Bilindiği üzere ıslahat, uygun hale getirilmesi icap eden herhangi bir yapının üzerinde gelişim istikametinde yapılan çalışmadır. 1718 Pasarofça antlaşması aslında bir milattır. Karlofça’da Osmanlı aydınının kafasında değişen Avrupa’nın üstünlüğü algısının pekiştiği, tamamen yerleştiği için milattır. 

Osmanlı bürokrasisinin önemli bir kısmı Karlofçayı bir mütareke olarak görmüştür. Osmanlı 1711 Rus Savaşı neticesinde yapılan Prut antlaşması ile kaybettiği bazı toprakları ele geçirmiş bu da Osmanlı idaresinde Karlofça ile kaybedilmiş olan yerlerin tamamının ele geçirilebileceği düşüncesini oluşturdu. Tam resmi metni olmayan, ufak bir mütareke sözleşmesinden ibaret olan Prut antlaşmasının kararlarına göz atalım:

“1. Azak Kalesi arazi ve mühimmatıyla iade edilecek, Taygan, Kamenka ve Samara suyu kenarındaki Yenikale yıkılacak, Kamenka içindeki top ve mühimmat teslim edilecek ve buralarda her iki tarafça başka bir kale yapılmayacak. 

2. Lehistan’a, bu devlete ve Kırım’a tâbi Kazaklar’a müdahale edilmeyecek.

 3. İstanbul’a karadan ve denizden tüccarlar gelip gidebilecek, ancak elçi sıfatıyla kimse ikamet etmeyecek. 

4. Müslüman esirler serbest bırakılacak.

 5. İsveç kralının güvenli bir şekilde memleketine gitmesine engel olunmayacak. 

6. İki taraf birbirinin ahalisine zarar vermeyecek.

Toprak kazanma isteği ile başlatılan savaş Pasarofça Antlaşması sonucunda toprak kaybıyla sonuçlandı.”(İslam ansiklopedisi)

Prut antlaşmasındaki kazanımlarımızın etkisinin yeni bir savaşa bizi yönlendirdiği düşünülebilirse de aslında Osmanlı- Avusturya savaşı karşı tarafın Karlofça Antlaşmasının şartlarını bozduğu için başladı. Asıl sebep budur. 

Osmanlı Devleti 1715’te Mora'yı Venediklilerden geri almak için savaşı başlattı. Osmanlı Devleti'nin Venediklilere karşı başarılar kazanması üzerine sıranın kendisine geldiğini gören Avusturya'da savaşa girdi.(1716) Ancak Osmanlı Devleti aynı başarıyı Avusturya'ya karşı gösteremedi. Bunun neticesinde Sırbistan, Bosna ve Belgrad’ı kaybettiğimiz Pasarofça Antlaşmasını imzalamıştır. 

Pasarofça(1718) ile başlayan adı çok sonraları ‘Lale’ ismi ile özdeşleştirilecek yeni bir dönem başlamıştır. Yeniçeri olan Patrona Halil İsyanı(1730)'a kadar süren bu yeni dönem 'lale devri’ olarak anılır. Bu dönem Osmanlı için bir barış sürecidir. 12 yıl boyunca ciddi bir mücadele söz konusu olmamıştır. Belki Pasarofça antlaşması için, reformların hayata geçirileceği bu sakin dönemin zeminini hazırladı diyebiliriz.

Lale devrine genel hatları ile bakıldığında  “Askeri alanlar başta olmak üzere pek çok alanda gerçekleştirilen ıslahatlar, devletin kendini toparlayabilme çabalarının yaşandığı yeni bir dönem başlatacaktır. Tarihimizde, 1718’deki Pasarofça Antlaşması ile başlayıp 1730 Patrona Halil İsyanı ile sona eren ‘Lale Devri’ işte bu yeni dönemin ilk safhasıdır. 18.yy başlarında Lale devri diye adlandırılan bu devirde gerçekleştirilen ıslahatlar şunlardır:  

“Lale Devri’nde oldukça fazla yenilik yapılmıştır. Bunlardan en önemlisi ilk matbaanın kurulmasıdır. 1727 yılında İbrahim Müteferrika ve Sait Efendi tarafından Avrupa’dan getirilmiştir. Bu matbaadan bir süreliğine dini kitap basılması yasaklanmıştır. Bunun yanı sıra, Avrupa’da olan gelişmeleri daha yakından incelemek ve gözlemek amacı ile Çelebi Mehmet Efendi Fransa’ya elçi olarak gönderilmiştir. Ayrıca bu dönemde mimar alanında da gelişmeler yaşanmıştır. Ahşaptan evler de yapılmıştır. 1728 yılında yapılan III. Ahmet Çeşmesi dönemin önemli yapılarındandır. 1720 yılında ilk itfaiye teşkilatı kurulmuştur. Bu teşkilatın adı “Tulumbacı Ocağı”dır. Yeniçeri Ocağı’na bağlı olarak kurulmuştur. Sağlık alanında da bu dönemde ilk çiçek aşısının yapıldığını söyleyebiliriz. Bunun dışında kağıt, cam, seramik vb. gibi fabrikalar kurulmuştur. Ayrıca birçok yeni kütüphane de açılmıştır. Bu dönemde tercüme heyetleri de kurulmuştur.” (https://derstarih.com/lale-devri/)