Bu hafta Avukat Mevlana Can ile yaşamına, hukuka ve avukatlık mesleğine dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Mevlana Can kimdir?

Merhabalar, 1 Ocak 1988'de Mersin ilinin Tarsus ilçesinde doğdum. Babam Halil İbrahim, annem Berrin ve kız kardeşim Merve’den oluşan bu ailenin ilk çocuğuyum. Mersin'de ikamet ediyorum. İlköğrenimimi Atatürk İlköğretim Okulu’nda, ortaokul ve lise eğitimimi ise Çağ Koleji’nde tamamladım. Üniversite eğitimimi ise Çağ Üniversitesi’nde 2013 yılında mezun olarak bitirdim. 

Sizler bu röportajı okurken ismimin farklığı dikkatinizi çekmiştir, diye düşünmekteyim. Farklı bir isim ve bunun getirdiği farklılıkların hayatıma yansıması ise bana yön veren en büyük etkenlerdendir. Hep bir fark yaratma ve farklı olma arzusu ile çocukluğumdan itibaren kimsenin peşine takılmadan, gördüğüm, istediğim, kendi bildiğim bir yoldan hayallerimin peşine bıkmadan usanmadan devam ettim. Bu arzunun beni getirdiği yer ise hukuk fakültesi ve avukatlık oldu. Ailemin de vermiş olduğu destek ile bu yola çıktım ve kendi ofisimi açarak avukatlık mesleğine giriş yaptım. Sonrası ise beni buralara kadar getiren bir meslek hayatından ibaret.      

Hâkim veya savcı olabilecekken neden avukat olmaya karar verdiniz?

Bu soruya biz avukatların çokça duyduğu Fransız Avukat Molierac’ın sözleriyle başlamak istiyorum:

“Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hâkime hele ne iktidara tabiiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar, tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı.” Bu sözlerin içerdiği anlamlar; benim için avukatlık mesleği içerisinde bulunmayı, adalete inanmayı, adaleti aramayı ve bütün bunlar için dik bir duruşu ifade eder. 

Bir başka meslektaşımız Avukat Carel de Caen’in dediği gibi “Avukatın halkın vicdanını teskin edecek, zayıfların cesaretini yükseltecek, kuvvetlilerin cüretlerini yıkacak ve adaletin en yüce eserini yani kendi haksızlıklarını tamir eden en yüksek kararını hazırlayacak öç alıcı sözleri söylemek hakkı ve vazifesi vardır.”  İşte bu vazifeleri yerine getirirken kendimi temsil ettiğim kişiler yerine koyuyorum. Onların vicdanlarını teskin ederken kendimi de ediyorum, zayıf hissetmek yerine cesaretli davranmaya, elimde kuvvetim varken bunun getirdiği gücün sonuçlarını tartmaya ve en önemlisi adaletli olmaya çalışıyorum.

Röportajımızın başında da belirttiğim gibi hep kendi bildiği yoldan hayallerine koşan, ismimin verdiği farklılıkları arayan biri olarak avukatlık mesleği kendimi en özgür hissettiğim, fark yaratabildiğim bir meslek olmuştur. Bu nedenle hâkim veya savcı olmak yerine avukat olmak, benim için en doğru tercih olmuştur.

‘Hukuk’ kavramını nasıl tanımlarsınız?

Sabah uyandığınızda güneşin doğuşuyla aydınlanmış bir gün gibi, gece olduğunda zifiri bir karanlık gibi, gün içindeki sesler, gecedeki sessizlikler gibi bizlerin hayatı boyunca yaşayacağı, birbirine zıt düşüncelerin aynı dünyada, aynı toplumda, aynı ortamda yaşamasına olanak sağlayacak adil bir ortak paydada buluşturacak kurallar bütünüdür. 

Mesleğinizde karşılaştığınız ilk olayı hatırlıyor musunuz? Sizde bir anısı var mı?

Avukatlığa başlayalı henüz bir hafta olmuştu, zorunlu müdafilik kapsamında bir görevlendirme almıştım. Akşam vakti saat 22:00 sıralarında gelen bir görevlendirme ve benim ilk görevimdi. Evet, mesleğe dair eğitimler almıştım ve kendimi hazır hissediyordum ama sonuçta ilk görevimdi. Fazlaca bir heyecan ile Mersin Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne varmıştım, ifadesinde eşlik edeyim; şüpheliyle ön görüşmeyi yapmaya başlamıştım ki kendisi, fenalaştığını belirtip ambulans çağrılmasını talep etmişti. Bu talepler, gece 01:00’e kadar 3 defa daha gerçekleşmişti. İlk görevimdi ve ben hala görevlendirildiğim şahsın ifadesine girememiştim. Şüpheli, bunu bilerek yapıyordu ve en son durumdan bir menfaat elde edemeyeceğini anladığında ön görüşmemizi gerçekleştirerek ifade aşamasına geçmiştik. Dosya fazlaca doluydu ve dosyada bolca sorular mevcuttu. Saatler süren ifade sona erdiğinde gün doğmak üzereydi, sabahın 05:30’unda çıkabilmiştim. O gün bu mesleğin ne kadar emek ve özveri istediğini, zorluklarını görmüştüm. Uykusuz geceler, verilecek emekler, yaşanacak tecrübelerin başladığı ilk gün olarak böyle bir anısı kalmıştır. 

