Gazetemiz Yazarlarından Emekli Yarbay ve Kıbrıs Gazisi

ATİLLA ÇİLİNGİR ile On İkinci ve ‘Roman’ Türündeki ilk eseri

O GECE Hakkında Konuştuk.

Oğuz Çetinoğlu: On ikinci eseriniz O GECE adı ile ve roman türünde, bir savaş-hâtıra kitabı olarak yayınlandı. Hayırlı olsun. 

Roman yazmak, farklı bir yazım tekniği gerektiriyor. Zorlandığınız anlar, bölümler oldu mu? 

Atilla Çilingir: Evet, roman yazmak farklı bir teknik gerektiriyor. Ancak ben bu konuda oldukça deneyimli ve yayınevimizin de değerli yazarları arasında bulunan Sayın Hüseyin Adıgüzel’den destek aldım. Kendisine bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Romanımı yazım üslubuna uygun olması için oldukça zorlandım. Çünkü roman yazmak çok farklı bir yazım tekniğini ve üslubunu gerektiriyor. Daha önce yazmış olduğum kitaplarımda genel olarak araştırılan/yaşadığım gerçekleri yazım kurallarına göre hazırlamıştım. Ama roman yazmak çok farklı! Anlatımınızın hem yaşanmış olması, hem de okuyana yaşatmanız gerekiyor. Yani okunan her cümle o anın duygularını yaşatabilmeli…

Çetinoğlu: Eserinizi yazarken yaşadığınız duygu fırtınalarını, heyecanlarınızı, tamamlandığında sevincinizin tür ve derecesini anlatır mısınız?

Çilingir: Romanımı yazarken hiçbir zaman unutmadığım, bundan 44 yıl önce yaşadığım gerçekleri bir kez daha yaşadım. Çünkü romanımın başkahramanı Yıldırım Üsteğmenin savaş öncesindeki ve savaşın içindeki ruh halini, neler yaşadığını, ‘O GECE’ Rum esirleriyle yaşananları anlatırken aslında o gerçekleri yaşayan kendimin neler hissettiğini, neleri yaşadığını anlatmaya çalıştım! Bu kitabımı yazarken bu defa çok zorlandığımın altını kalın çizgilerle çizmeliyim. Çünkü kitabımın içeriğinde yaşanmış her olayın gerçeklerini o günlerin canlılığı ile anlatmalıydım. Kitabımda anlattığım bu gerçekler yıllar geçse de unutulmuyor. Ben de bu gerçekleri tüm duygusallığımla yansıttığıma inanıyorum.

Çetinoğlu: Sizi bu romanı yazmaya yönlendiren etkenler nelerdir?

Çilingir: 1974 Kıbrıs savaşlarıyla ilgili çok kitap yazıldı. Özellikle de savaşa giren komutanlar bu savaşları kaleme aldı. Ne yazık ki, bugüne değin Genelkurmayımız tarafından bu savaşın gerçeklerini anlatan resmî bir yayın hâlâ yoktur! Ben de Kıbrıs konusuyla ilgili pek çok kitap kaleme aldım. Ancak bu defa öyle bir Kıbrıs kitabı hazırlamalıydım ki, hem yıllardır yazmak istediğim ve hiç anlatılmayanları anlatmalıydım, hem de günümüzün Kıbrıs’ında yaşayanlara bir mesaj vermeliydim. İşte ‘O Gece’ adını verdiğim bu kitabımı bunun için kaleme aldım. Bu kitabımı tüm Kıbrıs kitaplarından ayıran önemli bir özellik var! Bu kitap roman üslubuyla okuyucuyu sıkmadan hem savaşın bilinmeyenlerini anlatırken, hem de savaşın içinde yaşanmış ve öyle sanıyorum ki, dünya savaş tarihinde de hiç rastlanmamış bir gerçeği de anlatıyor. Nedir bu gerçek? 44 yıl önce Kıbrıs’ta savaşın tam da orta yerinde, ‘hayatla-ölüm’ arasına sıkışıp kalan 187 Rum esirin özgürlüklerine nasıl kavuştuklarıdır. ‘O GECE’ onları hayata bağlayan ne yaşandıysa hepsi insancıl yüreklere dokunuş, her anı gerçektir.   Savaşın tüm acımasızlıklarına, yaşadıkları onca acıya rağmen düşmanına dahi insanca davranmayı başaranların, nesiller boyunca anlatılacak hikâyesidir…

Çetinoğlu: Kıbrıs’ta savaşın tam da içinde bulundunuz. Hamâset ve insâniyetle alâkalı pek çok olaya şâhit oldunuz. Bu iki tür olaydan kitapta yer alan birer adedini özet olarak verebilir misiniz? 

