RÖPORTAJ: GİZEM YILDIZ

Çarşamba günlerinin en çok izlenen dizisi olan, hem sosyal medyada hem dilden dile Nefes ile Tahir’in aşkını konu alan dizi Sen Anlat Karadeniz dizisinin Kötü avukatı olan (Vedat) Funda ile (Sema Şahingöz) bir aradayız. Dizide nefret ettiğimiz Vedat’ı savunduğu için Funda’dan hiç haz etmediniz biliyorum, ama Sema Şahingöz o kadar tatlı ki, hoş sohbetiyle insanı büyülüyor. Bir kadın olarak Vedat’ın yanında olan Funda’yı Sema nasıl değerlendiriyor? Nefes’in hayat mücadelesinin milyonlara ulaştığı kadınların yaşam koşulları nasıl değişti? Bundan sonra Funda kimin tarafında olacak? hepsinin sorusunu sizler için yanıtladı. Ben de bu güzel sohbet sayesinde ömürlük bir kadim dost kazanmış oldum ☺

Merhaba Sema Hanım, sizi Sen Anlat Karadeniz dizisinde, Funda karakteriyle tanıma fırsatı buldum. Yetenekli bir oyuncusunuz. Sen Anlat Karadeniz dizisine nasıl dahil oldunuz?

- Diziye ben 10.bölümde dahil oldum. Vedat’ın avukatı olarak... Aslında önce konuk oyuncu olarak başladım, ondan sonra hem hikaye gereği hem de karakter sevildiği için de Funda karakterine devam ediyoruz. Funda sürprizli bir karakteri olarak devam ediyor. (gülerek) Sürprizleri bekleyin.

Nasıl geldi bu karakter elinize?

- Ben Osman Sınav’la çalışmayı çok istiyordum. Hep duyuyordum çalışan arkadaşlarımdan iyi bir yapım olduğu, oyuncuya kıymet verdiğini. Konuk oyuncu da olsa birkaç bölüm gidip oynamak istedim. İyi ki de öyle yapmışım. Bence her oyuncunun onunla çalışması lazım... Ondan çok şeyler öğrendim ve çok keyifli çalışıyoruz. Düzenli bir set ortamı var, gerçekten her şey olması gerektiği gibi. Rol ne olursa olsun Osman Sınav’ın ekibinde olmayı tercih ederdim. Teklif gelince hemen kabul ettim.

Marmara Üniversite’si İktisat Bölümü mezunusunuz. Oyunculuk sonradan planladığınız bir şey miydi?

- Hep okumayı, araştırmayı, izlemeyi hep çok seviyordum. Vardır ya ‘Çocukken şöyle yapardım, böyle yapardım’ diye söyleyenler. Gerçekten bende kendimi bildim bileli hep sahnedeydim. Tiyatro olsun, gösteri olsun, özel günler olsun, müzakereler olsun... Hep sahnedeydim. Ama bunu meslek haline getirmeyi düşünmüyordum. Ben psikoloji okumak istiyordum. İnsanın ruhsal çözümlemeleriyle ilgili şeyleri çok merak ediyordum; ama abimde iktisat mezunuydu ve ben de çok iyi bir puan yapmıştım sınavda, o puanlar boşa gitmesin diye yönlendirmelerle iktisat’a girdim. Girdikten sonra da tiyatroyla ilgili amatör olarak çalışmalara devam ediyordum. İktisat’ı da sevdim, çünkü ben öğrenmeyi çok seviyorum. Her ne olursa olsun.

- Öğrendiklerinizi aklınızda tutar mısınız?

- Zaman zaman. Tarihleri ilgili isimleri, yılları çok fazla aklımda tutamasam da hikayeler mutlaka aklımın bir köşesinde kalır. Başka birinden dinlerken en azından çağrışım yapar. Görsel hafızam daha çok kuvvetlidir. İktisat’la ilgili işler de yaptım aslında. Mezun olduktan sonra bankada çalıştım, özel sektörde çalıştım, ama amatör olarak tiyatro yaptığım yıllarda hocam beni yönlendirdi ‘Ya, madem sen bu kadar seviyorsun oyunculuğu, bir denesen mi?’ diye. Benim kafamda yavaş yavaş oluşmuştu. Ömrümün sonuna kadar yapabileceğim işler değildi 9-6 mesailer... Ciddi ciddi düşünüp, araştırdıktan sonra ‘Evet ya, galiba yapabilirim’ dedim. Sonra sınavlara hazırlandım. Ve şimdi buradayım.