İlk duruşmanızda size hangi duygular ortak oldu?

İlk duruşmama stajyer avukat iken girmiştim. Stajyer avukatların takip edebileceği işlerden olan mahkeme dosyalarından biriydi. Duruşma salonuna girmiştim, sıramın gelmesini bekliyordum. Tabi, o arada bolca heyecanla “Acaba neler olacak, bilmediğim bir şey ile karşılaşır mıyım acaba?” diye ufak bir tereddüt ederken, duruşma sıram gelmiş ve göz açıp kapayana kadar duruşmamız bitmişti. Heyecan, tedirginlik, rahatlama gibi daha birçok duyguyu bir arada yaşayabiliyorsunuz.

Şimdiye kadar karşılaştığınız ve kazandığınız davalarda neler hissettiniz? Sizin için özel bir dava var mıydı?

Avukatlık mesleğinde dava kazanmak, gerçekten güzel duygulara sebebiyet veriyor. Size bir başarı hikâyesi oluşturma şansı tanıyor, meslek hayatınız boyunca bu başarılar, aynı zamanda size birer kazanım olarak geri dönüyor. Evet, benim için özel bir dava vardı. Fakat bu dava, ilk olarak akla gelen ekonomik boyutu büyük ve bundan kaynaklı olarak özel bir dava gibi düşünülebilir ama değildi. Bazı davalar vardır ve kazanacağınız başarılar ile kendi egonuzu tatmin edebilirsiniz, bu da öyle bir davaydı. Müvekkiliniz daha önce danıştığı bazı avukatlardan olumsuz cevaplar almış ve sonrasında size gelmiş bir dosya, başlangıçta umutsuz bir vaka gibi görünse de davalardaki mevcut, ince detaylar size bu dosyaların kazanılmasını sağlamaktadır. Bir ceza davasıydı, müvekkil ciddi bir suçtan tutuklu olarak yargılanıyordu. Dosyasını incelediğimde bu davayı kazanabileceğime inanmıştım ve inandığım şey uğruna bu yola çıktım. İnsanların sizi tecrübesiz görmeleri, işin altından kalkamayacağınızı düşündükleri zamanlar olabilir, bu durumlarla bu dosyada karşılaşmıştım. Yapamayacağımı söylediler. İnat ettim, inandım ve gördüklerim uğruna araştırma yaparak günlerce çalıştım. Sonunda müvekkilim lehine beraat kararıyla sonuçlanan bir davayı kazanmış oldum. Avukatlıkta hiçbir zaman “Ben oldum.” diyemezsiniz, sizin görmediğinizi bir başkası görebilir, sizin yapamadığınızı bir başkası yapabilir, kendinizi her zaman araştırmaya, öğrenmeye aç tutmak zorundasınız. Bu davayı kazanmanın verdiği haz, benim için gerçekten özeldir.

Gerçekleştirmeyi planladığınız bir projeniz var mı?

Meslek hayatımda yılları devirdikten sonra, hayat bize neler gösterecek ve bizler kimlerin hayatına nasıl bir etki bırakabileceğiz? Gerçekten bunu görmek istiyorum. Karşılaştığım insanları, yaşadığım olayları ve bunların hayatıma etkilerini dile getirecek bir kitap yazmak istiyorum. Gerçekleştirmeyi istediğim böyle bir projem var.

Mesleğiniz dışında boş vakitlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz, hobileriniz nelerdir?

Boş vakitlerimi elimden geldikçe dolu dolu yaşamaya çalışan biriyim. Boş vakitlerimi eğer evde değerlendirmek istersem kitap okuyarak, dizi-film seyrederek, yemek yaparak, dinlenerek geçirmekteyim. Diğer zamanlarda ise genel olarak arkadaşlarımla zaman geçiriyorum.

Fırsat buldukça fotoğrafçılık, doğa gezileri, çadır kampları, balık tutma etkinlikleri gibi faaliyetlerde bulunuyorum.  

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Öncelikle bu güzel sohbet için size teşekkür ederim. Okurlarımıza hukuka her zaman inanmalarını, haklarını her zaman aramalarını, haklarını ararken mağduriyet yaşamamaları açısından meslektaşlarımızdan profesyonel yardım almalarını tavsiye ediyorum.