Geçenlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2023 Gençlik Şurası'ndaki konuşmasının bir kısmına denk geldim. Gençlerden kendilerini ilim alanında geliştirmelerini isteyen Erdoğan, "Tüm gençlerimizin en az 1 yabancı dil öğrenmesini bekliyorum. Dil öğrenimine ağırlık vereceksiniz. Sadece İngilizce değil, Arapça, Rusça, Çince, Farsça... Mutlaka bir dil öğreneceksiniz. Sadece kendi dilimizi konuşarak bir yere varamayız. Gençlerimizin yurtdışında tecrübe kazanmalarını önemsiyorum" diyordu.

Bu geç kalınmış ama çok önemli bir çağrı. Türkiye’de ikinci bir dili gerçek anlamda iyi bilen insanların sayısı oldukça az. Hoş henüz anadilini kullanmayı bilmeyenlerin sayısı da bir hayli fazla. Bunu söylerken şive meselesinden bahsetmiyorum elbette. Konuşma dilinde yazma dilinde kullandığımız bazı yabancı kelime ve hitaplardan bahsediyorum. Ama iyi kötü ilkokulla birlikte ingilizce görmeye başlıyoruz. Şanslı olanlar ya da imkanı olanlar için yabancı dil, günlük dilde kullanılan bir kaç kelimeden öteye geçip daha çok öğrenilebilir hale geliyor. Özel dersler, hocalar ya da yurtdışında ayrıca eğitim... Elbette bunlar da tek başına yeterli değil. En önemlisi istemek ve dile yatkınlık. Sonrasında çok çalışmak, okumak ve konuşmak geliyor. 

Geçtiğimiz günlerde Chicago’da yaşayan Prof. Ali Erdemir ile röportaj gerçekleştirdim. Kendisi dünyanın en başarılı 100 bilim insanı arasında. Türkiye’de çalışma fırsatı bulamadığı için geldiği Amerika Birleşik Devletleri’nde bu başarıya ulaştı. Dilini bilmediği bir ülkede yıllarca çalışıp didinip 20’nin üzerinde onaylı patenti, 15’in üzerinde ise onay bekleyen patente ulaşmış Erdemir...

Ben liseye kadar Anadolu’nun farklı yerlerinde okudum. Dersler ve imkan dahilinde ingilizcemi geliştiremedim. Sadece 7. sınıfta biraz ögrenmeye başlamıştım ki öğretmenim gidince her şey sil baştan olmuştu benim için. Öğretmenlerin çocuğun üzerindeki etkisini biz yaşayanlar olarak biliyoruz. Lise için İstanbul’a geldim. Anadolu Lisesi’ne puanım yetmediğinden, eskiden süper lise vardı, yani yabancı dil ağırlıklı liseye, ona yazıldım. Suadiye Lisesi’nde hazırlık okudum. Çok değerli Arzu Hocam ve kendi gayretimle sıfır olan ingilizceyi oldukça iyi anlayabileceğim bir seviyeye getirdim. Evet artık İngilizceyi anlıyordum. Sıra konuşmaya gelecekken hazırlık bitti ve diğer dersler hocalar ödevler derken ingilizceye bakmadım. 

Sonrasında Okan Üniversitesi’ne burslu olarak İşletme İngilizce bölümüne kayıt oldum. Annemin 'oğlum ingilizceyi hem sevmiyorsun hem pek bilmiyorsun yazma' demesine rağmen hangi cesaretle bilmiyorum ama yazdım. Yani annem haklıydı ama bir şekilde artık İngilizceyi çözmem gerekiyordu. İngilizce Hazırlığın B1 kuru seviyesinde başladım. Anlamak kısmı gayet iyi. Kelimeleri yan yana getirince ne denmek istendiğini anlıyordum ama ben de konuşamıyordum! O sıralar Tanrılar Okulu kitabının yazarı İtalyan Profesör Stefano D'anna ile Londra ya da Milano’da Liderler Okulu’nda burslu eğitim almak için yine bir cesaretle görüştüm. Ne yapıp edip bir buluşma ayarlamıştım. Kendisi azimli ve girişimci olduğumu söyledi hatta burs verebilmeyi de çok istediğini söyledi. Fakat bu ingilizce ile olmayacağını da açıkça dile getirmişti sağolsun. Levent'teki görüşmeden çıkınca anladım neleri kaybedebileceğimi. 2 kere hazırlık okudum arada kitaplar okudum diziler izledim ama ben ingilizceyi hala konuşamıyordum! Eğer 18 yaşındaysanız ve ingilizceyi yeterli konuşamadığınız için bir burs kaçırıyorsanız bu gerçekten ağırdı.  

Artık bu ingilizceyi konuşmanın vakti gelmişti. İngilizce film, dizi ve kitaplara sarıldım. Daha çok izlemem daha çok adapte olmam gerekiyordu. Ayrıca Türkiye’ye Erasmus Öğrenci değişim programı ile gelen yabancılarla arkadaşlık kurmaya başladım. Buluşmalara elimde sözlükle gidip, yavaş yavaş kendim çalışarak ve onlarla konuşarak ingilizcemi geliştirmeye başladım. Şu gerçekten de doğru. Ne kadar okursanız yazarsanız yazın eğer konuşmuyorsanız o iş olmuyor. Yani bu dil konuşarak gelişiyor öğreniliyor. Burda da en önemli şey hata yapmaktan korkmamak. Düşünsenize yabancı biriyle karşılaştığınızda çat pat türkçe konuşurkenki turist tatlılığını? Ben var Sultanahmet'e gitmek? Siz de aynı oranda tatlı geliyorsunuz yabancılara. Konuşun ama yanlış ama doğru. Neyse yine bana gelelim yine o yaz sonunda Disney’in ABD’de yaz aylarında çalışma programına katıldım. Eğlence parkında çalıştığım yerde tek Türk olarak hem ingilizcemi geliştirdim -mecburen- hem de farklı kültürler ile çalışma tecrübesini yaşadım. Dilini bilmediğin yerde ingilizce daha çabuk gelişiyordu evet. Bunun yanında haber, film, sosyal medyada arkadaşlarımla yazılı ya da telefonla konuşmaya devam ederek epeyce geliştirdim.

İmkan sadece yurt dışında da değil bu arada. Evet mutlaka etkili ama yurt dışına gidemiyorum diye bahane uydurmayın çünkü ABD’ye gelip on binlerce dolar harcayıp doğru dürüst konuşamayanları da gördü bu gözler. Gramer sevdalısı da olmayın. Günlük konuşmayı çözmeye bakın, sonrası daha kolay olacaktır emin olun...

Bu önerileri veriyorum ama söylemek kolay tabii diyenlerinizi duyar gibiyim. Bana da çok diyen oldu ama başıma bir olay gelince farkına vardım. Yani demem o ki, dil bilmek mühim. Çalışmadan gayret göstermeden olmuyor. Ne demişler? Bir dil bir insan, iki dil iki insan.