Resmen insanları güldürmek için yaratılmış biri, bir dakikalık sohbetinizde kaç kere kahkaha attığınızı, karnınıza giren krampları sayamıyorsunuz. Türkiye’deki ünlü komedyenler, Stand-up sanatçıları arasında adını sıkça duyacağımız, hatta gelecekte onların şuan bulunduğu yere gelmekte asla zorlanmayacağını düşüneceğim biri Cenk Tunalı. Kendi açtığı mekan Tiyatro Kılçık’ta hem sanat yapıyor, hem sanat öğretiyor, hem de güzel vakit geçirmemizi sağlıyor. Tüketenlere inat, üretimin hep destekçisi. Gerçekten Türkiye’de ihtiyaç duyduğumuz insanlardan. Mekan’da eğitimleriyle, sevilen oyuncuların oyunlarıyla ve kendi yazıp, yönetip, oynadığı “Çok Doluyum” Stand-up gösterisiyle her gün biraz daha Kadıköy sokaklarına doluşuyor. Hiçbir şey yapmasanız, Kadıköy’e gittiğinizde bir merhaba deyip, bir selam vermek için, hayata gülmek için bir mola vermek için kesin Tiyatro Kılçık’a uğruyorsunuz.

RÖPORTAJ: GİZEM YILDIZ

Merhaba Cenk Bey, uzun yıllar televizyon dizilerinin içerisinde oyuncu olarak yer aldınız. 2007 yılında Tiyatro Kılçık’ı kurup, burada hem eğitmenlik hem yönetmenlik, hem yazarlık hem de oyunculuk yaptığınızı duydum (gülerek)...

- Doğrudur (gülerek). Hatta daha da öncesi var. biz Tiyatro KILÇIK ‘ı 2000 Yılında kurduk. 2001-1002 sezonunda ilk oyunumuzu sergiledik. Sanırım 2007 yılı itibarıyla yaptığımız oyunlar başarılı olunca, daha çok tanınır olduk . 2014 yılında ise tiyatromuzun mekanını KILÇIK MEKAN’ı açtık. Ve 5 yıldır bir çok tiyatro ekibi doğaçlama tiyatrolar, standup’çılar, konserler burada  sahne alıyor. Tam bir kültür mekanı yolunda ilerlemeye çalışıyoruz.

- Şu sıralar tiyatroyla bütünleşmenizin nedeni dizi sektörünün dalgalı olması mı?

- Aslında değil. Doğru düzgün bir proje olduğunda memnuniyetle yer alırım. Daha doğru ifade etmek gerekirse, önüme çok uygun bir proje denk gelmedi. Benim hayatım boyunca, 25 yıldır yazarlık, oyunculuk, yönetmenlik ve eğitmenlik yönüm olduğu için, bir de çok yoğun çalışıyorum o nedenle daha seçici davranıyorum projelerde.

Önümüzdeki günlerde planlarınızda bir televizyon projesi var mı?

- Planlama olarak bir proje var, ama şuan netleşmiş bir şey yok.

- Yine komedi ağırlıklı bir konusu mu olacak?

- Evet, bir şeyler düşünüyoruz.

Tiyatro Kılçık’ı nasıl kurdunuz?

- 2 yıl boyunca kafamda çok ciddi bir grup kurma hayali besliyordum. Kendi adıma çok eğlendiğim ve birçok arkadaşın ortak bir dil oluşturacağımızı, bunun da  ortak bir mizah anlayışı oluşturabileceğini düşünmüştüm. Kendine münhasır, bir absürde komediyi çok tercih etmiştim. O dönem Haldun Dormen’in asistanlığını yapıyordum. Haldun Dormen gelmiş geçmiş en büyük hocamdır ve çok yakın dostumdur. Hala çok sıkı görüşürüz. Haldun Hoca’dan müsaade isteyip, asistanlığı bıraktım. Kendi grubumu kurmak istediğimi söyledim. Her türlü konuda destek olduğunu söyledi. “Başkası olsa böyle bir şeye kalkışmaz, asistanlığa devam eder, ama sen kendi işini yapmak istiyorsun. Her zaman sana destek olacağım” dedi ve oldu.