- Severek yaptıktan sonra...

- Çok severek yapıyorum. Kendimi bu konuda çok şanslı hissediyorum. Zaten eninde sonunda yolumun çıkacağı yer burasıymış.

Şuan başarılı olan bir dizide, avukat karakterini canlandırıyorsunuz. Özel hayatınızda hiç avukatlığa merakınız olmuş muydu?

- Anneannem çok istiyordu benim avukat olmamı. Hatta sınavlara girerken eğer hukuk seçersem arabanı ben alacağım gibi çeşitli vaatlerle beni oraya yönlendirmeye çalışıyordu. ‘Senin çenen çok kuvvetli, sen çok iyi bir avukat olursun’ diyordu. Ama benim özel bir ilgim yoktu.

- Diziden sonra biraz ilginiz arttı mı?

- Araştırdım tabi ki, hatta avukat arkadaşlarımla çok sohbet ettim, ama her iş kadar ilgi çekici geldi. Aslında severek yaptığınız zaman her iş ilgi çekici, ama tabi ki oyunculuk kadar beni cezp etmedi.

Dizinin kötü karakteri Vedat’ın avukatlığını üstlenen bir Funda izliyoruz. Psikolojik sorunları olan bir babanın annesinden çocuğunu alma savaşında onu savunan bir avukat... Konunun içeriğine girerken zorlandınız mı?

- Bence oyunculukta şöyle bir şey vardır; hep insan tarafını tutar. Oyunculukta böyledir, rolün tarafını tutarsın. Bir şekilde kendini ona inandırman ve alt metinler bulman gerekir. Ben de işimi yaptığımı düşündüm ve zaten Vedat’ı başta tanımıyordum. Dolayısıyla herkesi nasıl inandırıyorsa iyi olduğuna, belki ben de inanıyordum diye kendimi inandırdım ve zaman içerisinde hikaye ilerledikçe de Fikret karakterinin de diziye dahil olmasıyla işin iç yüzünün, Funda’nın da bakış açısının biraz daha farklı olduğunu görüyoruz.

- Vedat’ın tarafında olmadığını...

- Tam olarak öyle demeyelim, ama dizi ilerledikçe daha çok sürpriz çıkacak diyelim.

Sen Anlat Karadeniz ilk başladığında çok tartışma yaratan sahnelerle gündeme geldi. Özellikle Vedat’ın Nefes’e uyguladığı şiddet sahneleri Türkiye’yi ikiye böldü diyebilirim. Bir taraf dizinin kadına şiddeti göstererek insanları özendirdiğini savunurken, diğer taraf yıllarca şiddet görmüş kadınlara bir umut ışığı olduğunu savundu. Siz hiç diziye girerken bu durumu sorguladınız mı?

- Diziye girmeden önce tabi ki ben o bölümleri izledim. Sosyal Medya’dan da takip ediyordum, bu sahnelerin gündem olduğunu da biliyordum. ben, aslında tam tersine özendirdiğine değil, buna farkındalık uyandırdığını düşünüyorum ve gerçekten de bir umut olduğunu düşünüyorum, çünkü hem bizim ülkemizde hem de insan olduğu her yerde, dünyanın her yerinde kadına, çocuğa, hayvana, canlıya eziyet maalesef ki var, ama bunu hep yüzeysel gördüğümüzde empati kurmamız daha zor oluyor. Birazcık yaraları kaşımak ve göstermek gerektiğini düşünüyorum. Bence çok dozunda. Daha önce de bu tarz konular işlendi, ama bu kadar dikkat çekmedi. Demek ki empati kurabilmemiz için biraz daha derinden hissetmemiz lazım.

Sen Anlat Karadeniz’in karakterlerinin benimsenmesini sağlayan en önemli faktör ne oldu?

- Bence senaristlerin başarısı, en başta Nehir Erdem ve Ayşe Ferda Eryılmaz’ın, şimdi ise Erkan Birgören’in. Yani, bu konunun ne nasıl işlendiğiyle ve karakterlerin ne kadar gerçekçi olduğuyla alakalı... İnsanlar Nefes’te gerçekten kendilerini gördüler. Tahir’in gözünden bakmaya çalışıyorlar. Belki Vedat’ta bile, çünkü Vedat’ın da psikolojisine zaman zaman değiniliyor. Onun çocukluğunda, hayatında yaşadığı travmalar var.

- Onun da bu hale gelmesinin bir nedeni var.

