Öncelikle sizi tanımak isteriz. Damla Aslangiray kimdir?

15 Aralık 2001’de Silivri’de doğdum. Çok küçük yaşlarımdan beri sanatla iç içe oldum. Kalemlerle içe olan, neredeyse dünyanın en duygusal babasının, her zaman yanımda olan annenin çocuğuyum. Bir de ablam ve ağabeyim var. Vize Anadolu Lisesi’nde eğitim görüyorum. 3 ay önce babamı kaybettim. Geride bıraktığım yıllara çok anı, çok fazla mücadele, yığınla kahkaha sığdırdım. Büyük emekler, yer yer boşvermişlikler de serptim ömrüme. Bazen aklımı oynatacak kadar mutlu oldum ve her zaman yaşamayı çok sevdim. Benim inandığım dünyada acıları kıyaslamak yok, benim inandığım hayatta ne olursa olsun ayakta durmak var, yaşamayı çok sevmek var, yeniden başlamak var, hissetmek var.
Dışarıdan ‘Dünya umurunda değil.’ insanı olarak gözüküyorum. Duyguları en üst seviyede yaşarım. Yerde duran taşlara bile anlam yüklerim. Ne olursa olsun pozitif düşündüğüm için düşe kalka yürüdüğüm yollarda, hepiniz gibi parçalarım eksile eksile devam ediyorum.  Her kalkığımda ise ‘Zaten o parça ne işime yarayacak ki…’ diyorum.  Kuyuların ıslak duvarlarına tırmanırken düştüğüm boşluktan tekrar kalkıp ‘Acımadı ki!’ diye üstümü temizlerken gökyüzüne bakıp, ‘Yaşamak çok güzel.’ diye geçirim içimden. Hayatı seviyorum ben, yaşamanın her anından tat almayı.

Yazın hayatınız nasıl başladı? Yazarlığa attığınız ilk adımı anlatır mısınız bizlere?

Başkalarının düşünceleriyle bilgelik etmektense, kendi hesabında delilik etmek aldığım en güzel kararlardandı. Hayatımın başı ve sonu belliydi, hiç olmazsa ortasını kaçırmamalıydım diye yazı yazma işine başladım. Babam kendimi bildim bileli ajandalara hep yazı yazıyordu. Büyüdükçe babamı örnek almaya başladım. 8-9 yaşlarımda kafamın içinde hep kurgular oluştu ve yaşıtlarım oyun oynarken aklımdan geçenleri yazıya döküyordum. İlk yazdığım yazıları kimseye okutmak istemiyordum. Okulda Edebiyat öğretmenim Zafer Dönmez, hayata bakış açımı değiştirdi. Bu şekilde olmamda edebiyat öğretmenim Zafer Dönmez’in çok etkisi var. Kurduğu her cümleyi hiç sorgulamadan ‘Zafer Hoca, diyorsa vardır bir bildiği.’ diyordum içimden, sözünden hiçbir zaman çıkmadım.
İlk romanımı yazdığımda ise Araştırmacı-Gazeteci Süleyman Sefer Cihan ile tanıştım. İyi yönetici, her şeyi iyi bilen kişi değil, yaptığı işi iyi bilenleri bir araya getirip onları uyum içinde çalıştırabilen kimsedir. Süleyman Sefer Cihan bunu en iyi yapanlardan biriydi ve ben, çok şanslıydım.  Daha yazılarımı okumadan ‘Sen, yıllar sonra çok iyi bir yazar olacaksın, alnında yazıyor.’ demişti.  Yani ilk kitabım yıllar sonra basılacaktı fakat Süleyman Sefer Cihan, bir gün yazdığım kitabı okumak istemiş ve daha sonra hayretler içerisinde kalarak gece yarısı beni aramıştı. ‘Beni şaşırttın, basımda olan kitapları durduruyorum ve senin kitabını hemen basıyorum, sen artık bir yazarsın.’ demişti. Yazarlığa attığım ilk adım bu şekilde yayın yönetmenim Süleyman Sefer Cihan ile başladı. Yaptığım işleri yakından takip ediyor.