Bu mizah anlayışına uygun arkadaşlarımla bir araya geldim. Bu isimlerin başında Ufuk Özkan, Demet Evgar, Orçun Kaptan’dı, sonra Şeyla Halis oldu, Mehmet Aslan ve Sinan Çalışkanoğlu oldu. bu arkadaşlarımızla bir araya gelip, kendi yazdığımız oyunları sahneye koyduk. Cafe Theater diye adlandırılan, o dönemin cafe barlarında, cafe tiyatrolarında oynamaya başladık. İlk amacımız, düzenli oynayalım ve bir grup kuralım değildi, bu anlayışı sahnede seyirciyle paylaşmaktı. Sonra çok güzel reaksiyon alıp, bu iş gerçekten iyi bir karşılık bulunca biz düzenli bir grup kurmaya ve devam etmeye karar verdik.

Peki, neden Kılçık?

- Ufuk Özkan’ın bir özelliği vardır; 10 tane isim söyler dokuzu çok kötüdür, biri çok iyidir (gülerek). İsim konusuyla ilgili sohbet ederken biz dedik ki “Çok aşırı bir iddia taşıyan, çok sanatsal bir isim kaygısı olmayan bir isim olsun, bize ne yakışır” Ufuk en son “Kılçık” dedi. hepimiz birbirime baktık, gülümsedik. İşin esprisi, dikkat çeken, takılan, ama rahatsız etmeyen anlamında, hoş bir espri olsun diye kullandık. Kılçık’ın hikayesi böyle başladı.

Yıllardır bu sektörün içerisindesiniz. Hikaye anlatmayı, yazmayı, seviyorsunuz anladığım kadarıyla. Daha çok hangi hikayelerin ilgi çekici olduğunu, sizinle özdeştiğini düşünüyorsunuz?

- Çok detayı olan hikayeleri daha çok seviyorum. Tiyatro Kılçık’ta da, kendi yaptığım tek kişilik oyunum “Çok Doluyum” gösterisinde de bu detayları paylaşmayı tercih ediyorum. Sanırım seyircinin de hoşuna giden taraf bu, çünkü o detaylar arasında sıkışmış, bazılarımızın kısmen fark ettiği ya da fark etmediği birçok mizah unsuru var. birçok espri, birçok durum komedisi var ve bunları paylaşıp, bu tarz hikayeler anlatmayı, bunlar üzerine oyunlar hazırlamayı çok seviyorum.

- Bir bütünü detaylar oluşturur diyorsunuz...

- Evet, her zaman bunu söylerim.

Sizce bir hikayeyi yazmak mı daha zor yoksa o yazılan hikayede yer almak mı?

- Bence anlatmak daha zor. Ben bugüne kadar birçok oyun da yazdığım, birçok oyunda oyuncu olarak da yer aldım, yazı alanı farklı bir zorluk, ama sahneyse söz konusu olan, her zaman için orada onu seyirciye aktarmak daha kolay veya zor anlamında değil, ama daha çok tercih ettiğim ve içinde bulunmak istediği alan.

“Dünya büyük bir tiyatro sahnesi gibidir. herkes bu sahnede rolünü oynar, rolü bitince de bu sahneyi terk eder” demiş Sheakespeare. Siz her türlü literatürün içinde bulunmuş biri olarak, bu dünyanın sahnesini tiyatro sahnesine benzetiyor musunuz?

- Çok benzetiyorum. Zaten zaman zaman eğitimlerde, buna istinaden detaylı prova süreçlerinde de öğrenci adaylarına, oyuncu adaylarına anlatmaya çalışıyorum. Sahne her yerdir. Yarın öbür gün bir dizi setinde ev sahne olur, bir gün tiyatroda sahneye çıkarsınız, hayatın içinde de sosyal, aile, dışarıdaki toplumsal alanda da o sahnede yer alırsınız. Belki bir oyunculuk mesleği gibi bilinçli olarak değil, ama kendi rolünüzü oynamaya devam edersiniz.

Sahne tozu denilen kavram nedir? Gerçekten bir kez yutan bir daha iflah olmuyor mu?

