RÖPORTAJ: Habib BABAR

Yeşilçam’a adanmış bir ömür, sanat uğruna kah dövdü, kah dövüldü. Oyunculuk onun tek vazgeçilmezi… Öyle ki boş zamanında birçok ismi sinemaya kazandıran Yeşilçam sokağında alıyor soluğu Hasan Yıldız. Oyuncu arkadaşlarıyla çayını yudumlayıp eski günleri yad ediyor… Bizde emektar oyuncu ile röportaj yapmak için Taksim’de bulunan Ayhan Işık Sokağının yolunu tuttuk. Hasan Yıldız bizleri karşısında görünce duygulandı. Titrek sesle ‘Yeşilçam oyuncularıyla yaptığınız röportajlar için çok teşekkür ediyorum. Onları unutmamanız beni çok mutlu ediyor’diyerek başlıyor konuşmaya… Usta oyuncuyla yaptığımız sohbete buyurun…

   

SİNEMAYA NE ZAMAN VE NASIL BAŞLADINIZ?

Benim sinemaya geçişim bir hayli ilginçti.  1963 yılında, Adana’da, ‘İkisi de Cesurdu’ filmi çekiliyordu. Başrollerini Samim Meriç ve Yılmaz Güney oynuyordu. Bende sete gitmek istedim.Oyunculuğa karşı büyük bir hevesim vardı.Bir arkadaşımın vasıtası ile filmin teknik ekibiyle görüştük. Yani ufacık da olsa bir görüntü ile o filmde kamera karşısına geçtim. Hayatımda ilk defa sinema kamerasını orada gördüm. Çok heyecanlanmıştım, öyle ki sevinçten ne yapacağımı bilemiyordum.Benim sinemaya başlangıcım o filmle oldu.

PEKİ SONRA NELER OLDU?

Ondan sonra da 6 ay kadar tiyatro eğitimi aldım. Adana Şehir Tiyatrosu’nda. Sonra 1965 yılında Adana Şehir Tiyatrosu’nda sahne aldım. Adana Şehir Tiyatrosu’nun kapanması ile devlet tiyatrosu oluştu ve tüm kadrolar doldu. 1966 yılında kurulan Adana Sanat Tiyatrosu’nda sahne aldım. 1967’de de İstanbul’a geldim. Yeşilçam’a girdim ve filmlerde oynamaya başladım. Tabi ki ufak tefek roller, figüranlıklar. 2 yıl, hayatımı sinemada öyle sürdürdüm. Baktım figüranlıktan öte bir adım yukarıya çıkılmıyor… Tabi o dönem Yeşilçam’da filmlere girmek, sinema filmlerinde oynamak, birtakım şirketlerle buluşabilmek, sinema oyuncuları ile görüşmek biraz yani zordu yeni gelenler için. Öyle kolay olmuyordu, hemen girilmiyordu.

ARTİST YARIŞMASINA KATILDIM

SİZ BU ZORU NASIL BAŞARDINIZ?

(Tebessüm ile sorumuzu yanıtlamaya başlıyor…)  1969 yılında, Ekspres Ekstra Gazetesi’nin hazırlamış olduğu artist yarışmasına katıldım. Türkiye genelinde 3000 kişinin katılımında, resim elemesine kaldım. Sonra Açık Hava Tiyatrosu’nda 5000-6000 seyircinin huzurunda canlı eleme yapıldı. Canlı elemede de finale kaldım. Gazetenin tabi birtakım firmalar ile anlaşması vardı. Finale kalan yarışmacıları, artist olarak oynatacaklarına dair sözleşmeleri vardı. 10 firma ile de anlaşmaları vardı sanırım. Örneğin bir sene boyunca, o firmaların her oynayacaksın. Ben zaten o zamana kadar tek bir filmde oynadım. Zaten bir filmde oynayınca diğer film teklifleri hemen geliyordu. Ondan sonra da arkası geldi. Ve 1976 yıllarına kadar öyle yardımcı oyuncu olarak oynadım. Mafya adamı, mafya babası, jönün arkadaşı, ikinci başrol, kötü adam, iyi adam… Ben rol seçmeden, her projede, her rolde oynadım. Yani 1970’lerden 1976 yılına kadar oynamadığım bir film çok nadirdir. O yıllarda zaten yılda 200, 250, 300 film çekiliyordu. Biz de en az 100–150 filmde oynuyorduk. Düşünebiliyor musun, oynadığımız filmlerin miktarını? Sonralarında biliyorsunuz, Yeşilçam’da başlayan bir seks furyası vardı. 