Çilingir: 1974 Kıbrıs Savaşlarının her ikisine de bölük komutanı olarak katıldım. Savaşın içinde yaşanan öylesi olaylar var ki, inanamazsınız! Kimisini bir daha asla yaşamak istemez! Kimisini ömrünüzce beyninizde, yüreğinizde yaşatırsınız. İşte bu romanımda böylesi olayları da anlattım. Çok çarpıcı, inanılması güç ama insanlığa örnek olacak olaylardır bunların hepsi. Düşünebiliyor musunuz? Savaşın tüm acımasızlığı yaşanırken, bir ayağı kopan bir Mehmetçiğiniz o an belki de son nefesini verecekken, birden gözlerini aralayıp ağzından şu cümleler dökülebiliyor: ‘Neden telaş ediyon komutanım? Anamız bizi bu günler için doğurmadı mı?’ 

Savaşın o cehennemi ortamında günlerce susuz kalmış, bulduğunuz bir su birikintisi sizi yeniden hayata bağlarken, suyun Rumlar tarafından cesetler atılarak kirletilmiş olduğunu görüyorsunuz!!! Kıbrıs Türk Mücahidinin savaşta kendi hayatı pahasına size nasıl yardıma koştuğunu, 60’lı yaşlardaki bir mücahidimizin mayın tarlasından geçit açabilmek adına, mayınlı araziye gözünü kırpmadan nasıl girdiğine tanık oluyorsunuz. Ama en çok da ‘O GECE’ yaşananlar yüreğinize, beyninize öylesine kazınıyor ki, neredeyse aradan yarım asra yakın bir zaman geçmişken, böylesi bir kitap ortaya çıkıyor. Romanın içinde anlatılan her ne varsa insanlara çok anlamlı mesajlar veren yaşanmış gerçeklerdir. Kitabımda yaşananları özetlemek, o gerçeğin tamamı anlatılmadığından konunun heyecanını da yansıtmayacaktır.  O nedenle kitabın okunması en doğru tercih olacaktır.

Çetinoğlu: Herkes gözlemleyebilir. Hissetmek ve duyguları kelimelere sığdırıp yazmak için hangi şartların oluşması gerekiyor?

Çilingir: Kitap yazmak, hele ki bir roman kaleme almak; çok mesuliyetli, çok emek gerektiren bir husustur. Yazmak için öncelikle çok okumak, çok araştırmak ama doğru bilgilere ulaşmak gerekir. Eğer siz de kitaba konu olan gerçekleri yaşamışsanız, işte o zaman bu yaşananları hissederek, duyguya dökebilirsiniz. İşte o zaman bu duygular okura da geçiyor!

Çetinoğlu: Yazmayı, hayatının bir parçası hâline getirmiş insanlar için yazmanın hayatî bir ihtiyaç, hatta bağımlılık olduğu söyleniyor. Siz meseleye nasıl bakıyorsunuz? 

Çilingir: Bu sorunuzu kısaca şöyle cevaplamak isterim: ‘Yazmak, yaşamak ve yaşatmaktır.’ Hele ki, çok çarpıcı gerçeklerin bir parçası olmuşsanız! Ve bu gerçekleri barındıran olaylar, insanlara bir mesaj verecek ise; bunların paylaşılması bir bağımlılık değil, tam tersine bir gerekliliktir.

Çetinoğlu: Kıbrıs’la ilgili bir hayli kitabınız var. Kıbrıs Barış Harekâtı ile alâkalı hikâye, roman ve şiir dalındaki çalışmaları nicelik ve nitelik bakımından değerlendirir misiniz?