- Bence olmuyor. Sanırım bunun şöyle bir etkisi var; birçok şirkette hem yaratıcı drama eğitmenliği yapıyorum hem de bir oyun sahneye koyuyorum. Bunların arasında çok üst düzey yöneticilerde var ve ilk defa sahneye çıkan birçok kişi var. ilk başta müthiş bir heyecan oluşuyor, ama seyirciyle birlikte o duyguyu paylaşma hissi, o keyif, seyircinin oyun sonrası güzel bir söz söylemesi inanın insanı inanılma motive ediyor. Bir seyircinin kahkahalar içerisinde, benim anlattığım şeyin samimiyetine inanıp gülmesini ve birlikte eğlenmemizi çok önemli buluyorum ve bundan çok keyif alıyorum.

Ülkemizde Cem Yılmaz, Ata Demirel, Şahan Gökbakar gibi birçok Stand up sanatçımız var. Siz bu sanatçıların yaptığı Stand up gösterisini izleyip, beğenenlerden misiniz?

- Ben çok beğeniyorum. Ben bu konuda onlardan öğrenilmesi gereken çok şey olduğunu düşünüyorum. Şahan Gökbakar çoğunlukla sinema alanında sanatını gösteriyor, yoksa o da çok başarılı. Tırnak içinde hepsi büyüklerimdir ve Cem Yılmaz’ı da, Ata Demirel’i de, dünya çapında birçok ismi de kendime feyz alıyorum.

- Benimsediğiniz ya idol olarak gördüğünüz kim var?

- Tam olarak idol değil, çünkü hepsinin çok farklı yönleri var. cem Yılmaz’ın müthiş bir ustalığı var. bir devri yaratan isim bence, ama Ata Demirel’in de sıcaklığı, komedisi, anlayışı, beni çok etkiliyor.

Sizin sahnede Çok Doluyum gösteriniz gibi, Stand up sadece güldürmeye yönelik bir gösteri mi?

- Bence bu yapan kişiyle ilgili bir konu. Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Çok kısaca bahsetmek gerekirse; Ben insanları gülümsetebilmeyi, güldürmeyi, birlikte bu anı yaşamayı çok seviyorum. Gerçekten, normal hayatta da çok doluyum. Bu bahane olarak kullanılan bir isim. Diğer taraftan –gösteri de belki dikkat etmişsinizdir- ben onun bir fark olduğunu düşünüyorum genelde gösterilerde bu tarz hikayeler pek olmaz. Bu benim şahsıma münhasır bir şey, oyunculuk üzerine fikirlerimi, bilinmeyen gerçekleri , sahne arkasını  ve anılarımı anlatıyorum .Acaba seyircinin ilgisini çeker mi diye de çok düşündüm.

- Anlatmaya bağlı bir Stand up o zaman?

- Biraz öyle diyebiliriz. bir de bazı ustaları burada anıyorum ve onların alkışlanması, hatırda kalması beni çok mutlu ediyor. Biraz önce Sheakespeare sözünü söylediğiniz gibi o sahnede onların sözleri geçiyor. Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Haldun Dormen, Erol Günaydın gibi birçok ismi anıyorum. Ben bu tarafından tiyatral anlamda ayrı bir mutluluk duyuyorum.

Tek başına sahnede, bir buçuk saat güldürmek zor. Hele de sabırsız Türk milleti için. siz bunu başarabiliyor musunuz? Sahneden ayrılırken herkesin yüzü gülüyor mu?

- Çok büyük adayım (gülerek). Bugüne kadar gösteriyi izleyip de, pek keyif almadım diyen olmadı, ama takdir her zaman seyircinindir. İnsanın yaptığı işi övmesi çok antipatik olur, ama ben mesleğine o kadar aşığım, o sahnede gülmeyi, güldürmeceyi o kadar çok seviyorum ki inanın seyirciyle bu iletişimi çok güçlü kurduğumuzu düşünüyorum ve bu gösteriye olan ilgi her geçen gün biraz daha artıyor.

Yıllarca Haldun Dormen’in asistanlığını yaptınız. İşi mutfağında öğrendiniz. Onun öğrencisi olmanın hayatınızda, mesleğinizde nasıl bir ayrıcalığı oldu?

