen, bununla birlikte tüm insanlar şerefli olduğunu iddia ederken şerefsiz olduğunu söyleyerek onlardan sıyrılan yalnız bendim.

İşte Dalyan Drej, bu kalabalık insan yığınları arasında yalnız başına namusun ve şerefin tek tezahürüdür.

Motorlara olan ilginizi duydum. Hobileriniz var mı?

Evet, klasik ve custom dediğimiz özel tasarım cafe racer motor çeşitlerine ilgim var. Koleksiyonun ilk adımlarını ufak da olsa atmak adına şuan dört motosikletim var. Onlara bakmak, emek vermek, emeğin karşılığını gezerken almak keyifli mesele. Onun dışında sadece kitap okuyarak ve yağlı boya ile soyut resimler yaparak geçiriyorum tüm vaktimi. Bir de annem Nimet için duyduğum aşk, en başta geleni tutkularımın.

Bu röportajımızda sosyal medya konusunu konuşacağız. Sizce insanlar, neden sosyal medyaya ihtiyaç duyar?

Ben de dâhil olmak üzere tüm sosyal medya kullanıcıları gerek kendini gerek bedenini gerek becerisini gerekse de beceriksizliğini sosyal dediğimiz bu platformların dijital stantlarında teşhir ederler. Bunlar, heybemizden satılık gerçeklerdir.

Bu dijital pazarda herkesin tezgâhı, kullanıcı adıdır. Paylaştıkları ise tezgâhın üzerinde satılığa çıkardıkları, prim yapacaklarını düşündükleri tavırlardır.

Günümüzün sosyal medya kullanımlarını nasıl değerlendirirsiniz?

Değerlendirilmeyecek kadar değer taşımayan kayıp değerlerimize değinirim.

Sosyal medya kullanıcılarının gözündeki değeri tartışılmaz olan takipçi ve beğeni sayılarına dair neler söylersiniz? Sizce sosyal medyanın esas unsuru nedir?

Utanç tablosu olan ahlak erozyonu için sunduğumuz gerekçelere gelirsek bugün bilim adamları, sanatkârlar, ressamlar, filozoflar, yazarlar, kısacası topluma faydalı kişilerin takipçi sayıları yüz binleri geçmezken; manzaranın öteki tarafında hiçbir meziyete sahip olmayan, sadece bedeni üzerinden birtakım teşhirler yapan çıplak tarafların takipçi sayılarının milyonları bulduğu gerçeği, yüzümüze vurmaktadır. Toplumumuzun zihniyet seviyesinin ne kadar altında olduğu, yadsınamaz bir gerçektir.

​​​​​​​

Sizce sosyal medya kullanımında yaş sınırı nasıl olmalıdır?

Sosyal medya kullanımının üyelik şartı +21 yaşla sınırlandırılmalı. Kaldı ki bu bile yetersiz. Günümüzde Z kuşağı diye tabir ettiğimiz neslin akıl yaşının 18’in altında olduğunu düşünürsek bu yaş sınırını 30’lu yaşlara kadar çıkarmak, doğru bir hareket olacaktır.

Sizce sosyal medya, bir bağımlılık çeşidi midir?

Çeşni midir bilmem; ama kesinlikle uyuşturucu çeşnilerinin bir değil, birden fazla türü olduğu tartışılmaz bir gerçektir. İnsanların uyuşturucu kullandıkları maddenin oranına karşın sosyal medyada geçirdikleri zamana bakarsak bu dijital uyuşturucunun insanlardan çaldığı, kimyasal olanlardan çok daha fazla olduğu apaçık gerçek ve kuşkusuz bu, derin bir yaradır.

Ünlülerin sosyal medya kullanımlarına ve sosyal medyadaki takipçi sayılarına dair neler söylersiniz?

Ünlülerin sosyal medya profillerini incelemek için internete girdiğimde hepsinin ortak bir özelliğe sahip olduğunu keşfettim. Takipçi kitlelerinin yaptıkları icraat ve becerileri için takip etmediklerini fark ettim. Her birinin takipçi kitlesinin aslında seviyesizliğin fazlalığına göre çoğaldığını, seviyenin fazla olduğu yerlerde ise takipçilerin azaldığını gözlemledim. Yani demem o ki; ün dedikleri bu unvan gücünü kaliteden değil, kalitesiz olandan alır. Gerçekte burada ünlüleri eleştirmek yerine herhangi bir ünü olmayan vatandaşları kınamak gerek.

Sosyal medya kullanıcılarına hangi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?

