Rodos Adası’nda yaşayan Türklerin 2000 yılında kurdukları “Rodos Müslümanları Kültür ve Kardeşlik Derneği”nin başkanı Mustafa Siyebi’nin geçen hafta yaptığı açıklamalar, yüklü gündemde hiç ses getirmedi, tabir caizse kaynadı gitti.
Milliyet Gazetesi’nde 27 Haziran’da yayınlanan haberde, Rodos’ta yaşayan 3500 Türk’ün temel hak ve hürriyetlerden yoksun bir hayata mahkum oldukları Türkiye’de azınlıklara tanınan hakların Yunanistan tarafından Rodos Türklerine tanınmadığı belirtilerek Mustafa Siyebi’nin aşağıdaki sözlerine yer verilmiştir.
“Soıunlarımız çok. Burada çocuklarımıza dil dersi veremiyoruz. Okulumuz yok. Çocuklarımız diline ve dinini öğrenemeden büyüyorlar. Tek Türk okulu 1970’de kapandı. O günden beri okul kapalı ve harap bir duruma geldi.
Pargalı İbrahim Cami yetersiz kalıyor. Kanuni döneminin ünlü denizcilerinden Murat Reis adına yapılan cami mezbelelik oldu. 30 yıl önce müftü ölünce kapısına kilit vuruldu.”
Aynı zamanda AB vatandaşı olduklarını ifade eden Siyebi, Rodos’ta çifte standart uygulandığını, kamu kurum ve kuruluşlarında görev verilmediğini, sadece belediyede temizlik işçisi olarak istihdam edildiklerini yana yakıla anlatıyor, Cumhurbaşkanımızın Dışişleri Bakanı olduğu dönemde durumu kendisine arz ettiklerini de ilave ediyor.
Bu burnumuzun dibinde Rodos’ta yaşanan duruma, hakları Lozan Antlaşması ile güvence altına alınan Batı Trakya’da da maalesef engel olamadığımıza ne kadar üzülsek azdır.
Lozan Antlaşmasına göre mübadele kapsamı dışında tutulan Batı Trakya Türkleri özellikle İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra Yunanistan’ın planlı baskısı altındadır ve Batı Trakya’daki Türk varlığı giderek erimektedir.
Lozan’dan sonra devamlı göçe zorlanan Türk nüfusu çoğalacağına azalmış, 1923’te Batı Trakya’nın % 84’üne sahip olan Türklerin elinden bu toprakların yarısı zorla alınmıştır.
Yunanistan Batı Trakya Türklerini askeri yasak bölgeler içinde iptidai bir hayata mahkum etmiş, sosyal ve ekonomik gelişmelerini engellemiştir. AB üyesi de olsa Yunanistan’da Türk azınlığı, ağır baskı altında aşağılanarak, hak ve hukuklarının gasp edildiği bir ortam içinde yaşamak durumundadırlar.
TC hudutları içinde Türk olmak ve Türk olarak kalmak cumhuriyet hükümetlerinin güvencesi altında tabii ki kolaydır. Asıl olan TC hudutları dışında doğan ve yaşayan soydaşlarımızın Türk olmak ve Türk olarak kalmak için büyük mücadele veren, cefakar ve fedakar kardeşlerimizin mücadelelerini anlamamız ve kolaylaştırmamızdır. Ve tabii ki de soydaşlarımızın maruz kaldıkları hak ve hukuktan yoksun sorunların en etkili çaresi şüphesiz duyarlı Türk insanı ve güçlü Türkiye’dir.