- Çok büyük bir ayrıcalığı oldu. ben belki birlikte çalıştığı öğrenci adayları arasında, bunu kendisine de sorabilirsiniz, özel gördüğü kişilerden biriydim. Bunu çok net bir şekilde ifade ediyorum, çünkü çok onur verici bir durum. Bana her konuda çok destek verdi. ben onun hakkını hangi koşulda olursam olayım hayatım boyunca ödeyemem. Yazarlıkla, yönetmenlikle, tiyatro patronluğuyla, duruşla, sanatla, oyunculukla, her konuyla ilgili çok büyük öğretileri vardı ve dostluğunu hiçbir zaman benden esirgemedi. Şuan hala bu mekanda gelip ders veriyor.

Çok Doluyum gösterisini siz yazdınız. Bundan önce yazdıklarınız da var. bir dizi projesi veya sinema projesi yazmayı düşünüyor musunuz?

- Zamanında ufak tefek denemeler oldu, ama yazarlık konusunu daha çok bireysel işleri tercih ediyorum. Sanırım yazarlık ben de diğer alanların yanında biraz daha geri planda kalıyor. Bunun böyle olmasını tercih ediyorum. Sahnede olmak beni çok mutlu ediyor. Yazar olmak için günde saatlerce sırf yazarak pratik yapmak lazım.

- Kendi yazdığınız oyunları sahnede kullanmak için aracı olarak kullanıyorsunuz diyebiliriz.

- Bir nevi evet. Çok büyük bir destekleyici olarak kullanıyorum.

Bit zamanlar öğrenci olarak yer aldığınız sahne sıralarında şimdi öğretmen olarak kürsüde yer almanız mesleğinizdeki başarının bence en büyük göstergesi. Öğrendiğiniz sınıflar içerisinde, öğretmenlik yaptığınız öğrencilerinize öğrettiğiniz ilk şey nedir?

- Dinlemek. Ve şöyle başlarım derse “Dinlemek sadece karşı tarafın sessiz kalarak dinleme çabası değildir. Dinlemek anlamaktır, dinlemek anlatmaktır, dinlemek iletişim kurmaktır, kendini başkasının yerine koyabilmektir. Dinlemek, gerçekten karşı tarafın duygusunu içselleştirmektir. Samimiyetle, kalpten, inanarak ilişki kurmaktır. Dürüstlüktür, naifliktir, estetik olandır. Hatta günümüzde en çok ihtiyaç olan şeydir.”

Çok Doluyum gösterisi kaç yaş grubuna hitap ediyor?

- Yediden yetmişe. İzleyenler daha iyi takdir ederler belki, ama benim aldığım yorumlarda, 20’li yaşlardan 70’li yaşlara kadar kıs kıs ve kahkahalarla gülüp, iyi ki böyle bir şey yapmışsın, ne tuhaf adamsın, ne saçma sapan adamsın diyen çok kişi oldu.

Çok Doluyum isminin anısı siz de nedir? Neden Çok Doluyum?

- Bu metrobüsten kalan bir göndermeydi. Metrobüsün kalabalık olması, kendi içerisinde insanların tuhaf komikliklerinin olması, bizim gösterinin ismini doğurdu. Metrobüsteki o hikayeyi tasfir eden bir söz olarak Çok Doluyum dedim, ama gösterinin genelinde şunu anlatıyorum “Ben anlatarak rahatlayan, paylaştıkça eğlenen bir adamım. Çok doluyum ve seyirci gelsin istiyorum ki, birlikte bunu eğlenerek paylaşalım”.

Siz bir Stand up sanatçısı olarak, zor mu gülersiniz?

- O kadar tavırlı ya da o kadar gülen biri değilimdir. Her şeye gülüyorum diyemem, ama yeri geldiğinde kahkahalarla, hiç çekinmeden bir sohbetin içerisinde dakikalarca gülerim. Hiç öyle bir tavrım yoktur.

Çok Doluyum’u yazmaya nasıl karar verdiniz? Gündemin içerisinden espriler yer alıyor. Özellikle gündemin içerisinden esprilerin yer almasının bir nedeni var mı?

- Çok Doluyum’u ilk tasarladığımda, tek kişilik bir Stand up olmuştu. Sonra bunun içeriğini oturtmaya çalıştığımda anladım ki, beni en iyi anlatabilecek şey, benim hikayelerim olur. Benim kendi yaşadığım hikayeleri anlatırsam, benim bakış açımı paylaşırsam anlamlı olurdu. O yüzden Çok Doluyum bu şekilde devam ediyor.