- Bir nedeni var, ama doğru insanlarla, doğru yerlerde karşılaşıp bunun tedavisini görmediği için daha da kötüleşmiş olabilir. Bence karakterlerin içinden olması, insanların kendileriyle empati kurmasına yol açtı. Dünyanın dört bir yerinde bunu yaşayan çocuklar, kadınlar var. Her yaş grubundan seyirciyi etkileyebilecek karakterler olmasından bu kadar çok sevildiğini düşünüyorum.

Kendinizi Nefes’in yerine koyduğunuz anlar oldu mu?

- Evet, oldu.”Bu şartlar olsaydım ben ne yapardım acaba, nasıl bir çıkış yolu bulurdum?” diye çok düşündüm. Ortada bir çocuk var, karşında maddi manevi senden güçlü bir erkek var ve bunlara çocuğunuz için katlanıyorsunuz. Önce kendinizi kurtarmadan kimseyi kurtaramazsınız. Önce kendimi sonra çocuğumu kurtarmak için savaşırdım diye düşündüm. Sanırım ben de onun gibi mücadelenin peşini bırakmazdım, çünkü mücadeleyi bırakan insanlar da var. Bence bırakmamalılar. O son mum alevinin ucundaki közden bile bir ışık yayılabileceğini, küçük kıvılcımlardan koca yangınların çıkacağını unutmamalılar.

Son zamanlarda sizi Fikret’in yanında görüyoruz. Sen Anlat Karadeniz’in ilerleyen bölümlerinde nasıl bir yol ayrımına giriliyor? Fikret ve Vedat’ın durumu, Tahir ile Nefes’in imkansız aşkı...

- Spoiler veremiyoruz, ama sürprizler devam edecek. Özellikle ilerleyen bölümler de heyecan iyice yükseliyor. Avukat Funda’ya, Vedat’ın yaptıklarını bile bile hala onu nasıl savunuyor şeklinde eleştiriler geliyordu. Şimdi yavaş yavaş “öyle değilmiş de şöyle miymiş, avukat galiba bu işi çözecek?” gibi bakıyorlar. Şimdi spoiler verirsem senariste haksızlık etmiş olurum. Ben de gelen her senaryoyu merakla okuyorum.

Çalışma koşulları İstanbul’dan uzakta olan ilk diziniz mi?

- İlk dizim değil, daha önce de hem sinema filmi çekmiştim hem de Kahramanmaraş’da Yedi Güzel Adam dizisinde oynamıştım. Hatta o dizi sayesinde tüm Anadolu’yu ve Doğu’yu dolaşmıştım. Ben şehirdışı işinde çalışmayı seviyorum. İstanbul’un kaosundan uzaklaşmayı, her şeyin ötesinde bir yerde durup kalmayı seviyorum. En çok da kaldığım yerlerde farklı, yeni yüzler tanımayı seviyorum. Tabi döndüğüm yerde İstanbul, sevdiklerimin yanı olunca onlara olan özlem, hasret ve onların kıymetini de daha çok anlıyorum. O yüzden daha çok keyifle geçiyor şehirdışı projelerim.

Biraz da sizin oyunculuk hayatınızdan bahsedelim. Sen Anlat Karadeniz dizisindeki karakterinizle akıllara kazınan bir role sahip oldunuz. Bundan sonra nasıl bir projeyle seyirci karşısına çıkmak istersiniz?

- Ben o konuda çok açgözlüyüm. Her rolü oynamak istiyorum. Bilimkurguda oynamayı çok isterim. Bilime ve bilimkurguya ekstra bir ilgim var.

- Türkiye’de bilimkurgu pek rastlanılan bir durum değil ama...

- Neden olmasın (gülerek). Kendimizi sınırlandırmayalım. Yavaş yavaş geliyor bence. Netflıx diye bir gerçek var hayatımızda.

Oyunculuk zor bir yolculuk. Hangi dizinin içine girip derin bir nefes alsanız yol erken bir sonla bitebiliyor. Bir oyuncu olarak televizyon hayatı için korkulanız var mı?

- Yok, çünkü ben oyunculuğu sadece televizyon hayatı olarak kısıtlamıyorum. Tiyatro kısmını da, sinemayı da çok seviyorum. Bence televizyon hiçbir zaman bitmeyecek bir mecra. Hatta artık daha geniş, çünkü dijital mecra da bunun içine girdi.

- Bu televizyonu iyi yönde mi kötü yönde mi etkiliyor?