Eğer yaptığınız işle alakalı bir mecburiyetiniz yoksa kişisel olarak bir profil edinip başka kişilerin hayatını takip ederek hayatınızı bir hiç uğruna harcamayın, derim.

Bir sosyal medya platformu yaratacak olsaydınız ismi ne olurdu?

Madam Manukyan’ın işletmeleri de dijital pavyon olabilirdi.

Şimdilerde yazmakta olduğunuz “Dalyan Drej” adlı kitabınızdan bahseder misiniz?

Dalyan Drej teoloji konulu, yani tanrı-bilim içerikli, İspanyolca, İngilizce ve Türkçe dillerinde yayınlanacak ve dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinin kitap raflarında yerini alacak bir inanç romanıdır. İnsanların kendileriyle yüzleşmesi ve gerçeğin yüzüne bakmak yüzsüzlükten daha iyi olur, düşüncesiyle kaleme aldığım bu satırlar, kutsanmış tüm yalanların doğrusuna olan olgusal kanıtlardır.

Benim adım, Dalyan Drej. Bana göre ben, bedeni mühürlenmiş bir delinin mührünü kıran yegâne kimseyim. Mabedimin en derinlerinde nefesimi tutarak yaşarım. Anlaşılmamak için aklı başında davranışlarımla insanlar içinde dolaşırım. Meseleleri anlatmak için mesel diye bir sanat vardır. Bu, güneşi parmakla göstermekle aynıdır. Güneş mesele; parmak ise meseldir. Yani dinler mesel; Tanrı ise meseledir. Yani mühim olan parmağın kişinin kendisine ait olması ve sana gösterdiği meselenin sende bir tin bırakması, anlam taşıması ve manasının sana ait olmasıdır. Başkalarının meselelerini kendi meselenmiş gibi göğüslemek, sana ancak sancı verecektir.

İnsan dedikleri şu aciz canlı; zevklerine gem vurulmuş, nefsine sadakat ile bağlı bir köpektir. Köpeklerse insan olamayacak kadar köpektir. Zor olana gelince zaten köpek olamayacak kadar insan olduğumuz, değişmez bir gerçektir. Her düşünce kene gibidir, beslenmeden düşmez. Kendimde beslediğim düşünceme gelince çocuklara tecavüz ve ölüm varsa Tanrısı yoktur kundakların. Dünya, gerçeğin pornosunu yayınlayan bir gezegenin yaşam selidir. Günümüzdeki bilge insanlar, artık uzaya maymun göndermek yerine insanın gönderdikleri astronotlar şöyle dursun, ulema dediğimiz yobazlar, cennete maymun; cehenneme ise insan göndermeye çalışan ilimsizliğin kalabalık kayıplarıdırlar.

Bugün yobaz toplumlar, insanların inançlarıyla yapmaya çalıştıkları dayatmanın sonucunda Tanrı adına ahlakın bekçiliğini yaptıklarını sanırken, seyrettikleri manzara sadece Tanrı’nın ayıbını örten dalkavukluklardan ibaret. Bu yobazlara karşı sözde çağdaş kitlelere gelince; onlara lafım çok kısa: Şapkayı devrim sayanlar, uçan arabayı hiçbir zaman anlamayacaklar.

​​​​​​​

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Ben, insanları eleştirmek yerine kendimi linç etmeyi tercih ederim. Lamba açık kalsın; çünkü karanlıktan değil, göz kapaklarımızdan korkuyoruz. Sana göre yılana dönüşen bir asa mucizeyken; bana göre sadece bir sihirbazın şapkasında yok ettiği basit bir numara. Yine sana göre muskalar ve büyüler, seni koruyabilecek birer tılsımken; bana göre ancak uzaya çıkan mekiğin mucizesine bağladığın çaputlardan ibaret olan batıl inançlardır. Günaha girdiysem bulandığım bu kir, gusül abdestiyle temizlenmez ve papaza gidip arınamazsın. Üzerimize sinmiş bu lekelerden kolay kolay kurtulamayız. Onlar, bizim yakamıza yapışmıştır ve çıkması çok zordur.

Bir tek yol vardır arınmak için; o da kişinin ahlaksızca sakladığı tüm utançları gizlediği yerden çıkarıp görmesini istemediği kişilerin tam önüne koyması gerektiğidir. Bu, gönüllü olarak yaptığı ifşanın deşifre değeri taşımasıdır. İnsan, ancak kendini kendinden arındırırsa aklanmış olacaktır.