Çilingir: Kıbrıs konusunda yazılmış, daha çok harekâtın anlatıldığı kitaplar mevcut. Aslında Kıbrıs konusu Türkiye ve Türk Milleti için millî bir dava. Kıbrıs adası, uluslararası antlaşmalarla kabul edilmiş menfaatlerimizin de tanındığı stratejik önemi olan vatan toprağımız. Günümüzde çevresindeki enerji yataklarının kullanımı ile ilgili dünyanı en büyük devletlerinin gözünün kulağının olduğu bir yer. Son yıllarda, adanın bu özelliklerini öne çıkaran, Kıbrıs konusunun bizim için neden önemli olduğuna değinen birkaç kitap dışında yazılanlar genelde hatıratlarla bezeli!!! Örneğin bugüne değin Kıbrıs’la ilgili gerçekleri anlatan bir film dahi yapılmadı! Kıbrıs’ta geçen olayları hikâye eden, roman tarzında anlatan kitap yok denecek kadar az! Şiir çalışmaları da öyle! Yayınlanan kitapların neredeyse tamamı, savaşanların anılarını anlatıyor. O nedenle konuyla ilgili son üç kitabımda; Kıbrıs’ta yaşanan soy kırımı, rahmetli Denktaş sonrası adada yaşanan sosyal ve siyasal değişimi, bu kitabımda da ‘187 Rum Esirin’ hayatta kalabilmeleri için onlara yardım eden insanlarımızın bu üstün niteliğini ve özgürlüğün ne kadar önemli olduğunu anlattım.

Çetinoğlu: Yazmak ve okumak… İnsana neler kazandırıyor?

Çilingir: Yazmak ve okumak, insanı bilmediği yerlere götüren, bilmediği olayları öğreten ama en çok da insanca yaşamın parçası yapan bir gerçek…

Çetinoğlu: İnsanlarımızın okuma alışkanlığı hususundaki görüşlerinizi lütfeder misiniz?

Çilingir: 82 milyonluk ülkemizin hele ki bu rakamın neredeyse %51,2 si genç yaşlarda olan insanlarımızın okuma alışkanlığı ne yazık ki çok az! Bunun en çarpıcı kanıtı ise; yapılan istatistiklere göre Türkiye, % 0,1 kitap okuma oranıyla dünya sıralamasında 86’ncı sırada!!! Bu sonuca bakarak başka ne diyebilirim ki? Ancak bu önemli konuyla ilgili söyleyebileceğim tek bir şey var! Çocuklarımıza daha küçük yaşlarda okuma alışkanlığını öğretmek gerek. Yoksa internet denen illet! Gerçekleri anlatan pek çok değerli kitabı karanlığa gömmekte…

Çetinoğlu: Yazarken kullandığınız üslûbun özellikleri ve bu özellikleri tercih etmenize yol açan hususlar nelerdir? 

Çilingir: Yazarken; yazım lisanıyla, konuşma lisanını bir araya getirmeye dikkat ediyorum. Çünkü böyle olunca konuların anlatımı daha canlı, duygu yoğunluğu daha fazla oluyor. Böylece okuyanlar da sıkılmamış oluyor. Bir de benim yazım üslubum ‘duygusallığa’ çok yakındır. Çünkü yazdığım konuyu o an ben de yaşarım. Duygusal yönü ağır basan yazılarımı kaleme alırken, hem kalemim hem de ben gözyaşlarımı tadarız.

Çetinoğlu: Kıbrıs’ta üsteğmen olarak savaşa katıldığınız dönemde yaşadıklarınızın ne kadarını O GECE’ye sığdırabildiniz. Tamamını değilse, ikinci, üçüncü O GECE’ler  gelecek mi?

Çilingir: Üsteğmen rütbesiyle katıldığım Kıbrıs savaşlarında yaşadıklarımı, bir kitaba sığdırmak tabii ki çok zor. ‘O GECE’ isimli romanımda sadece yaşadığım çok çarpıcı gerçekleri anlattım. Bu romanımın devamı olmayacak. Çünkü romanın kahramanları, adada yarım kalan ve aradıkları her gerçeğe bu kitabımda ulaştı. 

Çetinoğlu: Yaşadıklarınızın içinde asla yazamayacaklarınız var mı? 