- Bence su akar yolunu bulur derler ya, bence o kendi stantartını bulacaktır. Televizyon bence birazcıkta ücretsiz bir mecra olduğu için hiçbir zaman bitmeyecektir. Hak eden ve peşine bırakmayan insanlar bir şekilde orada yerlerini bulacaklardır. Benim iş olarak bir kaygım yok, ama tabi ki daha kaliteli işlerin yapılmasını her zaman isteriz.

Ayrıca tiyatro eğitmenliği de yapıyorsunuz. Bu sayede hem öğretiyor hem öğreniyorsunuz...

- Evet, ben kendim öğrenmeyi çok sevdiğim ve sonu olmadığını bildiğim için öğrendiklerimi paylaşmayı da seviyorum. Açıkçası bir süredir yapmıyorum. Eğitmenliği ve tiyatroyu özledim. Şehirdışı işler nedeniyle bir süredir yapamıyorum. Paylaştıkça çoğalan bir şeyi, onun karşı tarafa gerçekten iletebildiğini gördüğünde, orada başka bir şey filizlendiğinde, insanın zihnindeki hayalleri kısıtlamaması gerektiğini öğretebildiğinde, o hayatlara dokunabildiğinde bence daha kıymetli. Bencil olmamak gerekiyor bilgi konusunda. Öğrenmeyi ne kadar seviyorsam paylaşmayı da bir o kadar seviyorum.

Televizyon dizileri seyirci için de oyuncu için de hatta bütün ekip için de uzun bir yolculuktur. Tabi hepimizin temennisi uzun bir yolculuk olması (gülümseyerek). Siz televizyon seyircisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- “İnsanlara istediğini veriyoruz” kuramına inanmıyorum. Aslında kaliteli iş yapıldığında da görüyoruz ki kendi seyircisini buluyor. Dolayısıyla kolayına kaçıp da “İnsanlar bunu istiyor, napalım biz de bunu veriyoruz” dememek lazım.

- Peki hak etmeyen şekilde biten diziler var.

- Evet, var, ama bu reyting sistemiyle ilgili bir şey. Belki de bu sistemi sorgulamak gerek.

İnşallah 2019 yılı içinde daha iyi bir sisteme merhaba deriz...

- Umarım. Bunu ölçmenin birçok yolu var ve sadece bir kıstasın içinde dönmek hem seyirciye hem bütün yapım ekibinin emeğine büyük bir haksızlık oluyor.

Klasik bir soru, ama bundan 20 yıl sonra sizce hayalini kurduğunuz, hedeflediğiniz bir şey var mı?

- Ben oyunculuk okurken aynı zamanda Sinema – Tv bölümünde de çift anadal yaptım. Çektiğim, yazdığım kısa filmlerde var ve şimdi kendim de bir şeyler karalıyorum. Onlar birikiyorlar şimdilik, zamanını bekliyorlar. Belki 5 yıl içinde, belki 20 yıl içinde ama bir gün olur umarım.

Kamera karşısında kendinizi izlediğinizde başka bir Sema ile karşılaşıp, kendinizin bile şaşırdığı yönler oluyor mu?

- Oluyor (gülerek). Hatta şöyle söyleyeyim, beni tanıyan insanlar “Senden böyle bir Funda çıktığına inanamıyoruz” Normalde daha çok gülen, hayatı daha eğlenceli tarafında n gören biriyim, ama oynarken içimden bambaşka bir Sema çıkıyor. Kamera karşısına geçtiğimde içimdeki başka Sema’larla da tanışıyorum (gülerek). Aslında bu oyunculuğun en sevdiğim yanı.

Gülümseten oyuncu mu daha çok ilginizi çeker yoksa duygulandıran, ağlatan oyuncu mu?

- Ayrım yapamıyorum. Bence güldürmekte çok zor, aynı zamanda kendi hissettiğin duygusallığı aynı gerçeklikle karşındaki aktarmakta çok zor... İkisi de hayatın gerçekleriyle ilgili bir şeyleri anlatabilmek için bir yol. İkisinin de alıcısı çok kuvvetli. Bence burada en önemli olan şey hikaye. O hikayeyi dramayla da anlatabilirsiniz, güçlü bir mizahla da... Ne anlattığınız ve neyin içinde anlattığınız önemli.

Peki, benim sormayı unuttuğum sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı?

- 2019’un başlarındayken umudunuzu ve inancınızı kaybetmediğiniz sürece, hayallerinizi ve isteklerinizi gerçekleştirmek için çabaladığınız ve iyi bir insan olmaya çalıştığınız sürece, bence hayat daha yaşanılır bir yer.