‘Hayatın Tek Tesellisi Aşk’ adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Kitabın yazılış amacı neydi?

Hayat imkânsızlık terazisini çekerek, aynı anda Güneş’in ve Ay’ın aynı gökyüzünde olmasını anlatıyor. Kitapta çok zıt karakterler var.  Duygu ve akıl arasında gelip giden olaylar oluyor.

‘Hayatın Tek Tesellisi Aşk’ın içerisinde barındırdığı mesajlar nelerdir? Kitap, ismini nereden alıyor?

Karşımıza çıkan imkânsızlıklar, bize teselli olarak döner. Bittiği zaman yeni başlangıçlar daha güzeldir fakat mutluluğa kendimizi fazla alıştırırsak donmuş bir suyun arasında yüzmeye çalışmamamız gerektiğinin mesajını veriyor.

‘Hayatın Tek Tesellisi Aşk’ adlı kitabınıza okurlarınızdan gelen yorumlar hakkında neler söylemek istersiniz?

Başkarakterleri çok fazla sahiplendiler, kitapta başlarına kötü bir şey geldiğinde bana kızmışlardı. Bu durum, beni oldukça mutlu etti.

Sizce aşk nedir?

Çok sağlıklı bir durum değil. Belirli bir süresi var ve bu geçiyor, ondan sonra iş gerçek sevgiye kalıyor ama bir sevginin içinde aşk yoksa derinliği olmayan, rengi olmayan denize benziyor. Aşk mucizedir ve şanstır. Milyonlarca insan aşkı arar ama aşka çok az rastlar. Süresi dolduğunda ise iş sadakate, arkadaşlığa, dostluğa kalıyor. Karşılıksız aşk yoktur çünkü kimse hissetmediği bir duyguyu başkasına yaşatamaz.

Yazarken örnek aldığınız şair/yazarlar var mı?

Peyami Safa, Serveti Fünûn Edebiyatı yazarları hayatım boyunca hep ilham aldığım yazarlardır. Şair olarak ise Turgut Uyar ve onun ‘Göğe Bakalım’ şiiri hayatımda çok önemli yere sahip.

‘Hayatın Tek Tesellisi Aşk’ ilk eseriniz. Kitabınızı elinize ilk aldığınızda size hangi duygular ortak oldu?

Yıllar önce kendime verdiğim sözüm: ‘Rahat ol, seni olabildiğinin en iyisini yapacağım.’ Kendime verdiğim sözü tutmanın haklı gururunu yaşadım. Bugünkü düşüncelerim, yarınki manzaralarımdandır. Bugün yüreğimde taşıdıklarım, hayatın bana sunacakları anahtarlardır. Benim üstünlüğümü sağlayan şey, yazarken kalbimin olmamasıdır. Her insan istediğini yapar ama istediğini isteyemez.

Duygularınızı, fikirlerinizi kaleminizle paylaşırken neleri öncelersiniz?

Düşünmek zor sanattır. Bu sebeple çoğunluk, sürüyü takip eder. Gerçek düşünür ise duygusunu düşüncenin denetimi altında tutar. Beni var eden benim çünkü benim nedenim benim. Bu yüzden bütün derinlikler benim seviyemde yükselmeli. İnsanların kaderleri karşılaştırılır, karakterleri yakınlaştırılır, davranışları uzaklaştırılır.

İlerleyen zamanlarda okurlarınızla buluşmaya hazırlanan yeni bir eser çalışmanız var mı?

‘Yıldız Yağmuru’ adlı kitabım çok yakın zamanda raflarda yerini alacak. Herkes benden aşk kitabı bekliyordu ama ters köşe yaparak psikolojik roman yazdım.

Son olarak gazetemiz okurlarına ve kendi okurlarınıza neler söylemek istersiniz?

Çok samimi bir sohbet oldu. Ülkemizde  sanat ve kültüre daha fazla önem verilmesini umut ediyorum.  Sizin gibi başarılı bir yazarla sohbet etmek güzeldi. İmza günlerinde görüşmek dileğiyle…
Sağlıklı günler diliyorum.

Röportaj: Ayşenur MAMA