TELEVİZYON YEŞİLÇAM’I  BİTİRDİ

ZOR DURUMDA OLAN BİRÇOK OYUNCU BU FİLMLERDE OYNADI SİZ NELER YAPTINIZ BU FURYADA?

Evet bu filmlerin başlamasıyla birçok oyuncu arkadaşımız gerçekten zor duruma düştü. Sinema adeta can çekişiyordu. Seks filmleri gişe rekorları kırıyordu. Normal filmler iş yapamıyordu ne yazık ki… Ben o seks filmlerinde oynamadım. Oynamadığım için 2–3 yıl sektörün dışında kaldım ama sonra tekrar sektöre girdim. Terk edip gitmedim. O senelerde serbest ticaret falan yaptım. Doğru projeler de vardı seks filmleri haricinde, yapılan normal filmler de vardı. 3-4 film de öyle oynadım. 1979 yılında, ‘Gelin Kayası’ filminde, ikinci başrol olarak tekrar sinemaya dönüş yaptım. O yıllar zaten seks filmleri yeni yasaklanmıştı. Ondan sonra da devam etmeye başladım. 1981’lerden sonra da ‘Çobanyıldızı’, ‘Harman Sonu’, ‘Amansız Yol’ ve ‘Yol’ filmleri ile de sinema hayatımı sürdürdüm. İşte Harman Sonu’nda da önemli bir rol oynamıştım, 1983 yılında çekilmişti. Ve bugüne kadar geldik. İşte bu senelerden sonra televizyon furyası, televizyon dizileri, televizyon filmleri derken Yeşilçam yavaş yavaş sinema filmi çekimlerini bitirdi. 

EKMEĞİMİZİ DİZİLERDEN KAZANMAYA BAŞLADIK

BİRÇOK DİZİDE DE OYNADINIZ SANIRIM?

Tabi… Sinema darboğaza girince Biz de televizyon dizilerinde oynamaya başladık. İlk oynadığım, Türkiye’de çekilen ilk televizyon dizisi, TRT 1’in yaptırdığı, Denizin Kanı’dır. 1979–80 yıllarındaydı… Ondan sonra Mahsun Kırmızıgül ile 1996 yılında Hemşerim dizisine başladık. 13 bölüm oynadım. Dumanlı Yol’da 60-70’e yakın bölüm oynadım. Güneşe Doğru’da –TGRT’nin dizisi- orada bir 26 bölüm oynadım. Beni Ağlatmayın’da 13 bölüm, Mahallenin Muhtarları, Kaygısızlar falan derken yıllar geçti… Yani hayatımızı o diziler ile devam ettirmeye başladık. Hala  bu sektörün içindeyim. Daha da çalışıyoruz. Çoluk çocuğumuzu buradaki çalışmalarımızla büyüttük, hayatımızı o filmlerle idame ettirdik. Evimizi barkımızı, çocuklarımızı onunla okuttuk. 2-3 tane aileye bakıyorduk. Sinemanın bitişi bizim üzüntümüz haliyle. Yeşilçam’ın bitişi bizim üzüntümüz… Yeni bir televizyon dizisi, furyası var artık… Bu furyalarda da, ne yazık ki bizim eski Yeşilçam’da yıllanmış, şarap gibi olmuş oyuncularımıza, değerli, çok büyük oyuncularımıza yer vermiyorlar. Yani onlara bir cephe almışlar sanki… Yani her dizide, her filmde, en azından bir sinema oyuncumuzun bulunması lazım… Onlardan alacağı, öğreneceği çok şey var gençlerin. Buna ilgi göstermiyorlar.

SİNEMAYA GİRDİĞİNİZ İÇİN HİÇ PİŞMAN OLDUNUZ MU?

Asla,ben sinema aşığı bir insandım. Ve çok sevdiğim bir işi yapıyordum. O nedenle de hiç pişman olmadım. İnanır mısınız dünyaya gelsem tekrar yine oyuncu olurdum, yine bu işi yapardım. Çünkü bu iş bir tutku, bir sevdadır. Kanınıza bir karışmaya görsün bırakmanız imkansız. Bizler set olmadan yaşayamayız. Set bize huzur,mutluluk veriyor.

HİÇ UNUTAMADIĞINIZ BİR ANINIZI BİZİMLE PAYLAŞMAK İSTER MİSİNİZ?