Çilingir: Her insanın yaşadığı gerçeklerin içinde yazılmaması gerekenler de mutlaka vardır! Benim de Kıbrıs’ta savaşın içinde yaşadığım, benimle paylaşılıp da yazmamam gereken gerçekler de var. Bu güne değin bunlara hiç değinmedim. Hem biliyor musunuz? Yiğitlerin kalbi, sırların mezarıdır.

Çetinoğlu: Yazarlık, sizin hangi yönünüzü besleyip geliştiriyor? 

Çilingir Ben Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ayrıldığım yıl olan 1990’dan beri yazıyorum. Yaşadığım gerçekleri yazıya dökmek, insanlarla paylaşmak, yazdığım gerçeklerden özellikle genç nesillere ders niteliğinde mesajlar verebilmeyi çok önemsiyorum. Bu tercihim, benim için hem zamanın en olumlu değerlendirmesi de oluyor. Hem de yazdıklarımın telif geliriyle açmış olduğum Bilgisayar sınıfı, kütüphaneler çocuklarımız için de önemli bir kazanç oluyor. Böylece ömrümü de boşa geçirmemiş oluyorum. 

Çetinoğlu: On ikinci kitap olarak roman yazan bir yazarla röportaj yapsaydınız, soracağınız soru ne olurdu? Cevabıyla birlikte yazar mısınız?

Çilingir: Roman yazma tercihinde olan bir yazar ile röportaj yapsaydım; ona şu soruyu sorardım: 

‘Yazacağınız romanda, sizce hangisi önemlidir? Romanınızın konusu mu, yoksa romanın kahramanlarının neler yaşadıkları mı?’ 

Cevap: ‘Bu sorunun cevabını romanı okuyanlar verecektir…’

Çetinoğlu: Sorularla sınırlı kaldığınız için veremediğiniz bir mesajınız var ise, söz sizin… Buyurunuz…

Çilingir: Bu röportaj için çok teşekkür ediyorum. Umarım tarihe not düştüğüm bu gerçek; Kıbrıs adasında yaşayanlara da ders olur. İnsanlık savaşa rağmen hep var olacaktır. Özgürlüğe giden yolu engelleyebilecek hiçbir güç yoktur…

ATİLLA ÇİLİNGİR:

1967 yılında Teğmen rütbesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada bütün hızıyla devam ediyor, Yunanistan'ın da desteğini alan Rumlar; adada yaşayan Kıbns Türklerine her türlü mezâlimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türklerini adadan göçe zorluyorlardı...

O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, Ada’da buluan 'Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında' görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs'ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevine başarıyla devam etti, 'Gazi' unvanı ile nurlandırılarak Türkiye'ye döndü.

1974-1975 ve 1985-1987 yıllarında Kıbns'ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen tâkip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbns Türk Kültür Demeği’nin İstanbul Şubesi yönetim Kurulunda da görev yaptı.

Bu uzun süreçte 'millî dâvâmız' olarak bilinen Kıbns konusuna sâhip çıkarak, Kıbrıs Türklerinin kazanılmış tarihî ve hukûkî haklarını savunmak maksadıyla değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbns konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir.

T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan soma; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995), Girne'den Doğan Güneş (1997), Unutanlar, Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004), Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006), Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007), Tarihten Gelen Çığlık (2010), Kıbrıs / Yes Be Annem (2002-2016) isimli kitaplarıyla;

Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: 10’ların İzleriyle Türkiye (2014), Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)  isimli kitapları da bulunmaktadır...

Sivil iş hayatına Türkiye Sigorta Sektöründe başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş bünyesinde, görevine devam etmektedir.

Pek çok üniversitenin Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingirin: Sigorta sektöründe 26 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; Sigortalı Hayatın Gerçekleri (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır.

Atilla Çilingir; bugüne kadar kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında K.K.T.C. Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Demeğine ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2013'de Van'da yaşanan büyük depremden sonra Van'ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda CGM'nin de katkılarıyla; içinde 20 adet bilgisayarı bulunan, adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de, Mapuder-A.D.D Samsun Şubesi Başkanlığı’nın İşbirliği ve CGM'nin de katkılarıyla; adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphânenin açılışını yapmıştır.