- Hepsi sizin yaşadıklarınız mı?

- Evet, burada anlatılan hikayelerin hepsi gerçek hikayeler.

- O zaman komik bir hayatınız olmuş.

- Ben öyle bakmayı tercih ettim (gülerek). Bazen siz arkadaşınıza anlatırken o çok güler, ama siz yaşarken çok trajiktir. Bu da onun gibi. Bazı anılarım gözyaşları içerisinde geçmiş zamanda, ama şimdi anlatırken herkes gülüyor, ben dahil. Ne denir; Mizah. En sonunda gülmeyi başarırsak her şey daha güzel olur.

Çok Doluyum gösterisinin dışında kendinize sakladığınız, komik anılarınızdan bir tanesini anlatır mısınız?

- O kadar çok var ki! Ben size Çok Doluyum’la ilgili ufak bir şey söyleyeyim; siz sahnede bir buçuk saat izlediniz ya, o gösterinin orijinali üç saat. Ben uzun oluyor diye anlatmıyorum. Mekanda benden sonra bir etkinlik yoksa biraz daha uzatıyorum. Bazen sipariş hikayeler geliyor, ekleme yapıyorum. Mesela; bazı şeylere dışarıdan bakıldığı zaman bana çok komik geliyor. Örnek vermek gerekirse; hayatımızda sosyal medya çok fazla var. sosyal medyada biliyorsunuz bir hikaye paylaşırken oradaki efektlerden birini kullanıyorsunuz; New York, Tokyo, Paris gibi. Dışarıdan bakıldığında ne kadar karizmatik geliyor. Ben diyorum ki o teknolojiyi biz yaratsaydık ne olurdu acaba? – Sultanbeyli, Söğütlüçeşme, Hasanpaşa (gülerek). Biz de durur muydu acaba diye düşünüyorum.

Gösterinin içerisinde anlattığınız hikayeler hep oyunculuk üzerine. Neden özellikle oyunculuk anılarınız?

- Benim hayatımı anlatıyor. Çok samimi olduğunu düşünüyorum. Herhalde kendimi en iyi böyle ifade ederdim. Cenk’in hayata bakış açısı, yaşadıkları, mizahla ilgili yorumunu anlatıyorum. Kurgu olan işleri sırf iş yapmak için, dikkat çekebilmek için, gündemi kullanmak için yapılan işleri samimi bulmuyorum ve öyle olmamak için gösteriye kendimden bir şeyler katıyorum.

Bundan sonraki hedefiniz nedir?

- Çok hayalim var. Öncelikle gösteriyle ilgili hayalim; Çok Doluyum gösterisini ülkenin her köşesinde oynamak isterim. Bütün herkese göstermek istiyorum.

- Bunu hayata geçirmek için bir planlama yaptınız mı?

- Yaptım. Organizatörlerle görüşüyoruz. Yeni yeni tanıtımlarımız yapılmaya başladı farklı şehirlerde. Daha büyük kitlelere, çok daha sıcak bir samimiyet kurmak adına paylaşıyoruz.

Bundan sonra Çok Doluyum gösterisini takip etmek isteyen izleyicilerimiz, hem instagram hem Facebook da Cenk Tunalı sayfalarından oyunları takip edebilirim. Aynı zamanda oyunculuk üzerine eğitim almak isteyen öğrenciler Kılçık Mekan’da bizi gelip izleyebilirler. Her türlü konuda yardımcı oluruz. Daha da fazlası var. Youtube kanalımda Cenk Tunalı olarak eğitim videolarımız var. gelmeye üşenen adaylar bir tık ötede oyunculuğa dair pek çok şey öğrenebilir.

Paylaşımlarınız bol olsun o zaman. Son olarak, bu röportajın içeriğinde mizahı, güldürecek bir son söz alabilir miyiz? Madem bu kadar gülmekten bahsettik, alın size güldürmenin en zoru (gülerek)?

- Ama bu çok iddialı oldu (gülerek). Bir buçuk saat gösteri yapıp, bir komedyene daha komik bir şey söyle demekten daha komik bir şey olamaz.