O kadar çok anım var ki hangisini anlatsam. Hiç unutamadığım film sahnesinden anımı anlatayım size… Ölüm tehlikesi geçirdiğim korkunç bir anı ‘Kara Şahin’ diye bir film çekiyoruz. Kara Şahin’de ben Bizans komutanını oynuyorum. Bizans komutanıyım, arkamda, 34 kişilik bir ordu var. Harplere giriyoruz falan. Şimdi karşı tarafın kaçakları var onları arıyoruz. Yani onlar da, filmin başrolünü oynayan 3 kişi. Biri rahmetli oldu bizim Yavuz Selekman. Birisi o zamanın meşhur mankenlerinden Bora Erdem. Bir de Atilla Saral vardı. Biz bu üçünü arıyoruz. Onları yakalayacağız, onlar kaçmış falan. Biz Bizans askeri, onlar Müslüman tarafı. Biz bunları ararken -arkamdaki bir manga askerle- altımızda atlar var. Böyle yarış atları, çok güzel atlar… Geldik bir tane ırmağın başına… Böyle baya büyük bir ırmak, bir tane de göl var. Yönetmen hazırladı. Bir kamerayı gölün bir tarafına koydu, bir tanesini de öbür tarafa koydu. Kamera çekecek. Yönetmen, suya dalacaksınız dedi. Bizim o jönlerimiz de suyun altına gömüldü. Onlar suya saklanmış -biz sahneyi biliyoruz tabi- biz de sudan geçeceğiz. Yönetmen; ‘Onlar suyun altından çıkacaklar karşınıza. Hasan, bu atı suyun içinde devireceksin’ dedi. Yavuz (Selekman) ağabey, ‘Tamam.’ dedi. ‘Ben sudan çıkınca boynunu büker, deviririm’ dedi ‘Yavuz ağabey…’ dedim, ‘Boynunu bükmeyle bu at devrilmez…’ dedim. ‘Sen çok güçlü adamsın, pehlivan’sın ama bu at devrilmez…’ dedim. ‘Ben deviririm, sen bana bırak…’ dedi. İşte o, atı devirip üstüme atlayacak, aşağıya alacak beni, biz kavga edeceğiz. Diğer askerler de suya dalacak. Bir kavga gürültü olacak. Biz atla daldık içeri suyun içerisine. Şimdi su, atın üzengi’sinin altına geldi. Su derin. Biraz daha gittik. Ben atı devirdim. Yavuz ağabey bir atladı üstüme, atla beraber yan döndük.

ATLA BİRLİKTE  SUYA GÖMÜLDÜK

 Ben de atı devirmeye gayret etmişim, kullandığımız formüllerle. At suyun içinde aniden yan döndü. Ayağım üzengiden çıkmadı… Yavuz ağabey atladı, ben atın altında kaldım… Yavuz ağabey atın üstünde, ben suyun içinde atın altındayım, ayağımı üzengiden çıkarmaya çalışıyorum… Ama üzengi sıkışmış çıkaramıyorum, boğulma tehlikesi geçiriyorum Yavuz ağabey hala atın üstünde beni arıyor, suyun içinde. Eğer 1 dakika veya 1,5 dakika daha sürse bu olay, boğulacağım… Nefes aldığım kadar dayanabildim. Ayağımı kurtardım. Ben atın yan tarafından kendimi bir attım dışarı… Yavuz ağabey atın üzerinde kalmış debeleniyor. Ondan sonra üzerime bir atladı. Beni bir daha gömdü mü suya… Nefessiz kaldım ‘Yavuz ağabey boğuluyorum’ dedim ama duymadı, bana yumruk salladı… Suya soktu, çıkardı, ben tekrar devrildim… Üzerime atladı, nefes alamıyorum, boğuluyorum. ‘Ağabey boğuluyorum’ dedim bir daha… Baktım bunun bırakacağı yok, bunun suratına bir patlattım gerçekten… O da düştü suyun içerisine. Ben artık kalktım, doğruldum bir nefes aldım,  rejisör bağırıyor oradan; ‘Devam!’ diyor… Ben durdum, nefes almaya çalışıyorum, o ‘devam’ diyor. Yavuz ağabey sudan kalktı, bir daha üzerime atladı.Yani boğulacağım artık. ‘Ağabey boğuluyorum, boğuluyorum… Keselim artık’ dedim. Sonunda sahne bitti. O boğulma tehlikesini atlattım, çıktık kenara, kendimi çayıra attım.Ağzımdan yüzümden sular fışkırıyor. Suları yutmuşum Yani böyle tehlikeli bir sahne atlattım.